Kerim Kalafatoğlu: Ares sevmediği projeyi yüklenmiyor

Yeşim Yeliz Egeli

Ares Tersanesi Yönetim Kurulu Başkanı Kerim Kalafatoğlu ile Antalya Serbest Bölge’de yerleşik tersanelerinde, askerî platform, özel sektör gemi ve yat inşa projelerini, sektörle ilgili öneri ve beklentileriyle markalaşma süreçleri hakkında özel bir söyleşi yaptık. Tersaneyi birlikte gezdik. Üretimlerinin ihtiyacı olan her bir kalemi üst kalitede ürettiklerini gördük. Türkiye için değer yaratma motivasyonları çok yüksek. İddialı projelerde fırtına kuvvetinde tutkuları samimi…

Öncelikle bizi ağırladığınız için teşekkür ederiz Kerim Bey. Bugün 24 Kasım, Öğretmenler Günü, tarihi önemi yüksek zira Cumhuriyetimizin de 100’üncü yılı. Siz de bizlere Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına özel duygularınızı paylaşabilir misiniz?

Evet, bugün 24 Kasım çok önemli. Ben, bir öğretmen eşi ve öğretmen çocuğuyum. Dolayısıyla benim için çok önemli. Bir de Başöğretmenimiz var tabii… Her şeyimizi bize veren, öğreten. Ki ben iyi bir Atatürk çocuğuyum, iyi bir Cumhuriyet çocuğuyum. Cumhuriyet’in bütün velinimetlerinden sonuna kadar yararlanmış biriyim. Dolayısıyla Atatürk’ü, bize emanetlerine sahip çıkarak daima anıyoruz. (O’nu) Çok seviyoruz, çok da özlüyoruz.

Türk denizcilik sektöründe çok ciddi ve teknolojik üstünlüğü olan projelere imza attınız. 2022 ve 2023 yılında devam eden projeleriniz nelerdir?

2022 ve 2023 çok kolay yıllar değildi. Pandemiden sonra özellikle toparlanma anlamında… 2023 belki biraz daha iyiydi 2022’ye göre ama bu son 2-3 senede sektörde çok şeyler değişti, sizler de biliyorsunuz. Firma özelinde konuşmaktan ziyade, sektör olarak baktığımız zaman artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Dolayısıyla bizler de sanayiciler olarak, gemi inşacılar olarak, birçok şeyimizi değiştirmek, geliştirmek ve yenilemek zorunda kaldık. Bu genel iş idaresinden tutun da proje elleçlemeye kadar, iş geliştirmeden tutun finansal mühendisliğe kadar artık her şey çok farklı. En azından bizim açımızdan böyle. Çok dersler çıkardık. Çok zorluklar yaşadık. Işık gördük mü? Potansiyel olarak ve elimizdeki işler olarak baktığımızda, gayet iyi durumdayız. Fakat kişisel olarak, özellikle ticari ve askerî taraftan, çok iyimser değilim. Özel taraf, yat tarafı Türkiye’de, dünyada şu anda zirve noktasını gördü artık. Yavaş yavaş siparişlerde aşağıya doğru bir trend başladığı da söyleniyor. Özellikle belli groston aralığında. Büyük gemilerde, büyük yatlarda daha hâlâ piyasa gayet iyi, yapabilen için. Bunları da dünyada sayılı tersaneler yapabiliyor.

Yani aslında dünyada sayılı olan tersanelerle rekabet ediyorsunuz bu üretimde. Ama rekabet edebiliyor musunuz, esasen?

Evet. Şöyle anlatayım. Hakkaniyetli yarışlarda rekabet edebiliyoruz. Ares özelinde konuşursak, Ares aslında ihracattan Türkiye’ye gelen bir firma, yani Türk pazarına gelen bir firma. Ares’in piyasada veya sektörde tanınırlığı çok yenidir. Ares, 2006 yılının sonunda kurulmuş bir şirket ama hemen 2007’den itibaren, rotasını özellikle askerî denizcilik sektöründe tamamen yurtdışına çevirmiş ve oralarda iyi işlere imza atmış bir şirket. İyi döviz girdisi sağlamış bir şirket. Türkiye’ye çok iyi referanslar, çok iyi işler getirmiş bir şirket. Ve en önemlisi hiç mahcubiyet yaşatmamış bir şirket. Akabinde biz Türkiye’de yerli projelere de talip olduk. Ve 3-4 yıl kadar evvel, Savunma Sanayi Başkanlığı’ndan büyük bir proje yüklendik, Kontrol Botu Projesi. Bunlar, küçük tekneler fakat çok donanımlı tekneler. Çok mukavim ve çok yüksek performanslı tekneler. İdare’yle birlikte geliştirdiğimiz bir projedir.

Projeyi bilmeyen okurlarımız için biraz anlatabilir misiniz?

Türk Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın ihtiyaçları için yüzde 100 büyüme marjı şartıyla 105 tekne için yapılmış bir ihaleydi bu. Bu ihaleyi Ares kazandı. Ve ihale şu anda 189 tekneye kadar çıktı. Yani biz 105’i öngörülenden daha kısa bir sürede teslim ettik. Sonra büyüdü ihale. Proje kapsamına şimdi Deniz Polisi ve Gümrük Muhafaza girdi. En son 49 teknelik bir siparişle 189’a bağlandı proje. 120 civarında tekne teslim ettik şu anda. Türkiye’nin her tarafında teknelerimiz var. Özellikle İstanbul’da. Boğaz’da görmüşsünüzdür. Van Gölü’ne kadar var. Bunlar, çok özel tekneler, dünyada bu alanda yapılmış en büyük kontrattır bu. En büyük satın alım projesi. Şu anda bu proje devam ediyor, elimizdeki tek millî proje bu. Ama biliyorsunuz bir Millî Sahil Güvenlik Gemisi Projesi geliyor şu anda. Büyük gemiler. Orada biz de yarışmacıyız. Uzun zamandır hazırlanıyoruz, iddialıyız da. Dolayısıyla yani bizim biraz evvel konuya girdiniz, ben Atatürk çocuğuyuz dedim. Bizim Cumhuriyet’e borcumuz hâlâ devam ediyor. Yani Kontrol Botu Projesi’ni tamamlamamıza veya tamamlamamıza yakın olmamıza rağmen, borcumuzu bitiremedik. Umuyorum Millî Sahil Güvenlik Gemisi Projesi’ni de alıp, borcumuzu biraz daha azaltacağız. Peki, şu an hâlihazırda kaç yerli ve yabancı projeyi aynı anda sürdürüyorsunuz? Tek yerli projemiz Kontrol Botu Projesi şu anda. Askerî taraftan baktığımız zaman, kontrol botunun yanında yine bir Körfez ülkesine yaptığımız çok hızlı hücum botları var. SAT timlerinin intikali için de kullanılabilecek. Bunun dışında, biliyorsunuz ULAQ bizim markamızdır, projemizdir. ULAQ bir aile adı ama ULAQ’ın farklı versiyonları var şu anda üretimde. Meteksan Savunma ile geliştirdiğiniz “Kamikaze” mesela IDEF’te çok ön plandaydı… Evet, onlar var. Hatta Deniz Kuvvetleri için yaptığımız çok esaslı, büyük bir ULAQ var. Şu anda testleri devam ediyor, yakın zamanda teslim edeceğiz. Onun dışında, askerînin yanında, ticari projelerimiz var. Örneğin, imalatta şu anda büyük 33 metre devasa katamaran teknelerimiz var, 6 tane. İngiltere’nin kuzeyine gönderilmek üzere üretiliyor. Biliyorsunuz offshore rüzgâr türbinleri var, elektrik üretimi yapıyorlar. Onlara destek sağlayan gemiler bunlar. O yeni bir segment, çok iddialı ve katma değeri yüksek bir proje. Bu alanda da yürümek istiyoruz. Ares esasen 2006 yılında kurulduğunda bir yat üreticisi şirket olarak kuruldu. Zira Antalya Serbest Bölgesi’nde de yat inşa için çok iyi bir altyapı vardı zaten, o zaman. Veya gelişiyordu bu altyapı. Fakat biz çok kısa zamanda, esasen yat inşanın bir marka yoğun iş olduğunu anladık. Ve marka yatırımı hem zaman hem de para gerektiriyordu. O zaman da bizim ne zamanımız ne de markaya harcayacak paramız vardı. Dolayısıyla bir alanda ihtisaslaşmak durumundaydık. 2007 yaz başında, Ares’in kuruluşundan 6-7 ay sonra verdiğimiz bir kararla askerî alana dümen kırdık. Ve Ares bu alanda çok başarılı oldu diyebilirim. Yani Ares’in hâlâ Cumhuriyet tarihinin en büyük ihracat rakamları da diyebiliriz.



Rekor sizde mi?

Tabii… 2017 ihracatımız bizim. İstanbul’daki bazı arkadaşlarımız bundan çok hoşlanmıyorlar. Çünkü biliyorsunuz Gemi, Yat ve Hizmetleri İhracatçılar Birliği var ki bizde üyeyiz oraya. Fakat bizim Serbest Bölge’den yaptığımız satışlar gümrük üzerinden geçmediği için bizim rakamlarımız oralara yansımıyor. Yansımadığı için de bizi pek ihracatçı saymıyorlar. Hâlbuki aynı dövizi biz de getiriyoruz Türkiye’ye. Yani Türk bankalarına giriyor, biz de burada Türk işçilerine harcıyoruz, yerli malzemeye harcıyoruz. Ares’in böyle enteresan rekorları var. Ares, 2012-2016 arasında, 5 yıl, Türkiye’nin en hızlı büyüyen şirketi seçildi.

Kim tarafından seçildi?

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Ekonomi Bakanlığı’nın yaptığı ortak bir çalışmada. Bu 2012-2016’yı kapsıyor. 5 yıllık bir yarıştı. Akabinde 2017-2018 için yarış yapıldı onda da Türkiye 15’incisi olduk. Ve bu sektörden bağımsız tüm sektörlerin olduğu. Yani bildiğim kadarıyla 80 firmanın yarıştığı bir yarıştı bu. Enteresan böyle rekorlarımız var. Yaptığımız işlerde, gönüllü projelerimiz var.

Örnek verebilir misiniz?

Örneğin, dünyanın en hızlı ve en büyük kompozit gövdeli açık deniz karakol gemisini biz yaptık. 20-30 metre bandında dünyanın en hızlı karakol botlarını biz yaptık, Umman’da, Hint Okyanusu’nda çalışıyorlar. ULAQ örneğine gelirsek, ULAQ dünyada ilk defa harp başlıklı güdümlü mermi atan ilk insansız deniz aracı. Ve ilk atışımızı bir tatbikatın içinde yaptık. Hatırlar mısınız bilmiyorum?

“Tatbikata katıldı, envantere girmeyi bekliyor” başlığıyla haberini ilk biz yaptık, iyi hatırlıyorum.

Deniz Kurdu 2021 tatbikatında yaptık. ULAQ bu anlamda sektör öncüsü. Arkamızdan birçok firma geliyor. Çok da iyi projelerle geliyorlar. Fakat bizim ULAQ biraz daha farklı. ULAQ şu anda aile olarak da çok genişledi, birçok versiyonu var artık. ULAQ artık ihracata hazırlanıyor. Ailenin son ferdi, yavrusu ULAQ KAMA, IDEF’23’te lansmanını yaptık. KAMA’yı yakın zamanda göreceksiniz, çok başarılı ve çok yüksek süratli bir kamikaze bot olacak. Fakat kamikazenin yanında, ULAQ KAMA’nın bir de engelleme, önleme fonksiyonu var. Sürü çalışabiliyor. Mutlaka çıkardığınızda gidip, kendini patlatacak diye bir şey yok. Yani onu bir gözetleme için de engelleme için de kullanabiliyorsunuz. Çok yakın zamanda KAMA’nın testleri başlayacak. Orada paylaşacağız sizinle. Çok ciddi patlayıcı yük taşıyabilen ve çok yüksek süratle operasyon yapabilen bir tekne. Şu anda Türkiye dâhil birçok yerde benzer tekneler üretiliyor ama KAMA 60 knot üzerinde sürate çıkacak ve KAMA’nın imzası, radar imzası özellikle sıfıra yakın. Yani aslında, suüstünde çok yüksek süratle giden bir denizaltı gibi.

Türkiye’ye ciddi ivme kazandıran, öncü dediğiniz projelerden sizi en çok heyecanlandıran, şahsınıza “iyi ki bu işi yapıyorum” motivasyonu katan proje hangisi?

Çok zor bir soru. Ukalalık addetmeyin ama Ares sevmediği projeyi yüklenmiyor. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Biz önce projenin bizim DNA’mıza ne kadar uyduğuna bakıyoruz. Herkesin yaptığı veya birçok insanın yaptığı şeyleri yapmıyoruz. Dikkat edin, Ares kurulduğu günden beri özellikle sektöre getirdiği dizayn trendleriyle ve anlayışıyla, trendleri değiştiren bir firma. Tasarımlarımıza baktığınız zaman bunu görebilirsiniz. Bahreyn İçişleri Bakanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı için yüklendiğimiz bir ihale vardı. 22 firma arasından projeyi aldık. Orada biz, çok ilginçtir, ihale şartnamesini, teknik şartnameyi tamamen reddederek kazandık ihaleyi.



Onlar için teknik şartname mi oluşturdunuz?

Evet, tamamen reddettik ve idare bize madem bu işi çok iyi biliyorsunuz, siz yapın bakalım teknik şartnameyi dedi. Yaptık ve o şartname ile yüklendik. Çok başarılı bir proje verdik. Ve o proje bize, özellikle Körfez Bölgesi’nde ve Afrika’da büyük imkânlar da sağladı. Çok büyük referans oldu. Akabinde Katar için yaptığımız çok büyük bir proje var. Uluslararası bir ihale neticesinde yüklendiğimiz ki şu anda devlete ait bir şirketin yüklendiği. Ukrayna ve Pakistan projelerinin dışında Türkiye’de yapılan en büyük askerî denizcilik ihracatıdır. Daha doğrusu en büyük denizcilik ihracat, gemi inşa ihracat projesidir. Ticari taraftan da rakam ve hacim olarak, hepsinden daha yüksektir. Böyle bir rekor oldu Türkiye’ye. Çok da başarılı oldu. Hatta tahmini teslim süresinden 22 ay önce teslim ettik. Ve şunu da söyleyebilirim, Ares hiçbir projede gecikmeye girmiş bir firma değildir.

Bu arada bütün bunlar gerçekleşirken, Harvard’dan da mezun oldunuz değil mi?

Evet, 3 yıllık bir Harvard Üniversitesi maceram oldu. Evet, o enteresan bir meydan okumaydı. 2019 senesinde tamamladım Harvard’ı.

Büyükşehirlerimizden (1993) Antalya, çevresiyle hepimizin sevdiği bir ilimiz. Peki, Kerim Kalafatoğlu’nun ve bütün burada gerçekleşen üretim projelerinizin Antalya’ya katkısı nedir acaba?

Antalya’da defalarca ihracat birinciliklerimiz, vergi rekorlarımız var. Yüzlerce insan çalıştırıyoruz. Hepsi Antalya’dan, bu coğrafyada yaşıyorlar. Antalya ekonomisine iş gücü ve bazı tedariklerimiz anlamında direkt de çok faydamız var. Antalya’nın bir tekne üretim şehri olarak anılmasında da sanıyorum Ares’in ciddi bir katkısı var. Çünkü Antalya Serbest Bölgesi özellikle yat üreticilerinin kümelendiği bir yer. Artık bir organize serbest bölge gibi düşünün. Ve burada da fiziki acil üretim kapasitesi olarak en büyük iki firmadan biriyiz. Antalya Serbest Bölgesi’nde üretilen ve satılan toplam tekne sayısının yarısından fazlasını Ares tek başına yapmıştır. Yani Ares’in toplam tekne üretim sayısı, buradaki diğer arkadaşlarımızın tamamının toplamından fazladır.

Ares o zaman büyüme potansiyeli çok yüksek, gelecek vaat eden bir tersane. Peki, Serbest Bölge’de alan olarak büyüyebiliyor mu?

Şöyle, işte biraz evvel bahsettiğim, rekorlarımız var. Büyük büyüme anlamında. Tabii, büyümek çok önemli değil, onu sürdürmek çok önemli. Orası insanı korkutan bir taraf. Yani siz birtakım hamlelerle çok hızlı büyüyebilirsiniz ama onun sonunu götürmeniz lâzım. Devamını sağlamanız lâzım. Tabii iş bazen öyle bir yere geliyor ki sizin fiziki imkânlarınız yetersiz kalıyor. Ares şu anda sanıyorum 42 bin metrekare kapalı alanda çalışıyor. Ve iğne koyacak yerimiz yok diyebilirim.



Yani alan ihtiyacınız var diyebilir miyiz?

Çok, çok tabii. Peki, böyle fiziki bir alan var mı, açılabilir mi? Bu konuda burası Ticaret Bakanlığı’na bağlı. Biz Bakanlık’la da konuşuyoruz. Bu konuda kendileri çok büyük mücadele veriyorlar doğrusu. Şimdi yakın zamanda bir ufak genişleme bekliyoruz ama tabii ki yetersiz. Yani genişleme yapılacak araziye biz bile tek başımıza talip olabiliriz ki çok firma var bizim durumumuzda burada. Ve çok da gelmek isteyen firma var. Onun için çok yetersiz Antalya’da maalesef fiziki kapasite, alan anlamında.

Peki, üretimin belli aşamalarında robotlu otomasyon sistemlerinin kullanımından bahseder misiniz? Otomasyon sistemleri çok sık kullanılıyor ama bir yandan da gemi inşa sanayinin yoğun insan gücü ve emek isteyen bir kulvar olduğunu da biliyoruz. Yani insansız olmuyor. Siz de biraz önce onu vurguladınız. Bu açıdan siz Türk deniz sistemlerine insan odaklı ne gibi katkılar ve çözümler sunuyorsunuz?

Burada tabii Ares bir inşacı, bir teknoloji geliştirici firma değil. Fakat ULAQ örneği buna bir istisna. Yani bu botta çok ciddi bir teknoloji var. ULAQ’la da bizim çok ciddi bir teknolojik partnerimiz var. Hakkını teslim etmemiz lâzım, Meteksan Savunma. Ares’in başına gelmiş en iyi şeydir Meteksan ile yaptığı ortaklık. Yani ULAQ böyle doğmuştur. Bunun gemi inşa tarafına geldiğiniz zaman, bizde yapısal malzeme kaynaklı inşa üçe ayrılır; kompozit gövdeli tekneler, alüminyum gövdeli tekneler ve çelik gövdeli tekneler. Üçünü de Türkiye’de yapabilen sanıyorum tek üreticiyiz. Başkası yapıyor mu bilmiyorum. İstanbul’da, Tuzla’da, Yalova’da neler oluyor bilmiyorum. Ama burada, birazdan imalatta siz kendiniz de göreceksiniz. Üç farklı yapısal malzeme ile tekne yapabiliyoruz. Ama Ares’in esas ihtisası aslında kompozit gövdeli, yüksek performanslı teknelerdir. Biz kompozitte açık ara Avrupa’nın en büyük bir iki firmasından biriyiz. Burada tevazu gösteremeyeceğim.

Özel iklimlendirme yapılmış alanda gerçekleşiyor değil mi?

Bu iklimlendirme zaten, siz kompozit yapıyı yaparken bunu sağlıyorsunuz. Örneğin, dışarısı 50 dereceyken, siz o kapalı alan çadırda 15-20 derecede çalışıyorsunuz. Veya sıfır dereceyken, 25 derecede çalışıyorsunuz içeride. Rutubeti alıyorsunuz, nemi azaltıyorsunuz gibi… O çadırların içinde biz bu tekneleri aşağı yukarı 100 derecede pişiriyoruz. 110-120 derecelere çıktığımız oluyor. Bu ne demek oluyor? Bütün kompozit yapıyı, homojen bir şekilde pişirdiğiniz zaman o kimyasal tepkimeyi öldürüyorsunuz. Ve tamamen solid bir cila, yapı ortaya çıkarıyorsunuz. Bunu sağlayabildiğiniz zaman da bu size birçok yerde avantaj sağlıyor. Mesela Ares’in tarihinde birkaç ihale vardır ki sadece garanti süresi uzatımı sunarak kazandığımız.

Ne kadarlık bir uzatmadan bahsediyorsunuz? 2’ydi 4 mü yaptınız yoksa 2’ydi 2.5 mu oldu?

Biri 2’ydi 5 yaptık, bir başkası 2’ydi 7 yaptık. 7 yıl yapısal garanti verdik. Biz şu anda hiç çekinmeden 20 yıla kadar yapısal garanti verebilen tek firmayız. Yani gerekirse bunu verebiliriz. O kadar bu yönde kendi know how’ımıza kendi expertizimize, bilgimize güveniyoruz. Bu işin kompozit tarafı. Ama diğer tarafta çelik ve alüminyumda da tabii birtakım çalışmalarımız var. Ares, çok uzun zamandır iki farklı kurumla robotik kaynak konusunda çalışıyor. Robotik kaynaktan kastım, panel kaynağı değil yani düz kaynak değil. Üç boyutlu çalışabilecek robotlar, yani bütün yapının içine girebilecek robotlar. Bunlardan bir tanesi Türkiye’de bir üniversiteyle beraber kaynak ekipmanları üreten bir kurum. Biri de bir Avusturya firması. Onların Ankara’da bir mühendislik şirketi var. Onlarla beraber çalışıyoruz şu anda. Yakın zamanda da biz bu teknolojiyi edinmeye çalışacağız. Bu da bize ne veriyor aslında, ki bizim önceliğimiz insan gücünden tasarruf değil, kaliteli homojenliği yakalamaya çalışıyoruz. Yani insan kaynaklı zaafları ve insan kaynaklı hataları ortadan kaldırmaya çalışıyoruz ve homojen yapılar ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bunu kompozitte başardık ve bunu başka yapabilen yok. Hiçbir yerde yok, Türkiye’de de yok. Aynı şeyi çelik ve alüminyum üretimine de getirmek istiyoruz.



Peki size sıfır atık desem, hemen yüzünüz gülecek bu konuda değil mi?

Bu tabii çok enteresan bir konu. Ares çevreci yanı da öne çıkan bir firma. Ares’in böyle garip, enteresan alışkanlıkları var. Türkiye’de sıfır atık sertifikasyonu sağlamış ilk tersaneyiz. Son zamana kadar da tek tersaneydik. Artık ikinci bir firma var mı bilmiyorum doğrusu.

Gemi inşa faaliyetleri kapsamında ki bu sizin için olmazsa olmaz, bunu daha önceki sohbetlerimizde de konuştuk ama bu faaliyetler kapsamında her ülke şartına özel dikkat ettiğiniz hususlar nelerdir? Örneğin hava şartlarını göz önünde tutarak, iklim, ne gibi detaylar ve önemler imalat süreçlerinize dahil oluyor veya etkiliyor? Antalya Serbest Bölgesi’ndesiniz; tedarik, lojistik sizi rekabette geri atıyor mu?

Şöyle, bir defa Antalya’da olmaktan çok memnunuz. Onu en başında söyleyeyim. Hatta Allah sizleri de İstanbul’dan kurtarsın. Antalya’da çok keyifli çalışıyoruz, çok keyifli yaşıyoruz, kolay ve kaliteli bir şehir. Fakat Antalya’nın biliyorsunuz bir iki, iki buçuk ay rutubetle desteklenen bir sıcağı var yazın. Fakat biz burada İstanbul’daki veya Tuzla’daki o devasa tersaneler gibi çoğunlukla açık alanda imalat yapmıyoruz. Tamamen iklimlendirilmiş, izole edilmiş kapalı yapılarda çalışıyoruz. Her şeyimiz kapalı alanda, çelik inşa da dâhil. Onu da kapalı alanlarda yapıyoruz. Dolayısıyla o sıcaktan kaynaklı sıkıntıları, burada bertaraf etmiş durumdayız. Diğer taraftan, tabii ki yaptığımız her proje daha dizayn aşamasında, o gemilerin çalışacağı iklim ve deniz şartlarına göre geliştiriliyor. Rutubet şartlarına göre, kum ve kum fırtınası şartlarına göre. Ona göre örneğin, emdiğimiz havayı filtre edip emiyoruz ve makine dairesine veriyoruz. Yani bu tamamen botların çalışacağı hem hava şartlarına hem deniz şartlarına hem de iklim şartlarına göre yapılıyor. Öncelikle biz projeyi çıkarmadan evvel, tabii bütün ihtiyaçlara göre, bütün şartları inceliyoruz ona göre gelişiyor.

İhracattan bahsettiniz. Onu da biraz açar mısınız?

Şu anda açıklayamıyoruz bunu. Ama yakın zamanda ilk siz duyacaksınız emin olun. Çok iyi bir haberle kapınızı çalacağız.

Çok yakın, ne kadar yakın?

Sanıyorum 5-6 hafta içerisinde. ULAQ özelinde çok iddialı bir proje geliyor. Yurtdışına çok fazla sayıda gidecek.

Süper Yat Serisi için Lateral Naval Architecs ile yaptığınız iş birliğini de biraz konuşmak istiyorum. İmzalar ne zaman atıldı? Üretim aşaması ne zaman başlayacak? Piyasaya ne zaman çıkar? Bu projeyle nasıl bir ürün ortaya koyacaksınız? Piyasada adından söz ettirecek şey ne olacak? Örneğin alternatif enerjilerin ve teknolojilerin kullanımı için farklı bir çözüm ortaya koyacak mısınız?

Bahsettiğim gibi biz 2006’nın sonuna doğru, sanıyorum kasım ayında Ares’i kurduk. Ve özel tekne üreticisi olarak başladık. Uzun sürede bunu yaptık aslında. Her ne kadar, 2007’de çok erken bir dönemde aldığımız kararla savunma sanayine dümen kırdıysak da. Ama o sırada bizim özel tekne üretimlerimiz devam etti. Fakat, işte, biraz evvel yine söylediğim gibi marka olmak çok önemli. Ares bu dönem içinde, özellikle askerî sektörde iyi bir marka oldu. Ve Ares’in kalite normları çok yükseldi. Kalite yönetim anlayışı çok yükseldi. Ve böyle olunca biz artık son dönemde yaptığımız ciddi ilâve fiziki yatırımlarla, yavaş yavaş yat konusuna tekrar dönmemiz gerektiği yönünde aldığımız kararı hayata geçirelim istedik. Tabii Ares bu arada da bir ürün segmentasyonu yaptı. Yani sadece askerî, paramedikal veya insansız tekneler değil, Ares artık ticari projeler de yapıyor. Bir de bunun içine yine yat alanını katmak istedik. Bu yönde de ciddi yatırımlar yaptık. Bu arada, Ares 3-4 yıldır İngiltere’ye yat mobilyası ihraç ediyor. Burada çok donanımlı, teknolojik olarak da çok yüksek bir mobilya fabrikamız var. Hem askerî ve ticari gemilerde kendi mobilyalarımızı üretiyoruz hem de yat mobilyası üretiyoruz. Yat mobilyası da yat inşanın en zor tarafıdır. Dolayısıyla orada da başarılı olduk. Ve bundan, Lateral’den evvel gelişimi anlatmaya çalışıyorum size. Yaklaşık 1.5 yıl üzerinde çalıştığımız bir proje ortaya çıkardık Tanju Kalaycıoğlu’yla. Bu 61 metre 61 santim yelkenli tekne. Taka Yatçılık bunun formunu çizdi ana gemi inşa mühendisliğini yaptı. Kısmen, dış tasarımını yaptı. Bir İngiliz firma, Design Unlimited, bütün iç tasarımını yaptı. Yeni Zelendalı bir firma arma tasarımını yaptı. Ve bu projeye başladık. Yani Ares’in yat bölümünün birinci projesi bu oldu. Kısmet olursa, 2024 yazında denizde olacağız. Şu anda inşası devam ediyor. Fakat bu tekne aynı zamanda performans yapacak bir yelkenli. Çok yüksek yelken performansı beklediğimiz, özellikle sevk sisteminde çok yenilikçi bir tekne. Tek ana makine. Çoğunlukla yatlarda iki makine kullanılır. Hibrit. Aynı zamanda elektrikle, jeneratör gücüyle de gidebiliyor. Bunun yanında bir sürü yeni özelliği var. Özellikle tekne aranjmanları olarak, çok yenilikçi. Yani bir motor yat mantığı var. Genellikle yelkenlilerde alanlar çok dardır. İnsanlar sıkışık alanlarda yaşarlar. Personelle, misafir iç içedir. Bu teknede böyle bir şey yok. Siz, isterseniz personeli görüyorsunuz. Bir motor yattaki alan, hacim konforunu birebir burada yaşıyorsunuz. Ve açık alanları da çok daha geniş olacak. Bu projenin adı SIMENA. SIMENA’yı heyecanla bekliyoruz. Şu anda harıl harıl çalışıyoruz. Çelik gövdeli ama üst gövdesi karbon kompozit. Böyle enteresan bir tekne olacak. Çok ilgi görüyor şu an. Bu birinci projeydi. Ares’in yat inşa alanında aldığımız bir karar var. Biz 500 groston altı projeleri dışarıdan yüklenmiyoruz. Çok talep alıyoruz. Öyle 45-50-55 metreler arası özel, butik projeleri almıyoruz. O alanda bizim 3 tane kendi projemiz var. Bunlardan bir tanesi SIMENA, bahsettiğim yelkenli ki biz bunu tekrar edeceğimizi düşünüyoruz. Bir de SPITFIRE isimli projemiz var. Bahsettiğiniz Lateral bizim gemi inşa mühendislik şirketimiz ki Lateral ile biz çok uzun zamandır çalışıyoruz. Yani Lateral BMT Grubu’nun bir şirketi. BMT bizim bütün projelerimizde imzası olan, mühendislik şirketi. Yani kendi geliştirdiğimiz gövde formlarını bile onlara test ettiririz. Çok uzun zamandır çalışıyoruz. Lateral de zaten yat mühendisliği alanında, dünyanın en büyük şirketi. Onlarla bir proje geliştirdik. 50 metrelik, çok iddialı, tasarımını Bannenberg & Rowell Design’ın geliştirdiği SPITFIRE isimli kompozit bir proje. Sürekli hazıra yapılacak. Her sene en az bir tane yapmayı planlıyoruz.

Ne kadarda yapılıyor bir tanesi? Ortalama bir öngörünüz var mı zamansal?

Şöyle seri imalata gövde üretim süresi aslında, sizin birinci projeden sonra teslimat takviminizi verir. Yani bir gemi bir yıl sürer ama ikinci gövdeyi üç ay sonra eğer hazır ediyorsanız, bu bant sistemi yürüyeceği için bir yıldan sonra her üç ayda bir tekne çıkar. Biz de SPITFIRE’ı senede en az bir tane veya iki yılda en az 3 tane yapacak şekilde planlama yapıyoruz. SPITFIRE, 50 metrelik bir proje ama bütün yat algısını değiştirecek bir proje. Hiçbir şeye benzemiyor. Yani bugün sektörde o anlamda bir tekne yok, görmeyeceksiniz. Yüksek süratli bir tekne. Çok ileri bir hibrit sistem var. Yani hem dizel ana makinelerle sevk edebiliyorsunuz hem jeneratörlerle sevk edebiliyorsunuz hem de hepsini beraber çalıştırabiliyorsunuz. Ama ciddi de bir akü yükü var üzerinde teknenin. Sizi uzun zaman idare edebiliyor. Her şeyi durdursanız da aküyle teknenizi idare edebiliyorsunuz.



Yer sıkıntısı yok dediniz. Performanstan da bahsediyorsunuz, ama tek motor, bunların hepsi bir ağırlık değil mi?

Bu aslına bakarsanız bir ödün verme meselesi. Yani biraz ağırlık koyuyorsunuz ve performanstan kaybediyorsunuz ama o arada bir başka avantaj sağladığınız için veya bir başka değer sunduğunuz için kabul görebiliyor. SPITFIRE böyle bir proje. Bir de ATLAS projemiz var. ATLAS 3’üncü projemiz. O da 499 groston. Bu da bizim seri üreteceğimiz tekneden. ATLAS 55 metrelik bir proje. Çelik, üst binası kompozit bir proje. “Expedition” dediğimiz bir keşif teknesi görünüşlü. Ama tabii çok özel bir yat. O İtalya’da çiziliyor şu anda. HotLab isimli bir firma çiziyor. Hem iç hem de dış tasarımı orada yapılıyor.

Neden İtalya’yı tercih ettiniz?

O tip teknelerde, HotLab tasarım firmasına çok güveniyoruz. Yelkenlide Tanju Kalaycıoğlu’na güvendiğimiz gibi veya modern teknelerde Bannenberg & Rowell’a veya mühendislikte Lateral’a güvendiğimiz gibi. Herkes ihtisaslı olduğu işi yapıyor. ATLAS, SPITFIRE’dan sonra gelecek projemiz. O da expedition tarzı teknelerde hiçbir şeye benzemiyor. Tamamen farklı. Bu özgüveni nereden buluyoruz, neden böyle iddialı şeylerle geliyoruz diye sorabilirsiniz… Biz aslında kuruluşumuzdan beri bunu yaptık. Ares çok modern, askerî tekneler yapıyor diye çok eleştiri aldık zamanında. Ama öyle oldu ki sonrasında taklit edilmeye başlandık. Bugün bakın, Ares’in belli başlı rakipleri artık Ares projelerinden esinleniyor.

Peki o zaman, Türkiye için standart oluşturuyorsunuz diyebilir miyiz?

Standartları biraz sarsıyoruz diyebilirim. Askerî projelerde örneğin, personel konforuna, ergonomisine çok önem verilmezdi. Biz askerî projelerde, çalışacak personelin uğrayacağı “fatigue”, zorlamayı bile hesaba katarak, dizaynlar yapıyoruz. Yani onlara konfor ve rahatlık veriyoruz. Şimdi o farkımızı biz yata da getirmeye başladık. Şu ana kadar aldığımız tepkiler, çok iyi. Yani çok başarılı olacak. Fakat Ares Yat Kısmı’nın veya Ares Yat’ın kuruluş amacı esasen, 500 groston üzeri butik projeler. Yani şu anda 90-95 metreye kadar burada gemi inşa edebilecek, 2400 tona kadar kaldırma ağırlığı olan gemiler üretebiliyoruz. Ares Yat’ın asıl hedefi, 500 groston ve üzerinde butik veya özel projeler. Bu anlamda da yakında size çok iyi haberler vereceğiz. Çok iddialı birkaç proje var. 1600 grostonluk konuştuğumuz işler, 2500 grostona kadar konuştuğumuz işler var şu anda. Yakın zamanda iyi haberler vereceğiz size.

Peki, o zaman bunların hepsi buradaki tersanenizde gerçekleşecek. O zaman yakında sizin yeni bir tersaneye de ihtiyacınız olabilir diyebilir miyiz? İstanbul, Yalova gibi başka bir alanda düşünür müsünüz?

Umarım mecbur kalmayız. Burada bizim, gövde ürettiğimiz farklı binalarımız var. Şu anda oturduğumuz yer bizim ana donatım alanımız. Ama birkaç farklı binamız var. Yine Serbest Bölge içerisinde, yakında yürüme mesafesinde. Oralarda gövdeler üretiyoruz. Şimdilik bunların altından kalkabilecek durumdayız. Şimdilik ama ilerde zaman bize ne gösterir bilemiyorum. Çünkü birkaç tane hacimli iş için yarışıyoruz şu anda. Millî Sahil Güvenlik Gemisi Projesi de bunlardan

biri. Buralarda, zorlanacağımızı biliyoruz.

Ülke olarak mega yatlardan balıkçı teknelerine, kimyasal tankerlerden kuru yük gemilerine kadar geniş bir üretim yelpazemiz var. Sizce bu potansiyelimiz, dışarıdan fark ediliyor mu? Buna bağlı olarak da dünyada Türk tersanecilik geleneği gibi bir kavram var mı? Yoksa, böyle bir markanın oluşması için daha çok zamana ihtiyacımız var mı?

Zamana da ihtiyacımız var, paraya da ihtiyacımız var. Daha doğrusu, cesarete ihtiyacımız var, bu parayı harcayabilmek için. Türkler, biliyorsunuz, uçağa bile para harcamayı sevmez. Hukukçuya, sigortaya, danışmana para harcamayı sevmez. Bunları yenmemiz lâzım. Marka olayı her şeydir. Çünkü marka değilseniz, siz parayı ödeyenin fiyatına çalışırsınız. Markaysanız, sizin fiyatınız olur. Bu marka işi tabii o da bir para, zaman ve sebat işi. Bizler özellikle Karadenizliler için çok uygun bir şey değil. Ama Ares, bunun farkında. Ares bilgiye, teknolojiye, mühendisliğe yatırım yapan bir firma. Hakikaten belki dolaştığınızda da göreceksiniz. Bizim mağaza, makine ve ekipman altyapımız çok üst seviyedir. Her şeyin en iyisidir diyebilirim. Markaya dönersek, ne zamanki bizim marka tersanelerimiz olur, o zaman biz bu işte hakikaten çok iyiyiz diyebiliriz. Şu anda, Türkiye çok iyi. Yatta, yat inşada sanırım dünyada ilk dördün, beşin içindeyiz. Fakat yarattığımız değer kadar cebimizde para kalıyor mu? Buna bakmak lâzım. Kalmıyor. Çünkü marka değiliz. Bakın mega yat işine. Bugün Hollanda tersaneleri, Alman tersaneleri groston başına 120-130 bin Euro alıyor. Biz hâlâ 40’lı rakamlardan gidiyoruz. Veya 50’lileri zorluyoruz. Yani 50-60 bandına çıkmaya çalışıyoruz. Yine para kazanıyoruz ama olması gerektiği kadar değil. Bu da marka olmamamızdan kaynaklanıyor. Burada sektörde bir iki ayrım yapmak istiyorum. Özellikle İstanbul’da, Yalova’da birkaç büyük firmamız var, biliyorsunuz. Onlar harikalar yaratıyorlar. Kuzeye yapılan gemilerde, balıkçılar olsun, diğer gemiler olsun… Onu ayırıyorum. Artık o işte, Türkiye tamamen dünya markası oldu diyebilirim. Römorkör keza, römorkörde de aynı şekilde çok iyiyiz. Yatta da çok iyiyiz, çok iyi yapıyoruz. Hakikaten bizim yaptığımız, ben firma üzerinde konuşmuyorum, Türkiye’den bahsediyorum. Yaptığımız yatların kalitesi kesinlikle, İtalya’nın çok üzerinde. Hatta bence, Almanya’ya yakın, Hollanda’yı yakalamamız biraz daha zaman alacak. Ama çok iyi gidiyoruz. Ama bizim bunu, paraya çevirmemiz lâzım.

Peki mesela Jeanneau ve Beneteau tipi yelkenli gezi tekneleri var. Bunlar hem amatör yelkencilik yapmak isteyenler için ciddi anlamda bir ön antrenman gibi oluyor. Ve orada denizle ve deniz kültürüyle haşır neşir olunuyor. Daha sonrasında o küçük boyutlar yavaş yavaş aynı tipte büyüyor, o öğrenildiği için. Türkiye’de peki, iş adamları bu yönde seri üretime girse hem Türkiye’deki pazara hem de dünyadaki pazara hitap edebilecek gücümüz yok mu, bu sektörde? Siz düşünmez misiniz?

Var tabii ki. Bize uygun değil. Biz zaten seri üretimciyiz. Zaten yapıyoruz, bahsettiğim Sahil Güvenlik Kontrol Botu Projesi. Ama o sektörde veya o segmentte istemeyiz. Ares’in yat konusundaki stratejisi çok net yazılmış durumda. Yani 500 groston altı işler kendi işlerimiz, kendi markalarımız ve bunlar seri imalat işlerimiz. 500’ün üzerindeki işler, tamamen özel işler. Türkiye’de bahsettiğiniz Jeanneau ve Beneteau örneğine baktığınız zaman, yine aynı yere geleceğim, Jeanneau’nun veya Beneteau’nun ürününün ne olduğu, hiçbir şeyi önemli değildir. Jeanneau’nun marka olarak ne olduğu önemlidir. Beneteau’nun keza aynı şekilde. Yat bir lüks araçtır. Orada biraz gösteriş saikiyle davranış gerektirir. Ekonomide böyle bir kural vardır, biliyorsunuz. Onun için de sizin ciddi marka yatırımı yapmanız lâzım. Yani adam, ben bu tekneyi bu marka için alıyorum der. Statü yani. Bu o demektir. Sonra bu büyür, daha yukarı gider. Ama o şeyi yaratabilmek için sizin bir marka yatırımı yapmanız lâzım. Onların avantajı şudur; eski firmalardır ya da boşluk varken sektöre girmişlerdir. Bilinç arttıkça, onlar da marka değerlerini yukarı çekmiştir. Yani yelken bilinci, yelken zevki geliştikçe onların da pazarı büyümüştür. O pazara şimdi girmek ve onlarla rekabet etmek çok kolay değil.

Türkiye o zaman, gemi inşada hangi yönüyle ayrılıyor? Bir Çin’le biz aynı kulvarda değiliz, bunu bilmek lâzım.

Ve olmamamız lâzım. Sebebini söyleyeyim. Çin kiloyla tekne yapıyor. Çin’de ne yapıyorsunuz, büyük kuru yük gemileri yapıyorsunuz, konteyner gemileri yapıyorsunuz veya tankerler yapıyorsunuz. Bunlar çok yüksek katma değer yaratan veya kapsayan projeler değil. Kiloyla yapılan işler. Türkiye’nin, daha ufak, daha butik ama kilogram değeri fiyatı daha yüksek işlere gitmesi lâzım. Yani katma değeri yüksek ve teknoloji yoğun, kiloda değil pahada işlere gitmemiz lâzım. Yat, bunun için çok önemlidir. Bunun için de, Ticaret Bakanlığı bunu çok önemsiyor. Ben yakın bir zamanda, bir toplantıda da buna şahit oldum. Yat çok önemlidir bizim için. Çünkü yatın kilogram fiyatıyla, sizin Çin’de veya Tuzla’da yapılan dökme yük gemilerinin kilogram fiyatına baktığınız zaman bire on belki de fark vardır arada. Dolayısıyla burada ihtisaslaşmak daha doğrudur. Emeği ve kaynağı burada kullanmak, çok daha doğru olabilir.

Bu soruya cevap verdiniz ama belki farklı bir detay yakalayabilirim diye soruyorum. Dünya çapında tanınır bir firmasınız, ihracat oranınız ne kadar? Yani mümkünse rakam verebilir misiniz? Son dönemde yapılan Pakistan MİLGEM projeleri gibi Türk deniz savunma inşa sektörünü dünyaya tanıtan projelerin yansıması size de yansır mı?

Bize yansımaz ama canlı bir örnek yaşadık. Biliyorsunuz, Malezya’da uzun zamandır büyük bir ihale vardı. Bu birilerine gitti, geri geldi. En sonunda Türkiye’ye kaldı bu iş. Ve şüphesiz bu da MİLGEM projesinin başlı başına başarısı. Akabinde bunun Pakistan’a satılmış olması ki Pakistan çok seçici bir ülkedir, askerî teknolojide. Ukrayna’ya satılmış olması bizi orada, enteresan bir oyuncu hâline getirdi. Şüphesiz tabii orada ortaya çıkan, ülke güvenilirliği tabii ki bize de yansıyor. Aynı 10 sene evvel dikkate alınmadığımız ülkelerde, şu anda kapılarda karşılanıyoruz. Çünkü rüştünü ispat etti artık Türkiye.

Turistik denizaltıları denediniz mi?

Denemedim. Ben kendim dalgıcım. Kendim dalıyorum, geziyorum zaten. Onun için denizaltıya ihtiyacım yok.

Son olarak bizim sormadığımız, sizin eklemem istediğiniz bir konu var mı? Bize söylediğinizin dışında yeni bir proje işbirliği var mı?

Var. Türkiye’nin de özellikle son dönemde çok iyi ilişkiler geliştirdiği bir Körfez ülkesinde, oranın yegâne ve en büyük tersanesiyle ortak bir projemiz var. Ortak bir proje ama işin yüzde 90’ına yakınını hatta belki daha fazlasını Ares yapacak. Bunlar önemli gemiler, önemli sayıda gemi var bu işin içinde. Rakibimiz yine, biraz evvel bahsettiğimiz konuştuğumuz firma. Ama herhalde halledeceğiz. Bakalım. Yakın zamanda da o haberi Türkiye’ye vereceğiz. O da başka bir rekor olacak.

O zaman siz burada ciddi anlamda istihdamı da artıracaksınız.

Şüphesiz. Biz şu anda 520 kişiyiz. Taşeronlarla 700 kişi oluyoruz. O da iddialı bir proje. Uzun zamandır da üzerinde çalışıyoruz.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın