Orta Doğu’nun gölgesinde Avrupa Birliği (AB), Çin ve Rusya

MDN MEDIA

7 Ekim’de başlayan İsrail-Hamas Savaşı kırılgan küresel jeopolitiğinin tam merkezine konumlandı. Şimdilik Gazze marjında süregelen çatışmalar bölgesel mahiyete evrilme potansiyeline sahip. Dengelerin pamuk ipliğine bağlı olduğu Orta Doğu’da bir kıvılcım bölgede, devamında küresel boyutta paradigma değişikliğine neden olabilir.

Gazze marjında yaşananlar yakından takibi zorunlu kılıyor, bununla birlikte uluslararası ilişkiler de kendi mecrasından akıyor. ABD başta olmak üzere Batı’nın koşulsuz desteği ile hareket eden İsrail’in nobran tutumuna karşı çok kutupluluğu savunan Rusya ile Çin ikilisinin izleyeceği strateji, bölgede dengeyi sağlamaya yönelik atabilecekleri adımlar merak edilen konuların başında geliyor. Orta Doğu’nun gölgesinde küresel boyutta öne çıkan gelişmelere Çin ve Avrupa Birliği (AB) özelinde bakalım.

Kuşak ve yol forumu: Putin-Şi görüşmesi

Orta Doğu’da gerilimin zirve yaptığı konjonktürde Çin, 17 ve 18 Ekim tarihlerinde Kuşak ve Yol Forumu’nun (BRF) üçüncüsüne Pekin’de ev sahipliği yaptı. Aynı zamanda Kuşak ve Yol Girişimi’nin 10’uncu yıldönümü kutlaması olarak da kayıtlara geçen forum, Şi ve Putin’in açıklamalarıyla stratejik iletişim dozajı yüksek bir manivela görevi gördü.

Forumun açılışında konuşan Şi, Çin Kalkınma Bankası ve Çin İhracat-İthalat Bankası’nın her birinin 47,9 milyar dolar finansman penceresi kuracağını, ayrıca Kuşak ve Yol projelerini desteklemek için Pekin’in İpek Yolu Fonu’na 11 milyar dolar ek yatırım yapılacağını duyurdu. Dış politikasının merkezine yumuşak gücünü koyan Çin, ekonomik gücüne yaslanmaya devam edeceğini göstermiş oldu.

Şi’nin önem atfederek öncülük ettiği Kuşak ve Yol girişimi bağlamında 2013 yılından bugüne, dünya genelinde enerji santralleri, karayolları, demiryolları ve limanlar inşa edildi. Bu süreçte Çin’in Afrika, Asya, Latin Amerika ve Orta Doğu ile bağları ve etkileşimi derinleştirildi. Şi’nin bu girişimi, Çin retoriğinde, ev sahibi ülkenin desteklenmesine yönelik “birlikte planlamak, birlikte inşa etmek ve birlikte fayda sağlamak” şeklinde özetlendi ve sunuldu. Diğer taraftan Pekin’in sıklıkla gündeme getirdiği ve “kazan-kazan işbirliği” olarak da adlandırılan bu yaklaşımın ülkelere ağır borç yüklemek ve Çin’e bağımlı kılmak bakımlarından eleştirildi.

Putin’den Kuzey Denizi ticaret yolu teklifi

Hatırlatalım, BRF’ye aralarında 20 devlet ve hükûmet başkanının da bulunduğu, çoğu gelişmekte olan 130’dan fazla ülkeden temsilci katıldı. Rusya Devlet Başkanı Putin’in da katılımcılar arasında olması, Ukrayna’daki savaşın getirdiği tecrit ortamında Çin’in Rusya’ya verdiği ekonomik ve diplomatik destek olarak okundu.

Ukrayna Savaşı’ndan bu yana eski Sovyet ülkeleri dışında bir ülkeye gerçekleştirdiği (bilinen) ikinci ziyaretinde Putin, Çin’in tarihi İpek Yolu’nu canlandırma girişimini desteklediklerini belirterek, Rusya’nın ortaklarını Kuzey Denizi ticaret yolunu geliştirmeye davet etti. Putin’in konuşmasından hemen önce foruma katılan eski Fransa Başbakanı Jean-Pierre Raffarin ve kimi Avrupalı katılımcının salonu terk ettiğini hatırlatalım.

Rusya-Çin yakınlaşması Kuzey Kutbu’nda çatışma riskini artırıyor Küresel jeopolitikte ittifakların kristalleşmeye başladığı, İsrailHamas Savaşı nedeniyle safların sıklaştığı, tarafların güçlerini konsolide etmek için yoğun efor sarf ettikleri günümüzde, Rusya ve Çin’in eş güdüm içinde hareket etmesi, Çin’in Rusya’ya olan desteğini sürdürmesi ve bu ikilinin senkronize hareket etmeleri jeopolitiğe doğrudan etki ediyor. Bu nedenle Putin’in karmaşık jeopolitik ortamda ansızın Kuzey Kutbu’na atıfta bulunması, Kuzey Denizi ticaret rotalarında işbirliğini gündeme getirmesi dikkat çekti. Devamında da anında karşılık buldu.

NATO Askeri Komitesi Başkanı Amiral Bauer, aktif olarak gelişen Rusya-Çin ilişkilerinin Kuzey Kutbu’nda NATO ile çatışma riskini artırdığını açıkladı. Bauer, “Rusya’nın Kuzey Kutbu’nda faaliyet gösterme yeteneği göz önüne alındığında, NATO’nun bölgedeki çatışmalara hazırlıklı olması gerekiyor” ifadelerini kullanırken, Kuzey Kutbu’nun kısa sürede sıcak bir bölge haline gelmesinden endişe duymadıklarını kaydetti ve Rusya’nın Arktik Bölgesi’ndeki hava üslerine ve diğer altyapı tesislerine yoğun ve ısrarlı yatırımlarına dikkat çekti.

Rusya ile Ukrayna ekseninde başlayan, Çin üzerinden Tayvan marjında süregelen kriz bölgelerine yakın gelecekte Kuzey Kutbu’nun eklenebileceğini, bölgenin yeni gerilimlere gebe olduğunu bu köşede sıklıkla vurguladık. İttifakın artan askerî faaliyetleriyle kuzeyde Rusya’yı baskılamayı ve çevrelemeyi hedeflediğine, Rusya’nın ise bu gelişmelere kayıtsız kalmayacağına dikkat çektik.

Orta Doğu’nun ansızın gündemin en ön sırasını işgal ettiği bugünlerde Putin’in ansızın Kuzey Kutbu’nu gündeme getirmesi, NATO’nun bu çıkışı karşılıksız bırakmaması yakın gelecekte bölgenin yeni bir rekabet ve gerilim sahasına evrilebileceğinin ipuçlarını veriyor. Finlandiya’nın İttifak’a katıldığı, İsveç’in ise kapıda beklediği (bu satırlar yazılırken Cumhurbaşkanı onay verip süreci TBMM’ye havale etmişti) ve Baltık Denizi’nin ısınmaya başladığı bir jeopolitik ortamda Rusya’nın gelişmelere kayıtsız kalmayacağı görülüyor. Ukrayna Savaşı’nı bir tarafa koyacak olursak, kuzeye kuvvet teksif etmeye devam eden Rusya, bölgeye kalıcı olarak yerleştiği gibi Çin askerî unsurlarıyla bölgede müşterek faaliyetlerini de ivmelendiriyor. Böylelikle rakiplerinin odak noktalarını artırmayı hedefliyor.

“Seabed warfare”

Tüm bu gelişmeler olurken enerji jeopolitiği bağlamında kuzeyde “garip” olaylar yaşanıyor. Son olarak Finlandiya ve Estonya arasında doğalgaz akışını sağlayan Balticconnector boru hattında tespit edilen kaçak sonrası hattın kapatılması ve boru hattının beş ay süreli onarıma alınması dikkat çekti. Her ne kadar Finlandiya Hükûmeti hadisenin hatalı demir atan bir sivil geminin ihmâlinden kaynaklandığını açıkladıysa da bölgede tansiyon düşmedi.

Konuya ilişkin Letonya Cumhurbaşkanı Rinkevics’in, Finlandiya ve Estonya’yı birbirine bağlayan Balticconnector boru hattına verilen hasarın arkasında Rusya’nın olduğunu gösteren kanıtların ortaya çıkması hâlinde NATO’nun Baltık Denizi’ndeki Rus deniz taşımacılığını durdurmayı düşünmesi gerektiğini söylemesi, bölgede yeni bir gerilime neden oldu. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Aleksandr Gruşko, Baltık Denizi’nin Rus gemilerinin kapatılması hâlinde ortaya çıkacak olası sonuçlar hakkında NATO’yu uyardı.

Rinkevics’in sözlerine cevaben Gruşko, Rus gemilerine getirilecek olası bir yasağın uluslararası hukukun en ciddi şekilde ihlâl edilmesi anlamına geleceğini belirterek, “Bu, NATO ülkelerinin ve özellikle ABD’nin uluslararası taşımacılık ve deniz trafiği hukukunu en ağır ihlâli olacaktır. Hem Brüksel hem de NATO ülkelerinin diğer başkentleri, böyle bir adımın sonuçlarının ciddiyetini anlamalıdır” açıklamasında bulundu. NATO’nun çok uzun süredir Baltık Denizi’ni İttifak’ın iç denizi yapmanın hayalini kurduğunu kaydeden Gruşko, bu hayalin asla olmayacağı mesajını verdi.

Son dönemde kuzey ülkelerinin boru hatlarında görülen seri tuhaflıklar göz önüne alındığında, üzerinde yoğun çalışılan deniz yatağı harbi (Sea Bed Warfare) kavramını ilerleyen günlerde sıklıkla duyacağımızı öngördüğümüzü şimdiden belirtelim.

Putin’in Valday konuşması

Orta Doğu’nun karışması sonrası ekim ayı başında Putin’in Valday’daki konuşması perde gerisinde kaldı. İçerik olarak iddialı mesajlar veren bu konuşmanın Hamas-İsrail gerilimi öncesi yapılması garip bir tesadüf olarak kayıtlara geçti.

Putin, Valday Uluslararası Tartışma Kulübü toplantısındaki konuşmasında Batı’yı kadrajına alarak, çok kutuplu dünya düzeni döneminin başlandığını ilan etti. Rusya’nın çok kutuplu dünya düzeni sürecini hızlandırmayı amaçladığını vurgulayan Putin, ülkesinin dünya süreçlerini etkileyebilecek ve kendi şartlarını diğer siyasi ve ekonomik bloklara dayatabilecek yetkinliğe eriştiğini kaydetti.

Yeni sayfa: AB ilk askerî tatbikatını İspanya’da düzenledi

Ekim ayının bir diğer önemli gelişmesi AB cenahından geldi. AB üyesi 9 ülkeden 2 bin 800 askerin katıldığı ve bir hafta süren ilk askerî tatbikata Avusturya, Fransa, Macaristan, İrlanda, İtalya, Malta, Portekiz, Romanya ve ev sahibi İspanya’dan deniz, hava, kara, uzay ve siber unsurlardan oluşan 31 birlik, 25 savaş uçağı ve 6 savaş gemisinin katıldığı, tatbikatta liman korunması bağlamında amfibi bir saldırı ihtimâline karşı alınacak önlemlerin ve karşı saldırı simülasyonlarının denendiği açıklandı.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell, AB üyelerinin katılımıyla gerçek koşullarda düzenlenen ilk askerî tatbikatı AB savunması için “yeni sayfa” olarak değerlendirdi. Kuşkusuz bu tatbikat, AB’nin sınırları dışındaki çatışmalara anında yanıt verme konusundaki kabiliyetini geliştirme açısından ilk ciddi sınav olarak da kayıtlara geçti.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırılarına da atıfta bulunan Borrell, “Bu gelişmeler Avrupalılar olarak güvenliğimizi artırmamız gerektiğini ve savunmanın güvenliğimizin bir parçası olduğunu açıkça gösterdi” ifadelerini kullandı. Tatbikatın esas hedefinin AB ülkelerinin orduları arasındaki birlikte çalışabilirliği artırmak olduğunu vurgulayan Borrell, bunun dışında arama, kurtarma ve tahliye, insani yardım ve afet yardımına destek gibi diğer senaryolarla birlikte acil müdahale gücü adı verilen bir oluşumun ilk somut adımları olduğunu ifade etti.

AB savunma kapasitesini artırıyor mu? Son dönemde AB’nin savunma kapasitesini artırmasının gerekli olduğu Birlik içinde sıklıkla tartışılıyor. Bu argümanı savunanların başında gelen Borrell’in, “AB olarak vatandaşlarımızı korumak ve küresel istikrara katkıda bulunmak için gerektiği gibi hareket etmeye hazır olmamız, bunun için de birlikte hareket etmemiz gerekiyor. Bu durum, AB olarak savunma alanında önemli bir rol oynamamıza ve savunma aktörü olarak küresel güvenliğe katkıda bulunmamıza olanak sağlayacak” ifadelerini kullanması dikkat çekti.

Söz konusu tatbikatların, AB’nin daha hızlı hareket etme, AB dışındaki krizlere yanıt verme yeteneğini artıracağını ve aynı zamanda savunma konusunda ortak bir stratejik kültür oluşturmaya da yardımcı olacağını savunan Borrell, Avrupalıların içinde yaşanılan dünyanın zorluklarına birlikte göğüs gerebilmek için ortak bir stratejik kültür inşa etmeleri gerektiğini defalarca dile getirdiğini vurguladı. AB’nin geleneksel hâle getirmeyi öngördüğü tatbikata İspanya’nın ardından 2024’ün ikinci yarısında Almanya’nın ev sahipliği yapması planlanıyor.

Hatırlatalım, AB bünyesinde Acil Müdahale Gücü oluşturulmasına, geçen yılki AB Zirvesi’nde karar verilmişti. AB’nin güvenlik ve savunma politikalarını güçlendirmek maksadıyla kurulması planlanan ve 5 bin askerden oluşacak Acil Müdahale Gücü’nün 2025’e kadar tam kapasite ile operasyonel hâle getirilmesi hedefleniyor. Fransa’nın başat rol oynadığı bu proje ile Nijer, Sudan ve Afganistan gibi çatışmaların süregeldiği ülkelerdeki AB vatandaşlarını tahliye etmenin en önemli hedefler arasında yer aldığını ve bu kuvvetin maksadının dışında kullanılabileceğini iddia ediyorlar. İsrail ile Hamas arasındaki savaş ve yaşanan rehine krizinin de Avrupa ordusuna yönelik talebi artırması olası görülüyor.

Çin ile başlayıp Çin ile bitirmek

AB’nin evrilen tutumuna temas ettikten sonra Çin ile başladığımız yazıyı Çin ile bitirelim. Başkanlığı döneminde Orta Doğu’ya yönelik bir politika oluşturamayan Biden yönetimi, dikkatini Asya-Pasifik Bölgesi’ne verdi. Sonrasında ABD’nin Ukrayna Savaşı’yla meşgul olması kuşkusuz Çin’e yaradı. 1 Hatırlatalım Çin geçen mart ayında Suudi Arabistan ile İran arasında yürüttüğü arabuluculuk sayesinde iki ülkenin diplomatik ilişkilerinin yeniden tesis edilmesini kotardı. 2 Çin, son olarak Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile Suriye Devlet Başkanı Esad’ı kabul etti. ABD’nin değişen öncelikleri ve aşınan ekolojik hâkimiyeti nedeniyle Çin’in hamleleri, ABD’nin Orta Doğu’da yarattığı boşluğun Çin tarafından doldurulması şeklinde yorumlandı. Bu dönemde Çin, İsrail ile de ekonomik ve ticari ilişkilerini de geliştirme yoluna gitti.

Çin, İsrail ile Hamas arasında süregelen savaşın başından itibaren Batı’nın Hamas’ı kınayan açıklamaları karşısında, ilgili taraflara itidal çağrısında bulundu ve çatışmaların derhal durdurulmasını talep etti. Çin her ne kadar İsrail ile Filistin arasındaki gerilimde taraf olmadığını açıklasa da Hamas’ı kınamayan beyanları İsrail cephesinde rahatsızlık yarattı. Dahası Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi’nin İsrail’in saldırılarının meşru müdafaa sınırlarının geçtiği yönündeki açıklaması da bardağı taşırdı. Çin Devlet Başkanı Şi ise 19 Ekim’de yaptığı açıklamayla ateşkesin öncelikleri olduğunu ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının ve bölgede iki devletli çözümün tek çıkış yolu olduğunu kaydetti.

Ekonomik menfaatler vs. ABD ile İsrail ikilisini dengelemek Çin’in yukarıdaki hamlelerini salt ABD’nin karşısında konumlanmak ya da ABD ile İsrail ikilisini dengelemek bakımlarından görmek hatalı olabilir. Körfez Bölgesi’nde ciddi yatırımları olan Çin, kuşkusuz Arap ülkeleriyle olumlu yönde seyreden ilişkilerini de gözetiyor. Bölgedeki en önemli iki ortağının Suudi Arabistan ve BAE olduğunu göz önüne aldığımızda Çin’in bölgedeki çıkarlarını korumak minvalinde pozisyon aldığı tespitinde bulunabiliriz.

Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de düzenlenen G-20 Zirvesi’nde kabul edilen ve Çin’in Kuşak ve Yol inisiyatifine alternatif olarak tedavüle sunulan Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Koridoru (IMEC) projesine geçen ay kapsamlı olarak temas etmiştik. 3 Son olaylardan sonra bu projenin doğmadan öldüğünü, bu durumun da Çin’in yararına olduğunu not edelim.

Son kertede Çin’in bölgedeki ekonomik çıkarlarını öncelediği, Filistin’e müzahir bir tutum takınmakla birlikte Orta Doğu’daki savaşa fiilen müdâhil olmak istemediği, buna karşın küresel güç iddiası nedeniyle ABD’yi dengelemeye çalışacağı, bu bağlamda arka planda İran’ı desteklemeye devam edeceği ve Rusya ile eş güdüm içinde hareket edeceği tespitlerinde bulunabiliriz. Yumuşak gücüne yaslanan Çin, İsrail-Hamas Savaşı’ndan sonra askerî güce başvurmanın ve gambot diplomasisini işletmenin de önemini kavramış oldu. Nitekim ABD kriz sonrası iki uçak gemisi görev grubunu kısa sürede Doğu Akdeniz’e konuşlandırarak gövde gösterisi yaptı. Askerî gücüne yaslanan ABD’nin bu hamlesi kuşkusuz Çin bakımından öğrenilen dersler hanesine yazılmıştır.


(1) MarineDeal News Ocak 2023 “ÇinArap ülkeleri yakınlaşması ne anlama
geliyor”. https://www.marinedealnews.com/cin-arap-ulkeleri-yakinlasmasi-ne-anlama-geliyor/

(2) MarineDeal News Nisan 2023 “Çok vektörlü Çin dış politikasının yansıması: Suudi Arabistan-İran Anlaşması”. https://www.marinedealnews.com/cok-vektorlu-cin-dis-politikasinin-yansimasi-suudi-arabistan-iran-anlasmasi/

(3) MarineDeal News Ekim 2023 “G-20 Zirvesi’nin jeopolitiğe yansımaları: Hindistan, Orta Doğu, Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC)”. https://www.marinedealnews.com/g-20-zirvesinin-jeopolitige-yansimalari-hindistan-orta-dogu-avrupa-ekonomik-koridoru-imec-1/

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

ETİKETLER: , , ,
Bunu Paylaşın