Türkiye’nin yolları nereye bağlanacak?

MDN İstanbul

Türkiye Şangay beşlisine girme isteği üye olduğu diğer birliklerden ayrılmasını gerektirir mi?
Türkiye’de yıllardır bir kesim aydın ve bürokrat, ülkenin Avrupa  ile olan ilişkileri gevşetip ağırlığını Doğu’ya vermesi gerektiğinde ısrar eder. Ancak Rusya, Çin, İran, Güneydoğu Asya ülkeleri ve Orta Asya’daki Türki cumhuriyetlerle ilişkilerin artırılmasının ülkeye ne gibi katkılar sunacağı hep muğlak kalmış ve devlete yön veren hakim güç tarafından pek de ciddiye alınmamıştır. Bu fikirler çoğunlukla fantastik ve ütopik bulunarak kamusal düzlemde ciddi bir tartışma ortamında değerlendirilebilecek düzeyde olgunlaşamamıştır.
Bu Doğu’ya açılma fikrini paylaşanların karşısında, Batı ve Amerikan merkezli dünyanın amansız destekçilerinin lobisi ve gücü çıkmış; çoğu zaman bu fikirler tam da anlaşılamadan komik duruma düşürülmüştür.
Geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan Şangay Beşlisine katılma fikrini güçlü bir şekilde açıklayınca konu ülke entelijansiyasının gündemine gelmesine rağmen, aslında tam da hak ettiği şekilde tartışıldığı söylenemez. Meselenin ısrarla sadece yüzeysel ve ideolojik bir takım reddediş ile geçiştirildiği gözlemleniyor. Başbakan’ın ortaya attığı çoğu konuya dünyanın bir numaralı meselesi muamelesi yapan merkez medyanın bu konuyla pek ilgilenmemesinin ardında çoğunun Batı ekonomileriyle ve sermayesiyle girift ilişkiler içinde olması ne kadar etkilemiştir bilinmez.

Gelişme dikkat çekici
Türkiye’de son dönemde yaşanan çok önemli ekonomik ve siyasi gelişmeler, birçok meselenin tam anlamıyla tartışılamadan gündemden düşmesine sebep oluyor. Komplo teorisine düşkün, entrikaya alışık toplumsal kültürümüz bu tip arada bir gündeme gelip düşen konuların ardında eskiden beri hep yabancı parmağı arar.
Kürt sorununda girilen barış süreci ve İsrail’in Mavi Marmara’da ölen vatandaşlarımız için özür dilemesi tam da bu gündemin üstüne gelince yine fısıltı gazetesinde dedikodular dolaşmaya başladı. Ülkemizde ne yazık ki tartışmalar genelde çözüm arayışından dolayı değil çatışma arayışından olduğu için artık bu durumlara alıştık. Ancak bilginin çok hızlı aktığı iletişim çağında artık gizlenecek, halı altına süpürülecek herhangi bir şey yok.
Avrupa ile köprüleri atıp Çin ve Rusya’yla ilişkileri yoğunlaştırmak da böyle bir mesele. Gündeme ara sıra gelir ancak bununla ne kastedildiği bile çoğu zaman anlaşılmaz.
Başbakan Erdoğan Şangay Beşlisine katılma isteğini dile getirirken, bunu sadece bizi üyelik konusunda onyıllardır oyalayan AB’ye bir baskı unsuru olarak mı kullanmak istiyor yoksa bunun ardından bir takım gelişmeler yaşanacak mı?

Şangay Beşlisi ne kadar mantıklı?
Şangay Beşlisi ile AB’ye aynı anda üye olabilmek mümkün mü? Eğer mümkün değilse cidden bir tercih yapmak zorunda kalırsak Avrupa’dan gerçekten vazgeçebilir miyiz?
Şangay Beşlisi denilen ülkelerin ticari ve ekonomik büyüklüğüne baktığımızda son yıllarda inanılmaz bir gelişme içinde olduğu gözlemlenebilir. Çin ve Kore gibi ülkeler denizcilikte lider ülkeler ve bu liderliklerini önümüzdeki yıllarda güçlenerek sürdüreceğe benziyorlar. Rusya ile enerji alanında son yıllarda çok yoğun bir işbirliği içerisindeyiz. Nükleer santraller, doğalgaz anlaşmaları, bavul ticareti, turizm gibi alanlardaki ilişkiler bizi Rusya ile vizeleri karşılıklı olarak kaldıracak kadar yakınlaştırdı. Rusya’ya bir takım nehir gemileri ve koster yapma projeleri de son dönemde gündemde. İran ile ilişkilerimizin tarihi ve siyasi kökleri çok eskilere dayanırken son yıllarda ticaretimiz de giderek artıyor. İran’ın batıya açılan kapısı haline geldi Türkiye. Son dönemde Suriye konusundaki anlaşmazlıklara rağmen iki ülke birbirine tarihte hiç olmadığı kadar muhtaç. Uygulanan ambargodan ötürü İran’dan aldığımız doğalgaz karşılığında onlara olan borcumuzu gemi, yat ya da petrol tankeri ile ödenmesi gibi projeler son dönemde gündemde. Türki cumhuriyetler ile olan ilişkimizin ekonomik olduğu kadar duygusal bir yanı da var. Petrol ve doğalgaz boru hatları Orta Asya Türki Cumhuriyetlerle aramıza ticari köprüler kurulmasını da sağladı.
Kısacası, Doğu’daki komşularımızda karşılıklı çıkara dayalı pratik ve pragmatik ilişkiler içinde olduğumuz söylenebilir. Gereken değer verilip özen göste-rilirse bu ticari ilişkilerin daha da gelişeceği muhakkak. Ancak Türkiye kurulduğundan bu yana yüzünü batıya dönen çağdaş bir cumhuriyet. Batı dünyası ile kültürel ilişkilerini koparması söz konusu olmaz. Ancak ticaret ve siyaset konularında Avrupa ile olan ilişkilerimiz çok yönlü ve gelişmiş olsa da onların Türkiye’ye bakışındaki önyargılardan kurtulması kolay gözükmüyor. AB üyesi olunmadığında ülkenin tamamen aleyhine olan bir anlaşma olan Gümrük Birliği’ne gireli neredeyse 20 yıl oldu ancak üyelik halen ufukta görünmüyor. Türk şirketleri tek taraflı eşitsiz bir anlaşmadan ötürü yıllardır mağdurlar ancak Avrupa bunun karşılığında alakasız ülkelere tanıdığı imtiyazları Türkiye’ye açmayı düşünmüyor bile.
Türkiye’nin Avrupa ile olan ticari ilişkilerini objektif bir şekilde masaya yatırıp artıları ve eksileri hesaplaması gerekiyor. Bu sürecin de kamuoyuna açık şeffaf bir şekilde sürdürülmesi önemli. AB’ye üye olamayacaksak bu dünyanın sonu değil, ama üye olmuyorsak da şu haksız Gümrük Birliği anlaşmasını hemen yırtıp atmak gerekiyor, bunu da anlamak lazım. Biz sabırlı ülkeyiz ama sağımız solumuz belli olmaz tıpkı sabrımızın ne zaman taşacağının belli olmadığı gibi.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın