Vilnius Zirvesi’nin ardından Hint Pasifik Bölgesi’ne yönelim

MDN İstanbul

11-12 Temmuz tarihlerinde Baltık ülkesi Litvanya’nın Başkenti Vilnius’ta düzenlenen NATO Zirvesi küresel gündemin odağına oturdu. Artçı yansımaları devam eden Zirve’nin küresel jeopolitiğe etkilerini göreceğimiz günler uzak değil. Beklentilerin üst seviyede olduğu Zirve, ikili ve çoklu görüşmeler, liderlerin girdiği angajmanlar ve alınan kararlar ile son yılların en hareketli ve agresif zirvesi olarak kayıtlara geçti.

Hatırlatalım Zirve sonrası yayımlanan NATO bildirileri meraklıları için bulmaca gibidir. Brüksel NATO Karargâhı’nda görevli üye ülke Daimi Temsilcileri tarafından hazırlanan bildiri metinlerinin içeriği NATO’nun vizyon ve yönelimini ortaya koyduğu gibi, uluslararası ilişkilerin ve jeopolitik önceliklerin de pusulası görevini görür.

Dikkatli bir şekilde incelenmesi gereken bildiri metninin satır aralarındaki şifreleri çözmek stratejik aklı ve deneyimi gerektirir. Bilhassa kullanılan uzun ve ağdalı cümlelere özel önem atfetmek gerekir. 90 maddeden oluşan, sayfalar uzunluğundaki Vilnius Bildirisi karmaşık bir görüntü verse de gören gözler için arka plan son derece sarihtir.

Jeopolitik anı berraklaştıran enstantane

Zirve sonuçlarıyla ilgili birçok analiz ve yorum yapıldı ve yapılmaya da devam ediliyor. Bizim optiğimizden Zirve’nin özeti; Rusya’nın barışı parçalayan ve devam eden bir tehdit olarak varlığını sürdürmesi, Çin’in İttifak’ın normlarına, çıkarlarına ve güvenliğine meydan okuması, Asyalı ortaklar; Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Kore’nin Çin tehdidi nedeniyle İttifak’a daha da yakınlaşması, yeni üye Finlandiya ile bekleme odasındaki İsveç’in yarattığı sinerjinin kuzeyde NATO’nun gücünü daha da konsolide etmesine vesile olması, Türkiye’nin İsveç’in katılım sürecine destek vererek ezber bozması ve son kertede Ukrayna’nın savaş devam ettiği sürece İttifak’a üye olamayacağının berraklaşması şeklinde okunabilir.

Arka plan: Hedef Çin

Son dönemde Hint-Pasifik Bölgesi’ne önem veriyoruz zira dünyanın ekseni o istikamete kayıyor. Bu nedenle en sonda söyleyeceğimizi başta ifade edelim, Vilnius bildirisinin odağını Çin oluşturuyor. NATO ilk kez Rusya’nın yanına Çin’i de koyarak bu ülkeyi açıktan düşman olarak nitelendiriyor. Soğuk Savaş sonrası düşman arayışında sona geldiği anlaşılan NATO’nun böylelikle Rusya ve Çin gibi nur topu kıvamında iki düşmana sahip olduğu dünyaya ilan ediliyor. Dahası bildiride her iki düşmanın NATO’ya hasmane tutum gösterebileceği alanlar da zikrediliyor. Uzay, ileri teknoloji, haberleşme ve yapay zekâ dâhil geniş yelpazeli bir tehdit spektrumu tanımlanıyor. Kuşkusuz bu açılım yeni bir silahlanma yarışının başlayacağının işaret fişeği görevini de görüyor. Hâl böyle olunca Soğuk Savaş sonrası NATO’nun varoluş sebebi hâline evrilen terör meselesinin de sütre gerisinde kaldığı görülüyor.

NATO’nun Hint-Pasifik Bölgesi’ne artan ilgisi

Zirve bildirisi her ne kadar NATO’nun Ukrayna’daki savaşa ve Rusya’dan gelen yakın tehdide odaklandığını yansıtsa da arka planda Çin’e, daha geniş açıdan ise Hint-Pasifik Bölgesi’ne yönelik artan ilgisini gözler önüne seriyor. Çin’in ABD öncülüğündeki ittifak eksenini dağıtma, Hint-Pasifik Bölgesi’nde bir etki alanı oluşturma ve sözde kurallara dayalı küresel düzeni dönüştürme ve büyük bir darbe vurmak isteme başlıklarına atıfta bulunuyor ve yukarıda da belirttiğimiz üzere Çin bir düşman haline getiriliyor.

Esasen belge, Çin’in NATO’nun “çıkarlarına, güvenliğine ve değerlerine” yönelik oluşturduğu tehdide ilişkin geçen yıl Madrid Zirvesi’nde kabul edilen Stratejik Konsept’te yer alan dili yineliyor ve pekiştiriyor. Belge aynı zamanda Çin’in Rusya ile “derinleşen stratejik ortaklığına” da temas ederek Pekin’i Rusya’nın Ukrayna’ya karşı sürdürdüğü savaşa her türlü desteği vermekle itham ediyor ve bu yaklaşıma son vermeye çağırıyor.

Belgede beklenilenin aksine Japonya’da bir NATO ofisinin açılmasına atıfta bulunmaması şaşırtsa ve Çin marjında memnuniyet yaratsa da (ki bu hususun belgeden çıkarılmasını Fransa dayatmış, böyle bir coğrafi genişlemenin İttifak’ın yetki alanını orijinal Kuzey Atlantik odağından çok uzağa kaydırma riskine neden olacağını savunarak teklifi “ilke meselesi” olarak reddettiğini bildirmiştir) Hint- Pasifik’in Avrupa-Atlantik’in güvenliği için sahip olduğu öneme ilişkin kullanılan dil ve liderleri Vilnius’ta bulunan dört Hint-Pasifik ülkesinin (Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda) varlığı denklemi bambaşka bir noktaya eviriyor. Nitekim NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in yakın zamanda ifade ettiği “Çin, Rusya’nın saldırganlığı için ödediği bedeli veya alacağı ödülü görmek için izliyor” ifadesi Zirve sonrası anlam kazanıyor.

Japonya ve NATO yeni bir işbirliği dönemini başlatıyor

Japonya Başbakanı Kişida, Zirve’de yaptığı konuşmada NATO ile işbirliğinin geleneksel güvenlik alanlarının ötesine geçeceğini siber boyuta, yıkıcı teknolojilere ve stratejik iletişime dek uzanacağını ifade etti. Kişida devamla Kişiye Özel Ortaklık Programı (Individually Tailored Partnership Program- ITPP) üzerinde mutabık kalındığını kaydetti.

ITPP Anlaşması’nın yalnızca giderek ağırlaşan uluslararası güvenlik ortamına bir yanıt olarak değil, aynı zamanda Avrupa ve Hint-Pasifik’in güvenliğinin “ayrılmaz” olduğunun kabulü anlamına geldiğini kaydeden Kişida devamla, “Japonya ve NATO, statükoyu güç veya zorlama yoluyla değiştirmeye yönelik tek taraflı girişimlere dünyanın neresinde olursa olsun müsamaha gösterilmeyeceği anlayışını paylaşıyor” görüşünü vurguladı. Japonya’nın duruşunu göstermesi bakımından öne çıkan bu ifade benzer şekilde Tokyo’nun stratejik yönelimlerini de sergiliyor.

NATO’nun en yakın ortak ülkesi olarak nitelediği Japonya’yı öven Stoltenberg ise Çin’in “ağır askerî yığınağı” ve nükleer kuvvetlerinin genişlemesi konusundaki endişelerini dile getirirken Tokyo’ya Ukrayna’ya verdiği destek için de teşekkür etti.

Hint-Pasifik Dörtlüsü (IP4) ve Atlantik-Pasifik ortaklığı çağı

Gayrî resmî marjda Hint- Pasifik Dörtlüsü (IP4) olarak bilinen ve 2010’ların başından beri NATO’nun “küresel ortaklar” grubunun önemli bir parçası olan Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Kore belirli alanlarda İttifak’la işbirliğini hem genişletmek hem de kurumsallaştırmak için ITPP’ye geçiş yapıyor.

Zirvede, NATO’nun başlıca siyasi karar alma organı olan Kuzey Atlantik Konseyi, gelecekteki işbirliğinin ayrıntılarını belirlemek için dört IP4 lideriyle özel bir oturum düzenledi. Stoltenberg oturumu, Hint-Pasifik’te meydana gelen olayların Avrupa-Atlantik için önemli olduğunu vurgulayarak başlattı.

İttifak’ın en eski ortaklarından biri olan Japonya, kuşkusuz IP4 ülkeleri arasında tartışmasız NATO’ya en müzahir ülke ve pole pozisyonunda yer alıyor. Dahası ITPP, özellikle değişen stratejik görünüm ve Japonya’nın savunma ve güvenlik politikasındaki son değişimler bağlamında işbirliğine daha fazla odaklanma ve taahhüt vermesi anlamına geliyor. Bir bakıma Japonya’nın doğuda Çin’e karşı silahlanmasının da önünü açıyor.

NATO ile Japonya arasındaki ITPP ayrıca 2023-26 dönemi için diyalog ve istişarelerin güçlendirilmesi, dayanıklılığın artırılması ve birlikte çalışabilirliğin geliştirilmesi dâhil olmak üzere üç stratejik hedefin ana hatlarını çiziyor. Bu yeni odak, yalnızca derinleşen bir ilişkinin değil, aynı zamanda bölgeselcilik ve küreselleşme çağının yerini Atlantik-Pasifik ortaklığı çağına bıraktığının da sinyalini veriyor. Ez cümle Japonya’yı Batı kampına çiviliyor.

Almanya ilk kez Çin stratejisi belgesi açıkladı

Bu noktada bir parantez açalım ve Vilnius Zirvesi’nin gölgesinde kalan Almanya orijinli önemli bir gelişmeyi dikkatinize sunalım. Japonya ve Çin orijinli gelişmelere odaklandığımız mevcut konjonktürde Almanya’nın yönelim ve tercihleri dikkat çekmeye devam ediyor. Nitekim AB’nin bir numaralı ekonomisi olan Almanya, başat ticaret ortağı Çin’e yönelik ilk kez bir strateji belgesi açıkladı. Alman hükûmetinin ilk Ulusal Güvenlik Stratejisi’ni yayımlamasından bir ay sonra tedavüle sunulan 61 sayfalık Çin stratejisi belgesine Yeşiller’den Dışişleri Bakanı Baerbock ile Ekonomi Bakanı Habeck imza attı. Hatırlatalım koalisyon ortağı Yeşiller, Merkel sonrası dönemde Almanya’yı Avro-Atlantik Bölgesi’ne çıpalamış durumda.

Çin’i ortak lâkin yarışılan sistemik rakip şeklinde tanımlayan belgede, “Çin’in Avrupa’ya bağımlılığı sürekli azalırken, Almanya’nın Çin’e bağımlılığı son yıllarda daha büyük önem kazandı. Çin değişti; bu durum ve Çin’in siyasi kararları, Çin ile başa çıkma şeklimizde bir değişiklik gerektiriyor. Çin’in davranışları ve kararları, ilişkimizdeki rekabetin son yıllarda arttığı anlamına geliyor. Bu nedenle, ilişki yeniden dengelenmeli” portresi çizildi.

Alman şirketlerinden Çin’deki faaliyetlerinde riskleri azaltmaları istenerek, ABD’nin kurallara dayalı düzen retoriğine atıfla “Çin, kurallara dayalı uluslararası düzenin “normlarından ve kurallarından ne kadar uzaklaşırsa, tek tek sektörlerin veya şirketlerin Çin pazarına kritik bağımlılıkları o kadar sorun olabilir” vurgusu yapıldı.

Alman hükûmetinin Çin’in tek parti sisteminin çıkarları doğrultusunda uluslararası düzeni etkileme ve insan haklarının statüsü gibi kurallara dayalı düzenin temellerini göreceleştirme çabalarından endişe duyduğunu vurgulayan belgede ayrıca, Hint-Pasifik Bölgesi’nde Çin’in, bölgesel üstünlüğünü giderek daha saldırgan bir şekilde dayattığı, uluslararası hukukun ilkelerini sorguladığı ve siyasi hedeflerine ulaşmak için ekonomik gücünü sistematik ve hedefli bir şekilde kullanmakla itham edildiği görüldü. Almanya’nın bu hamlesine Çin ne cevap verir bilinmez lâkin Almanya’nın politik tercih ve savrulmalarının devam edeceği görülüyor. Bu sıkışıklığın Almanya’yı siyasi bir krize devamında erken bir seçime götürmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Vilnius, gelecek yıl Vaşington’da yapılacak zir ve için bir köprü

Parantezi kapatalım ve Vilnius Zirvesi’ne dönelim. Zirve NATO marjında başarılı olarak nitelendirilse de gerçekte bu başarının sınırlı olduğu ve geçen yılki Madrid Zirvesi ile gelecek yıl ABD’nin başkenti Vaşington’da yapılacak zirve arasında bir köprü görevi gördüğü anlaşılıyor. Nitekim geçen yıl Madrid’te müttefikler hem Rusya’dan hem de Çin’den kaynaklanan yeni tehditlerin ve meydan okumaların doğası konusunda anlaşmış, yeni Stratejik Konsepte odaklanmıştı. İttifak’ın yeni döneminin felsefik arka planının oluşturulduğu Madrid Zirvesi sonrası aksiyon alınması bekleniyordu.

Bu nedenle Madrid Zirvesi devamında düzenlenen Vilnius’un bir uygulama zirvesi olması bekleniyordu. Nitekim Vilnius’ta geliştirilmiş caydırıcılıktan hibrit savaşa ve iklim değişikliğine kadar birçok alanda ilerleme kaydedildiği görüldü. Buna karşın Zirve Ukrayna’nın üyeliği, Rusya’nın ve giderek artan bir şekilde Çin’in oluşturduğu nükleer silah tehdidinin yönetimi gibi bazı kilit konularda yetersiz kaldı.

Madrid-Vilnius-Vaşington

Şöyle de bir tespitte bulunmak hatalı olmayacaktır. Vilnius Zirvesi, Avrupa’da son seksen yılın en yıkıcı savaşı olan Ukrayna hadisesi ve ABD’nin Çin ile ilişkilerini yeniden dengeleme çabasının ortasında gerçekleşti. Öte yandan Vilnius Zirvesi’nden çıkarılacak bir diğer önemli çıkarım ise ittifakın Hint-Pasifik’te kalıcı bir yer edinme gayretlerini apaçık ivmelendirmesidir.

Yakın gelecekte İttifak Hint-Pasifik’te kalıcı bir NATO varlığını oluşturma çabalarını artırarak sürdürecektir. Japonya ve diğer IP4 ülkeleri yakın gelecekte salt NATO ile değil, bölgeye olan ilgilerini ve askerî konuşlandırmalarını artıran İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya gibi aktörlerle de bağlarını güçlendirme yoluna gidebileceklerdir. Kuşkusuz tüm bu gelişmeler, Pyongyang, Moskova ve Pekin cenahında endişelere yol açacak, nihayetinde bölgesel gerilimleri körükleyerek çatışma olasılığını artırabilecektir.

Tüm bu gelişmelere geniş açıdan baktığımızda sormadan edemiyoruz. Son Zirve’nin uslu figürü ve uzlaşmacı aktörü görüntüsü veren Türkiye, NATO’nun Çin’e yönelik evrilen politikasına ve atacağı adımlara ne şekilde reaksiyon gösterecek, dahası gelişmelerden nasıl etkilenecek? Yörünge arayışındaki Türkiye’nin son Zirve’de izlediği strateji bu arayışta sona gelindiğini gösteriyor.

15 Temmuz sonrası bağımsız politikalar izlemeye çalışan Ankara’nın yaşanan ekonomik sorunlar sonrası Avro-Atlantik rotasına dümen kırdığı anlaşılıyor. Bu nedenle yakın dönem Türkiye-Rusya ilişki sistematiğine farklı bir optikten bakmak gerekebilir. Bu nedenle ağustos ayında icra edilmesi muhtemel Erdoğan-Putin görüşmesi kilit önemde ve belirleyici olacaktır. Son tahlilde bu köşede uzun zamandan beri temas ettiğimiz üzere Uzak Doğu’da yükselen Japonya merkezli gelişmeler Hint-Pasifik jeopolitiğine doğrudan etki edecektir. İki kadim komşu ve rakip olan Çin ile Japonya arasındaki ilişki sistematiği, Japonya’nın Batı yörüngesine tamamen oturması sonrası gergin ve takibi zorunlu bir yapıya evrilebilecektir.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın