Doğu Akdeniz jeopolitiğinde neler oluyor?

MDN İstanbul

Türkiye ile Yunanistan arasında diplomasi kulvarının işletilmesiyle Doğu Akdeniz’deki gerginliğin sönümlendiği havası yaratılıyor. Belli ki Yunanistan ile istikşafi görüşmelerin yeniden başlaması, Türkiye’nin uzlaşmaya açık tutum sergilemesi ve agresif söylemlerin yerini itidale bırakması ile Doğu Akdeniz’in soğutulması hedefleniyor.

Konjonktürel gelişmeler üzerimizdeki baskıyı artırınca taktik bir manevra ile diplomasi kartını hatırladığımız görülüyor. Elbette görüşmek, müzakere ediyor görüntüsü vermek yaşanan sıkışıklığı azaltabilir, dahası bize zaman kazandırabilir. AB’nin de Türkiye’nin makas değişikliğine kayıtsız kalmadığı ve üzerimizdeki baskıyı azalttığını gözlemliyoruz.

Doğu Akdeniz’deki gerilim gerçekten sönümlendi mi? Elbette hayır. Her ne kadar Türkiye diplomasi kanalını işletip yapıcı davranmaya çalışsa da muhataplarımızın ajandasının değişmediğini, daha net bir ifade ile “değişmeyeceğini” açıkça görüyoruz. İstenen Doğu Akdeniz’de adil bir çözüm değil. Apaçık taviz vermemiz ve geri adım atmamız isteniyor. Bu tespitimizi teyit eden gelişmeleri sıralayalım.

ABD, Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na resmi katılım başvurusunda bulundu
Doğu Akdeniz Gaz Forumu (DAGF) tüzüğü, Eylül 2020’de Mısır, Yunanistan, GKRY, İsrail, İtalya ve Ürdün tarafından imzalanmış, toplantıya katılmayan Filistin metne imza koymamıştı. DAGF üyelerinin “daimi gözlemci” olması için ABD’ye davette bulunduğunu hatırlatalım. Şubat ayında Yunanistan Parlamentosu DAGF Tüzüğü’nü onaylayan beşinci ülke oldu. Görüşmeler esnasında Yunanistan Çevre ve Enerji Bakanı, ABD’nin 13 Ocak’ta Forum’a katılmak için resmi başvuruda bulunduğunu açıklayıverdi.

DAGF’ye katılmak için kıyıdaş olma şartı bulunmuyor. İtalya, Forum’un ilk imzacıları arasında yer alırken, Fransa’nın da 2021 yılında üye sıfatını alması bekleniyor. İsrail ise Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nin Forum’a katılması için kulis yapıyor. Forum üyeleri, sadece ABD’nin değil, AB’nin de daimi gözlemci sıfatıyla foruma katılmasını talep ediyor.

Bu nedenle Yunanistan Çevre ve Enerji Bakanı Kostis Hatzidakis’in DAGF’ye yönelik yaptığı açıklama oldukça önemli. Hatzidakis’in, “DAGF Kahire merkezli olacak. Forum’a, ortak çıkarları ve hedefleri paylaşan herhangi bir ülkenin yanı sıra, çalışmaları gözlemci olarak izlemek isteyen ülkeler ile bölgesel veya uluslararası örgütler de üye olabilecek. Fransa, 2020’nin sonunda Forum’a üye olarak katılmakla ilgilendiğini ifade etmişti. ABD ise 13 Ocak 2021 tarihinde örgüte katılma talebinde bulundu” açıklaması DAGF’nin maksat ve hedeflerini açıkça ortaya koyuyor.

Türkiye Doğu Akdeniz’den izole edilmek isteniyor
Doğu Akdeniz’in en uzun kıyı şeridine sahip ülkesi Türkiye ise görmezden geliniyor. Dışişleri Bakanlığı’nın DAGF’ye yönelik açıklaması ülke pozisyonumuzu ortaya koyuyor. Forum’un tüzük çalışmalarının ardından yapılan açıklamada, “Bu forum, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminin dışında bırakma hayâlleri kuran bazı ülkelerin siyasi saiklerle kurdukları, gerçeklikten uzak bir oluşumdur. Bu forumun amacı gerçekten işbirliği olsaydı, kuşkusuz Türkiye ve Kıbrıs Türkleri de foruma davet edilirlerdi. Türkiye ve Kıbrıs Türkleri aleyhinde kurulan bu tür oluşumlar bölgede barış ve işbirliğine katkı sağlamayacaktır. Doğu Akdeniz’de içinde Türkiye ve Kıbrıs Türkleri’nin olmayacağı hiçbir girişim de başarılı olamayacaktır. Dolayısıyla bu girişim, diyalog ve işbirliği çağrılarımızı yanıtsız bırakan ülkelerin hâlâ boş hayâller peşinden koştuklarının yeni bir kanıtını teşkil etmektedir. Ayrıca Türkiye’nin izlediği politikaların haklılığını da ortaya koymaktadır. Doğu Akdeniz’de hem kendimizin hem de KKTC’nin meşru hak ve çıkarlarını kararlılıkla korumaya devam edeceğiz” ifadelerini kullanan Dışişleri Bakanlığımız, tepkimizi ortaya koysa da muhatapların seri hamlelerinin devam edeceği anlaşılıyor.

Yunanistan-Bulgaristan Doğalgaz Boru Hattı (IGB) Anlaşması onaylandı
Dönem içinde Yunan Parlamentosu’na sunulan tasarı ile yapım aşamasında olan ve 2021 sonunda tamamlanması beklenen Yunan-Bulgar Doğalgaz Boru Hattı (IGB) için akdedilen Anlaşma da onaylandı. IGB hattı, Gümülcine’yi Bulgaristan’daki Stara Zagora’ya bağlayacak.

Hattın bir ucu Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP)’na bağlanırken, diğer ucu Bulgartransgaz ağına entegre olacak. IGB, Güneydoğu ve Orta Avrupa ülkelerine alternatif tedarik amacıyla Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan’ın ulusal gaz sistemlerinin birbirine bağlanması için kurulacak koridorun ilk kısmını teşkil edecek. Anlaşma, Bulgar Parlamentosu tarafından evvelden onaylanmıştı. Burnumuzun dibindeki Dedeağaç’a ısrarla askeri, siyasi ve ekonomik anlamda dikkat çekiyoruz. Türk Boğazları’nı by-pass etmeyi ve etki altına almayı hedefleyen Dedeağaç bölgede bir çekim merkezi haline getirilmek isteniyor. Dedeağaç’a yönelik gelişmeler atlanmadan takip edilmeli, not edelim.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron: Türkiye Libya’dan çekilmeli
Macron, son dönemde Avrupa ile ilişkilerde yeni sayfa açmak istediğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batı’ya yönelik tavrını yumuşatmasından “oldukça memnun” olduğunu açıkladı. Hızını alamayan Macron, ardından ağzındaki baklayı çıkardı. “Şimdi Libya’da Türk askerlerinin çekilmesiyle, Dağlık Karabağ’da, Suriye’de ve Doğu Akdeniz’de tansiyonun düşürülmesiyle iyi sonuçlar alacağımızı umuyorum” diyen Macron, son günlerde Ankara’dan gelen yumuşama sinyallerini memnuniyetle karşılamakla birlikte, ABD ve AB’nin son iki yılda agresif saldırılara maruz kaldığını söyledi.

Türkiye’nin 2 yıl önce Suriye’de NATO ile koordinasyona girmeden operasyon düzenlediğini belirten Macron, “Suriye’de ABD öncülüğünde koalisyon askerleri olmasına rağmen Türkiye’nin, milli bir bakış açısıyla Suriye Demokratik Güçleri’nin terörist olduğunu, PKK ile bağlantılı olduğunu iddia ederek askeri operasyon başlattığını ifade etti.

Koalisyon güçlerinin Suriye Demokratik Güçleri sayesinde IŞİD’e karşı mücadele ettiğini vurgulayan Macron, “sonra ansızın bir üyemiz gelip bu kişileri öldürmek istedi çünkü bunlar terörist oldu” açıklamasında bulundu. Böylelikle Macron Fransa’nın Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz perspektifini özetleyiverdi.

Şaşırdık mı? Elbette hayır. Türkiye ile Levant Bölgesi başta olmak üzere, Doğu Akdeniz ve Afrika’da rekabet eden Fransa zemin ve hegemonya kaybetmemek için ülkemize karşı hasım stratejiler izlemeye devam ediyor. Macron’un taleplerinin kabul edilebilir bir yanı yok. Lâkin Fransa’nın hasım politikalar izlemeye devam edeceği aşikâr. Biz diplomasiye ne kadar önem versek de muhataplarımızın ajandasının sabit ve değişmez olduğunu görüyoruz.

Miçotakis Stratejik dış politika hedefimiz Kıbrıs’taki “Türk işgalini” sona erdirmek
Miçotakis sayesinde Yunanistan’ın ülkemiz aleyhine attığı adımların arka planını anlamakta ve çözmekte zorlanmıyoruz. Zira Yunanistan Başbakanı, inanılmaz bir özgüven patlamasıyla açık açık eteğindeki taşları döküyor. Şubat ayında GKRY’yi ziyaret eden Miçotakis, stratejik dış politika hedeflerinin adadaki “Türk işgalini” sona erdirmek olduğunu söyledi.

GKRY Cumhurbaşkanı Anastasiadis ise Miçotakis’le Kıbrıs sorununu ve gayri resmi beşli konferans konularını görüştüklerini belirtirken, BM Genel Sekreteri tarafından teklif gayri resmi beşli konferansa katılacaklarını açıkladı. Anastasiadis, çözüm temeline ilişkin görüşlerinin net olduğunu, BM Güvenlik Konseyi kararları ve AB normları çerçevesinde, “çağ dışı kalmış garantörlük sistemi” ile Türk askerinin adadaki varlığını sona erdirecek ve “dönüşümden sonra oluşacak yeni oluşumun fonksiyonelliğini” sağlayacak bir çözümü öncelediklerini ifade etti ve “tehdit koşulları altında yapıcı bir diyalog beklenemeyeceğini” belirtti.

Bu argümanları savunan GKRY ve Yunanistan ikilisi ile Kıbrıs meselesini müzakere etmenin gereksiz zaman kaybı olduğunu ısrarla vurguluyoruz. Akıl tutulması içindeki bu ikili ile Kıbrıs’ı konuşmanın, Doğu Akdeniz’i müzakere etmenin gereksizliği ortada. Diplomasiyi öncelemeye çalıştıkça karşımıza aynı konular tek taraflı bakış açısıyla getiriliyor ve dayatılıyor. Burada dikkat çeken konu ise garantörlük sistemini çağdışı addeden Yunanistan-GKRY ikilisine İngiltere’nin ses çıkarmaması. Sahi, İngiltere garantörlükten vazgeçer mi?

Kıbrıs görüşmeleri nisanda başlıyor
Kıbrıs’ta müzakerelerin 3,5 yıllık aranın ardından 27-29 Nisan’da yeniden başlayacağı açıklandı. Cenevre’deki görüşmelere Kıbrıslı taraflar ve garantör ülkelerin yanı sıra AB de gözlemci olarak katılacak. Ocak ayında Brüksel’de temaslarda bulunan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da Kıbrıs müzakerelerinin şubat ayı sonu ya da mart başında gerçekleşeceğini ve AB’nin görüşmelerde gözlemci olarak yer alacağını bildirmişti. Kıbrıslı Türk ve Rum tarafların yanı sıra garantör devletler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin katıldığı son görüşmeler 2017 yılında sonuç alınamaması üzerine sona erdirilmişti.

BM Genel Sekreteri Guterres şubat ayında yaptığı açıklamada Ada’da on yıllarca süren statükonun ardından sahada “geri dönüşü imkânsız olabilecek değişimler” yaşandığına işaret ederek görüşmelerin gecikmeksizin başlatılması gerektiğini vurgulamıştı. Bu seferki görüşmelerin diğerlerinden “farklı” olmak zorunda olduğuna vurgu yapan Guterres, tarafların ortak vizyonunun “ilerleme kaydetmek için gerekli adımların ana hatlarının çizilmesi” olduğunu vurgulamıştı.

Guterres, Doğu Akdeniz’de doğal gaz kaynakları ve deniz yetki alanları nedeniyle yaşanan gerilime de işaret ederek gerilimin yatıştırılması için ciddi çaba gösterilmesi gerektiğini ısrarla gündemde tutuyor. Anlaşmazlıkların çözümü için diyalog çağrısı yapan Guterres, “Kıbrıs’ta ve çevresindeki doğal kaynaklardan her iki toplumun da yararlanması gerektiğini” vurguluyor. Esasen bu argüman Türk tarafını masaya oturtmak için kullanılan havuç izlenimi uyandırıyor.

Türkiye’nin pozisyonu net ve asla taviz verilmemeli. Kıbrıs’ta artık federasyon temelli görüşmelerin anlamı yok, görüşme yapılacaksa bu iki devletli çözümün müzakere edilmesi bağlamında olmalı. Gerisi lafı güzaf…

Yunanistan Trablus Büyükelçiliği ile Bingazi Başkonsolosluğu yeniden açıyor
Diplomatik hamlelerini sıklaştıran Yunanistan, Libya’da Başkanlık Konseyi Başkanı ve üyeleri ile başbakanın belirlenmesinin ardından yeni bir hamle yaptı. Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, BM öncülüğünde İsviçre’de toplanan Libya Siyasi Diyalog Forumu (LSDF) üyelerinin oylarıyla Libya Başkanlık Konseyi Başkanı ve üyeleri ile başbakanın belirlenmesinin ardından Dışişleri Bakanı Dendias‘ın kararıyla başkent Trablus’taki Yunan Büyükelçiliği ile Bingazi Başkonsolosluğu’nun yeniden çalışmalara başlayacağı ifade edildi.

Bakanlık, Yunanistan ile Libya arasındaki ilişkilerin pekiştirilmesi amacıyla Başkanlık Konseyi göreve başlar başlamaz yeni yönetimle temas kurmayı umduklarını belirtti. 5 Şubat’ta İsviçre’de toplanan LSDF üyelerinin oylaması sonucunda, 24 Aralık 2021’de yapılması planlanan seçimlere kadar Başkanlık Konseyi Başkanlığı’na Muhammed Menfi, Başbakanlığa da Abdulhamid Dibeybe seçilmişti.

Yunanistan’ın geleceği şekillenmek üzere olan Libya’da süreci yakından izlemek, kendine müzahir kitle yaratmak ve Libya oyununda kalabilmek için ön almaya çalıştığı görülüyor.

Türkiye karşıtı Dostluk Forumu
Şubat ayının belki de en önemli hadiselerinden birisi Atina’da cereyan etti. Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı ittifak yapan Yunanistan, BAE, Mısır, Güney Kıbrıs, Bahreyn ve Suudi Arabistan’ın oluşturduğu “Dostluk Forumu” ilk toplantısını Atina’da yaptı. Toplantıya Fransa, Irak ve Ürdün de davet edildi.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian toplantıya görüntülü olarak katıldı. Toplantının “Doğu Akdeniz’den Basra Körfezi’ne uzanan bölgede güvenlik, sağlık, enerji ve çevre konularında işbirliğinin artırılmasını”  hedeflediği açıklandı. Bir bölgede güvenlik sağlanacaksa, doğal olarak güvenliği bozan bir aktör olmalı. Cevabı bulmak zor olmasa gerek…

Yunanistan Başbakanı Miçotakis, toplantının açılışında yaptığı konuşmada Türkiye ile bölgede yaşanan gerginliğe atıfta bulunarak, “Burada hepimiz uluslararası hukuka ve deniz hukukuna inanıyoruz. Sorunlar ve anlaşmazlıklar sadece bu yolla çözülebilir” şeklinde konuştu ve Forum katılımcılarının izledikleri politikalarla diğer devletleri hedef almadığını(!) öne sürdü.

Yunan diplomatik kaynaklarının, Forum’un ilk dışişleri bakanları toplantısıyla ilgili olarak, bu organizasyonun, Yunanistan’ın Ortadoğu ve Körfez ile Balkanlar ve Avrupa’nın geri kalanı arasında köprü olarak oynadığı hayati önemi ortaya koyduğunu” belirttiklerini hatırlatalım. Yunanistan açıkça bölgesel bir güç iddiasını dillendirmeye çalışıyor.

Türk Dışişleri’nden Dostluk Forumu’na tepki
Dışişleri Bakanlığımız doğal olarak Atina’da düzenlenen Dostluk Forumu’na şu sözlerle tepki gösterdi. “Bölgesinde kilit ülke konumundaki Türkiye’nin ve Kıbrıs Türkleri’nin içinde olmadığı hiçbir forumun, bölgedeki sınamalar bakımından etkin ve başarılı bir işbirliği ve dostluk mekanizması oluşturması mümkün değildir. Hiçbir ülkeyi hedef almadığı” öne sürülen bu forumun sonunda yapılan basın toplantısında Yunanistan Dışişleri Bakanı tarafından ülkemize yöneltilen mesnetsiz itham ve iftiralar, aslında bu girişimin söylendiği gibi “dostluk” üzerine değil, Türkiye’ye yönelik husumet üzerine inşa edilmeye çalışılan bir ittifak teşebbüsü olduğunu göstermektedir.

Türkiye’nin bölgedeki insani ve hakkaniyete dayalı politikalarını eleştirmek, kendi maksimalist talepleri ve dar çıkar hesapları uğruna darbecilere kucak açarak Libya’nın istikrarsızlığa sürüklenmesine yol açanların, Suriye ve Irak’ı bölebilecek bir terör koridoru oluşturmaya çalışanların ve Azerbaycan topraklarının işgaline yıllardır sessiz kalanların haddi değildir. Türkiye’nin uluslararası bir konferans önerisiyle Doğu Akdeniz’de samimi ve kapsayıcı bir işbirliği tesis edilmeye çalışıldığı bir dönemde, ülkemize karşı sürdürülen bu tavır hasmanedir. AB’nin Akdeniz için Birlik çabalarını da baltalamaktadır.

Yunan/Rum ikilisinin, AB’nin aday ülke Türkiye ile oluşturmaya çalıştığı olumlu gündemi engellemeye çalışmaları ve başkalarından medet umarak siyaset yapmaları bölgemizde barış ve istikrarı tehdit etmektedir. Bu ikiliyi aklıselime, foruma katılan diğer ülkeleri de başkalarının oyunlarına kurban olmamaya davet ediyoruz.”

Libya’nın istikrarsızlığa sürüklenmesi, Suriye ve Irak’ı bölen bir terör koridoru oluşturulması
Bu açıklama Doğu Akdeniz perspektifimizi ortaya koyması bakımından önemli. Açıklamanın satır aralarında verilen mesajlar dikkat çekici. Libya’nın istikrarsızlığa sürüklenmesi, Suriye ve Irak’ı bölebilecek bir terör koridoru oluşturulmaya çalışılması ve Azerbaycan topraklarının işgaline yıllardır sessiz kalınması argümanlarının keskin bir şekilde kullanılması önemli.

Diğer taraftan, Türkiye’nin uluslararası bir konferans önerisiyle Doğu Akdeniz’de samimi ve kapsayıcı bir işbirliği tesis etme gayretinin dile getirilmesi son dönemde işletilen diplomasi kulvarını işaret ediyor. AB’nin Akdeniz için Birlik çabalarının baltalandığının vurgulanması ise dayanaktan yoksun bir yaklaşım. Ülkemize karşı Doğu Akdeniz’de atılan her adımı AB’nin onayladığı dahası yol verdiğini söylemeye gerek olmasa gerek.

Jeopolitik olarak sıkışık olduğumuz bu dönemde ve pandeminin küresel oyunun kurallarını belirlediği mevcut konjonktürde mart ayını önemli kılan 18 Mart tarihini atlamayalım. Mart ayını müstesna kılan yegâne hadise 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’dir. Kutlu olsun, kutlu kalsın.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın