Yüce Yöney – Eksik gelecek

MDN İstanbul

Yanlış çevre politikaları yeryüzünü yok ederken insanların temel haklarını yok sayan kararlarla da yeni nesillerin geleceği
yok ediliyor

“Yapacak hiçbir şey yok” der Samuel Beckett’in ünlü oyunu Godot’yu Beklerken’in açılışında karakterlerden biri. Yıllarca tartışılmış, ilgilenenler tarafından hala yorumlanan bu basit ama derinliği insanı ezen replik birçok zaman insanların yokoluşa giden yolda olduğunu hatırlatabilir. Yokoluşun da doğanın bir parçası olduğunu, devinimin böyle sağlandığını iddia edenler olabilir ama şu günümüzün bilimiyle, modernizmiyle, teknolojisiyle pek güçlü gördüğümüz dünyasında neleri yok ettiğimize göz atmadan duramıyor insan.

Mesela gezegenimizin yüzeyinin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan vahşi yaşam alanlarının onda biri son 20 yılda yok oldu; daha doğrusu yok edildi. Bilgi Dünya Koruma Derneği’ne ait. Dernekten bilim insanları, 1990 yılındaki haritalarla güncel olanları karşılaştırarak bu sonuca ulaşmış. Haritalara bakılınca yıllar içerisinde ormanlık alanların 3,3 milyon kilometrekare azaldığı görülüyor. Tabii bu bölgelerin genellikle nesli tükenmekte olan bitki ve hayvanlara ev sahipliği yaptığını da belirtmek lazım. Söz konusu kayıp alan Güney Amerika ve Afrika’da iyimser bir ifadeyle “endişe”, gerçekçi bir ifadeyle “dehşet” verici düzeyde.

Çoğunluğu Kuzey Amerika, Kuzey Asya, Kuzey Afrika ve Avustralya’da bulunan vahşi alanların, ekolojik ve kültürel değeri herkes tarafından teslim edilse ve uluslararası koruma anlaşmaları olsa da bahsettiğimiz tahribat acımasızca devam ediyor. Acımasızca ifadesini kullanmamızın belirgin bir nedeni var: Ormanların yok olmasındaki en önemli faktör biziz; insanlar.

İnsanlar birçok yerde olduğu gibi vahşi alanlarda da çevre politikalarını gözardı ederek hareket ediyor. Sürdürülemez arazi kullanımı ve endüstriyel tarım faaliyetleri bu doğa tahribatından birinci derecede sorumlu politikalar. Uzatmadan, duruma bakarak mevcut koruma önlemlerinin yeterli olmadığını söyleyebiliriz rahatlıkla. Dolayısıyla yeni önlemler gerektiği ortada, ancak bu yeni önlemler her ne olacaksa uygulanabilir ve etkili olmalı, yoksa uluslararası politika mekanizmalarının başında bulunanların kağıt üzerinde aldığı önlemlerin hayatta karşılığı beklendiği kadar olmuyor işte.

Kayıp kuşaklar
Vahşi alanlar gibi fiziki bir yokoluştan değilse de doğuştan gelen haklarına rağmen hayattaki yerini kaybeden insanların geleceğinin yokoluşundan söz etmek de mümkün. Mülteciler! Özellikle de mülteci çocuklardan söz ediyoruz. Konu pek de sevimli değil ama geçen ay Türkiye’de okullar yeni eğitim yılına başlayınca eğitim hakları büyük ölçüde ellerinden alınan bu çocukları düşünmeden edemiyor insan. Basın ne kadar görmezden gelirse gelsin, yokmuş gibi davranırsa davransın, mülteci çocukların hem Türkiye’de hem diğer bulundukları ülkelerde gelecekleri büyük tehdit altında.

Okulların açılmasıyla hemen hemen aynı zamanda, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği dünya genelindeki yaklaşık altı milyon çocuk mültecinin yarısından fazlasının okula gitmediğini açıklamıştı: Toplam 3 milyon 700 bin çocuk mülteci.

Birleşmiş Milletler’in hazırladığı rapora göre, dünya genelinde çocukların yüzde 90’ı ilkokula gidiyor. Ancak söz konusu mülteci çocuklar olunca oran yüzde 50’ye düşüyor. Bu mülteci çocuklardan da yalnızca yüzde biri ilkokuldan sonra eğitimine devam edebiliyor. Rapor özellikle yoksul ülkelerde durumun oldukça kötü olduğunu ortaya koyuyor.

Türkiye’yi de yakından ilgilendiren Suriyeli çocuk mültecilere bakılınca 4 milyon 400 bin Suriyeli çocuk mültecinin yüzde 35’inin okul çağında olduğu görülüyor. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, Türkiye’de bulunan Suriyeli mülteci çocukların yalnızca yüzde 39’u, Lübnan’dakilerin ise yüzde 40’ı okula gidebiliyor. Ürdün’de bulunanlar ise daha şanslı belli ki; bu çocukların yüzde 70’i okula gitme olanağına sahip.

Bizim genellikle kısa adıyla UNESCO olarak bildiğimiz, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün de bir raporu var: 2016 Dünya Eğitim Raporu. Bu raporda da dünya genelinde çocukların ilkokul seviyesinde eğitim alabilmesi için daha 25 yıl gerektiği belirtiliyordu. Bunun anlamı Birleşmiş Milletler’in 17 küresel sürdürülebilir kalkınma hedefi içinde yer alan “herkes için eğitim” hedefine ulaşmanın planlanan 2030 yılında mümkün olamayacağıydı.

Aslında bu hedefe ulaşmanın zor olacağı belliydi. Daha geçenlerde UNICEF daha önce vurguladığı bir konuda tekrar çağrı yapma ihtiyacı duydu. Eğitim harcamalarının artırılmasını istedi; aksi takdirde gelecek küresel eğitim krizine karşı uyardı.

UNICEF’in gönderme yaptığı Küresel Eğitim Fırsatlarının Finansmanı Uluslararası Komisyonu tarafından yayınlanan rapora göre, düşük gelir düzeyindeki ülkelerde, 2030 yılına gelindiğinde, okul çağındaki çocukların üçte ikisinden fazlası temel becerileri öğrenememiş olacak ve 2030 yılında ilkokul ötesinde hiçbir eğitimi bulunmayan 1,5 milyar yetişkin olacak. UNICEF küresel bir eğitim krizine dönüşebilecek bu durumu engellemek için eğitim harcamalarının ulusal bütçelerdeki payının yüzde 3’ten yüzde 5’e çıkarılması çağrısında bulundu. Bulundu ama açıkçası, bütçelerinin büyük bölümünü savaşa ayırmayı seven devlet anlayışı dünyada pek popüler olduğundan bu çağrının istenen düzeyde karşılığını bulacağını umut etmek zor. Üzerinden atlamadan bu önemli raporda dile getirilen birkaç veriyi vurgulamakta yarar var. Ardarda dizelim…

“Düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerde ilkokul çağındaki çocukların yalnızca yarısı, ortaöğrenim çağındaki çocukların da dörtte birinden biraz fazlası temel becerileri edinebiliyor.”

“İlk ve ortaöğrenim çağındaki 330 milyon öğrenci en temel öğrenim donanımına bile sahip olamıyor.”

“Nüfus arttıkça kriz de büyüyor. 2030 yılına gelindiğinde düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerde okul çağında tahminen 1,4 milyar çocuk olacak.”

“Okula hiç başlamayan kız çocuk sayısı aynı durumdaki erkek çocuk sayısının iki katı olacak.”

Konuyu kapatmadan Türkiye’deki milli eğitim bütçesini de hatırlatalım: 2014’te 62 milyar TL; 2015’te 62 milyar TL; 2016’da 76 milyar 354 milyon TL.

Ve bir not: OECD ülkelerinde milli gelirin ortalama yüzde 6’sı eğitime ayrılırken Türkiye milli gelirin yaklaşık yüzde 3,45’ine karşılık gelen bu bütçeyle eğitime en az pay ayıran ülkeler arasında bulunuyor. Türkiye’de bir milyondan fazla Suriyeli mülteci çocuk yaşıyor.

Bunu Paylaşın