Stratejik düşünme: Denizaltı ve ötesi

MDN İstanbul

Başlık şaşırtıcı olabilir. Aralık ayı başında National Interest’te yayımlanan “Denizaltılar Tayvan’ı Savunmak İçin Neden En İyi Unsurlardır?1” konulu makaleyi okurken aklımıza takıldı ve bize ilham verdi

İlgi alanımız kuşkusuz strateji ve stratejik düşünme. Yazılarımızın amacı da stratejik öngörü tesisine katkıda bulunabilmek.

Gizli ve stratejik silah: Denizaltı
Benzer şekilde denizaltıların da harp sahnesindeki rolleri stratejiktir, esasen denizaltı tabiatı itibarıyla gizli ve stratejik bir silahtır. Harpte asimetrik etki yaratır, tıpkı mayın gibi. Gizlilik denizaltı harekâtının karakteridir. Ve her bilinmeyen ve öngörülemeyen gibi gizemlidir denizaltı, caydırıcı etkisi üst seviyededir. Düşman üzerindeki psikolojik etkisi caydırıcılığının da ötesinde sinir bozucu, hatta yıpratıcıdır. Stratejik düşünebilen her aklın emrinde görmek isteyeceği bir silahtır denizaltı, oyun değiştirici etkisi vardır, kuvvet çarpanıdır.

Özel, sıra dışı ve snob adamlar: Denizaltıcılar
Denizaltıcılar da bu yüzden özel, üst seviye eğitimli, entelektüel ve meraklı insanlardır. Sıra dışıdırlar. Onların kendilerine has snob bir tarafları vardır. Hükmettikleri savaş makinasının karakteri onların benliklerinde şekillenir. İyi eğitimli olmalarının yanı sıra doğrucudur denizaltıcılar (en azından bizim tanıdıklarımızın büyük çoğunluğu öyledir), yanlışa ortak olmayı sevmezler, kader birliğine, liyâkate ve ahde vefaya önem verirler. Şövalye ruhlu ve gözü pek yetiştirilirler. Adanmışların mesleğidir onların ki… Bu nedenle kendi camialarında dahi eleştirilirler. Kıskanılırlar.

Harpte en önde olacaklarını bilirler. Hep o güne hazırlanırlar. Her jenerasyon kendinden sonrakine bayrağı bu düsturla devreder, o güne hazır olmak. Vatan savunmasındaki rolleri paha biçilmezdir. Tüm bu özellikleri nedeniyle harbin kaderini tayin edeceklerini bilir de-nizaltı (kara kızın da bir ruhu olduğuna inanır denizaltıcılar) ve denizaltıcılar.

Yeni dünya düzeni Asya-Pasifik bölgesinde şekillenecek
Bize ilham veren makaleye dönelim. Günümüzde salt ekonomik değil, inşa ettiği modern donanmasıyla da artık askerî bakımdan da güçlü bir Çin ile karşı karşıyayız. Birçok ülkenin yakın dönem strateji belgelerinde kapsandığı üzere, yeni dünya düzeni Asya-Pasifik bölgesinde meydana gelecek gelişmeler çerçevesinde şekillenecek. Bu nedenle küresel aktörlerin son dönemde öne çıkan tüm hamleleri bu bölge özelinde yapılmaya başlandı. Hâl böyle olunca da saflaşmalar ve kutuplaşmalar ivmelendi. Çin ve ABD arasında devam eden hegemonya mücadelesine diğer aktörler peşi sıra eklenmeye başladı.

Genel kabul gören yaklaşımdır. Askerî anlamda tarafların birbirlerine karşı üstünlük sağlama gayretleri sahip olunan gücün nitelik ve niceliği ile orantılıdır. Devlet kapasitesi birbirine yakın güçler bakımından bu durum kabul edilebilir olmakla beraber, asimetrik etki yaratabilecek her silah güç dengesini değiştirir. Meraklılarına İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların Atlantik’te icra ettikleri de-nizaltı harekâtını incelemelerini öneririz.

Stratejinin vazgeçilmez öğesi: Denizaltı
Çin’in Hint-Pasifik Bölgesi’nde artan deniz hâkimiyetine karşı bölgedeki ülkelerin de deniz güçlerini konsolide etmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bir farkla, çoğunluğu denizaltılara yatırım yapıyor. Vurguladığımız üzere denizaltı gizli ve stratejik bir silah ve oyun değiştirici özelliği var. Örneğin, Avusturalya’nın Çin tehdidine karşı AUKUS paktına girmesi, bu bağlamda nükleer takatli denizaltıya sahip olması (daha doğru bir ifade ile Avusturalya’nın nükleer takatli denizaltılar ile donatılması) gibi. Küresel güç adayı Hindistan’ın Rusya, Brezilya’nın ise Fransa desteği ile nükleer denizaltıya sahip olmaya çabaladıklarını belirtelim.

Gelelim Tayvan’a… Son dönemde Tayvan, ABD ile Çin arasında bir mücadele sahasına evrildi2. Konuyu kasım sayımızda etraflıca incelemiştik. Olası bir gerginlikte ya da savaşta Çin’in bölgede tesis edeceği hava ve deniz üstünlüğü ile Tayvan’ın ya da onu destekleyecek ülkelerin bölgede işlerinin kolay olmayacağı aşikâr. Dahası Çin’in çok kısa sürede ani bir amfibi harekât ile Tayvan’ı işgal edeceği genel kabul gören bir yaklaşım. Gelgelelim National Interest öngördüğümüz bir öneriyi Tayvan için gündeme getirivermiş.

Tayvan’ın denizaltı gücü ile desteklenmesi
Makalede, “suüstü unsurları ve kara kuvvetleri Tayvan’a yapılacak olası bir saldırıda açık hedef olabilirler. Oysa denizaltılar gizli ve beklenmedik bir şekilde karşılık verebilir,” teması işleniyor. Suüstü gemilerinin düşman tarafından kilometrelerce öteden görülebileceği, dron ve uçakların kolayca tespit edilebileceği, füze rampalarının ve kara tabanlı askerî hareketliliğin tümünün uydular tarafından anlık izlenebileceğine temas ediliyor ki günümüzün teknolojik imkânları göz önüne alındığında doğru bir yaklaşım. Devamında, Çin’in Tayvan’a yönelik olası bir amfibi harekâtını caydırmak ve engellemek için konuşlandırılabilecek her türlü kara, hava ve deniz unsurunun Çin tarafından evvelden görüleceği, bilineceği ve izleneceği sonucuna varılıyor.

Son tahlilde denizaltıların ve onların sahadaki mevcudiyetlerinin ABD ve müttefikleri için Çin’in Tayvan’ı işgalini durdurmanın en uygun yolu olarak öneriliyor. Şaşırtıcı olmayan bu önerme esasen üç stratejiyi dikte edecektir. İlki Tayvan’ın denizaltı gücünün geliştirilmesi (orta vadeli çözüm zira mesele sadece denizaltıya sahip olmakla bitmiyor, denizaltıcılık bir kültür ve eğitim işi. Bir denizaltı komutanı asgari 10-12 yılda yetişiyor. Eğitimli personele sahip olmak ve kurumsal denizaltıcı kültürünü tesis etmek pahalı, meşakkatli, zahmetli ve uzun bir yol), diğeri ABD başta olmak üzere müttefiklerinin (kısa vadede İngiltere ve Fransa, orta vadede bu iki ülkeye eklenecek Avusturalya) bölgede nükleer denizaltılar ile denizaltı harekâtı icra ederek Çin’e karşı caydırıcılık tesis etmeleri, üçüncü olarak bölgede Çin’e karşı konumlanacak Japonya, Güney Kore ve diğer ülkelerin sahip oldukları konvansiyonel (dizel-elektrik ve/veya havadan bağımsız tahrik sistemli) denizaltılar ile nükleer denizaltıların harekât icra edemedikleri sığ ve tahditli sularda, düğüm noktalarında faaliyet göstermesi. Bize göre önümüzdeki dönemde bu üç stratejinin ahenkli ve senkronize bir şekilde devreye sokulduğunu göreceğiz.

İvmelenen ittifaklaşma ve saflaşma çabaları
Başta da belirttiğimiz gibi çok kutuplu yapıya evrilen yer kürede ittifaklaşma ve saflaşma çabaları artarak devam ediyor. Küresel ve bölgesel aktörler çok vektörlü hamlelerini peşi sıra yapıyor. Örneğin Japonya, 2022 yılı savunma bütçesinde korkunç bir artışa gidiyor. Bu, Japonya’nın tarihindeki en yüksek savunma bütçesi olarak dikkat çekiyor. 2022 yılı savunma bütçesine ek bir madde ile 6,8 milyar dolar ekleyen Japonya, toplamda 52 milyar dolarlık bir savunma bütçesine erişiyor. Daha anlaşılabilir olması bakımından, Japonya’nın 2022 yılı savunma bütçesi Almanya ve Fransa mertebesine ulaşıyor. Japonya, F-35 filosuna muazzam bir bütçe ayırırken, deniz gücünü ve denizaltı sayısını artırmayı da ihmâl etmiyor. Esasen Japonya, Çin’e karşı hazırlanıyor.

Bir diğer örnek ABD, Hint-Pasifik bölgesinde Çin’e karşı ön alabilmek üzere Guam ve Avusturalya’ya yönelik bütçe artışına gideceğini açıklıyor. Bu durum ABD Deniz Kuvvetleri unsurlarının bölgedeki mevcudiyetinin ve faaliyetlerinin ivmeleneceği anlamına geliyor. Yıllık “Global Posture Review” raporunda yer alan “doğru yerde, doğru zamanda, doğru askerî unsura sahip olmak” mottosu dikkat çekiyor. Dünyanın en kuvvetli deniz gücüne sahip ABD’nin çok kutuplu yeni normalde, Çin gerçeğini kabullendiğini ve yeni döneme göre askerî gücünü konumlandırma telaşında olduğunu görüyoruz. Esasen ABD, Obama döneminde çatılan “Pasifik Pivot (Pacific Pivot)” stratejisine uygun hareket etmeye devam ediyor. Bölgedeki denizaltı varlığını her geçen gün artırıyor.

Yaşanan süreçte bazı Pasifik ülkeleri Çin tehdidine karşı ABD şemsiyesine girme çabalarını ivmelendiriyor. Hatırlatalım, Eylül 2020’de Batı Pasifik ülkesi Palau (Filipinler’in yaklaşık 930 mil doğusunda), ABD’yi askerî tesisler inşa etmeye davet etmişti. Benzer şekilde 2021 yılı başlarında Güney Kore, ABD’nin rotasyonel saldırı helikopteri filosunun topraklarına daimî olarak konuşlanmasına izin vermişti. Keza Avusturalya’da, ABD’nin topraklarında rotasyonel savaş uçağı konuşlandırmasına ve lojistik işbirliği imkânlarının geliştirilmesine yeşil ışık yakmıştı.

Asya-Pasifik ve Arktik: Gerilim bölgeleri
Askerîleşme faaliyetleri salt Asya-Pasifik bölgesinde yaşanmıyor. Arktik bölgenin önemli aktörü Norveç’in de 2021 ilkbaharında ABD’ye topraklarında daimî konuşlanma izni verdiğini, askerî limanlarını ve havaalanlarını ABD’ye açtığını ve askerî işbirliğini tarihinin en üst seviyesine çıkardığını hatırlatalım. Bu durumu kuzey komşusu Rusya protesto etmiş ve Kuzey Denizi’ne güç aktarımı yaparak bölgedeki nükleer denizaltı faaliyetlerini ivmelendirmişti (örneği olmayan bir şekilde dört adet nükleer denizaltı 1500 yarda yarıçaplı bir daire içinde eş zamanlı olarak kuzey kutbunda -buzulların ortasında- satha çıkartılmış, hadise yoğun stratejik iletişim ile desteklenmişti).

Norveç, Finlandiya, Romanya, Endonezya…
Öte yandan donanmasında sadece dört adet fırkateyni olan Norveç’in, Harry S. Truman Uçak Gemisi Görev Grubu’nda yer almak üzere bir fırkateynini (HNoMS Fridtjof Nansen (F310)) kuvvet bütünlüğünü bozmak pahasına dört aylık bir süre için tahsis ettiğini dikkatinize sunalım. Truman Uçak Gemisi Görev Grubu’nun 14 Aralık’ta Cebelitarık’tan Akdeniz’e giriş yaptığını, uzun yıllar sonra bir Norveç savaş gemisinin Akdeniz’de faaliyet göstereceğinin altını çizelim. Kuzeyli müttefikimizin Akdeniz’e olan bu ilgisini bir tarafa koymakla birlikte, merakımız müttefikimiz Norveç savaş gemisi ülkemize liman ziyareti yapacak mı ya da unsurlarımızla müttefiklik bağlamında ortak eğitim/tatbikatlar icra edecek mi? Norveç’in evrilen savunma konseptini, Akdeniz’e olan ani ilgisini diplomatlarımız, bürokratlarımız ve konunun bahriyeli uzmanları herhalde dış politika, enerji jeopolitiği, deniz yetki alanlarının paylaşımı bağlamındaki hassasiyetlerimiz minvalinde izliyor ve yorumluyorlardır.

Saflaşma silsilesine katılan bir diğer aktör de Finlandiya oldu. Hava kuvvetlerini F-35 uçakları ile modernize edeceğini açıklayan Finlandiya kuzeyde tansiyonunu bir hayli artırdı. Jeopolitik dengeleri gözetmede oldukça mahir ve duyarlı olan Finlilerin bu özelliklerini bir kenara koyarak jeopolitik harakiri yaptıkları anlaşılıyor. Kuşkusuz Rusya, bu ve benzeri gelişmelere kayıtsız kalmayacak, etki-tepki prensibini gözeterek karşılık verecektir. Nitekim Putin, aralık ayı sonunda geleneksel olarak düzenlenen sene sonu değerlendirme basın konferansında ülkesinin kırmızı çizgilerini sert bir şekilde dile getirdi. Anlaşılan Arktik Bölge, yakın gelecekte Asya-Pasifik bölgesi ile bağlantılı bir hot spot’a evrilecek.
Bir parantez açalım. Dünyanın görece zengin Japonya, Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerin F-35 projesine yönelmeleri (veya bu projenin onlara dayatılması) saflaşma stratejisi ile uyumlu bir görüntü sergiliyor. Son olarak Rus menşeli savaş uçaklarını almaktan vazgeçen Endonezya’nın F-35 projesine dâhil olacağını açıklaması Hint-Pasifik bölgesindeki güç dengelerine doğrudan etki edecektir. Uluslararası ilişkilerde politik yöneliminizi ve tercihinizi göstermek için ille de siyasi bir karar almanız gerekmez. Bazen tercih ettiğiniz bir silah sistemi dahi sizin safınızı belli edebilir. Bu ayki diğer yazımızda temas ettiğimiz Hindistan ve S-400 örneğine dikkatinizi çekelim.

Gelelim Romanya özelinde yaşanan sıra dışı gelişmelere. Malum F-35 projesinden çıkarılan ülkemiz ABD’den ikinci el F-16 savaş uçağı tedarik etmek istiyor. Açık kaynaklardan takip ettiğimiz üzere görüşmeler sürüyor ve büyük olasılıkla anlaşma sağlanacak. Zira ABD’nin F-35’lerden sonra Türkiye’nin talep ettiği F-16’ları da veto etmesi Türkiye’yi farklı arayışlara yöneltebilir, son kertede Rusya’ya itebilir. Bunu Cumhurbaşkanı da açıkça söylemişti. Ancak, tam bu noktada gözlerden kaçan bir detay var. Hava kuvvetlerini 52 adet F-35 ile modernize eden ve bu kuvveti 2022 yılında operasyonel olarak tam kapasite ile hazır hâle getirecek olan Norveç, temmuz ayında envanterindeki 32 adet F-16’yı elden çıkaracağını açıkladı. Tümü faal ve operasyonel olan bu uçaklara ülkemiz ilgi duydu mu bilinmez lâkin, Karadeniz komşumuz Romanya bu uçakların tümüne talip oldu. Üstelik Romanya sadece 454 milyon avro bedel ödeyecek (tabiri caizse sudan ucuza). Norveç Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamalara göre Norveç bu satışa oldukça sıcak bakıyor. Aklımıza takıldı, biz ABD’den ikinci el F-16’ları hangi bedelle satın alacağız?

Ülke savunmasının bel kemiği: Denizaltılar
Yazıyı başladığımız gibi stratejik bir silah olan denizaltı ile bitirelim. Ülke savunmasının bel kemiği hiç şüphe yok ki denizaltılardır. Bu nedenle ülkemiz de denizaltı gücünü modernize ediyor. Havadan bağımsız Reis Sınıfı 6 adet denizaltımızın derhâl hizmete girmesi bu zaviyeden bakıldığında oldukça önemli ve hayati. Zira mevcut denizaltı gücümüz yaşlanıyor. Almanya’nın maksatlı hareketleri sonucu Reis sınıfı denizaltı projemiz gecikmeli ilerliyor. Hatırlatalım, Yunanistan’ın envanterinde de benzer denizaltılar var ve komşumuz 2011 yılından beri bu denizaltıları kullanıyor. Yunan siyasetçiler sahip oldukları yeni nesil havadan bağımsız denizaltıların kendilerine sağladığı durum üstünlüğünü her platformda sıklıkla ifade ediyor. Bu nedenle bizim de gecikmeksizin Reis sınıfı denizaltı projesini tamamlamamız, sonraki aşamada vakit kaybetmeksizin Milli Denizaltı (MİLDEN) projesine odaklanmamız gerekiyor.

1https://nationalinterest.org/blog/buzz/why-submarines-are-best-asset-defending-taiwan-197232
2Bakınız, Marine Deal News Kasım 2021, “Hint-Pasifik Bölgesindeki Bilek Güreşinin Yeni Adresi: Tayvan”

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın