Başarıyla yürüttüğü millî ve yerli projeler ile Türk savunma sanayi için en önemli yatırımcılardan biri olan STM, özgün sistemleri sayesinde global çapta da adından söz ettiriyor. STM’nin hedeflerini, teknolojinin durma yap dediklerini ve devam eden projelerini STM Genel Müdürü Özgür Güleryüz’e sorduk
Türk Deniz Kuvvetleri’ne kazandırdığınız katma değeri yüksek ve üst düzey teknoloji odaklı sayısız millî platform mevcut. Bu platformlarda tasarımdan teslim aşamasına kadar süreç nasıl ilerliyor?
Silâhlı Kuvvetleri ile dünyanın en aktif ülkelerinden biri olan Türkiye gerek terör operasyonları gerek sınır ötesi harekâtlar gerekse Mavi Vatan’da verdiği mücadele dikkate alındığında, farklı coğrafyalarda sürekli mücadele içinde. Bu durum sahadaki ordumuzun ortaya çıkan mücadele şekillerine de aynı oranda hızlı ve etkin bir şekilde cevap vermeyi gerekli kılıyor. Bu sebeple Türk savunma sanayinin bu taleplere yönelik hızlı çözüm üretebilmesi gerekiyor. Buna yönelik tüm proje ve faaliyetler ise Türk savunma sanayimizin otorite kuruluşu T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığımız tarafından yürütülüyor. Bu çatı himayeyle savunma sanayinde nihai hedef ise ülkemizin savunma sanayi ihtiyaçlarında kendine yeten ve tamamen bağımsız bir ülke olması. STM olarak kurulduğumuz 1991 yılından bu yana, askerî deniz platformları, taktik mini İHA sistemleri ve siber güvenlik başta olmak üzere radar sistemleri, uydu teknolojileri, komuta kontrol sistemleri, sertifikasyon ve danışmanlık olmak üzere geniş bir alanda faaliyet gösteriyoruz. Askerî denizcilik STM’nin ana faaliyetlerinin başında geliyor. Askerî deniz platformları, mühendislik kabiliyetinin, teknoloji geliştirebilmenin ve bu alanda mutlaka bilgi birikiminin olması gereken kompleks yapılar. Biz de bünyemizdeki çoğunluğu mühendislerden oluşan insan kaynağımız, yerli ve özgün teknolojiler geliştirebilme kabiliyetimiz, tasarım, entegratör kimliğimiz ve sektörümüzdeki tecrübemizle pek çok kritik projede önemli roller üstlenmiş durumdayız. Donanmaların suüstü ve denizaltı platformlarının daha efektif görevler yapması için tasarım, inşa ve modernizasyon faaliyetleri kapsamında ihtiyaca özel özgün ve esnek mühendislik çözümler üretiyoruz. Askerî denizcilik projelerinde yurtiçinde pek çok ilk ile NATO standartlarındaki, anahtar teslim projeler ile ülkelerin savunma kapasitelerini geliştirecek işbirliklerine imza atıyoruz. STM olarak özgün mühendislik çözümlerimizle, Güney Amerika’dan Uzak Doğu’ya kadar 30’dan fazla ülkede işbirlikleri, ihracat ve iş geliştirme faaliyetleri yürütüyoruz. Deniz platformlarının tasarımdan teslimine kadar çok yoğun bir süreç yaşıyoruz. Yurtiçinde veya yurtdışında, öncelikle donanmaların ihtiyaçlarının ve isterlerinin belirlenmesi için toplantı ve görüşmeler yapıyor, ardından yaptığımız teklif ve sözleşme adımları ile süreçleri somutlaştırıyoruz. STM olarak bir tersane sahibi değiliz ve bu alanda bir yatırım yapmak gibi düşüncemiz yok. Çünkü biz bir mühendislik şirketi olarak oluşturduğumuz ekosistem ile birlikte büyüyen ve dünyanın her ülkesinde, her tersanesinde askerî gemi inşa üretme, geliştirme, modernize etme yeteneğine sahip bir firmayız.
Özellikle millî tasarım fırkateyn (İstif Sınıfı) projesini üstlendiniz. Bu projede ne gibi yenilikler bekliyor Donanmamızı? Belirtilen sürede üretilebilecek mi? Yerli tasarım ve üretim olduğu için ekonomik olarak ülke ekonomisine sağladığı katkıları ve yan sanayinin kazanımlarını bu proje özelinde rakamsal verilerle açıklayabilir misiniz?
STM olarak, ülkemizin ilk millî korvet projesi MİLGEM’lerde üstlendiğimiz ana alt yüklenicilik görevi ile gemilerdeki yerlilik oranlarını yerli ekosistemimizle birlikte, yüzde 70’lere kadar çıkarmayı başardık. 4 adet MİLGEM Ada Sınıfı Korvetimiz Mavi Vatan’da başarıyla görevini sürdürürken, ülkemizin ilk millî fırkateyni, MİLGEM İstif (İ) Sınıfı Fırkateyn yani İSTANBUL (F-515)’un tasarımcısı ve ana yüklenicisi olduk. Silâh ve elektronik sistemlerde, azami millî sistemlerle donattığımız İstanbul (F-515) Fırkateynimiz’de hedeflediğimiz yüzde 75 yerlilik oranının üzerine çıkmayı başardık ve gemimizi yüzde 80 yerlilik oranına taşıdık. SSB ile STM arasında imzaladığımız sözleşme ile 2019 Eylül’de çalışmalarına İstanbul Tersane Komutanlığı’nda başladığımız İSTANBUL Fırkateyni’ni, 23 Ocak 2021’de denize indirdik. Geminin taş havuzda donatımına müteakip Mayıs 2022’de liman kabul testlerine başladık ve 20 Haziran 2023’te, ilk seyir tecrübesi için Mavi Vatan’a uğurladık gemimizi. Seyir tecrübeleriyle birlikte deniz kabul testlerine başlayacak İstanbul Fırkateynimizi, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı son çeyreğinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığımıza teslim edeceğiz. Millî fırkateynimizin, ADA sınıfına göre silâh sistemlerinde yapılan donanım değişikliği ve ilaveler nedeniyle boyu 13 metre uzatıldı. 3000 ton deplasman, 113 metre uzunluk ve 14,4 metre genişliğe sahip olan fırkateynimiz, ADA sınıfı korvetlerden, hava savunma güdümlü mermisine sahip olma kabiliyeti ile de farklılaşıyor. İ Sınıfı Fırkateyn projesinin ilk gemisinde, 150’den fazla sistem için 80 civarı alt yüklenici firma bir araya gelirken toplamda 220 farklı firmanın projeye katılımını sağladık. Türkiye’nin ilk millî fırkateyni, MİLGEM’in 5’inci gemisi, İSTANBUL Fırkateyni’nin devamı niteliğinde olan, üç adet MİLGEM İ Sınıfı Fırkateyn Tedariki Projesi’nin, STM Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret A.Ş. ve Anadolu, Sedef, Sefine TAİS Ortak Girişim İşletmesi (TAİS OG) ile eş zamanlı 1’er adet inşa edilmesi kararlaştırıldı. Nisan 2023’te SSB’de imzaladığımız sözleşme ile de İSTANBUL Fırkateynine kardeş olacak; İZMİR, İÇEL ve İZMİT Fırkateynlerimiz sac kesimini 10 Nisan 2023 tarihinde Sedef Tersanesi’nde gerçekleştirdik. Üç millî fırkateyni 36 ay içinde teslim edeceğiz. Yakın hava savunma sistemi Gökdeniz, üç boyutlu arama radarı Cenk-S, atış kontrol radarı Akrep, aydınlatma radarı, torpido kovanı, Milli Dikey Atım Sistemi MİDLAS, Hisar-D gibi millî çözümler üç gemide de yer alacak. Gemilerimizi belirlenen takvim içinde Türk Donanmasına kazandıracağız.
“Tam bağımsız savunma sanayi hedeflerimizin en temel bileşenleri yerlilik ve millîlik”
Ürün yelpazenizin genişliğiyle tanınan bir şirketsiniz. Ayrıca tüm hizmetlerinizde ileri seviye teknolojiden vazgeçmeden yerli ve millî hedeflerimize ulaşma gayreti içindesiniz. Bunu yürütürken karşılaştığınız zorlukların üstesinden nasıl geliyorsunuz?
Tam bağımsız savunma sanayi hedeflerimizin en temel bileşenleri yerlilik ve millîlik. Projelerde yerlilik oranını artırmak ve tasarımları millîleştirmek ana amaçların başında geliyor.
Özellikle, ülkemizin maruz kaldığı gizli açık ambargolar, kritik teknolojilerde yerlileştirme ve millîleştirmeyi hızlandıran bir itici güç oldu. Ambargolar bazı teslimat süreçleri uzatıyor olsa da sektörümüze uzun vadeli olumlu katkıları oluyor. Bugün geldiğimiz noktada, kararlı ve sürdürülebilir politikaların da etkisiyle savunma sanayindeki yerlilik oranı yüzde 70’lerin üzerine çıktı. Bizde faaliyet gösterdiğimiz askerî denizcilik platformlarında; silah sistemlerinden elektronik harp sistemlerine, radarlarından alt sistemlerine kadar yerlileştirme hamlelerine imza attık, atıyoruz. STM’nin kuruluş felsefesi ve misyonunda da yerli sanayi ekosisteminin geliştirilmesi yatıyor. Bu çerçevede özellikle ülkemizin ilk millî korvet projesi MİLGEM bunun en güzel örneği. MİLGEM Projesinin başlangıcında yerlilik oranımız yüzde 15’ler seviyelerindeydi. Son korvete geldiğimizde bu oranı bizler yüzde 70’ler seviyesine ulaştırdık ve şimdi İ Sınıfı Fırkateyn projesinde bu oranı yüzde 80’lere çıkarmayı başardık. MİLGEM projesinde, İ Sınıfı Fırkateynin tasarımının mühendislerimizin elinden çıkması da millilik konusunda vurgulanması gereken bir diğer nokta. Tasarım size ait olduğunda, gemi üzerinde ihtiyaç özelinde istediğiniz değişikliği, silâhlandırma çeşitliliğine de hâkim olabiliyorsunuz. Sadece suüstünde değil, sualtında da önemli çalışmalarımız var. Türk Denizaltı Filo Komutanlığı için yürüttüğümüz; AY, PREVEZE ve GÜR Sınıflarındaki Denizaltı Modernizasyon görevlerimiz, Pakistan Agosta 90B modernizasyon ihracatımızın ardından, kendi millî denizaltımızı yapmak için kolları sıvadık. Bu çerçevede, Türkiye’nin ilk millî küçük boyutlu denizaltısı STM500’ü millî imkânlarla tasarladık ve sivil bir tersanede de üretimine başladık.
Yeni mezun genç mühendislerin eğitimleri ile anadil/yabancı dil bilgileri beklentilerinizi karşılıyor mu? Gençlere yönelik ne gibi projeler geliştiriyorsunuz? Buradan bir mesaj vermek isteseniz tavsiye cümleniz ne olurdu?
STM, Türkiye başta olmak üzere farklı kıtalarda çok sayıda ülke için askerî savaş platformları üreten bir şirket. Dolayısıyla, nitelikli insan kaynağımızın da uluslararası arenada bizleri iyi şekilde temsil edecek kabiliyette olmasını istiyor ve destekliyoruz. STM, gençlerimiz için yüksek teknoloji içeren, öğrenmenin sürekli devam ettiği bir okul aslında. Mentorlük ve tersine mentörlük programlarımız var. Bu sayede nesiller arası deneyim ve bilgi paylaşımını artırıyoruz. Uluslararası alanda bilinmiş eğitim merkezleri ile de ortak çalışmalarımız bulunuyor ve yabancı dil başta olmak üzere, mühendislerimizin kendi alanları özelinde eğitim almalarını ve kendilerini geliştirmelerini sağlıyoruz. STM hem gençler hem de profesyonellere yönelik sürekli öğrenme ile desteklenen dinamik bir kariyer için oldukça fazla fırsata sahip. StarTeaM Stajyer ve Aday Çalışan Programımız ile, üniversite yıllarında savunma sektörünü deneyimlemek isteyen gençler için deneyim ve gelişim dolu bir yolculuk vadediyoruz. Savunma sektörü ile ilgilenen ve yakından takip etmek isteyenler için önerilerimizi toparlayacak olursam; fiziksel olarak gerçekleştirilen etkinliklere katılmaları ve hatta çalışmalarını sergilemek sektörde onları bir adım öne taşıyacaktır. Örneğin Teknofestler bu alanla ilgilenen gençleri bir araya getiriyor. Ayrıca, savunma sektöründeki iş ilanları, kariyer ipuçları için SSB’nin öncülüğünde kurulan ve bizim de stajyerlerimizi seçtiğimiz ‘Vizyoner Genç’i de takipte olmalarını öneriyorum.
Akıllı sistemler, günlük hayatımızda olduğu gibi savunma sanayi alanında da hızlı bir şekilde yayılıyor ve bir “ulusun askerî gücü” daha geniş anlamları karşılar hâle geldi. Sizce deniz sektöründe robotik teknolojinin ve mevcut koşullara göre optimum karar verme becerisine sahip yazılımların avantajları ve dezavantajları neler?
Dijitalleşme, hayatımızda akıllı sistemlerin oranını her geçen gün artırıyor. Bunun askerî olarak yansımaları da gittikçe çeşitleniyor. Türk savunma sanayi de insansız sistemler konusunda öncü olmuş ve bu konuda ciddi Ar-Ge yatırımları yapmıştır. Bugün geldiğimiz noktada insansız hava/kara/deniz araçlarını konuşuyoruz. Askerî anlamda otonom sistemlere baktığımızda, maliyet etkin olması, tek bir platform ile farklı görevler icra ediyor olmanız ve en önemlisi personel kaybı yaşamamanız açısından oldukça verimli. Örneğin, insansız bir suüstü aracı ile keşif, gözetleme istihbarat faaliyeti yapabilir, aldığınız görüntüleri merkeze iletebilir, gerektiğinde bir kamikaze saldırı ile vurucu hâle getirebilirsiniz. Üstelik bunları yaparken olası personel kaybının da önüne geçmiş olursunuz. İntikal, hedef tespit teşhisi gibi konularda otonom deniz araçlarının karar verme becerileri, sahada operasyonel olarak bir çeviklik ve hızlılık katabilir. Ancak bizler özellikle bir vurucu unsur devreye girecekse, son kararın operatör kontrolünde olması gerektiğini savunuyoruz. Yüksek riskli kararların insanlar tarafından alınmasının hâlâ daha güvenli ve yasal olarak bağlayıcı bir yaklaşımı bulunuyor.
Operasyonlarda insanlı ve insansız sistemlerin bir arada yürütülmesi, daha güçlü, etkin ve güvenli operasyonların önünü açar. Örneğin bizler STM’de seyir amaçlarıyla oldukça sınırlı yarı otonom özelliklere sahip İHA’lar geliştiriyoruz. Saldırı İHA sistemlerimiz KARGU ve ALPAGU “Man-in-the-Loop” prensibi ile tam operatör kontrolünde çalışıyor. En basit ifadeyle, nihai “vur” kararı kullanıcı tarafından veriliyor. Deniz sektöründe de otonom sistemlere bu bakış açısıyla yaklaşıyoruz.
“İnsansız bir denizaltı konusunda ciddi şekilde çalışıyoruz”
‘Avatar: The way of water’ filminde ana gemiden suya inen ve onun yakın çevresinde düşman unsurları etkisiz hale getirmede görev alan “kapsül” şeklinde kanatlı ve bacaklı, mini, insanlı ve silahlı denizaltılar dikkat çekiciydi. Balık avlıyorlardı. Mini denizaltı teknolojisi gelişse yelkenli ile suüstünde gitmek gibi suyun altı yani iç uzayın keşfi balıklarla tanışmada siviller için de fena olmazdı. Bu yönde talepler, istekler ya da mevcut çalışmalarımız var ama askerî boyutta. Biraz bu teknolojiden, yapay zekâ ile entegre sistemlerdeki gelişmelerden bahseder misiniz? Sıradışı yeniliklerden bahsedebilmek için yeterince kaynağa sahip misiniz, Türkiye’nin STM’si olarak? Sizin İdare’den, akademiden ve sivil tersanelerden beklentileriniz neler?
Türkiye, yapay zekâ gibi ileri teknolojileri uzun yıllardır çalışan ve bu doğrultuda projeler üretebilen bir ülke. Dünyada bu alanda öncü olan ülkelere göre daha mesafe kat etmemiz gereken çok yol olduğu aşikâr. Bu noktada, savunma sanayinde askerî amaçlı üretilen yapay zekâ teknolojilerinin yaygınlaşması sivil alan için öncü olması gerekiyor. STM olarak STM500 küçük boyutlu insanlı denizaltı çalışmalarımız devam ederken diğer taraftan şirketimiz bünyesinde bulunan farklı birimlerimizin ortaklaşa yürüttüğü önemli gördüğümüz bir Ar-Ge çalışmamız da var. İnsansız bir denizaltı konusunda ciddi şekilde çalışıyoruz. Deniz Projeleri Direktörlüğümüz başta olmak üzere farklı disiplinlerden bir araya getirdiğimiz ekibimiz, bir süredir insansız denizaltı üretmek için çalışıyor. STM dışında, savunma sanayimizin firmaları da 5-6 farklı suüstü noktasında İDA’larını geliştiriyor. Yüksek teknoloji gerektiren bu çalışmalar yapay zekâ ve insansız sistemler konusunda geldiğimiz aşamayı da kanıtlar nitelikte.
STM500 ile hangi ilklere imza atacak ve ülkemize ne kazandıracaksınız?
Dünyada kendi savaş gemisini tasarlayıp, üretebilen ülke sayısı 10 ve Türkiye bu ülkenin içinde. Kendi denizaltısını üretebilen ülke sayısı ise 5-6’yı geçmiyor. Türkiye, kendi savaş denizaltısını tasarlayıp, dizayn edip ve inşa edebilecek seviyeye geldi. Denizaltılar aşırı komplike ve karmaşık sistemlerden oluşuyor. Suüstü yaptığınız tüm işleri suyun altında gerçekleştirmek daha zorlaşıyor çünkü.
Yıllardır Türk Donanması’nın denizaltı modernizasyon ve inşa projelerinde de önemli görevler üstleniyoruz. Ana yüklenicisi olduğumuz 2 adet AY Sınıfı denizaltıların modernizasyonunu 2015 yılında başarı ile geride bıraktık. Filomuzun bel kemiğini oluşturan 4 adet Preveze Sınıfı denizaltıların modernizasyonu başarıyla sürüyor. Gür Sınıfı denizaltılara entegre edilecek Advent Müren Savaş Yönetim Sistemi’nin platform entegrasyon sorumluluğunu da üstlendik.
Türkiye’nin Milli Denizaltı Projesi (MİLDEN)’nin hayata geçirilmesinde önemli bir aşama olacak Havadan Bağımsız Tahrik Sistemli (Reis Sınıfı) Yeni Tip Denizaltı Projesi kapsamında da önemli sorumluluklarımız var. Örneğin; dünyada sayılı ülkelerin üretimini yapabildiği, denizaltı torpido kovanlarının yer aldığı baş kısım ‘Section 50’yi, ilk kez Türkiye’de ürettik ve tüm teslimatları tamamladık. Pakistan’ın sahip olduğu Agosta 90B Khalid Sınıfı denizaltıların modernizasyonuna 2016’ta başladık. Türkiye’de ilk kez yabancı bir ülkenin denizaltı modernizasyon projesinde ana yüklenici olduk. İlk iki denizaltıyı teslim ettik ve üçüncü denizaltının çalışmalarını devam ettiriyoruz. Denizaltıların tüm sonar süiti, periskop sistemleri, dümen konsolu, konverterleri, deniz suyu soğutma sistemi, bilgi dağıtım sistemi, komuta kontrol sistemiyle, radar ve elektronik destek sistemleri değiştiriliyor. Böylelikle mevcut imkânlarının ötesinde ilave özellikler de kazandırılmış oluyor. Aynı zamanda, ASELSAN ve HAVELSAN başta olmak üzere birçok firmaya ait sistemler de proje kapsamında ihraç ediliyor.
Edindiğimiz tecrübe ile tamamen Türk mühendislerinin eseri olan ve özellikle sığ sulara sahip ülkelerde potansiyel yaratacak bir denizaltımızın da çalışmasına başladık. STM mühendisleri tarafından milli imkânlarla dizayn ettiğimiz STM500 isimli küçük boyutlu denizaltımızın mukavim tekne test üretimine geçtiğimiz sene başladık. Bu kapsamda, bir savaş denizaltısının mukavim teknesini Türkiye’de ilk defa sivil sanayide üretmiş olacağız.
PREVEZE Yarı Ömür Modernizasyon Projesi’nin tedarik sorumluluğunu üstlendiniz. Çalışma sürecinizden ve projenin nihai aşamasından söz eder misiniz? Bu projenin dost ve müttefik ülkeler ve kendi yeteneklerimiz açısından yarattığı katma değerleri paylaşır mısınız?
SSB tarafından başlatılan, Preveze Sınıfı Denizaltı Yarı Ömür Modernizasyonu (PREVEZE-YÖM)’nda, önemli bir kilometre taşı daha geçtiğimiz aylarda geride bıraktık. 4 adet Preveze Sınıfı denizaltının modernizasyonunu kapsayan PREVEZEYÖM projesinde, TCG Preveze (S-353) denizaltısının, tasarım aşamalarının devamı esnasında teslim edilmesi gereken Atalet Seyir Sistemi, CTD problar, soğutulmuş su sistemi ve statik inverterlerin deniz kabul tecrübelerini 2022 yılında başarı ile tamamladık ve bu sistemlerin kabul faaliyetlerini de gerçekleştirdik. Sınıfının diğer denizaltıları olan TCG Sakarya (S-354), TCG 18 Mart (S-355) ve TCG Anafartalar (S-356) için de süreci başarıyla işleteceğiz.
STM’nin pilot ortak görevini yürüttüğü ve sözleşmesi 8 Şubat 2019 tarihinde imzalanan projede; 9 adet sistemin tedarik faaliyetleri ve proje kapsamında tedarik edilen sistemlerin tamamının platform entegrasyonu sorumluluğu STM tarafından yürütülüyor. Preveze Sınıfı yani Type-209/1200 modeli üzerinden edindiğimiz modernizasyon deneyimi ve bilgisi, STM’nin yurtiçi ve yurtdışı denizaltı inşa, modernizasyon projeleri için kesinlikle artı bir referans ve tecrübe sağlamaktadır.
Devam eden ve teslim edilen diğer projeleriniz nelerdir?
Ana yüklenicisi olduğumuz ve üzerinde sahip olduğu özellikler ile ülkemizin Mavi Vatan’daki gücüne güç katacak test ve eğitim gemisi TCG UFUK (A-591)’u geçen yıl teslim ettik. Deniz Kuvvetlerimizin lojistik ihtiyaçları doğrultusunda başlatılan lojistik destek gemisi projesinin ilk gemisi TCG GÜNGÖR DURMUŞ’u da Aralık 2021’de teslim ettik ve göreve başlar başlamaz NATO görevleri kapsamında uluslararası sularda seyirlerine başladı. Bu projenin ikinci gemisi ÜSTTEĞMEN ARİF EKMEKÇİ. Gemiyi 2024’de teslim etmek için çalışmalarımıza aralıksız devam ediyoruz.
Türkiye’nin yurt dışına yapmış olduğu en büyük tonajda askeri gemi inşa projesi Pakistan denizde ikmal gemisi PNS MOAWIN’i Karaçi’de inşa ederek 2018 yılında teslim ettik.
Son olarak teknoloji transferi de içeren işbirliği kapsamında Ukrayna Donanması için korvet inşasına 2021 yılı içinde başladık ve Ekim 2022’de İstanbul’da düzenlenen törenle korveti denize indirdik. Ukrayna korvet projesinin devamı için de çalışmalarımız aralıksız sürüyor.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.