Jeopolitikte sert esen rüzgârlar ve Kara Kıta Afrika

MDN İstanbul

Dünyanın herhangi bir coğrafyasında meydana gelen stratejik önemde bir gelişmeye yekpare bakmak hatalı değerlendirmeler yapmamıza neden olabilir. Küresel aktörlerin farklı coğrafyalarda birbirini tamamlar nitelikteki seri hamlelerine bütüncül yaklaşım ile geniş açıdan bakmak, resmi okuyabilmek bağlamında uygun olacaktır.

Afrika’da ansızın baş gösteren dinamik gelişmeler, Nijer’de meydana gelen darbe ve gücün el değiştirmesi, küresel aktörlerin sütre gerisinden oyun kurma ve hegemonya tesis etme gayretlerini ivmelendirmesi, askerî faaliyetlerin kimi bölgelerde artması, safların sıklaşması, dahası hatların kırılması ve kutuplaşmanın pik yapması tesadüflerle açıklanamaz.

Örneğin bu satırların yazıldığı esnada Wagner’in başında bulunan Prigojin bir uçak kazasına ölmüş (ya da öldürülmüş), Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde gerçekleştirilen 15’inci BRICS Zirvesi’nde Arjantin, İran, Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Etiyopya’nın Birliğe üyelik başvuruları onaylanmış (karar 1 Ocak 2024’te yürürlüğe girecek), Zirve’de Rusya Devlet Başkanı Putin, “Ortak para birimi oluşturma çalışmalarımızı sürdüreceğiz” açıklamasında bulunmuş idi. Takibi zor ve yüksek devinimli günlerden geçiyoruz. Başlayalım.

Rusya Baltık Denizi’nde tatbikat yapıyor

Ağustos ayı başında Rusya Savunma Bakanlığı, Deniz Kuvvetleri’nin Baltık Denizi’nde 30 muharip unsur, 20 destek gemisi ve 30 uçakla planlı “Ocean Shield 2023” tatbikatına başlandığını, tatbikata yaklaşık 6 bin askerî personelin katıldığını duyurdu.

Çeşitli harp senaryolarının denendiği tatbikat ile Rusya, Baltık Bölgesi’nde adeta gövde gösterisi yaptı. Finlandiya’nın NATO üyeliği ve İsveç’in kısa süre sonra ittifaka katılımıyla adeta bir NATO gölüne dönüşecek Baltık bölgesinde Rusya’nın tecride boyun eğmeyeceğini göstermesi bakımından tatbikatın zamanlaması dikkat çekiciydi. Son dönemde NATO marjında sıkıştırılan Rusya, Ukrayna savaşına karşın jeopolitik önem atfettiği coğrafyalarda geniş katılımlı tatbikatlar düzenleyerek muhataplarına cevap vermeye çalışıyor.

Malabar Deniz Tatbikatı: Hindistan, Japonya, ABD ve Avustralya bir arada


Bir başka önemli tatbikat haberi Avusturalya’dan geldi. 10 Ağustos tarihinde Hindistan, Japonya, ABD ve Avustralya’nın ilk defa Avustralya ev sahipliğinde Malabar Deniz Tatbikatı’na başladığı kaydedildi. Tatbikat gerek katılımcılar gerekse icra edildiği coğrafya bağlamında dikkat çekiyor.

Hatırlatalım, Sidney yaklaşma sularında düzenlenen tatbikata katılan Japon ve Hint donanma unsurları intikalleri esnasında Pasifik Adası ülkeleri olan Solomon Adaları ve Papua Yeni Gine’ye liman ziyaretinde bulundu. Son dönemde yazılarımızda sıklıkla vurguladığımız ve jeopolitik önemleri her geçen gün artan küçük Pasifik Ada ülkeleri Çin ile ABD arasındaki rekabet sonrası adeta kıymete binmiş durumda. Japon ve Hint gemilerinin liman ziyaretleri bölgeye atfedilen önemin yanı sıra Çin’e verilen stratejik mesaj bakımlarından da dikkat çekti. Burada özellikle Hindistan’ın pozisyonu önem arz ediyor. Denge politikası izleyen ve Çin ile ABD arasında tarafsız ve bağlantısız tavır takınmaya çalışan Hindistan’ın adımları olması gerektiği kadar kıvamında.

ABD Donanması Yedinci Filo Komutanı Koramiral Thomas yaptığı açıklamada, tatbikat vesilesiyle QUAD üyesi dört ülkenin birlikte hareket etme yeteneğini geliştireceğini, bölgede caydırıcılığın sağlanmasına ve istikrarın tesis edilmesine katkı sağlanacağını ifade ederek ABD’nin yakın dönem politikasını ortaya koydu. Hindistan Donanması’ndan Koramiral Tripathi ise, Soğuk Savaş sonrası ABD ile Hindistan’ın 1992’de ilk Malabar Tatbikatı’nı düzenlemesinden bu yana dünyada büyük değişiklikler meydana geldiğini belirterek ihtiyatlı Hindistan tutumuna uygun hareket etti.

Çin’e karşı kurulmak istenen ittifaklaşma çabalarının odağında yer alan Hindistan’ın jeopolitik önemi her geçen gün artıyor. Bölgede Çin’i dengeleyebilecek unsur olarak öne çıkan Hindistan’ın tercih ve yönelimlerinin dikkatle takip edildiği günlerden geçiyoruz. QUAD ülkelerinin Malabar Tatbikatı’na Avusturalya’nın ilk defa katılımı ise jeopolitik yörüngesini göstermesi bakımından ABD ile uyum gösteriyor. AUKUS sonrası farklı bir kulvara evrilen Avusturalya tercih ve hamleleri ile Çin’e karşı konumlandığını adeta ilan ediyor. Yeni Zelanda’nın AUKUS’a katılıma hayır dediği ve oluşturulan eksene mesafeli davrandığı mevcut konjonktürde bölgede meydana gelen gelişmeler dikkat çekiyor.

ABD B-2 bombardıman uçakları İzlanda’da


Son dönemde ABD deniz ve hava unsurlarının İzlanda’da ivmelenen faaliyetlerini yakından takip ediyoruz. Son olarak ABD Hava Kuvvetleri’ne ait üç B-2 stratejik bombardıman uçağından oluşan görev kuvveti İzlanda’ya konuşlandı. B-2’ler son olarak geçtiğimiz mayıs ayında İzlanda’ya inmişti. Rusya’ya karşı kuzey bölgesinin artan önemini teminen ABD unsurlarının bölgede faaliyetlerini artırması Rusya’nın tepkisine neden olsa da ABD hamlelerini yapmaya devam ediyor.

Silâhlı Kuvvetleri olmasa da NATO’nun bir parçası olan İzlanda, coğrafi konumuyla öne çıkıyor. ABD bakımından konvansiyonel ve nükleer başlıklı harp yükü taşıyan B-2 bombardıman uçakları, tıpkı denizaltılar gibi Rusya’yı Ukrayna’da veya NATO üyelerine karşı nükleer silah kullanmaktan caydırmada bir manivela olarak kullanılıyor.

Çekya imzayı attı

Ukrayna meselesinde tüm gözlerin Polonya ile Beyaz Rusya arasındaki gerilime odaklandığı günlerde Çek Cumhuriyeti, ABD ile askerî işbirliğini derinleştiren ve ABD unsurlarının Çekya topraklarında konuşlandırılmasını kolaylaştıran savunma işbirliği anlaşmasını ağustos ayı ortasında parlamentosunda kabul etti. Ukrayna savaşının devam ettiği mevcut konjonktürde Çekya’nın kabul ettiği anlaşma, ABD’nin ekolojik hâkimiyetini artırmasını ve Rusya’nın çevrelenmesinde bir kazanım daha elde edilmesini hedefliyor.

Hatırlatalım, Çek Savunma Bakanı Jana Cernochova anlaşmayı ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile birlikte 23 Mayıs’ta Washington’da akdetmişti. ABD benzer anlaşmayı aralarında Polonya, Slovakya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Estonya, Romanya ve Bulgaristan’ın da bulunduğu 24 NATO üyesiyle akdetmiş durumda. Çekya’nın katılımıyla ABD ittifakın doğu kanadına erişimini konsolide etmiş oldu.

ABD-Japonya-Güney Kore ekseni

Sıklaşan diplomasi trafiği sonrası ABD, Japonya ve Güney Kore arasında şekillenmeye başlayan üçlü ittifak, Hint-Pasifik Bölgesi’nde önemli bir askerî işbirliği formatına evrileceğe benziyor. Nitekim 18 Ağustos tarihinde üç ülkenin liderleri Camp David’de yapılan Zirve’de bir araya geldi.

Üç ülkenin artan işbirliğinin askerî boyuta da sirayet etmesinin beklendiği zirve beklenenin aksine Uzak Doğu’da NATO benzeri bir ittifaklaşma ile sonuçlanmasa da üçlünün istihbarat paylaşımı, tedarik zincirleri ve siber güvenliği kapsayan bir dizi anlaşma akdetmeleri ve Çin ile Kuzey Kore’ye karşı ortak hareket etme iradesinde mutabık kalmalarıyla sonuçlandı.

ABD’nin öncülüğü ve patronajında hareket eden Japonya ve Kore’nin her geçen gün Kuzey Kore ve Çin’e karşı güvenlik hazırlıklarını artırdıklarını gözlemliyoruz. Çin’i baskılamak ve bölgesinde tecrit etmek üzere bölgesel mekanizmalara önem ve öncelik veren ABD, QUAD sonrası Japonya ve Güney Kore’nin katılacağı bir başka savunma ve güvenlik mimarisi üzerinde çalışıyor. Camp David Zirvesi’nde bu yapının hayata geçirilmesi öngörülüyordu, lâkin beklenen olmadı.

Hatırlatalım, ABD’nin hâlihazırda Japonya ve Güney Kore ile birinin veya her ikisinin birden saldırıya uğraması durumunda güvenlik garantilerini ve karşılıklı savunma yardımını içeren güvenlik anlaşmaları yürürlükte. Ancak ABD bu işbirliğini askerî boyutta bir eksene taşımayı hedefliyordu. NATO’yu andırması beklenen üç ülke arasındaki ittifaklaşma çabalarında kolektif savunma ve güvenlik tedbirlerinin nasıl alınacağı Zirve öncesi bir muammadan ibaretti. ABD, Zirve esnasında iki ülkeyi ikna edemedi. Muhtemelen Güney Kore ve Japonya, içlerinden bfirisinin saldırıya uğraması durumunda birbirlerini otomatik olarak savunmak yerine ABD’nin güvenlik şemsiyesi altındaki garantilere güvenmeyi tercih etti.

Afrika’yı anlama kılavuzu: Nijer’de neler oluyor

Gelelim Afrika’nın kuzeybatısında ağustos ayında yaşanan dinamik gelişmelere. 26 Temmuz’da Nijer Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı, ulusal televizyonda yayımladığı açıklamayla, Cumhurbaşkanı Muhammed Bazum’u devirdiklerini, sınırları kapattıklarını ve bir sonraki duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı uyguladıklarını ilan etti.

28 Temmuz’da Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı General Omar Tchiani, yeni kurulan Vatanı Koruma Ulusal Konseyi Başkanı olarak devlet televizyonuna çıktı. 30 Temmuz’da 15 üyeli Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), Nijer’in fiili hükûmetine gözaltındaki cumhurbaşkanını göreve geri getirmesi için bir hafta mühlet verdiğini, aksi takdirde ülkede düzeni yeniden sağlamak için askerî müdahale dâhil tüm önlemleri alabileceğini açıkladı.

ECOWAS, Nijer’e tüm mali yardımı durdurdu, isyancıların, ailelerinin ve destekçilerinin mal varlıklarını dondurdu, Nijer ile üye ülkeler arasında ticari uçuşları yasakladı. Fransa ve AB de Nijer’e mali yardımı kesti. Buna karşın yeni Nijer yönetimi halka yaslanmayı tercih ederek Nijer’i 60 yılı aşkın süre sömürgeleştiren Fransa ve ECOWAS’a karşı protesto çağrısı yaptı. Batı liderliğinde askerî işgal olasılığına karşı halkı ülkeyi korumaya çağıran yeni yönetim halkın benliğinde kronik bir şekilde yer alan batı düşmanlığını kaşımayı tercih etti.

Fransa’ya duyulan öfke

Kara Kıta’nın geçmişinde kanlı bir izi olan emperyal Fransa 2014’ten beri Afrika’nın Sahel Bölgesi’nde sürdürdüğü Barkhane Operasyonu ile bölgede gerilime neden oluyor. Kasım 2021’de Nijer’in batısında protestocular bir Fransız askerî konvoyuyla çatışmış, Eylül 2022’de başlayan sokak gösterilerinde Nijerliler Rusya bayrakları ve “Suçlu Fransız Ordusu defol” yazılı pankartlar taşımıştı. Fransa’nın dipten gelen bu tepkileri okuyamaması ekolojik hâkimiyetinin zayıflığını gösteriyor.

Öte yandan Fransa, Ocak 2013’te Tuareg isyancılarla İslamcı savaşçılardan oluşan koalisyonun Mali’deki ilerleyişini durdurmak gerekçesiyle Sahraaltı Afrika’da askerî varlığını artırmış, terörle mücadele operasyonu bahanesiyle Mali, Burkina Faso, Nijer, Çad ve Moritanya’ya konuşlandırılan toplam Fransız asker sayısını 6 bine çıkarmıştı.

Hatırlatalım, Barkhane Operasyonu’nun başarısız olması ve Afrikalı ülkelerin tepkisini çekmesi nedeniyle, Fransa Ağustos 2022’de Mali’den çekilmiş ve kuvvetlerinin çoğunu Nijer’e konuşlandırmıştı. Bu durum Nijerlilerin yanı sıra Mali ve Burkina Faso dâhil diğer Sahel ülkelerinde tepkilere neden olmuştu.

Nijer’deki saflaşmada ABD ve Fransa

Nijer’deki askerî darbeye en güçlü tepki ABD ve Fransa’dan geldi. Bu durum oldukça anlaşılabilir zira Washington ve Paris, bölgede terörle mücadele operasyonları yürütme bahanesiyle Nijer’de yaklaşık 1000 ABD askeri ve 1500 Fransız askeri bulunduruyor.

Batı Afrika, Fransa bakımından hayati önemde, zira karayla çevrili Sahraaltı ülkesi, dünyanın en büyük yedinci uranyum üreticisi konumunda. Fransa’nın 1957’de Nijer’de keşfettiği uranyum stratejik önemde. Belirtelim Fransa Nijer’de yılda yaklaşık 3 bin ton uranyum çıkarıyor. Bu uranyum, Fransız nükleer santrallerinin yıllık ihtiyacının yaklaşık üçte birini karşılıyor. 56 nükleer reaktörlük filosu sayesinde Fransa elektriğinin yüzde 70’inden fazlasını nükleer enerjiden elde ediyor.

ABD’nin durumu biraz daha farklı bir görüntü sergiliyor. Terörle mücadele operasyonlarında Nijer Hükûmeti’ni ve Fransız Ordusu’nu desteklemek gerekçesiyle 10 yılı aşkın süredir Nijer’deki askerî varlığını sürdüren ABD, Sudan’dan Mali’ye, Libya’dan Nijerya’ya dek Sahel ve Doğu Afrika bölgelerinde istihbarat toplamak üzere Nijer’de iki insansız hava aracı üssü bulunduruyor.

Rusya, Fransa’yı Batı Afrika’dan kovdu (mu?)

Rusya cenahından yapılan açıklamalarda Nijer’in Batı ve Fransız yanlısı cumhurbaşkanının devrildiği teması öne çıkarıldı. Elbette bu durum tesadüf değil. Rusya’nın dinamik seyreden Afrika politikası Ukrayna savaşına karşın yüksek devirde seyrediyor. Nitekim St. Petersburg’da geçen ay düzenlenen Rusya-Afrika Zirvesi’ne 53’ten fazla ülkenin katılımı bu optikten bakıldığında Rusya bakımından büyük başarı olarak görülebilir.

Son dönemde Rusya yanlısı ve Batı karşıtı hükûmetlerin kurulmasına yol açan Mali ve Burkina Faso’daki hadiseler dikkate alındığında Nijer’de ortaya çıkan yeni durum, Afrika’daki Rus hegemonyasının genişlemesiyle sonuçlanabilir. Rusya bakımından uzun vadeli kazanç hiç şüphe yok ki Nijer’de askerî güç (ya da Wagner benzeri asimetrik unsurlar) bulundurabilmek olacaktır.

Son yıllarda Rusya’nın, Batı Afrika’da denize kıyısı olmayan Nijer de dâhil olmak üzere Afrika ülkeleriyle stratejik ortaklıklar kurmaya çalıştığının altını çizelim. Elbette bunun çok boyutlu nedenleri var. Ukrayna savaşının ardından Rusya’ya uygulanan Batı yaptırımları çerçevesinde Moskova, ekonomik büyüme için alternatif çözümler ve çıkış yolları arıyor. Afrika’daki varlığını genişletmek bu bağlamda stratejik bir yönelim ya da gereklilik olarak yorumlanabilir. Dahası, Rusya’nın Afrika’da artan nüfuzu, dolaylı olarak Batı’ya baskı yapmasına da olanak sağlayabilir ki Rusya Afrika’da artan hegemonik gücünü kendisini baskılayan Batı’ya karşı bir kaldıraç olarak kullanmaya çalışıyor. Örneğin, Nijer’deki darbeden bir hafta sonra yeni yönetimin Fransa’ya uranyum ihracatının askıya alındığını duyurması bu yaklaşımı teyit ediyor.

Enerji jeopolitiğine yansımalar

Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yorumu Türkiye’nin Afrika denklemindeki pozisyonunu ortaya koyması bakımından manidar. Nijer’in Fransa’ya uranyum ihracatını askıya almasının yıllarca süren Fransız zulmüne bir yanıt olduğunu belirten Cumhurbaşkanı, Fransa’nın Afrika’da düştüğü durumdan memnun bir görüntü veriyor.

Nijer’de başlayan ve bölgeye yayılma potansiyeli olan istikrarsızlığın kuşkusuz enerji jeopolitiğine yansımaları da olacaktır. Ukrayna savaşı sonrası enerjide Rusya’ya bağımlılığı azaltmak için alternatif arayışlarını sürdüren AB için Nijerya gazı önem arz ediyor. 13 milyar dolar proje bedeliyle Nijerya gazına erişmeyi planlayan AB bakımından Nijer’de yaşanan olaylar sonrası boru hattı projesi riske girmiş durumda. Bu durumun kimin yararına olacağını söylememize herhalde gerek yok. Afrika’da meydana gelen olaylarda Çin ve Rus izi ilerleyen günlerde berraklaşabilir.

Rusya’nın Batı Afrika’da artan nüfuzunun doğrultusunda, Burkina Faso’da Ocak 2022’de meydana gelen darbe sonrası yeni yönetimin Rusya’yı stratejik bir müttefik olarak kabul ederken Fransa’dan kuvvetlerini tamamen geri çekmesini istediğini dikkatinize sunalım. Rasyonel bir yaklaşımla Ukrayna savaşı sonrası baskı altına alınmaya ve kuşatılmaya çalışılan Rusya, Batı Afrika’da elde ettiği ve edeceği kazanımlarla karşı hamle olarak ABD-AB stratejik çıkarlarına meydan okumayı hedefliyor.

Son kertede ağustos ayında gündemin ön sıralarında yer alan ve Rusya’nın kısa süre önce çekildiği tahıl anlaşmasına odaklanalım. Rusya’nın ciddi gıda kıtlığı yaşayan Afrika’ya tahıl gönderme hamlesi hiç şüphe yok ki Kara Kıta’da kendisine jeopolitik avantaj sağlayacaktır. Putin Afrika ülkelerine ücretsiz tahıl sevkiyatı yapacağını ilan etti bile. Rusya’yı terk ettiği tahıl anlaşmasına döndürmek için Ankara’nın yoğun gayret harcamasına bu perspektiften bakılması uygun olacaktır.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın