Kıbrıs’ın dünü ve bugünü. Ne yapmalıyız?

MDN İstanbul

Koramiral (E) Can Erenoğlu
Koramiral (E) Can Erenoğlu

Koramiral (E) Can Erenoğlu, deniz coğrafyasında yer alan Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından Akdenizdeki yetki alanlarını belirlemesine ilişkin değerlendir-mede bulundu

CanÖncelikle Kıbrıs Türk halkının varlık ve bağımsızlık mücadelesinde şehitlerimizi, Kıbrıs davamızın önderleri Dr. Fazıl Küçük ile Rauf Denktaş’ı rahmetle anıyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Kıbrıs’ın dünü denince 24 Aralık 1963’te Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı Doktoru Binbaşı Dr. Nihat İlhan’ın birliğinde nöbette iken Rum canilerce eşi ve üç çocuğunu acımasızca katlederek şehit etmelerini unutmak imkânsızdır.

Bana göre, Kıbrıs’ta mezalim, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 35 yıl önce ilan edildiği 15 Kasım 1983 Salı günü çözüme kavuştu ve KKTC o gün egemenliğine, toprağına ve halkına sahip bağımsız bir devlet oldu. Bize ve Kıbrıs Türk halkına düşen görev de bu devleti yaşatmaktır.

Rumlar gerçek bir federasyon altında Türklerle yaşama iradesine sahip değildir. Kıbrıslı Türkler de Rum Yönetimi’nin şemsiyesi altına azınlık olarak girmeyi asla kabul etmemelidir.

Unutulmamalıdır ki, Türkiye ve KKTC Türk halkı 1950’li yılların başlarından itibaren Kıbrıs konusunu milli dava olarak benimsemiştir. Milli davanın bir özelliği de halka mâl olmasıdır. Kıbrıs’a gerçek ve yaşayabilir bir barış getirilmek isteniyorsa yapılacak tek şey Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne sahip çıkmak ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti’nin iki komşu ve kardeş devlet olarak ilelebet yan yana yaşamasını sağlamaktır.

Atatürk 1937 yılında, “…Kıbrıs bizim için çok önemlidir. Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır.” derken, nasıl bir siyaset izlenmesi gerektiğini de göstermiştir. Türkiye, güvenliği ve dünya ile irtibatı açısından Kıbrıs’ın düşman elinde bulunmasına izin veremez.

Kanaatimce yürütülen müzakerelerin amacı, zaman içinde, KKTC’yi yok etmektir. Çünkü Batı’nın 1850’de başlayan “Şark Meselesi” tavrı değişmemiştir. Bu nedenle yapılacak müzakerelerde daima ilkeli bir siyaset izlemek, kesin bir zorunluluktur.

Doğu Akdeniz’deki Enerji Mücadelesine gelince; keşfedildiği iddia edilen hidrokarbon kaynakları Doğu Akdeniz’i enerji merkezi ve uluslararası enerji sektörünün odak noktalarından biri haline getirmiştir.

Yıllardır Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları ile ilgili devam eden bir hukuki tartışma vardır. Bu tartışma Türkiye-KKTC/GKRY-Yunanistan arasında yaşanmaktadır. GKRY 5 Nisan 2004’te bir yasa ile Mart 2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 24 deniz mili genişliğinde bitişik ve 200 deniz mili genişliğinde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmiştir. Rum Yönetimi söz konusu ilanı yaparken tek taraflı ve bütün adanın temsilcisiymiş gibi hareket ederek Kıbrıs’taki Türk Toplumunu yok saymıştır. Rum Yönetiminin bu tavrını sürdürmesi üzerine Türkiye, KKTC ile anlaşarak 21 Eylül 2011’de ‘Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırması Hakkında Anlaşma’ imzalamıştır.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, daha sonra Doğu Akdeniz’i KKTC çevresi de dahil 13 ayrı parsele ayırarak doğal gaz aramaları için ruhsatlandırmıştır. Ancak ne Türkiye ne de KKTC bu parselizasyonu kabul etmemiştir. Bu durumun hem Türkiye’nin haklarının gaspı anlamına geldiği hem de kardeş devlet KKTC halkının GKRY halkı ile eşit haklara sahip olması gerektiğinden uluslararası hukuka aykırı olduğu açıklanmıştır. Türkiye, Doğu Akdeniz’de herhangi bir Kıta Sahanlığı ya da Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etme yoluna gitmemiştir. Başta Kıbrıs Türk halkı olmak üzere kendi haklarını da muhafaza ettiğini, bu deniz yetki ve ilgi alanlarında her türlü canlı, cansız varlık, petrol ve doğal gaz gibi sondaj, araştırma vb. faaliyetlere izin vermeyeceğini açıklamıştır.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi buna rağmen yabancı şirketlere doğal gaz arama ruhsatı vermeye devam etmiştir. Avrupa Birliği’ni arkasına alarak diğer devletlerle de karşı karşıya getirerek Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de Antalya ve İskenderun Körfezine hapsetmek, Doğu Akdeniz’in zengin doğal kaynaklarını kendi arzuladıkları ülkelere kullandırmak amacındalar. Türkiye ve KKTC böyle bir duruma asla izin vermeyecektir. Son örneği yakın zamanda yaşanmış ve Türk Donanması’nın kararlı tutumu sonucu GKRY’nin araştırma için kiraladığı İtalyan ENİ Firması yetkilileri KKTC Dışişleri Bakanlığı ile görüşmek zorunda kalmıştır. İşte bu doğru tavır Donanma’nın dış politikanın en güçlü araçlarından biri olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Önümüzdeki yıllarda Kafkasya, Orta Asya ve Hazar petrolleri ile doğal gazı borularla İskenderun Körfezi’ne gelecek ve buradan dünyaya pazarlanacaktır. Irak petrolü, halen İskenderun’a, Bakü petrolü de Ceyhan’a akmaktadır. Gelişen İskenderun, Mersin ve Ceyhan Limanları Türkiye’nin ithalat ve ihracatında önemli bir rol oynamaktadır. Güneydoğu Anadolu Projesi ile birlikte yaşanacak üretim patlaması, bu limanlardan dünyaya pazarlanacaktır. KKTC bağımsız olmaz ise Türkiye, Güney Anadolu sahillerini ve limanlarını kullanmakta büyük sıkıntılar yaşar. İşte Kıbrıs, bu stratejik bölgeyi kontrol eden önemli bir konumdadır.

Merhum Dışişleri Bakanı İsmail Cem, 6 Nisan 1998’de yaptığı açıklamada Doğu Akdeniz’in önümüzdeki dönemde dünyanın en stratejik bölgesi olacağını söylemiş ve Türkiye’nin ulusal güvenliği ve ulusal çıkarları açısından bu bölgeyi kontrol eden Kıbrıs gibi bir mevziden asla vazgeçmeyeceğini, bunun bedelini de ödemeye hazır olduğunu dünyaya ilan etmiştir.

İngiltere, ABD ve AB de, olaya bu açıdan yaklaşarak stratejik üstünlük elde etmeye çalışmaktadır. Nitekim daha yıllarca önce İngiliz Amirali Lord John Hay, Kıbrıs’ı, “Bir deniz üssü olarak elde edilebilecek en iyi yer” olarak nitelerken, birkaç kez Birleşik Krallık Başbakanı olan Benjamin Disraeli, Kraliçe Victoria’ya boşuna “Kıbrıs ön Asya’nın anahtarıdır” dememiştir.

Bir tarihçi ve Ortadoğu uzmanı olan Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Pyotr Stegniy’nin 2004 yılındaki tahliline göre, “Kıbrıs’ta çözüm demek, Avrupa Birliği ve ABD’nin bölgeye yönelik bir politikada başarılı olması demektir.”

Yunanistan ile komşu ülkelerin Türkiye üzerinde her zaman için tarihten kaynaklanan yayılmacı emeller beslediğini bilmek bile, Kıbrıs’ın Türkiye için stratejik değerini daha kolay ortaya çıkarır.

Kıbrıs Adası bundan 20 yıl öncesinin adası değildir. Çünkü Doğu Akdeniz artık dünya jeopolitiğinin kalpgâhı haline gelmiştir. Bu bağlamda KKTC’nin varlığı, Türkiye’nin savunma ve güvenliğinin yanı sıra, bölge ve dünya ölçeğinde var olmasının da anahtarıdır. Bir deniz coğrafyası üzerinde yer alan deniz ülkesi Türkiye, ulusal çıkarlarının korunması açısından bir an önce Akdeniz’de de deniz yetki alanlarını belirleyerek dünyaya ilan etmelidir.

Bunu Paylaşın