Ekonomik milli şuur

MDN İstanbul

Mali Müşavir Yönetim Danışmanı Özkan Çinar “ekonomik milli şuur” kavramını irdelediği yazısında, ekonomik kalkınma için toplumsal düzeyde yapılması gerekenleri değerlendirdi

Ekonomik kalkınmanın olmazsa olmaz şartı, ekonomi bilincinin tüm vatandaşlar tarafından benimsenmesi ve kabul görmesidir. Aynı şekilde çağdaş bir devlet olabilme yolunun temel fikri de budur.Nitekim devletle kişiler arasındaki hukuki bağı ifade eden “vatandaşlık” karşılıklı olarak haklar, ödevler yüklediği gibi birtakım yükümlülükler de içerir. Keza vatandaşlık bağı insana özel bir statü kazandırırken, insanda milli bir bilinç yani “aidiyet” duygusunu da beraberinde getirir. Aidiyet duygusu ortak bir vatanda yaşayan toplumun tüm bireyleriyle amaçta, ülküde, yazgıda, inançta, dilde, ekinde ulusal bilince varmasını gerektirir. Bu sebeple de bir devletin vatandaşı olmak o devletin ve ulusun çıkarlarının kişisel çıkarlardan üstünlüğünü kabul etmektir.

Bir devletin ulusal ekonomisini kurabilmesi yani kendine özgü bir ekonomi siyaseti için plan ve projelerini yapabilmesi ancak çiftçisiyle, işçisiyle, tüccarıyla ve sanayicileriyle ekonomik birliktelikler içine girerek ve vatandaşlarıyla arasında karşılıklı güven ilişkisi yaratılmasıyla mümkündür.

İlginizi çekebilir:    Devlet aklı

Toplumun tüm kesimlerini kucaklayan ve tüm toplumsal kesimlerin geniş katılımıyla, hem makro hem de sektörel düzeyde kısa, orta, uzun vadeli öncelikleri iyice belirlenmiş ticaret, yatırım, tarım, bölgesel gelişme ve teknoloji politikalarının oluşturulması ulusal ekonomik modelin kurulabilmesinin temel taşlarıdır.

Bu politikalar, uygulamada kaldığı süre içinde de ulusal ve uluslararası konjonktürdeki değişmelere göre devletin ekonomideki rolü şekillendirilmeli ve geliştirilmelidir.

İlaveten bol harcamak ve gösterişli yaşamı ile sadece kazandığını değil kazanmadığını da harcamak yüzünden yoksulluğa düşmüş, “müflis” ve “melankolik” vatandaşlara zenginleşmenin yolunun gelirden değil, giderden tasarruf etmek olduğu, üretemese de gereksiz tüketmeyince ulusal ekonomiye katkı sağlayabileceği milli bir bilinçle anlatılmalıdır.

Bu kapsama, tüm kamu kurumları ve çalışanlarının dâhil olduğu izah edilmeli  “ekonomik milli şuur” oluşturulması için işçisinden, memuruna, öğrencisinden, öğretmenine, gencinden, yaşlısına kadar herkese görev verilmelidir.

Bolluk ve ferahlığın mümkün olduğu kadar “zahmetsiz” elde etmek ve zahmetsiz harcamak olduğunu izah eden varsa atasözleri ve deyimlerin dahi lügatten çıkartılmasına çalışılmalıdır.

Tüm bunların oluşması için tarihe dayalı filmlerin revaçta olduğu bu dönemde tarih araştırma ve çalışmalarına daha da hız verilerek tarihi bilgilerin ortaya çıkarılmasına çalışılmalı özellikle Kurtuluş Savaşı sonrası yeni Türkiye’nin nasıl gelişim gösterdiği konusunda tüm toplum bilinçlendirilmelidir.

Tarımın nasıl makineleştiği, sanayinin nasıl geliştiği, ulaşım ve haberleşmenin nasıl ıslah edildiği anlatılmalıdır.

Tüm bu yukarıda izah etmeye çalıştığımız konular neticesinde devletin öncülüğünde 17 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi’ndeki gibi yeni bir Misak-ı İktisadi yani Ekonomi Andı belki oluşturulabilir.

Kongrede kabul edilen Misak-ı İktisadî’ye göre “Türk milleti kan dökerek sahip olduğu milli bağımsızlık fikrinden hiçbir şekilde fedakârlık yapmayacaktır. Ekonomik kalkınmamız bu bağımsızlık içinde sağlanacaktır. Siyasal bağımsızlık gibi, ekonomik bağımsızlık da esastır,” diye ifade vardır.

Bu dönemde uygulanan ekonomi politikası ile kapitülâsyonların yarattığı ekonomik esaret ortadan kaldırılıp, ekonomide karma ekonomi modeli uygulanarak hedeflere büyük ölçüde ulaşıldığı bilinmektedir.
Bilinmelidir ki; Türkiye’ye özgü Devletçilik ne olduğu değil, ne olmadığı yoluyla tanımlanır.

1929 Buhranı’nda tüm dünya ekonomisi büyük bir ekonomik çöküntü yaşarken 1930-32 döneminde yıllık ortalama yüzde 3,5, 1933-39 döneminde ise yüzde 8,1’lik bir büyüme sağlamıştır.

Tarihin ve tecrübenin süzgecinden akan bu hakikât bize yol gösterecektir.

“Bu ne eski bir tecrübedir, ne eskimiş tecrübedir olsa olsa eskimez tecrübedir.”

Bugün de yerli otomobil ve uçak üretimi çalışmaları millileşme hareketlerinde önemli dönüm noktalarıdır.

Devamında özellikle bilimsel, teknolojik ve kültürel alanlarda da millileştirme çalışmalarına devam edilmelidir.

Son söz;

Atatürk’ün de dediği gibi

“Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlık ile mümkündür”

Faydalı olması ümidiyle…

Not: Burada yer alan bilgi, yorum ve görüşler yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın