Deniz Kurmay Yarbay (E) Özhan Bakkalbaşıoğlu: Bugün Doğu Akdeniz’de varsak bunu Kıbrıs Barış Harekâtı’na borçlu olduğumuz unutulmamalıdır
Deniz Lisesi’ne girdiğim 1963 yılında, tarihte ilk defa Kıbrıs meselesinin var olduğunu öğrendim. Her ne kadar ortaokuldayken “Ya Taksim Ya Ölüm” sloganlarının Taksim’deki Cumhuriyet alanında büyük kalabalıklar içinde atıldığını anımsıyorum. Kıbrıs meselesi ile tanışmam bu şekilde başladı. Nerden bilirdim ki benim de hayatımda bir dönüm noktası olacağını. Deniz Lisesi öğrencisi iken arkadaşlarımızla Kıbrıs konusunu konuşur olmuştuk. Deniz Harp Okulu’na geçtiğimizde artık bilinçlenmiştik. 1967 yılında Kıbrıs’a çıkarma yapamadan Mersin’den geri dönen subayların acı anılarını dinlerdik. Bir askerin harp için hazırlanıp tam seyre kalkarken geri dön emrinin gelmesinin verdiği morâl bozukluğunu anlatırlardı. O zaman biz genç Harbiyeliler hayıflanır üzülür ve kendimize göre çareler arardık. İşte bizim dönemlerin ve bizi yetiştirenlerin bu duygusu ileride MİLGEM gibi birçok projenin hayata geçmesine adım olmuş ve fikrî oluşumlar başlamıştır. Artık düşüncelerimizde ne yapabiliriz, ABD ve NATO dışında stratejimizi nasıl geliştiririz düşünceleri yoğunlaşmıştır. O kadar ki Deniz Harp Okulu ikinci sınıftayken o zamanki düşüncemle Akdeniz’e daha çabuk ulaşabilmek için Fethiye’de bir üs inşa etmiş ve haritalar çizmiştim.
Aslında Türk Silahlı Kuvvetleri ve özellikle Deniz Kuvvetleri bu konuya önem vermeye başlamıştır. 1967 yılında Başkan Jonhson mektubu ve harekâtın iptal edilmesi Türkiye için önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Gemilerimizin her malzeme ve yedek parçalarının ABD’den gelmesi yerli hiçbir sanayinin olmayışı zor zamanların geçmesine neden olmuştur.
Tüm bunları yaşayan bir subay olarak o zamanların üzüntüsü bu günün kıvancı olmuştur. Donanmamızın geldiği duruma baktığımda bu mutluluğu görmenin çok önemli bir duygu olduğunu belirtmek isterim. Bu sıkıntılı durumlarla ilgili yeri gelmişken bir anımı paylaşmak isterim: Gemilerde acil durumlarda ve elektrik arızasında otomatik olarak yanan ve adına Varta dediğimiz lambalar vardır. Bunlar özel Varta pilleri ile çalışır ve yedeği ABD’den gelir. TCG KOCATEPE, 21 Temmuz’da uçakların taarruzu esnasında elektrik sistemleri devre dışı kalınca bu Varta lambalarının birçoğu yanmadı. Çünkü her istediğimizde ikmâl merkezinden aldığımız cevap, bu lambaların ABD’den gelmediği yönündeydi. Karanlıkta savaşmanın ve yangınla mücadelenin ne kadar zor olduğunu ancak yaşayan bilir. Bunu bizzat bir subay olarak gördüm, yaşadım. O zaman kendi imkânlarımızla milli harp sanayi, ASELSAN’nın kurulması ile başladı ve MİLGEM’e kadar gitti. Tabii ki ABD kendisine karşı çıkanları istemez. Özellikle Deniz Kuvvetleri’nde yaşanan Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davaların altında bunlar yatmaktadır.
Kendi harp silah ve araçlarımızı yapamaz ve milli güç unsurlarından olan ekonomik gücü kuvvetlendirmezsek bağımsız bir politika izleyemeyiz.
Bugün birçok sıkıntılara rağmen bu Devlet 1974’den beri birçok kaynağını, yerli harp silah ve araçlarının yapımına harcamıştır. Tüm bunların sonuçları şimdi alınmaktadır. Harp sanayi birkaç yılda olacak bir iş değildir. 1975’ten 2021’e tam 46 yılda bu noktaya gelindi.
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz bu kadar travmaya rağmen bugüne kadar Mavi Vatan’ın geleceği için günlerce limana uğramadan Mavi Vatan’ın sınırlarını korumuştur.
Eskiler der ki: Kılıç kınından çıktığı zaman bir eylem yapılması gerekir. Yapmadığı takdirde güvenilirliğini ve inandırıcılığını kaybeder. Onu tekrar kınına koyarken boynunuz büküktür.
Bugün artık kılıç kınından çıkmıştır ve eylemlerini savaşa hazır bir şekilde hak ve menfaatlerimizi barış içinde korumak için sallamaktadır. Donanmamız bu durumdadır. Bugünkü duruma gelmemizde Makarios’un payını da unutmayalım. İlahi adaletin yaptıklarını ayaklarına dolaştırması ve sonunda yanlış siyasi kararlar vermesi bir yerde gözümüzün açılmasına neden oldu diyebiliriz.
1963 tarihinden itibaren Kıbrıs sorunu Deniz Kuvvetleri’nin stratejisini değiştirmiştir. 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda Türkiye garantör devlet olarak müdahale hakkına sahipti. Anlaşmadaki bu maddeden vazife çıkaran Deniz Kuvvetleri, Amfibi Birliği’ni ve özellikle 1967’den sonra Çıkarma Filosu’nu hazırlamaya başladı. 1963/64 olayları da artık Rumların Türkleri yok etmek için katliamlarına başladığı yıldır.
1967 yılında Kıbrıs’a çıkarma yapacak Kuvvetimizin olmayışı, ABD Başkan’ı Jonhson’un uygunsuz mektubu Deniz Harp Okulu 2’nci sınıf öğrencisi olarak bizleri çok üzdü. Bana göre ABD ile ilk kırılma noktası bu mektuptur. Daha sonra 4 Temmuz 2003’te Kuzey Irak’taki çuval olayı ve de son olarak Biden’in sözde soykırımı tanımasıdır. İlk ikisi Türkiye’de bazı değişimlerin olacağının işareti idi. Nitekim milli harp sanayinin temelleri atıldı. Türkiye o zaman bu gerçeği anladı, dost ve stratejik müttefik saydığımız ABD aslında dost değil menfaatine göre siyaset yapan bir devlet olduğunu gösterdi. Türkiye artık ABD siyasetine göre değil kendi menfaatlerine göre kuvvet yapısını kuracağını anladı. İşte o tarihten sonra kendi yağımızla bir şeyler yapacağımızı da ilk Deniz Kuvvetlerimiz algıladı. Kendi imkânlarımızla çıkarma gemilerinin inşasına başlandı. Arifiye Tank Motor Fabrikası’ndan tank motorlarına şaft takılarak gemilere monte edildi. Zorda olsa Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan’ın büyük gayretleri ile ABD’den büyük çıkarma gemileri alındı. Amfibi Alay, içimizdeki tüm engellemelere rağmen kuruldu. 1970 yılından itibaren artık müşterek tatbikatlara başlandı. Ben de TCG ÇEŞME gemisi muhabere subayı olarak ilk amfibi tatbikata iki defa katıldım. Artık amfibi harekât tatbikatlarını NATO konsepti dışında milli planlarımıza uygun olarak yapmaya başladık. O tarihe kadar yapılan tüm tatbikatlar genel olarak bir konvoyun korunması ile ilgili olup tamamen NATO konseptine göre yapılıyordu ve ağırlık hep Karadeniz üzerindeydi. Deniz Kuvvetlerimiz stratejik konseptini yavaş yavaş değiştiriyordu.
Atatürk’ün yıllar önce uyardığı “Kıbrıs’a dikkat edin” öngörüsü, 1967’den itibaren yavaşta olsa algılanmaya başlandı.
Kıbrıs neden önemliydi ve biz önceleri bunun neden farkında değildik? Zaten farkında olsaydık 1877/78 Harbi sonrası 1879 yılında Abdülhamid tarafından İngiltere’ye hâlâ nedeni tam bilinmeyen ama uyduruk bir neden ile Ada’yı kiralamazdık. Sultan Abdülhamid, Irak’ta çıkan petrol hisselerini alabilecek kadar ileriyi görmüş ama Kıbrıs Adası’nın stratejik önemini anlamamıştır. Kiralama sürecinde ve sonrasında özellikle İngiltere devlet yetkililerinin örneğin Başbakan Disraeli’nin söylediği, “Kıbrıs Ön Asya’nın anahtarıdır” ifadesi, Kıbrıs’ın bölgedeki önemini göstermektedir.
Türkiye, Atatürk’ün de gördüğü, Ada’nın Türkiye ve Orta Doğu’yu kontrol eden bir konumda olduğu öngörüsünü maalesef görememiştir. Kıbrıs Ada’sı Süveyş Kanalı’nı, Orta Doğu’ya girişi, Türkiye’nin denizlerden kontrolünü, direkt olarak kontrol ederken, coğrafi olarak Tunus’taki Bon Burnu ile Sicilya Adası’nın batı ucundaki Lilibeo Burnu arasında çizilen hattın doğusunda kalan bölge olan Doğu Akdeniz’i dolaylı olarak kontrol eden jeostratejik ve jeopolitik bir konumdadır. Bu kontrolü sağlayan Ada adeta batmayan bir uçak gemisidir. Özellikle Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki deniz alâka ve menfaatlerinin korunmasında mutlaka elde tutulması gereken bir adadır.
Yunanistan’ın Türkiye’yi zaman içinde denizlere çıkamayacak duruma sokmak için harcadığı siyasi ve askeri harekâtlar 1830’dan 1923’e kadar sürmüştür. Böylelikle Saros Körfez’inden Meis Adası’na kadar bir hilâl kıskacına alarak harekât alanımızı daraltmıştır. İç hat kuşaklamasının uç noktası da Kıbrıs Adası’dır. Bu Ada tarih boyunca hiçbir hakkı olmadığı halde Yunanistan’a geçtiğinde, Türkiye’nin denizlerdeki hayat alanı tamamen kısıtlanacak ve Doğu Akdeniz Yunanistan’ın kontrolüne girecektir. 1960 Anlaşması ile kurulan Kıbrıs bizim için soydaşlarımızın bir bakıma güven altına alınmasını içerirken, Yunanistan için asıl amaca ulaşmak yani ENOSİS için bir araç olmuştur.
Nitekim Makarios’un 1963’de anayasa değişikliği istemesi ve EOKA/B’nin yeniden kurularak Ada’ya gelen Georgios Grivas tarafından katliamlara başlanmasının nedeni ENOSİS’dir (Grivas, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e ilk çıkan ve katliamlar yapan Yunan alayında teğmen rütbesi ile görev almıştır). Amaç Türklerin arazilerini ellerinden alıp göçe zorlanmaları politikası ile nüfusu azaltarak Ada’da tamamen etkin nüfus haline gelmek istemeleridir. 1967’den itibaren bu oyun daha belirgin olarak oynanmaya başlanmıştır.
ABD’nin, Makarios’un Doğu Bloğu’na kayması ve bağlantısız ülkeler başkanlığına oynamaya başlamasından ile hoşnut olmaması nedeniyle Yunan cunta hükümetine Makarios’un devrilmesi için bir yeşil ışık yakılmıştır. Bunu fırsat bilen Yunan cuntası 15 Temmuz 1974’te darbe yaparak Makarios’u devirerek ABD’nin isteğini yapmıştır. Ancak esas amaç ENOSİS ilan etmektir.
Türkiye burada her ne pahasına olursa olsun garantör devlet olarak bu oyunu bozan 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nı yapmıştır.
Türkiye’nin aldığı bu tarihi kararda Başbakan Bülent Ecevit’in kararlı ve tavizsiz dış politika izlemesi çok önemlidir. Keza Deniz Kuvvetlerimizin bu harekâtı başarmasında dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan’ın da emeği çoktur.
Bugün Türkiye’nin Yunan hilâl kıskacını kırmasını ve Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizin korunmasında yapabildiklerimizi Kıbrıs Barış Harekâtı’na borçluyuz.
Bu Harekât sayesinde Türkiye’nin jeopolitiği değişmiştir. Mavi Vatan kavramı ve doktrini oluşmuştur.
Dolayısıyla Kıbrıs halkı bu gerçekleri hiçbir zaman unutmamalıdır. Umarım en kısa sürede Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulur, bölgedeki etkinliği daha da artar.
”Bu Harekât Türkiye’nin jeopolitiğini değiştirmişti,” demiştik. Yeniden denizlere yönelik stratejik konsept oluşmuş; açık denizlere ulaşma stratejisi yürürlüğe girmiş, deniz alâka ve menfaatlerine bakışı yönlendirmiş ve dahası Anavatan’ın sadece karadan ibaret olmadığı denizlerle birlikte bütün bir vatan olduğu kavramı gelişmiştir.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın sonuçları sadece Türkiye’yi değil tüm çevre ülkelerin ve de Akdeniz’de güç bulunduran ABD ve Rusya Federasyonu’nu da etkilemiştir.
Türkiye’nin Ada’da güç bulundurması Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de dengeleri ve deniz alâka ve menfaatlerimize bakışımız da değişmiştir.
Bu bağlamda hidrokarbon rezerv arama sahalarımız KKTC ile birlikte genişlemiştir.
Kıbrıs Barış Harekâtı bize Doğu Akdeniz’i yeniden kazandırmıştır. Yukarıda yazdığım gibi Kıbrıs Ada’sı bir uçak gemisidir. Bu uçak gemisinin pistinde artık Türkiye vardır ve Doğu Akdeniz’in kilit ülkesidir.
Kıbrıs “ver kurtul” diyecek kadar basit bir ada değildir. O gün ver kurtul politikasını benimseyenlerin bugün Kıbrıs’a sahip çıkmaları, en sonunda bir Kıbrıs politikamızın artık oluştuğu anlamında değerlendirilmektedir.
Kıbrıs Barış Harekâtı ilkler harekâtı olarak tarihe geçti
Türkiye’nin jeopolitiğini değiştiren 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda ödenen diyetler ve başarının sırlarına dönelim. Anılar, belgeler, dokümanlar incelendiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başarılarını ana başlıklar altında toparlamaya çalıştım. Bu Harekât’a TCG KOCATEPE gemisinde Savaş Harekât Merkezi subayı olarak katıldım. 5 yıllık bir çalışma sonucunda geminin uğradığı talihsiz saldırının ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ana kilit noktalarını siyasi, sosyal ve askeri olarak üç ana başlıkta toplamak mümkün.
Siyasi olarak haklı olduğumuz davamızı yeterli olarak tanıtamadığımızdan ve iç politika çekişmeleri sonucunda bugüne kadar gelinen ucu açık bir sürece geçildi.
Sosyal yöndense bir bütün halinde kenetlenen Türk halkının ordusuna olan bağlılığını ve ona sahip çıkarak tüm imkânlarını seferber ettiğini gördük.
• Öncelikle bu Harekât’ta Türk halkı ile Türk Silahlı Kuvvetleri bütünleşti. Öyle ki dağdaki eşkıya bile askerlik şubesine gitti. Halkın askere gitmek için şubelere akın ettiği görüldü.
• Türk halkı bir bütün halinde, Mersin Limanı’nı ordusuna vermek için yiyecek deposu haline getirdi. Örneğin, 10-15 tane koyun getirip veren kişiye ismi sorulduğunda “önemli değil” diyecek kadar alçak gönüllü isimsiz kahramanlarımız vardı.
• Bunun yanı sıra Dondurmacı Halil, Mersin’de bizim dönemde tüm Bahriyelilerin tanıdığı ve sevdiği bir insandı. Dondurma ve cezerye satan bir pastanesi vardı. Bu güzel insan tüm buz odalarını ve soğuk hava depolarını bozulacak yiyecek ve ilaç, serum gibi sağlık malzemelerini muhafaza etmek için orduya tahsis etti. Kendi mamullerini çöpe attı.
Dün olduğu gibi bugün de böyle bütünleşme bizi güçlü kılar. Bu özelliğimizi kaybetmememizin gerekli olduğuna inanıyorum. Eğer bütünlüğümüzü ayrıştırırsak, vatanı ebediyen kaybedebiliriz.
Askeri harekât olarak baktığımızda şu başlıklar öne çıkmaktadır.
• Deniz Kuvvetleri harekât emrini alır almaz 120 saat içinde harekâta hazırlandı. Üstelik 4 Temmuz’dan beri Deniz Kurdu 2/74 Tatbikatı devam ederken gemilerin materyal ve personel yorgunluğuna rağmen hazırlandı. Bu çok önemli bir olaydır. Bu bize Donanmamızın harbe hazırlık potansiyelini göstermektedir.
• Mersin’de arızalanan çıkarma gemisinde arızayı onarıp, ‘‘seyir esnasında yeniden çıkarsa müdahale ederim’’ diyerek kendi rızası ile Harekât’a katılan işçimiz oldu ve şehit düştü.
• Kıbrıs’la ilgili haritaların gelmesi gecikince Bölgenin tek haritası Aydıner kâğıdına kopya edilerek gemilere dağıtıldı ve kara hedefleri işlendi. Bu kâğıt harita üzerinden kara bombardımanı yapıldı. Böyle bir sistem yok ama çizimden dolayı ortaya çıkan mevki ve mesafe farklılıklarına rağmen başardık ve hedefler tam isabetle vuruldu.
• Deniz Kuvvetleri gemilerindeki personel gerçekten çok eğitimliydi. Kara bombardımanından çok üstün başarılar elde ettiler. Denizcilere özgü pratik zekâ ve inisiyatif alma ile sorumluluğu üstlenme dürtüsü bir takım kural dışı hareketler yapmalarına olanak sağladı. Örneğin, parola sıkıntısı olunca komutanların ve öğretmenlerimizin isimleri ve takma adları sorularak yeni bir parola anlayışı yapıldı. Bunda liseden beri birlikte okumanın önemi ve faydası ile Harp Okulu dâhil bir anda 7 sınıfın birbirini tanımadaki durumu önem kazandı.
• ABD’li arabulucu Joseph Sisco (ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı )’nun zaman istemesi ile Mersin’den kalkışta 2 saatlik bir gecikme yaşandı. Bu gecikmede, deniz geçişi esnasında tamamen bir Türk buluşu olarak ve daha önce hiç eğitimi yapılmadan ana gemiden çıkarma gemilerine asker indirmesi yapıldı. Bu suretle Kıbrıs önlerinde yapılacak bu işlem seyir esnasında yapıldı ve zaman kazanıldı. Bu amfibi harekât tarihinde bir ilktir.
• Hiç amfibi çıkarmaya uygun olmayan bir plaj seçimi ile düşman aldatılmış ve baskın harekâtı yapılmıştır.
• Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan’nın direktifi ile sahte bir konvoy düzenlemiş ve Magosa yönüne seyir yaptırılarak düşmanın bölgeye kuvvet kaydırması sağlanmış; mevcut kuvvetler uzun süre burada tutulmuştur. Aldatma harekâtı başarı ile gerçekleştirilmiştir.
• Yine dünyada ilk defa 72 helikopter ile alay seviyesindeki birlik tek seferde 60 mil deniz geçişi yaparak istenilen bölgeye indirme yapmıştır.
Gerek verdiğim bazı örnekler ve gerekse savaş alanında yapılan olağanüstü hareketler ile Kıbrıs Barış Harekâtı bir ilkler harekâtı olarak tarihe geçmiştir.
Cephane eksikliği ve başta su olmak üzere; iaşe sıkıntıları, muhaberedeki uyumsuzluklar, emir komuta kademesindeki kopukluklara rağmen genç birlik komutanları inisiyatif kullanarak ve zoru başararak bu Zaferi bize kazandırmışlardır.
68 olayları nedeniyle tayin yerleri değiştirilerek ve hatta gözden çıkarılan Mersin’deki çıkarma gemi komutanlıklarına atanan, daha doğrusu sürülen çoğu sınıf arkadaşım olan bu subaylar bu başarının mimarlarıdır. Bu zaferi;
• Mide kanaması geçirdiği halde ve komutan emrine rağmen hastaneye gitmeyip harekâta devam eden,
• Gemisi Kıbrıs’ta karaya oturduğu için terk emri verildiği halde terk etmeyen ve gemisini ateş altından kurtaran,
• Güvertesi tank ile dolu olduğu halde Kıbrıs’a doğru seyir yaparken geminin ön kapağı arızalanıp denize düşen, batma tehlikesi gösteren gemisini terk etme emrini aldığı halde tornistan yaparak Mersin’e intikal ederek tankların elden çıkmasını önleyen çıkarma gemi komutanlarına borçluyuz.
Tam anlamı ile 1970 yılından itibaren harbe hazır hâle gelebilen Amfibi Dz. P. A. Komutanı olan Dz. Güverte Yb. Neşet İkiz’in üstün gayretleri ile dünya tarihinde sıfır zayiatla sahile çıkan ve kıyı başını tutan dünyadaki tek amfibi alay, Türk Amfibi Dz. P. Alayı’dır.
Bu satırlara sığmayan kahramanlıklar ile başarılan bu Harekât’ın bugün ülkemize sağladığı avantajları iyi kullanmamız gereklidir. Bu Harekât sonrası ABD’nin ambargosu ile karşılaştık, yılmadık. ABD’ye inat yine gemilerimizi çalıştırdık, pes etmedik ve sonunda milli harp sanayimizi kurduk. Kararlı tutumumuz sayesinde ABD 3 sene sonra ambargoyu kendisi kaldırdı.
Kıbrıs için ödediğimiz diyetler çok. Başta Kıbrıs Türk halkı, özellikle bu günlerde tüm bunları unutmamalıdır.
Öyle acı diyetler ödendi ki kendi gemimizi bile batırdık ve bu sayede iki gemiye hasar verdirdik.
Bildiğiniz gibi 21 Temmuz 1974’te batırılan gemi TCG KOCATEPE’dir. Ben o tarihte üsteğmen rütbesi ile bu geminin savaş harekât merkezi subayı görevini yürütmekteydim.
O meşum anın canlı tanığı olarak 47 yıldır kamuoyunu yanıltan yalan yanlış bilgilerin doğrusunu birkaç husus ile belirtmekte fayda görmekteyim.
• TCG KOCATEPE çok iyi eğitimli bir personele sahipti. Donanma eski komutanı Oramiral Nusret Güner, teğmen rütbesi ile bizim gemide staj görmüştü. Hatıratında, “Ben meslek hayatım içinde bu güne kadar TCG KOCATEPE gibi eğitimli bir gemi görmedim” demiştir.
• Belirtilen bölgede gemimiz olduğu kamuoyuna inandırılmıştır. Deniz Kuvvetleri her zaman bizim nerede olduğumuzu bildiği gibi Hava Kuvvetleri de biliyordu. Ancak hava üslerinde pilotlara detaylı bilgi verilememiştir.
• Hiçbir zaman bizlere, bir bölge veya bir hat verilip örneğin, bunun kuzeyinde kalınacak diye bir emir verilmedi.
• Ağızbirliği yapılırcasına özellikle Hava Kuvvetleri personeli “Sorduk gemimiz yok dediler, yüksek irtifadan gemiler tanınmaz (15,000 ft yükseklikten saat 17.30’da çekilen hava fotoğrafında TCG KOCATEPE’nin D-354 borda numarası gayet güzel okunmaktadır), hattı geçtiniz” gibi söylemleriyle Deniz Kuvvetleri 47 yıldır suçlandı.
Ama hepsi yanlış ve bunun belgeleri mevcut.
• Deniz/hava harekâtında olmayan bir harekât tarzı yapılması emredildi. Açıklarsak önce uçaklar taarruz edecek sonra gemiler. Doğrusu ise uçaklar gemilerin kontrolünde hedefe gönderilecekti. Bu yapılmadı ancak toplantıda ayrıntılar görüşüldü. Dönemin Harekât Başkanı Tümamiral Nejat Serim’in dediği gibi,”Biz, havacıların anladığını sanmıştık”.
• Ve son olarak yanlış algılama ile meydana getirilen bir sözde konvoy teyit edilemedi, varlığı kabul edildi ve imhası istendi. O kadar inanıldı ki konvoyu bulamayınca uçaklar gördükleri gemilere taarruz etti.
Tüm bu yaşananlar belge, doküman ve anılarla 2020 yılında yayımlanan “Kıbrıs Barış Harekâtı’nda TCG KOCATEPE Nasıl Battı” kitabımda çok detaylı bir şekilde anlatılmıştır.
Acı derslerin çıkarıldığı bu olayda 54 personel şehit olmuştur, bir kısmı gemide bir kısmı da arama kurtarmanın geç başlamasının verdiği nedenlerle şehit düşmüşlerdir.
Bugün üzülerek söylemek istiyorum ki bu büyük Zafer ülkemizde istenilen düzeyde kutlanmıyor. Sanki istenmeyen bir şey yapmış gibi! Bugün Doğu Akdeniz’de varsak bunu Kıbrıs Barış Harekâtı’na borçlu olduğumuz unutulmamalıdır.
Ve yine unutulmamalıdır ki “TCG KOCATEPE olayı” Kıbrıs Barış Harekâtı’nın başarısını gölgelemez. Bu, dünya tarihine mâl olmuş ve Cumhuriyet Dönemi’nin en büyük askeri başarısıdır. Ama genç nesillere ve çocuklarımıza öğretilmiyor.
Devletlerin yerleşmiş örf ve adetleri kurumsallaşmış kurumlar ile ayakta durmaktadır.
Kadim devletler tarihlerindeki acı ve tatlı anıları toplumun bireyleri ile paylaşır, kutlar ve anar. Ne yazık ki Cumhuriyet tarihimizde haklarımızın korunmasına yönelik bir zafer kutlanmamaktadır. Yine ne yazıktır ki mağlup ve perişan olan Yunanistan ve Güney Kıbrıs yönetimi tarafından en azından anılmakta ve yaşatılmaktadır. Bugün Türkiye’de sorun bakalım yeni nesile, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı hangisi biliyor. Yunanistan’ın eski Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulas, “1826 Ayaia Napa Savaşı bize ulusal ayaklanma bağlamında hâlâ savaşmamız gerektiğini öğretiyor. Kıbrıs’ın bir kısmı Türk boyunduruğu altında. Bunu asla unutmamalıyız. Helenizm için ulusal ayaklanma devam ediyor. Kıbrıs topraklarının tamamı özgürleşene kadar burada olacağız,” demeci iyi anlamlandırılmalıdır. Tarih boyunca hiçbir zaman bir Yunan toprağı olmayan Ada’ya bakışları, tıpkı tarih içinde Selanik gibi azınlık nüfusa sahip toprakları ele geçirmelerindeki siyasetin bir devamıdır. Peki, biz ne yapıyoruz? Karşılıklı sirtaki oynuyoruz.
Lefkoşa Havaalanı’nda kendi uçaksavarları ile düşürülen Yunan nakliye uçaklarında ölen personel her yıl Yunanistan ve Güney Kıbrıs yönetimince anılmaktadır. TCG KOCATEPE battı, 46 yıl anılmadı. 2019 yılında kendi imkânlarımızla 46 TCG KOCATEPE personelini, şehit aileleri dâhil olmak üzere Kıbrıs’a götürdük ve denize çelenk bırakarak andık. Bunu binbir güçlükle sponsorlar bulup organize olmuş, yaşı 65’in üzerindeki gemi personeli mi yapmalıydı?
İstanbul’un fethi kutlandığı gibi 2’nci Viyana bozgunu da anılmalıdır. Bu, gelecek nesillerin tarihlerini bilmeleri, yaşatmaları ve ders çıkarmaları yönünden önemlidir.
Dünyanın en zor harekâtı olan amfibi harekâtını, her türlü aksaklık ve noksanlıklarına rağmen büyük bir zafer ile bitiren Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu başarıları taçlandırılmalıdır. Genç kuşaklar önce bu başarılarından dolayı devletine ve ordusuna saygı duyacaklar ve sonra seveceklerdir.
Kıbrıs Barış Harekâtı sonucunda KKTC kurulması ile Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervlerinden faydalanma yolunu açarak gelecek nesillerimize iyi bir hayat alanı sağlanmasına neden olan bu Zaferi hakkıyla kutlamalıyız. Ortada utanılacak bir durum yoktur. Aksine övünç duyulacak bir şan vardır.
Bugün, Normandiya Çıkarması’na katılan 90 küsur yaşındaki harp gazisini paraşütle harekât bölgesine indirecek kadar işi ciddiye alan ve kutlayan ülkelerle karşı karşıyayız.
Sonuç olarak Barış Harekâtı’nda zafer yaklaştıkça gerçeklerden uzaklaşılmış ve zaferden pay çıkarma egosu maalesef TCG KOCATEPE olayına neden olmuştur.
Ders alınması için kutlanmalıdır. Başarıların yanında hatalarımız da yaşatılmalı ki hatalarımızı en aza indirebilelim.
Savaşlarda hatalar olur ancak savaşı en az hata yapan kazanır.
Kıbrıs’ın bir kısmını, 142 yıl sonra yine kanla geri aldığımızı bilerek ve bir daha kaybettiğimizde artık geri alamayacağımızı, denizler ile de bağımızın kopacağını ve Anadolu’ya tamamen hapis olacağımızı unutmamalıyız.
Her zaman büyük resim önemlidir. Bu resim Mavi Vatan’dır ve tamamlayıcısı da bağımsız Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 47’nci yılı Türkiye Cumhuriyeti’ne ve KKTC’ye kutlu olsun.
Bu Harekât’ta şehit düşen askerlerimizi minnet ve şükranla anıyor, gazilerimize sağlıklı bir yaşam diliyorum.
Türkiye’nin geleceği denizlerdir yani ‘Mavi Vatan’dır.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.