Yüce Yöney-2015 farkındalık yılı olsun

MDN İstanbul

İnsanlar için yüzleşme zamanı! Okyanuslara bırakılan 5 trilyon 250 milyar plastik cisim ekosistemi tahrip ederken kurduğumuz medeniyet de hayatı yok ediyor, temel hakları ellerinden alınan milyonlarca çocuk karanlığa sürükleniyor

Madem 2015’e girdik, 2014’te ruhumuzun ne denli karardığını konuşmanın zamanı. Yeni yılın beklentilerini, isteklerini de telaffuz edebiliriz tabii. Ben hakkımı yaşanabilir bir gelecek ve bugünümüz için çocuklar ve denizlerden yana kullanıyorum. Biliyorum, konuşmak yetmiyor, talep etmek lazım, hatta o da yeterli değil, taleplerimizi dillendirmek, takipçisi olmak gerek. Yoksa yakın zamanda Türkiye’de de gösterilen Christopher Nolan’ın Yıldızlararası (Interstellar) filmindeki gibi, zamansız bir aralıktan geçmişe boşuna bir çabayla seslenmek zorunda kalacağız, böyle yaşarsak dünya yok olacak, diye.
Daha yaşanabilir bir dünya ve sürdürülebilir bir gelecek için hayatın başladığı suların durumuna bakarak başlayalım o halde… Uluslararası düzeyde yapılan bir araştırmaya göre okyanuslarda 270 bin tona yakın plastik atık bulunuyor. Korkunç bir rakam! Sadece rakamın büyüklüğü değil korkunç olan, sonuçları da… İncelenen atıkların yüzde 90’ından fazlasını oluşturan mikroplastikler kimyasal zehirleri topluyor ve sonra bu maddeler balıklarla diğer deniz canlılarının besinlerine karışıyor. Bir başka ifadeyle, mikroplastikler tüm okyanusun ekosistemini etkiliyor.
Araştırma büyük boyutlu plastik atıkların kıyılara vurduğunu ama kıyılardan uzaktaki plastik cisimlerin parçalanıp dağıldığına dikkat çekiyor, okyanusların büyük boyutlu plastik cisimleri parçalayıp okyanusların her yerine yaydığını belirtiyor. Tahminlere göre tüm okyanuslarda 5 trilyon 250 milyar kadar plastik cisim yüzüyor. Çantalar, şemsiyeler, plastik su şişeleri, lastikler, vs… Araştırmayı yürüten Marcus Eriksen’in sözleriyle okyanuslar “yüzen bir süpermarket gibi.” Araştırma 2007-2013 arasında Avustralya kıyıları, Bengal Körfezi ve Akdeniz dahil dünyanın farklı 24 alanından toplanan verilerle yapıldı, dolayısıyla sonuçları genellemek kimseyi yanlış yargılara götürmeyecektir.
Zaten sonuçlara şaşırmamak gerektiği de söylenebilir. Uluslararası Okyanusların Durumu Programı’nın hazırladığı 2013 raporunda da okyanusların birden fazla tehditle karşı karşıya olduğu belirtiliyordu. Sadece okyanusların değil, okyanusların işlevi dolayısıyla dünyanın ekolojik dengesinde beklenenden çok daha hızlı bir kötüleşme olduğu vurgulanıyordu. Kötüye gidişteki hızlanmayı tetikleyen faktörler de başta iklim değişikliği, kirlilik ve aşırı balık avlanması olarak gösteriliyordu. Raporun tespitleri kadar tahmini hesaplamaları da ürkütücüydü: Bu şartların devamı halinde okyanuslardaki pek çok canlı türü beklenmedik oranda yok olabilir.

Daimi mağdurlar
Hayatın başlangıcı su ise geleceği çocuklar ya; çocukların durumuna da göz atalım: Değerlerini anlatmak için birbirimize türlü yalanlar söylediğimiz çocuklar yeryüzünde yarattığımız hayatın birinci mağdurları aslında. En fazla yaşam hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı, oyun hakkı ve daha birçok temel insan hakkı elinden alınanlar; cinsel, duygusal ve fiziksel istismara en çok maruz kalanlar onlar.
Dünyanın birçok yerinde milyonlarca çocuk kendilerini hastalıklara ve beslenme yetersizliklerine karşı koruyabilecek kaynaklara, hatta temiz suya bile ulaşamıyor. Bu konuda resmi ve gayriresmi çok sayıda kurumun raporları var. Aşırı yoksulluk ve savaşlar çocukların yaşam hakkını elinden alan faktörlerin başında geliyor. Devletler arası ve devletlerin kendi içindeki düşmanlıklar en fazla çocukları etkiliyor. Keza dünyanın geleceğini belirleyecek olan, insan eliyle yaratılmış iklim değişikliği de öyle. İklim değişikliğinin küresel etkilerinden başta yoksul ülkelerdekiler olmak üzere tüm dünyanın çocukları hak etmedikleri bir şekilde paylarını alacak.
Çocukların gelir yoksulluğu 2008 ekonomik ve finansal krizinden beri sürekli artıyor. Etkileri her ülkede farklı düzeylerde elbette, ama en gelişmiş ülkelerde bile görülüyor. Aslında bu gelişmiş ülkelere dair verilere bakmak bile görmek istemediğimiz yoksul ülkelerdeki çocukların durumunu anlatmak için yeterli: Kriz en gelişmiş 41 ülkede yaşayan 76,5 milyon çocuğu yoksulluk içinde yaşamak zorunda bıraktı.

İstatistiklerin dili
Çocukların maruz kaldığı şiddete dair araştırmalar günümüzde çocukların karşılaştığı fiziksel, cinsel ve duygusal istismarın ürkütücü boyutlarını gözler önüne seriyor. Yakın zamanda açıklanan UNICEF’in Açık Görüş Alanında Gizlenen başlıklı raporu çocukların güvende olması gereken yerlerde nasıl şiddetle iç içe yaşadıklarını anlatması açısından çarpıcı. 190 ülkeden toplanan verilerden hareket edilerek hazırlanan rapor, şiddetin yanı sıra şiddete maruz kalan çocukların ileride işsiz kalma, yoksulluk içinde yaşama ve başkalarına karşı şiddete başvurma olasılıklarının daha yüksek olduğunu da vurguluyor.
Rahatsız edici verilerden birkaçı şöyle: Dünya ölçeğinde cinayete kurban gidenlerin beşte biri çocuklar ve 20 yaşından küçük ergenler: Sadece 2012’de cinayete kurban giden çocuk ve ergen sayısı yaklaşık 95 bin. Panama, Venezuela, El Salvador, Trinidad ve Tobago, Brezilya, Guatemala ve Kolombiya’da cinayet, 10-19 yaş grubundan erkekler arasındaki başlıca ölüm nedeni. Çocuk cinayetlerinin en fazla görüldüğü ülke ise 13 bin kişiyle Nijerya. Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri arasında çocuk cinayet oranının en yüksek olduğu ülke ABD.
58 ülkede çocukların yaklaşık yüzde 17’si ağır fiziksel cezalara maruz kalıyor. Bu rakam kadar sinir bozucu bir başka nokta yetişkinlere dair: Tüm dünyada her 10 yetişkinden üçü fiziksel cezanın çocuğun iyi yetişmesi açısından gerekli olduğunu düşünüyor.

Yok edilen gelecek
Büyük ihtimalle en az bir kuşağın kaybedilmesine neden olacak Türkiye’deki eğitim sisteminin altüst oluşu gibi değişimleri “yerel” kabul etsek dahi dünya çapında çocukların eğitim hakkının birçok yerde ihlal edildiği ortada. UNICEF’in 2015 planlarına bakılınca çözüme de ne denli uzak olduğumuz anlaşılıyor. Kurumun “son zamanlarda çocukların karşılaştığı en büyük tehdit” olarak nitelediği Suriye krizi için çocuklara yardım amacıyla ihtiyacı olan para yaklaşık bir milyar dolar, ama düşünün ki Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı bir kuruluş bu para için yardım çağrısında bulunmak zorunda. Oysa kimi ülkelerin silahlanmaya ayırdığı yıllık para bundan çok daha fazla. UNICEF’in planladığı ise Suriye’de çocukların temiz suya erişimi, eğitimi, sağlık için aşı, bakım hizmeti gibi alanlarda daha etkili olabilmek; yani sorunun halli değil, bu sorun yumağı içinde çocukların göreceği zararı azaltmak. İnsan bir yandan bu yardımın ne kadar değerli olduğunu, bir yandan da ne kadar yetersiz olduğunu düşünmeden edemiyor. Üstelik ülkeler gönülsüz.  Yakın zamanda BM’nin Berlin’de yapılan konferansında mülteci sorunu görüşülürken Almanya Kalkınma Bakanı Müller, “Her ay uluslararası toplumdan katkıda bulunmalarını istemek zorunda kalmamız kabul edilemez” diyerek uluslararası toplumun mali yardımlar konusundaki tutumunu eleştirmemiş miydi? Durum öyle kötü ki, BM internette bağış kampanyası başlatmak zorunda kalmıştı.
Zorunlu göçle yerlerinden edilen insanlara yardım bir yana, zaten çocukların eğitim hakkı dünya ölçeğinde eşitsiz sürüyor. Geçen yılın son ayında Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yayınladığı raporda gelir dengesizliğinin arttığına dikkat çekiliyordu. Üstelik Almanya kadar ekonomisi güçlü ülkeler dahil olmak üzere birçok yerde. Gelir dağılımındaki adaletsizlik eğitimle ilgili olarak da çok önemli bir nokta, çünkü hem bu raporda hem de benzeri raporlarda belirtildiği gibi, zengin ile yoksul arasındaki uçurumun büyüdüğü ülkelerde gözlenen temel eğilimlerden biri yoksul kesimlerin eğitime giderek daha az kaynak ayırması. Kısa yoldan söylersek, gelir adaletsizliği eğitimde de hak ihlallerine yol açıyor.
Tüm bu hak ihlallerinin sorumluları ve dünyayı, mecazen olduğu gibi fiziken de yaşanmaz hale getirenler, elbette ki insanlar. Gelinen noktada inkârı bırakıp sorumluluğu almaktan başka çare yok. Belki de 2015’ten sadece farkındalık dilemeliyiz; hani, başlangıç olarak…

Bunu Paylaşın