Üşüyen kutup ayısı

MDN İstanbul

Emin Yaşacan

Doğu Karadeniz’in derli toplu kasabalarından birinde büyüdüm, evden kaçar kaçar arkadaşlarla dereye ya da çoğunlukla denize giderdik

O zaman dereler ıslah edilmemiş (ve kuş cenneti oluyordu bu sayede), kasabalar denizlerle iç içe idiler (güneş dünyada en güzel orada batardı). Kısa bir Ankara tecrübesinden sonra adaya Deniz Lisesi’ne girdim. Ve sayesinde 15 yaşından beri de denizle, kürekle, yelkenle iç içe oldum. Halen de her yıl yelken basarım. Ve hayatımı denizden kazanıyorum. E peki ben bu yatçılığı neden bir türlü sevemedim? Bunu düşünmeme sebep marinada bağlı yatları seyreden insanları seyrederken aklıma düştü. Teknedeyken de gelen geçenleri seyrederdik. Biz bu dünyaya seyretmeye mi geldik?

Belki de sıkıntım kısa seyretmekti. Hiç denizler arası yelken basmadım, belki de zevklidir. Bir iki saatlik keyif! için 12 saat seyir ve limanda hazırlık doğrusu bana göre değil galiba. Hayır, seyirdeyken de ne zevk alınır bilemedim. Dümendeysen hep tetiktesin ve her an kızabilirsin, kalp kırabilirsin. Denizlikteyken sürekli derle topla, halatlar karışmasın, ıskotalar düzgün konumunda olsun. İntikalde ya bulaşık yıkarsın, ya da temizlik (balast basma vs). İki bira içemezsin yeterince soğumaz zaten, iki satır okuyamazsın, okuduğunu anlamazsın zaten. Harita okumak, gidilecek yerde ne yer ne içilir çalışması yapmadıysan onu yaparsın ancak. Dümene geçmeyi pek sevmem, geçeni de bir süre sonra sevmem. Sanki dünyayı kumanda ediyorlarmış edalarına girmelerinden hoşlanmam. E zaten denize artistlik yapamazsın, hayatının kontrolü ya denizde ya dümendekinde. Tam rüzgâr saçlarının arasından esiyor, tam ciğerlerine doldurmuşsun denizi, haydaa, alesta tramola. Yok abi viya böyle diyemezsin. Neymiş daha kestirmesi varmış. Yahu biz seyretmeye geldik koşmaya değil, yok. En kestirme yere sekiz çizmeden gidemiyorsun zaten. Haydi vardık limana, iskeleye neyse. Hemen öyle çıkmak yok. Çöpleri dök, tekneyi yıka, temizle. Banyo, çamaşır sırasına gir. Alışveriş listeni yap, marketler kapanmadan bitir. Bu yorgunlukla ne şehri gezebilirsin ne de muhabbet bulabilirsin. Şanlıysan gurme geçinen yeni yetmelerin puanladıklarının arasından sıyrılıp düzgün bir lokanta bulursan amenna. Şansın üçte bir tabii. Ya tuza boğmuşlardır yemeği ya da suya yoksa. En iyisi İtalyan der geçersin.

Aklıma geldi; bir gün sadece öğleden sonra duraklaması yapacağımız bir koya girdik, ortasına demirledik, yüzerek kıyıya çıktık. Oturduk mavi beyaz masaların birine. Garson şanslısınız sizden öncekiler yarım şişe bıraktı dedi. Oturduk yemeğimizi yerken tekneye göz ucuyla bakıp durduk, tabii ki demir tarıyor mu taramıyor mu diye, kerteriz nerden alacaksın. Konuşamadık bile. 10 dakika sonra ikimiz birden anlaşmış gibi kalktık, yemeği yarım bıraktık, tekneye yüzdük, 20 kulaç ilerde iskeleye bağladık. E bağlayınca sabahlayacaksın artık. Allahtan yan teknedekilerin de anlatacak muhabbetleri varmış. Yani rahat rahat park edip gidemiyorsun, hep aklın geride, ileride nerdeyse. Neredeyse evcil hayvan. Sabahın köründe üstüne atlamaz sanıyorsunuz evcil hayvan gibi ama öyle değil. Sabahlamışsın bir koyda. Demirini atmışsın, sermişsin, sahilde bir kayadan halatı destelemişsin üstüne. Kafan rahat olmalı değil mi? Yok, borada diğer tarafında suda bir ses seni sürekli rahatsız eder, yok bir şey mi çarptı, yan tekne demirini mi alıyor, bizimkine dolanmasın, botu sabitlemedi mi bu Murat. Atilla abi kalkmış mıdır vs vs. Nihayetinde uyuyamazsın şöyle adam akıllı.

Şaka şaka.

Güneş doğmaya yakın sen de kalkarsın, sağa sola bakarsın, iki gerdirmeden sonra, dalarsın şöyle bir lacivert sulara. Denizde ilk duşunu alırsın, yeşil acı biberli menemeni hazırlarken çayını yudumlarsın. Kaldırırsın kim varsa teknede artık. Gece yıldızların altında yüzerken o an sonsuz gelen derinlikte parmakların arasından süzülen yakamozu anlatırsın dostuna, yüzünde kocaman bir gülümseme onun, yorma kendini gördüm hepsini der. Konuşmadan muhabbet yeridir deniz.

ETİKETLER: ,
Bunu Paylaşın