Yüce Yöney-Dünyanın yeni utanç duvarları

MDN İstanbul

Sığınmacı ve mültecilerin geçmesini engellemek üzere sınırlara duvar örmek, bu kişileri insan tacirlerinin kucağına atmaktan ya da daimi ölüm tehdidiyle yaşayacakları bir yere kapatmaktan farksız

Türkiye’nin gündemine Suriye’deki savaştan sonra daha fazla gelse de her geçen gün sayıları artan mülteci ve sığınmacılar dünya ölçeğinde en büyük sorunlardan biri olarak tanımlanıyor uzun süredir. Elbette sorunun ağırlaşmasında Suriye’de yaşananların büyük payı var. Dolayısıyla mülteci ve sığınmacılardan söz edince önce bu ülkeye bakmak gerekiyor. Birleşmiş Milletler (BM) Acil Durum Koordinatörü Valerie Amos’un ifadesiyle söylersek “Kelimeler Suriye’deki zalim gerçekliği ifade etmeye yetmiyor.”
Amos’un ekim ayında verdiği bilgilere göre, BM’nin yardım ekipleri bir yıldan beri zor durumdaki yaklaşık 2,5 milyon kişiye ulaşamamış durumda. Kimsenin uluslararası insani yardım hukuku ve insan hakları konusundaki sorumluluklarını yerine getirmediğinden yakınan Amos, bu insanlara erişebilmek amacıyla, Suriye’deki taraflara uluslararası yardımların ülkeye girişine izin vermeleri için baskı yapılmasını istiyordu. Aktarılanlara göre durum o kadar vahim ki, yardım malzemelerini ihtiyaç sahiplerine dağıtmak için yeterli şoför bile bulunamıyor ve bölgedeki beslenme, hijyen, aşı gibi sorunlarda gelişme kaydedilemiyor. Bu şartlar altında bir imkan yaratmayı becerebilen Suriyeliler de komşu ülkelere sığınıyor elbette.
Ancak savaşın ilk dönemlerindeki gibi değil sığınmacılara yaklaşım. Sığınmacılar artıp sorun derinleşirken, ne yazık ki, ilerleme sağlanacağına daha fazla ülke kendi çıkarını öne alıp bu insanların haklarını görmezden geliyor. Daha geçen ay Uluslararası Af Örgütü Mısır’ın yüzlerce Suriyeli ve Filistinli mülteciyi yasadışı biçimde alıkoyduğunu bildirdi. Örgütün açıklamasına bakılırsa, aralarında bir yaşındaki  küçücük çocukların da olduğu çocuklar haftalarca alıkoyuluyor, yüzlercesi Suriye dahil bölgedeki ülkelere zorla sınırdışı ediliyor. En kötü noktalardan biri de bu zorla sınırdışı edilmeler esnasında ailelerin birbirinden ayrılmak zorunda kalması. Bu uygulamalar mültecilerin ve sığınmacıların ülkelerinde savaşın yaptığından bile kötüsünü yaşamalarına neden olabiliyor. Nitekim Af Örgütü Mısır’a bu “dehşet verici politikasına” son vermesi çağrısında bulunmuştu.
Örgütün bu konuda yayınladığı “Burada daha fazla yaşayamayız: Mısır’da Suriye’den gelen mülteciler” başlıklı raporda anlatılanlar mültecilerin dramının ne denli büyük olduğunu gösteriyor. Rapora göre, gitgide daha fazla mülteci kaçmak için Avrupa’ya tehlikeli bir deniz  yolculuğunu göze almak zorunda kalıyor, hayatını riske atıyor. Üstelik ucunda kuvvetli bir ölüm olasılığı olan bu yolculuk için insan kaçakçılarına 3500 dolara yakın para ödüyor.
Raporda belirtilen olaylardan birkaçına ana hatlarıyla bakmak bile yaşananların trajik boyutunu ortaya çıkarmak için yeterli.
Uluslararası Af Örgütü görüştüğü bazı mültecilerin ülkede karşılaştıkları saldırgan koşullar yüzünden Mısır’ı terketmek zorunda hissettiklerini söyledi… Mısır deniz kuvvetleri Avrupa’ya ulaşmaya çalışan ve Suriye’den gelen mültecileri taşıyan 13 botun yolunu kesti… Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı’nın verilerine göre, ülkeye geçmeye çalışan 946 kişi Mısır yetkilileri tarafından tutuklandı,  724 kişi hâlâ alıkoyuluyor… Bir olayda Halep’ten gelen dokuz yaşındaki bir çocuk bir botta bir aile dostu ile tutuklandı. Çocuk alıkonuldu ve dört gün boyunca annesine erişimine izin verilmedi… Ekim ayının başlarında Suriye’den gelen mültecileri taşıyan bir bot İskenderiye kıyısında battığı sırada 12 kişi boğuldu. Aynı dönemde aralarında Suriyelilerin de olduğu 300’den fazla insan İtalyan adası Lampedusa’ya ulaşmaya çalışırken deniz araçları ele geçirilince hayatını kaybetti… Uluslararası Af Örgütü ekimde İskenderiye’deki bir polis karakoluna yaptığı ziyarette Suriye’den gelen aralarında 10 çocuğun da olduğu yaklaşık 40 mültecinin yasadışı ve süresiz bir şekilde tutulduğunu tespit etti; en küçükleri 17 Eylül’den beri orada tutulan bir yaşındaki ikizlerdi…
Örnekleri uzatmak mümkün. Raporda eleştirilen alıkonma ve sınırdışı politikalarına dair Uluslararası Af Örgütü Mülteci ve Sığınmacı Hakları Direktörü Sherif Elsayed Ali’nin sözlerini hatırlatmakla yetinelim: “ Suriye’den gelen mültecilere hayati yardım ve destek sağlamak yerine Mısır yetkilileri onları tutuklayıp, sınırdışı ederek insan hakları standartlarını gözardı ediyor. Çoğu mülteci Suriye’den kaçtığında evini ve geçim kaynaklarını kaybediyor. Onları koruma ve onlara yardım etme konusundaki başarısızlık Mısır’ın itibarında bir lekedir (…) Mültecileri kanlı bir çatışmanın yaşandığı bölgeye geri göndermek uluslararası hukukun ciddi bir şekilde ihlali demektir.“
Mısır’ın Suriye uyrukluların ülkeye girmesi konusunda yeni kısıtlamalar getirdiğine ve artık gelmeden önce vize ve güvenlik izni almaları gerektiğine dikkat çeken Af Örgütü, bölgedeki ülkelere çatışmadan kaçanlara sınırlarını açık tutmaları ve uluslararası topluma da savunmasız mültecilerin bölge dışına yerleşmeleri için fırsatları arttırması çağrısında bulunmuştu.
Af Örgütü’nün sınırları açık tutma çağrısının muhataplarından biri de Türkiye’ydi… Bugüne kadar 600 bin civarında Suriyeli’nin sığındığı Türkiye şimdi güvenlik gerekçesiyle Nusaybin’e bir duvar örüyor.
Sınırlara duvar örme politikası sadece Türkiye’nin uyguladığı bir politika değil. Daha geçenlerde Bulgaristan hükümeti Türkiye sınırına 30 kilometrelik bir duvar öreceğini açıkladı. Her ne kadar Bulgaristan İçişleri Bakanı Vasil Marinov duvarın sığınmacıları geri çevirmek için değil, sınırı daha iyi korumak için olduğunu söylese de kimse buna inanmadı. Bulgaristan’da 6500 kadar Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında küçük görünen bu rakama rağmen göçteki süreklilik Bulgaristan hükümetini endişelendirmiş gözüküyor.
Hatırlanacağı gibi daha önce de Yunanistan Avrupa Birliği’ne geçmek isteyen “kaçak göçmenleri” engellemek için Türkiye sınırına duvar örmeye başlamıştı. Mültecileri kabul etmek istemeyen ülkelerin kullandıkları ifadeyle “kaçak göçmenlerin” Avrupa Birliği’nin başını ağrıttığı ortada. Sınırlardan geçmek isteyen bu insanların aralarında mülteci statüsü kazanabilecek durumda çok kişi var. Ancak devletler hepsine birden kaçak göçmen diyerek mültecilerin sorumluluklarından kurtulmaya çalışıyor.
Merkezi İzmir’de bulunan Mültecilerle Dayanışma Derneği Avrupa Birliği’nin genel olarak Suriyeli mültecileri sınırdışı etmeme politikası olmasına rağmen, görüştükleri birçok Suriyeli’nin AB sınırında ülkelerini söylemelerine rağmen geri çevrildiklerini anlattıklarını bildiriyor.
Ancak Avrupa Birliği’nin sınırlarında örülen duvarlar mültecileri durduramıyor. Ülkelerinden kaçmak ya da göç etmek için geçerli nedeni olan binlerce insan karayolundan geçmekte sorun yaşayınca geri dönmüyor çünkü, aksine sınır duvarları gibi politikalar bu kişileri denizyolunu kullanan insan kaçakçılarının kucağına itiyor. Sık sık duyduğumuz “Akdeniz’de yasadışı olarak Yunanistan’a ya da İtalya’ya insan taşıyan tekne battı, çok sayıda kişi öldü” tarzındaki haberlerin bir nedeni de bu utanç duvarları işte.
Sadece Suriye değil Afganistan, Myanmar, İran, Eritre gibi ülkelerden gelen insanların ülkelerini terk etmek için çatışmalardan, savaşlardan, insan hakları ihlallerinden kurtulmak gibi son derece geçerli sebepleri var. Ve ne yazık ki, zorunlu olarak yaşadıkları yerleri terk eden sığınmacı ve mültecilerin dertleri bir başka ülkeye girebilmekle de bitmiyor. Birçok defa tehlikeli yolculuklarının ilk bölümü kadar zorlu bir başka süreç bekliyor onları. Bitmeyen prosedürler, uzun bekleme süreleri, insane olmayan koşullar, sadık kalınmayan resmi politikalar, başlarına gelecek hak ihlalleri, eğitim gibi birçok haktan mahrum kalabilecekleri bir hayat, vs…
Her tür siyasi hesabın bir kenara bırakılması gereken, insan hakları çerçevesinde yaklaşılması zorunlu bir konu sığınmacı ve mülteciler. Ancak biliyoruz ki, devletler bu yaklaşımı kendiliklerinden benimsemez, ancak güçlü bir sivil toplumun varlığı bu konuda gerçek adımların atılmasını sağlayabilir.

Bunu Paylaşın