Ukrayna ve stratejik hazımsızlık

MDN İstanbul

Ukrayna savaşı Foucault sarkacını andırmaya başladı. Sarkacın yapmış olduğu hareketin düzenli aralıklarla kendisini tekrar etmesi, periyodik görünüm sergilemesi ve sonsuz döngüye girmesi misali, Ukrayna’daki hadise de kazananı olmayan bir oyuna doğru emin adımlarla ilerliyor.

Ukrayna oyunu kurgulanırken hadisenin sadece Rusya’nın güçsüzleştirilmesi ile sınırlı olmadığını, çok boyutlu stratejik öngörüde bulunulduğunu bu köşeden sizlerle paylaşmıştık. Hatırlatalım, jeopolitik satranca etki edecek büyük stratejiler kurgulanırken tek bir hedefin elde edilmesiyle yetinilmez. Çok boyutlu, çok katmanlı ve sonuç odaklı bir yaklaşım benimsenir ve domino etkisini andıran birbiriyle ilintili seri kazanımlar hedeflenir.

Orkestrasyon vs. şişkin ego

Kuşkusuz böylesine büyük stratejileri kurgulamak ciddi bir devlet kapasitesi, stratejik akıl, stratejik öngörü ve elbette ekip uyumu dahası orkestrasyon gerektirir. Stratejik körlüğün ve ideolojik sığlığın kaçınılmaz başarısızlığa neden olacağı stratejik düşünme sistematiğinde, stratejik hazımsızlık da ayağınıza dolanabilir ve sizi hatalara yönlendirebilir. Zira stratejik düşünme ve görme; duygusallığı, kıskançlığı ve şişkin egoyu kaldırmaz. Merkezde akıl, tecrübe ve liyakat yer almalıdır.

Cehaletle ve cahil cesaretiyle oyun kurulmaz. Tesadüfi durumlar istisna olmak kaydıyla oyun da bozulmaz. Öncelikle tecrübe merkezde konumlanmalıdır. Tecrübeye liyakatle, hakkı verilerek çalışılan uzun yıllarla erişilir. Tepeden inme, basamakları atlama, basamakları hızla tırmanma ve salt ego ile strateji üretilmez. Şu olabilir ama, ürettiğinizi sanar, satranç tahtasında piyona evrilirsiniz. Tuhaf olan ise bunun dahi farkına varamazsınız. Zira kapasiteniz ve özgül ağırlığınız buna el vermez. Nobranlığınız ve sahip olduğunuz ya da olduğunu sandığınız konjonktürel gücünüz gözünüze perde indirebilir.

Nihai hedef (end-state)

Bir strateji kurgulanırken öncelikle varılmak istenen hedef (end state) belirlenir. Sonrasında bu hedefe yönelik elde edilmek istenen alt hedefler sıralanır. İyi kurgu başarıya giden yolu yarılamanıza vesile olur. Metodolojisinin genellikle tümden gelim olduğu stratejik düşünce sistematiğinde sürprizlere, öngörülemeyen sonuçlara tahammül yoktur. Öngörülü olmak, ufkun ötesini görebilmek gerek şarttır. Bu nedenle tüme varım tekniği tercih edilmez. Zira kervanın yolda ilerlerken sorunlara çözüm bulmaya kalkması mealindeki şarklı ve kendince kurnaz yaklaşım ile hedefe ne yazık ki varılamaz.

Yukarıda temas ettiklerimize Ukrayna hadisesi ile bakalım. Ukrayna meselesi eksikliklerine ve kimi defolarına karşın iyi kurgulanmış bir strateji olarak görülebilir. Oyunu kimin ya da kimlerin kurguladığına dair komplo teorilerini bir tarafa bırakırsak, küresel güç adayı Rusya’nın bölgesel bir güce indirgenmesi, çok kutupluluğun örselenerek ABD ile Çin’in baş başa bırakılması, Rusya fobisi ile korkutulan Avrupa’nın Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi ABD yörüngesine zımbalanması, Avrupa ile Çin arasına mesafe konması, onlarca yıldır hedeflenen Rusya’nın çevrelenmesi, yakın coğrafyasında baskılanması ve Batı’ya müzahir kuşaklar yaratılması, Rusya’nın etki alanının sınırlanması gibi alt hedefleri sıralayabiliriz. Bu örnekler elbette çoğaltılabilir.

Rusya yıkılmıyor

Stratejik hazımsızlığı bir tarafa koyacak olursak Rusya’nın her türlü defosuna karşın siyasi, ekonomik ve askerî olarak kendisini bu maceraya iyi hazırladığını görüyoruz. Rus devlet aklının SSCB’nin çöküşünü getiren Afganistan felaketinden gerekli dersleri aldığı anlaşılıyor. Kurumsal devlet refleksi tam da bu noktada devreye giriyor.

Savunma sanayinde eriştiği teknolojik yetkinliği ortaya koyabilen, sahip olduğu nükleer kapasitesini Demokles’in kılıcı gibi sıkıştığında kınından çıkaran Rusya, diplomatik olarak da hazırlıklı bir görüntü veriyor. Global sorunlara eğilen ve çözüm arayan, tıpkı Çin gibi Batı emperyalizmini şeytanlaştırarak mazlumun yanında görüntü veren Rusya, Ukrayna meselesi ile kendi kabuğuna çekilmedi. Proaktif diplomasisini sürdürmeyi tercih etti. Bunun örneğini son Nijer odaklı Afrika krizinde gördük. Afrika kıtasında son dönem olan olaylar bütüncül baktığımızda -ki ayrı bir yazının konusudur-, Rus etkisini tüm çıplaklığıyla görebiliyoruz. Jeopolitik sorunları çözen ve/veya düğüm haline getirebilen Rusya öngörüldüğü gibi yıpratılsa da yıkılmayacağı görüntüsünü veriyor.

Savaş sahası eşittir laboratuvar

Burada bir parantez açalım. Savaş sanayi doğası gereği savaşları sever, teşvik eder ve bitmesini istemez. Savaşlar aynı zamanda bir laboratuvar görevi görür. Silâh sistemleri, teknolojik altyapıları ve bilim kurgu filmlerden çıkmış görüntüsü veren Ar-Ge çalışmalarının fiilen sahada denenmesine de vesile olur savaşlar… Sıcak çatışmalar yeni geliştirilen silâhların Ar-Ge süresini de kısaltır. Ukrayna savaşı esnasında tedavüle sürülen silâh sistemlerine özellikle otonom sistemlere bu optikten bakmanızı öneriyoruz.

Günün sonunda ne oldu ve olmakta?

Ukrayna savaşı Avrupa bakımından da turnusol kâğıdı görevi görüyor. Öteden beri Avrupalı müttefiklerinin NATO’ya katkısını artırmasını talep eden ABD bu hedefine ulaştı. Rusya ve Çin’e karşı doğrudan konumlandırılan NATO yeni tehdit algısına uyum sağlamakta zorlanmadı. ABD jeopolitik öncelikleri olan Asya-Pasifik Bölgesi ile Kuzey Kutbu’nu NATO’nun kadrajına aldırmayı başardı. Basit ifadeyle Rusya ile korkutulan Avrupa da bu kurguya teşne oldu.

Avrupalı müttefiklerin Rusya ile korkutulduğu ortamda bir takım jeopolitik fay hatları kaçınılmaz olarak kırıldı. Soğuk Savaş sonrası sürdürülen restorasyon ve rahatlama dönemi fiilen sona erdi. Finlandiya ve İsveç’in (ekim ayında ittifaka dâhil olacağı görülüyor) NATO’ya girişi ile Rusya’nın kuzeyden çevrelenmesinin tamamlanması, Rusya’nın Baltık Bölgesi’nde tecrit edilmesi, Karadeniz’de çevrelenmesi, Avrupalı müttefiklerin savunma harcamalarını devasa boyutlarda artırması, Soğuk Savaş sonrası dönemde Avrupa’nın savaşın sıcaklığını ve korkusunu hissetmesi, Ukrayna’ya yapılan askerî ve ekonomik yardımların sonu belli olmayan bir savaşta konformist Avrupalılara yük olmaya başlaması tuhaf bir şekilde ezber bozan çıkışları da beraberinde getirmeye başladı.

Toplum mühendisliği mi yoksa kamuoyunun hazırlanması mı?

Ukrayna savaşının şiddetle devam ettiği mevcut konjonktürde ağustos ayının ortasında NATO cenahından gelen birtakım açıklamalar jeopolitikte soğuk duş etkisi yarattı. NATO Genel Sekreteri Özel Dairesi Direktörü Stian Jenssen, ezber bozan açıklamasıyla Ukrayna’nın topraklarının bir kısmını Rusya’ya bırakması hâlinde NATO üyesi olabileceğini açıkladı. Ukrayna kanadı bu sözlere sert tepki gösterdi. Ukrayna Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Oleg Nikolenko, “Ukrayna’nın bazı topraklarının verilmesi karşılığında NATO’ya üye olabileceği yönündeki açıklamalar kesinlikle kabul edilemez” ifadelerini kullandı.

Açıklamaya ilişkin Rus bakış açısını 15 Ağustos’ta Twitter’dan ortaya koyan Medvedev, nükteli bir üslup ile önerinin “makul” olduğunu belirterek Ukrayna’ya “Kiev’i bize bırakın, yeni başkentiniz Lviv olsun” çağrısında bulundu. Esasen Ukrayna ile dalga geçti.

Norveç’in izleri

NATO Genel Sekreteri gibi kendisi de bir Norveçli olan Jenssen’in açıklamasını kendi özgür iradesiyle yaptığına inanmak elbette saflık olacaktır. Nedense son dönemde NATO orijinli ortaya atılan parlak fikirlerin arkasında bir Norveç izi görür olduk. Sahi, Stoltenberg’in görev süresinin yeniden uzatılmasını ve rekora koşmasını nereye koymalıyız? Görünen, NATO’da birileri Ukrayna savaşını sonlandırmanın yollarını arıyor.

Jenssen’in açıklaması yeni bir sinyal olabilir ya da kamuoyunun tepkisi ölçülmek isteniyor olabilir. Nitekim Ukrayna’da savaş sadece ve bilinen anlamıyla konvansiyonel bir şekilde kara ve hava boyutlarında sürdürülmüyor, savaşın asimetrik mecralarda da devam ettiğini de görüyoruz, stratejik iletişim ve siber boyutta mücadele tam gaz devam ediyor.

Stoltenberg: Ukrayna savaşmayı bırakırsa haritadan silinir

Gündem yaratan açıklamanın ardından NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Rusya’nın Batı’ya yönelik nükleer tehdit söyleminde ve Ukrayna’nın tümünü ele geçirme hedefinde değişiklik olmadığını, buna karşı NATO’nun da Ukrayna’yı desteklemeye devam edeceğini belirtti. Rusya’nın Batı’yı bölmek, korkutmak ve Ukrayna’ya desteğini sona erdirmek için nükleer tehdidi kullanmaya devam ettiğini belirten Stoltenberg, “Rusya’nın Ukrayna’nın tümünün kontrolünü ele geçirecek şekilde askerî olarak kazanma fırsatı görürse bunu yapacağından kesinlikle emin olduğunu” ifade ederek, ABD’ye müzahir görüşünü yineledi. Rusya’nın savaşmayı bırakması durumunda barış olacağını ancak Ukrayna’nın savaşmayı bırakması halinde haritadan silineceğini anlamanın önemli olduğunu vurgulayan Stoltenberg, Ukrayna’yı desteklemeye devam edeceklerinin altını çizerek, NATO’nun Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü destekleyen politikasında değişiklik olmadığını vurguladı.

Arka plan: Aslında ne oluyor

Konuyu kendi perspektifimizden ele alalım. Hiç şüphe yok ki Ukrayna savaşı kazananı olmayan bir savaş olarak tarihte yerini alacak. Ukrayna savaşının uzaması yukarıda belirttiğimiz üzere Rusya’nın yıpratılması bağlamında stratejik bir tercihtir. Zelenski’nin iktidarı döneminde pik yaptığı üzere Ukrayna uzun yıllardır bu savaşa hazırlanıyordu. Batılı ülkelerin ordusunu eğittiği ve donattığı Ukrayna Rusya’nın üzerine salınmaya gönüllü oldu ve ülke harap oldu. Savaş bitse de Ukrayna’nın toparlanması uzun zaman alacaktır. Dahası Ukrayna savaş sonrası bir yörüngeye girmeden bir yerlere bağımlı olmadan kendi kapasitesi ile ayakta kalamayacaktır. Hatırlatalım, NATO kural ve kaidelerine göre savaş hâli devam ettiği sürece Ukrayna’nın NATO’ya girmesi teknik olarak mümkün değil. Bu nedenle NATO’ya girmeye ziyadesiyle gönüllü Ukrayna’ya verilen mesaj oldukça net, savaş hâli biterse NATO’ya girebilirsin. Elbette bunun yegâne şartı da bir şekilde Rusya ile anlaşmak. Rusya’nın Ukrayna ile barışa giden yolda yürümesinin arka planı ise çok açık. Kazanımlarını konsolide etmek.

Rusya’nın kırmızı çizgileri

Bu kurguda atlanan nokta şu, Rusya’nın kırmızı çizgisi Ukrayna’nın NATO’ya üye olma ihtimali ve güneyden çevrelenme riskiydi. Putin savaş öncesi yaptığı konuşmalarda kırmızı çizgilerini açıkça ortaya koymuştu. Nitekim Batı’nın arkadan itelediği Ukrayna ile savaş Rusya’nın kırmızı çizgilerinin dikkate alınmaması nedeniyle başlamıştı. Bu noktada Rusya’nın Batı’nın tuzağına düşürüldüğü de genel kabul gören bir yaklaşımdır.

Rusya’nın tutumu oldukça net. Rusya tıpkı Kırım’da olduğu gibi Ukrayna’nın doğusunun da Rusya’ya ilhakını talep ediyor, de-facto bir durum yaratmak istiyor. Mümkünse Ukrayna’da kendisine müzahir bir yönetim talep ediyor. Dini ve etnik ayrışmanın tavan yaptığı Ukrayna’da Rusya’ya müzahir bir yönetimin işbaşına gelmesi günümüzde bir ütopya olarak görülebilir. Buna karşın Ukrayna’nın bölünmesi ve belki de Karadeniz ile etkileşiminin kesilmesi Rusya bakımından daha rasyonel bir tercih olarak öncelenebilir.

Uzayan savaş hâli Rusya’yı yıpratmayı hedeflese de Avrupa ülkelerinin büyük bir bölümü kendilerinin de yıpranmasından endişe ediyor. Hatırlatalım general kış yaklaşıyor ve enerji sorunlarını çözemeyen Avrupa hâlâ daha enerjide Rusya’ya bağımlılığını aşabilmiş değil. Bu nedenle Avrupa’nın Ukrayna ile Rusya arasında olası bir barışı dillendirmesi tesadüflerle açıklanamaz. Avrupa, Ukrayna’nın doğusunun Kırım örneğinde olduğu gibi Rusya’ya terk edilmesine razı bir görüntü verebilir ve Ukrayna’nın ikna edilebilmesi için masaya NATO üyeliğini gündeme getirebilir.

Kategorik olarak bakıldığında, son Wagner komedisi sonrası Putin’in gitmeyeceğinin görüldüğü Rusya’nın Çin ile karşılıklı fayda çıkar temelinden bağımlılık boyutuna evrilen bir ilişkiye girmesinin engellenmesi bakımından savaşın sonlandırılması arayışları gündeme gelebilir. Neticede ve günün sonunda Batı istediğini almış olacak. NATO’ya üye bir Ukrayna (bölünmüş olması kimsenin umurunda olmaz) ve savaş sonrası yıpratılmış ve gücü örselenmiş bir Rusya tercih edilebilir.

Stratejik bulmacalar

Meseleye birde Rusya optiğinden bakalım. Kendi çıkar ve şartlarına uyduğu sürece Rusya olası bir barışa hayır demeyecektir. Bununla birlikte Ukrayna’nın NATO’ya üye olması Rusya’nın hazmedebileceği veya yutabileceği bir lokma da değildir. Yakın coğrafyasındaki ülkeler üzerinden kuşatılması ve bu ülkeler üzerindeki hegemonik gücünün örselenmesi Rusya için bir kâbusu tetikleyebilir. Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyelikleri Rusya perspektifinden kabul görmeyecektir. Sesli düşünelim ve şu soruyu soralım: Karadeniz’e çıkışı olmayan bir Ukrayna’nın NATO’ya üyeliği Rusya marjında kabul görür mü?

Türkiye ve Rusya

Bu noktada gerek komşuluk ilişkileri gerekse karşılıklı fayda çıkar temelinde sürdürülen ilişki sistematiği göz önüne alındığında Türkiye- Rusya ilişkileri jeopolitik bulmacanın odağını oluşturuyor. Rusya, Türkiye ile ilişkileri iyi seviyede tutmaya çalışıyor, Türkiye’nin Atlantik bloğa koşulsuz teslim olmasını istemiyor. Türkiye’nin açmazlarından, ekonomik ve siyasi kırılganlıklarından istifade etmeye çalışıyor. Zaman zaman Türkiye’nin açmazlarını istismar da ediyor. Her iki ülkenin birbirine bağımlılığı dikkat çekici boyuta ulaşmış durumda. Türkiye’nin yüzünü tamamen Atlantik’e dönmesi devamında karşı tarafta konumlanması savaş hâlindeki Rusya’yı zorlayacaktır.

Doğalgaz nakil ve depolama işbirliğine, tahıl anlaşmasına ve son olarak Rusya’nın KKTC’de temsilcilik açacağını gündeme getirmesine bu optikten bakılması yararlı olacaktır.

Bir uzman hep bulunur!

Bitirirken NATO cenahından yapılan Norveç menşeli açıklamaya dönelim. Koşullar gerektirdiğinde ve ihtiyaç duyulduğunda bir uzman çıkar, konuşur ve kamuoyunu hazırlar. Günün sonunda kimse Rusya’nın düşmesini ya da Çin’e tamamen müzahir olmasını istemez. Ancak Rusya’nın gücünü kaybetmesi, burnunun sürtmesi ve olabildiği takdirde Putin’in gitmesi tercih edilir. Bu nedenle Ukrayna meselesi kontrollü kaos şeklinde sürdürülüyor. Her ahvalde savaşın bitişi ve bitiş şekli için pazarlıkların kısa sürede başlayacağı anlaşılıyor. Kim bilir belki de başlamıştır. Takip etmeye devam edelim.

(1) A new idea for Ukraine has emerged from the North Atlantic Alliance office: Ukraine will be able to join NATO if it gives up the disputed territories. It does look like an interesting idea. The only problem is that all of – supposedly – their territories are highly disputable. And to enter the bloc, the Kiev authorities will have to give up even Kiev itself, the capital of Ancient Rus. And their capital thus should be moved to Lvov. That is, if Polacks agree to leave Lemberg to the fans of lard with cocaine.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın