Transatlantik işbirliğinin yeniden güçlendirilmesi

MDN İstanbul

2020 yılının en önemli jeopolitik dönüm noktalarından birisi daha geçildi. Her ne kadar Trump yaptığı açıklamalarla ve hukuki girişimlerle yenilgiyi kabul etmeyeceğini ısrarla vurgulasa da kaçınılmaz olarak ABD’nin yeni başkanı Joe Biden oldu.

Trump, başkanlığı döneminde ABD’nin bilinen bütün ezberlerini bozdu. Erişilemez ve rekabet edilemez gözüyle bakılan ABD’nin de aslında “sıradan” bir ülke olduğu görüldü. Çin ile girişilen ekonomik savaşta, Covid-19 pandemisinde ve hatta müttefiklerle ilişkilerinde ABD’nin bütün defoları ortaya saçıldı. Trump muhtemelen ABD tarihinin en renkli ve hibrit karakterli başkanı olarak tarihe geçecek…

Trump tüm dünyayı yordu
Hegemonyası her geçen gün azalan ABD, artık her şeye muktedir olan ve küresel konjonktürü yönlendiren bir süper güç olmaktan çok uzakta. Çin ile girdiği ekonomik savaşı kaybedeceği apaçık görülen ABD, dünyanın sıklet merkezinin batıdan doğuya kaymasına engel olamıyor. Dönüşüm tamamlanmak üzere. Trump, izlediği popülist politikalarla ve iç kamuoyunu gözeten deli saçması ama ABD alt-orta sınıfının ve muhafazakâr kesimin prim verdiği cahil ve üst perde çıkışlarıyla tepe taklak gidişi engellemeye, geciktirmeye çalışsa da başarılı olamadı. Dahası ABD kamuoyunu ortadan ikiye böldü. Toplumu başkalaştırdı ve ayrıştırdı. “Önce ABD” sloganı ile devletçi bir görüntü sergileyen Trump, sadece Çin ve Rusya ile değil, AB başta olmak üzere kendi müttefikleriyle de ilişkilerini bozdu ve tüm küreselci saikleri karşısına aldı. Trump, Başkanlığı döneminde tüm dünyayı yordu…

Yaşlı Biden döneminde de ABD’nin işi oldukça zor olacak. Zira bırakın küresel ölçekte ABD’nin yeniden ayağa kalkarak ekolojik hakimiyetini sürdürmesini, ayrışan ABD iç kamuoyununun yeniden konsolide edilmesi dahi kolay olmayacak. Muhtemeldir ki ABD’deki kutuplaşma artarak devam edecek. Biden’ın ajandasında ABD’nin hegemonyacı, küreselleşmeci iktisadi ve güvenlik dış politikasını sürdürmesi öne çıkarılacak, lâkin ayrışmış ve fay hatları kırılmış ABD’nin sorunları kolay aşılacak gibi görünmüyor.

Transatlantik düşünce yapısından kopamayanlar
Bazılarının düşündüğü gibi Biden döneminde ABD’ye sihirli bir el değmeyecek. ABD eski, bilinen ve gıpta edilen günlerine -fabrika ayarlarına- ansızın geri dönemeyecek. ABD derin devletinin belirlediği stratejiye koşut olarak Başkanlığa getirilen Biden, transatlantik düşünce yapısına sıkı sıkıya bağlı, bu bağı sorgulayamayan, bu bağdan kopamayan ve tüm dünyaya saçılmış durumda bulunan amok koşucularının beklediği suni teneffüsü dünyaya ne yazık ki yapamayacak…

Bu iyimser beklentilere yaşlı Biden’ın kondüsyonunun yetmeyeceği aşikâr, hoş Biden kondüsyon sorunu yaşamasa dahi ona serbest ve geniş bir manevra alanı da sunulmayacak. Biden sembolik bir Başkan olarak kalacak. Esasen, ABD halkının görmek istediği Ronald Reagan benzeri bir misyonu yerine getirecek. Anlayışlı, güler yüzlü, derleyen ve toplayan bir figürden ibaret olacak. Bize göre ABD’nin yeni döneminde etkin ve belirleyici güç Başkan Yardımcısı Kamala Harris ve avaneleri olacak. Başkan Yardımcısının ismini, eylem ve söylemlerini çok sık duyacağız.

ABD’nin yeni döneminde etkin ve belirleyici güç: Kamala Harris
Bir parantez açalım. Kamala Harris’in annesi Shyamala Gopalan kanser araştırmaları konusunda uzman olan bir bilim kadını. Gopalan 60’lı yıllarda Hindistan’dan ABD’ye göç etmiş. Ekonomi profesörü olan babası Donald J. Harris ise Jamaika’dan ABD’ye göç eden bir figür… Kamala Harris kökenlerine vurgu yapmaktan çekinmeyen bir isim, bu yönüyle ABD’de rağbet ve sempati topluyor.

Harris, 2003 yılında San Francisco’nun ilk kadın eyalet savcısı oldu. 2010 yılında ise Kaliforniya Eyalet Başsavcısı olarak seçildi. 3 Ocak 2011’de görevine başlayan Harris, sadece bu göreve gelen ‘ilk kadın’ değil aynı zamanda Hint ve Afrika kökenli ilk kişi olarak da ABD tarihine geçti. Harris’in 2014 yılından bu yana Yahudi kökenli Avukat Douglas Emhoff ile evli olduğunu hatırlatalım. Öngörümüz gelecekte Harris’in ABD’nin ilk kadın başkanı ve ABD’nin ilk siyah kadın başkanı olabileceği istikametinde, parantezi kapatalım.

ABD’nin jeopolitik ve jeostratejik hassasiyetleri devam edecek
Biden sonrası dönemde ABD’nin evrim geçireceğini düşünmek elbette saflık olur. Küresel aktörlerde temel kavramlar, yaklaşımlar ve hassasiyetler öyle kolaylıkla ve ansızın değişmez. Devlet geleneği yap boz tahtasına çevrilmez, zira buna izin de verilmez. Bir kişinin değişimi ile tüm devlet kademesindeki zihniyetin ve uygulamaların değişmesi ancak küçük ve orta ölçekte, kurumsallığını tesis edememiş, demokratik olmayan devletlerde görülür. Trump’ın öngörülemeyen hareketlerinden sonra Biden döneminde şüphesiz küresel bir rahatlama olacak, ancak ABD’nin jeopolitik ve jeostratejik hassasiyetleri kaldığı yerden devam edecek.

ABD başkanlık seçimlerinin ulusal basınımızdaki takibi ve yansımaları da oldukça trajikomik oldu. Canlı yayınlarda kullanılan argümanlar, uzman kisvesi altında yapılan yorumlar ve koşulsuz taraf olmalar, seçimler ABD’de mi yapılıyor ülkemizde mi, sorusunu sormamıza neden oldu. Bu telaşın arka planını elbette kestirebiliyoruz lâkin bu denli ve ulu orta Trump’a payanda olunması oldukça tuhaf bir durumdu. Her zaman olduğu gibi karar vericilerin tek bir karta oynadıkları, tüm yumurtaları aynı sepete koydukları ve Trump’ın kaybetmesi durumunda olabilecekleri öngöremedikleri, alternatif stratejileri belirlemedikleri apaçık görüldü.

Seçimleri kazanan Biden’ın tebrik edilmesi için bile Trump’ın pes etmesi beklendi. ABD seçim sonuçlarını doğru okuyan, ABD’de meydana gelecek değişime derhâl ve hemen ayak uyduran kısaca stratejisini doğru belirleyen bütün ülkeler Biden’ı kutlamak için sıraya girerken Türkiye ne yapacağına karar veremedi. Akıllı hareket eden ülkelerin yeni normale adapte olması ise uzun sürmedi. Trump’ın seçimleri kaybettiği kritik an, Biden’ın küresel rüzgârı arkasına alıp zaferine meşruiyet kazandırması oldu.

Merkel: Transatlantik dostluğumuz vazgeçilmez
Bakınız, Trump’tan çok çektiğini saklama gereği duymayan, seçimlerin galibi Joe Biden ve Kamala Harris ikilisini ilk tebrik eden dünya liderlerinin başını Almanya Şansölyesi Merkel çekti. “Almanya küresel sorunların çözümünde ABD ile yan yana duracak” mesajını veren Merkel, Trump’ın ciddiye almadığı Covid-19 pandemisi ve küresel ısınmayı hatırlattı, terörü de bunlara ekleyerek, küresel meydan okumaların üstesinden gelmek için ABD ile birlikte hareket edeceklerini belirtti. Merkel’in, “Açık bir küresel ekonomi ve serbest ticaret için mücadele edilmesi gerektiğini” vurgulaması ise Çin ile ilişkilerin de gözetildiği şeklinde yorumlandı.

Almanya ile ABD arasında önemli bir dostluk olduğunu vurgulayan, iki NATO müttefikinin çok sayıda ortak değerleri ve çıkarları bulunduğunu belirten Merkel, “Zamanımızın büyük sorunlarının üstesinden gelmek için transatlantik dostluğumuz vazgeçilmezdir. AB’nin bir parçası olarak Almanya ile ABD birlikte bir duruş sergilemelidir” görüşünü dile getirdi. Merkel’in, işbirliği vurgusu yaparken, aynı zamanda Avrupalıların da kendi paylarına düşeni yapmak için daha çok çaba sarf edeceklerini söylemesi dikkat çekti.

Maas’dan restorasyon dönemi mesajı
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ise Biden’ın başkanlığıyla ilgili değerlendirmesinde “her şeyin değişmeyeceğini, ancak birçok konuda iyileşme olmasını beklediklerini” kaydetti. Maas, “Trump’ın Almanya’nın NATO bütçesine katkısını artırması ve savunma bütçesini GSYİH’nin yüzde 2’sine çıkarmasına yönelik baskısının, Biden döneminde azalmasını beklediğini” ifade ederek, Almanya’nın hassasiyetini ortaya koydu.

Bizi hasım olarak görmeyen bir ABD Başkanı ile çalışacağımız için memnunuz
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ise Biden’ın ABD’nin yeni başkanı seçilmesine yönelik, “Bizi hasım olarak görmeyen veya AB’nin ABD’den faydalanmak için kurulduğuna inanmayan bir ABD Başkanı ile çalışma şansından memnuniyet duyuyoruz” çıkışını yaptı.

Birçok Avrupalının ABD’deki seçimin sonucundan memnun olduğunu vurgulayan Borrell, Trump’ın başkanlığı döneminde AB-ABD ilişkilerinin karmaşık seyrettiğini ifade etti. ABD’nin AB için en önemli müttefik ve ortak olduğunu belirten Borrell, “Ortak değerler temelinde uzun bir birlikte çalışma geçmişimiz var. Bu nedenle bizi hasım olarak görmeyen bir ABD Başkanı ile çalışma şansından memnuniyet duyuyoruz. İşbirliğini geliştirmek için üzerimize düşeni yapmaya hazırız. AB-ABD işbirliğini yeniden tesis etmek için “motoru” yeniden çalıştırmalıyız. Gerçek diyaloğa geri dönmeli, mümkün olan yerlerde ortak stratejiler formüle etmek üzere taahhütlerde bulunmalıyız” ifadelerini kullandı.

Rusya, Libya, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Türkiye
ABD ile AB arasında öne çıkan sorun sahaları; ABD’nin tekrar katılmaya niyetli olduğu iklim değişikliği konulu Paris Anlaşması, İran ile yapılan nükleer anlaşma ve Dünya Sağlık Örgütü anlaşmazlığı şeklinde ortaya çıkıyor. NATO ve transatlantik güvenlik meselelerinde yeni ABD Başkanı’nın İttifak’a sıkı bağlılığını görmek isteyen AB’nin tutumu ve beklentileri çok açık. Avrupa kendi güvenliği için daha fazla sorumluluk almayı ve kendi çevresindeki güvenlik tehditleriyle mücadele etmesini sağlayacak şekilde belirleyeceği Avrupa Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’nın ABD tarafından da desteklenmesini bekliyor.

Borrell’in dış politika bağlamında ABD ile AB’nin birlikte çalışmasında ortak çıkar bulunan konuları Rusya, Libya, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Türkiye ile Doğu Akdeniz şeklinde sıralaması kesinlikle dikkate alınmalı. Bu perspektif AB’nin yakın döneme ilişkin uygulayacağı Türkiye stratejisinin de ipuçlarını veriyor.

Fransa ve Almanya’dan ABD’ye yapılan Ankara’ya karşı transatl antik birliğini güçlendirme çağrısı
Gördüğünüz gibi AB, Biden’ın Başkanlığında Trump döneminde kötüleşen transatlantik ilişkilerin yeniden canlandırılmasını hedefliyor. Nitekim Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ve Fransız mevkidaşı Jean-Yves Le Drian, Fransız Le Monde, Alman Die Welt ve Amerikan Washington Post gazetesinde yayınlanan ortak makalelerinde bu konuyu detaylarıyla gündeme getirdiler. Bu makaleyi uzun bir süre göz önünde bulundurmakta yarar var, nitekim içeriği ülkemizi yakından ilgilendiriyor.

Avrupa ve Amerika birlikte yeni bir transatlantik anlaşma “icat etmeli” tespitinde bulunan ikili, “Joe Biden’in seçilmesi, otokratlar ve uluslararası düzene veya bölgesel dengelere aykırı olarak güçlerini savunmak isteyen ülkeler karşısında transatlantik birliğin güçlendirilmesinin yolunu açıyor” ifadelerini kullandı. Trump’ın 2018’de transatlantik ilişkilerde büyük bir çatlak oluşturarak, İran nükleer anlaşmasından çekilme kararına atıfta bulunan Dışişleri Bakanları, ABD’yi İran’a yönelik ortak bir yaklaşıma geri dönmeye çağırdı.

Öngörülemeyen müttefik Türkiye
Paris ve Berlin son dönemde NATO içinde giderek daha öngörülemeyen bir müttefik olarak gördükleri Türkiye’ye karşı görüş birliğine ihtiyaç duyulduğuna da dikkat çekiyor. Nitekim iki Bakan da ortak makalelerinde, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ve başka yerlerde büyük sorunlar oluşturan davranışları karşısında ortak bir çizgi belirlememiz gerekecek” ifadelerini kullandı. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun da Avrupa ile Amerikan yönetiminin Türkiye’ye karşı birlikte hareket etmesi gerektiğini açıkladığını hatırlatalım ve altını çizelim, bize göre ülke çıkarlarımız bakımından Trump ile Biden arasında bir fark yok.

Kritik eşik: 10 Aralık AB Liderler Zirvesi
Biden’ın başkanlığında Ankara-Washington ilişkilerini kısa vadede zorlayacak en kritik konular; S-400 hava savunma sistemi, FETÖ elebaşının iadesi ve Halkbank davası olarak öne çıkıyor. Biden’ın liderlik edeceği ABD ile ilişkilerin geleceğini öngörürken esasen Türkiye’nin dış politikasına odaklanmak daha uygun olacak. Türkiye’nin nazik ekonomik durumu ve sözde denge politikası onu büyük güçlerin istismarına açık hale getiriyor. Bu nedenle ilk aşamada AB ile ilişkilerin gidişatı ve geleceği belirleyici olacaktır. ABD ile AB arasındaki transatlantik işbirliğinin güçlendirilmesi ancak Türkiye’nin dışarıda bırakılması olasılığı şüphesiz ülkemiz bakımından işleri bambaşka bir düzleme evirebilir.

Bu bağlamda Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu’na video konferans ile bağlanan Milli Savunma Bakanı Akar’ın iki ülkenin uzun yıllar sarsılmaz müttefik olduğunu belirtip devamla, “ABD ile ilişkilerimizde diğer ülkelerin de olduğu gibi bazen iniş ve çıkışlar, keskin görüş ayrılıları tabii ki var ama şunu da unutmayalım iki ülke arasında zorlukların üstesinden geldiğimiz uzun bir işbirliği geleneğimiz var” açıklamasını not etmekte yarar var.

Bu ahvalde ülkemiz bakımından ilk kritik sınama 10 Aralık’taki AB Liderler Zirvesi’nde yaşanacak. Şansölye Merkel Zirve’de Türkiye’ye karşı olası yaptırımların da gündemde olacağını açıkladı. Merkel’in kullandığı ihtiyatlı üslubun aksine Dışişleri Bakanı Mass ise daha sert bir çıkış yaparak, “Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki provokasyonlarını durdurmaya” çağırdı. Aksi takdirde Türkiye’nin Zirve’de olası AB yaptırımlarıyla yüzleşmek zorunda kalacağını ve Berlin’in Ankara’ya karşı sabrının tükendiğini vurguladı.

Maas, “Aralık ayında Avrupa Konseyi’nde hangi kararların alınacağına Türkiye karar verecek. O tarihe kadar Türkiye’den olumlu sinyaller gelmezse ve Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs ziyareti gibi ilave provokasyonlar olursa, o zaman kesinlikle zor bir tartışma yaşayacağız” dedi. “Zor tartışmanın” Türkiye’ye yaptırım anlamına geldiğini belirtelim.

Benzer şekilde AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell de Türkiye ile ilişkilerde gidilecek yöne AB Liderler Zirvesi’nde karar verileceğini belirterek, “Türkiye’nin davranışının AB ile ayrılığı artırdığını anlaması gerekli. Bunu söylediğim için üzgünüm ama AB Dışişleri Bakanları böyle düşünüyor. Bizim de arzu ettiğimiz gibi pozitif gündeme dönmek için Türkiye’nin yaklaşımını değiştirmesi gerek. AB Konseyi gelecek ay gidilecek yöne karar verecek. Zaman tükeniyor ve Türkiye ile ilişkilerimizde dönüm noktasına doğru yaklaşıyoruz” ifadelerini kullandı.

Türkiye nereye….
AB Liderler Zirvesi’nde, Türkiye’nin önemli bir gündem maddesi olacağı apaçık ortada. İşte bu konjonktürde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, kasım ayının sonlarına doğru Brüksel’e bir ziyaret gerçekleştirdi. Sözcü Kalın, AB Konsey Başkanı Charles Michel’in Dış Politika Başdanışmanı Maryam Van den Heuvel, AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’in Kabine Şefi Bjoern Seibert ve AB Dış İlişkiler Servisi Genel Sekreteri Helga Schmid ile ayrı ayrı görüştü. Türkiye-AB ilişkileri, Doğu Akdeniz, Libya, Suriye ve Karabağ gibi bölgesel konuların ele alındığı görüşmelerde Kalın, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, göç anlaşması, vize serbestiyeti ve siyasi diyalog gibi alanlarda somut adımlar atılması hususlarını gündeme getirdiğini açıkladı. Ülkemiz aleyhine tehditlerin havada uçuştuğu konjonktürde görüşmelerin zamanlaması manidar bulundu. Maas’ın “Türkiye’den olumlu sinyaller gelmezse” argümanını da takdirinize bırakıyoruz.

Türkiye ile AB ilişkilerinin bir kaldırma kapasitesi var. Elbette bu kapasite son dönemde oldukça zorlanıyor. Karşılıklı güvensizlik hali ilişkileri daha da geriyor. Tarafların asgari müşterek de buluşma olasılığı da her geçen gün azalıyor. Bu durumun tek müsebbibi şüphesiz Türkiye değil. Ancak gelinen aşamada taraflardan birinin taviz verme ihtimali yüksek olasılık. Unutmayalım, uluslararası ilişkilerde tavizi güçsüz olan taraf verir.

AB’ye yeniden yelken açmak
Bu noktada Türkiye’nin barış ve istikrarı korumak adına yapıcı tutumunu sürdürmeye devam edeceğini muhataplarına aktardığını belirten Kalın’ın, Türkiye-AB ilişkilerinin stratejik öneminin giderek arttığını, Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir dinamizm kazandıracak, işbirliğini artıracak ve karşılıklı güven ilişkisini güçlendirecek yeni ve somut adımlara ihtiyaç duyulduğunu belirtmesi gören gözlerden kaçmadı.

Kalın’ın, Türkiye’nin AB üyeliğini stratejik bir öncelik olarak gördüğünü belirtirken AB liderlerinin tüm ideolojik ve siyasi ön yargılarını bir kenara bırakarak Türkiye-AB ilişkilerine stratejik bir akılla bakması gerektiğine temas etmesi, dış politikada olası bir makas değişikliği ihtimalini akıllara getirdi. Hatırlatalım, benzer argümanlar kısa süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da kullanılmıştı. AB’nin ansızın stratejik bir ortak olarak hatırlanması, esen yeni rüzgârla bağlantılı olarak bir kısım eski tüfek politikacının dile gelerek insan hakları, demokrasi ve hukuk havarisi kesilmeleri kesinlikle hayra alamet değil. Bu şahıslar en son konuştuklarında 15 Temmuz yaşanmıştı.

Bakınız son günlerde Ankara’dan iç politika, hukuk ve ekonomi de değişikliklere gidileceğini ve reform yapılacağını açıklayan seslerin sıklıkla işitilmesi şüphe uyandırıyor. Ekonomi kulvarında radikal değişikliklere gidilmesi ve sermaye piyasalarının hoşuna gidecek adımların atılması dikkat çekiyor. Şüphesiz ekonomide durum iyi değil ve çok boyutlu baskı her geçen gün artıyor. Ancak AB ve ABD ile stratejik ortaklığı hatırlamanın bedeli olarak boyun eğen ve taviz veren taraf da olmamalıyız.

Aksi takdirde, son dönemde milli çıkarlarımız bağlamında büyük fedakârlıklarla elde ettiğimiz çevre denizlerimiz, Suriye, Irak, Libya, Kafkasya, Balkanlar ve enerji jeopolitiği gibi stratejik seviyeli kazanımlarımızı kaybetme noktasına gelebiliriz. Ne uğruna? AB ve ABD ile stratejik ortaklığımızı pekiştirme ve transatlantik işbirliği bağını güçlendirme uğruna mı? Denenmişte ısrar etmenin bizi nerelere savurduğunu unutmayalım. Fayda-çıkar temelinde milli çıkarlarımızla uyumlu stratejilerden taviz vermeyelim. Son olarak, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın 22 Kasım’da Fransız basınına yaptığı açıklamayı dikkatinize sunalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Doğu Akdeniz, Libya ve Dağlık Karabağ gibi konularda tansiyonu “kolayca” düşürebileceğini belirten Le Drian, “Erdoğan’dan son birkaç gün içerisinde gelen tansiyon düşürücü açıklamalar yeterli değil, bunların eyleme yansıdığını görmemiz lazım” açıklamasıyla aslında malûmu ilan ediverdi.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın