Asya-Pasifik jeopolitiğinde hareketli dönem

MDN İstanbul

Biden sonrası dönemde ABD, öncelikli rakip olarak gördüğü Rusya ve Çin’e karşı sistematik hamleler yapıyor

Güney Çin Denizi üzerinden Çin’e yüklenen ABD, Rusya’ya karşı Ukrayna ve Karadeniz üzerinden kontrollü gerilim stratejisi uyguluyor. Bilek güreşi yapılan ve krize evrilmesi yüksek olasılık olarak görülen bir diğer bölge ise Kuzey Kutbu…

Ancak ABD’nin Rusya ve Çin bağlamında ağırlık merkezini nerede, ne zaman ve nasıl tesis edeceğini henüz kurgulayamadığı anlaşılıyor. Zira ABD’nin birden fazla bölgede Rusya ve Çin’e karşı kriz yaratma, sürdürme ve kontrol etme kapasitesi yok. Hâl böyle olunca ABD, fuko sarkacı gibi bir Çin’e bir Rusya’ya vuran hamleler yapıyor ve kafası karışık bir görüntü sergiliyor.

Bu durum muhtemelen temmuz ayında düzenlenecek NATO Liderler Zirvesi’ne giden süreçte netleşecek. Rusya’yı NATO üzerinden Avrupalı müttefiklerine ihale etmek isteyen ABD, enerjisini Çin’e odaklamayı önceliyor. Bu yaklaşımı kotaramadığı takdirde ABD’nin Rusya ile Çin’e öncelik verme konusundaki müşkül durumu (dilemma) devam edebilir.

Çin’in askeri, ekonomik ve siyasi etki alanı olan Asya-Pasifik Bölgesi’ni dış politikasının temel odağı haline getirmek isteyen ABD, bu yaklaşım çerçevesinde Afganistan’daki askerlerini 1 Mayıs’tan itibaren eylül ayına dek çekme kararı aldı. Bu kararı ABD’nin enerjisini Asya-Pasifik Bölgesi’ne odaklama niyetinin bir göstergesi olarak yorumlamak hatalı olmayacaktır.

Çin’den İran’a güçlü destek
ABD ile Çin arasında oynanan satrançta oyun dinamik ilerliyor. Taraflar farklı varyasyonlarla durum üstünlüğünü elde etmek için hamle üzerine hamle yapıyor. Çin ile İran arasında yapılan anlaşma bu bakımdan önemli…

İran’ın Çin’in başlattığı “Kuşak ve Yol” projesine katılımını öngören 25 yıllık işbirliği anlaşması, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin Tahran ziyareti esnasında imzalandı. Ekonomi ve güvenlik meselelerinin ön planda tutulduğu muhtelif alanlarda işbirliğini öngören anlaşma kapsamında Çin, gelecek 25 yıl içinde bankacılık, telekomünikasyon, limanlar, Ortademiryolları, sağlık hizmetleri ve bilgi teknolojisi de dâhil olmak üzere birçok alanda İran’a 400 milyar dolarlık yatırım yapacak. Buna karşın Çin, İran’dan düzenli ve büyük ölçüde indirimli olarak İran petrolü alacak.

Anlaşmanın savunma ve güvenlik boyutu da dikkat çekici, zira ortak eğitim ve tatbikatlar, ortak araştırma ve silah geliştirme ile istihbarat paylaşımı da dâhil olmak üzere askeri işbirliğinin ivmelendirilmesi hedefleniyor.

Çin’in Orta Doğu’da derinleşen etkisi
Anlaşma şüphesiz Çin’in Orta Doğu’daki etkisini derinleştirecek. ABD’nin Asya-Pasifik Bölgesi’nde uyguladığı tecrit ve çevreleme stratejisine karşı Çin, attığı sistematik hamlelerle kuşatmayı yarmaya, ABD’nin enerjisini bölmeye çalışıyor. Çin bu anlaşma ile aynı zamanda İran’ı da cesaretlendirip ABD’nin İran’ı tecrit politikalarını da sekteye uğratmayı hedefliyor.

Hatırlatalım, ABD Başkanı Biden mart ayında Tahran’a müzakere masasına yeniden dönme teklifinde bulunmuş ve ilk adımı İran’ın atmasını talep etmişti. İran ise bu teklifi düşünmeden reddetmişti. Çin ile İran anlaşmasının zamanlaması bu nedenle manidar, nitekim Çin işte tam bu aşamada Tahran’a destek verdi. Pekin yönetimi İran’a yönelik tüm yaptırımların “kayıtsız şartsız” kaldırılması gerektiğini belirterek ilk adımı Washington’ın atması gerektiğini vurguladı. Çin açık bir şekilde ABD’yi İran üzerinden sıkıştırmayı ve oyalamayı öngörüyor. Öte yandan Suriye’ye 150 bin doz koronavirüs aşısı gönderen Çin, yumuşak gücünü ABD’nin sinir uçlarını test edecek şekilde kullanmaya devam ediyor.

ABD-Japonya ikilisinden Çin’e karşı ortak tavır
ABD Başkanı Biden’ın göreve gelişinden sonra Washington’da ağırladığı ilk yabancı konuğu Japonya Başbakanı Suga oldu. Nisan ayının ortasında gerçekleşen ziyarette akılda kalan, iki ülkenin Çin’in etki alanını genişletme girişimlerine karşı ortak hareket edeceklerini duyurmaları oldu.

Çin’in giderek artan bir özgüvenle nüfuz alanını genişletme girişimlerinde bulunduğunu ifade eden iki ülke lideri, Pekin’in gerek Güney Çin Denizi gerekse Doğu Çin Denizi’ndeki statükoyu şiddet ve yıldırma politikaları ile değiştirme çabalarına karşı koyacaklarını ifade ederek Güney Çin Denizi’ndeki durumun uluslararası hukuka göre düzenlenmesi, denizlerin serbest kullanımının (freedom of navigation) ise mevcut BM Sözleşmesi çerçevesinde garanti altına alınması gerektiğini vurguladı.

Ortak basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Suga, ABD Başkanı’nın, Japonya ile ABD arasındaki güvenlik anlaşmaları konusundaki hassasiyetini överek, söz konusu anlaşmaların Tokyo tarafından yönetilen, ancak Pekin’in faaliyetlerini artırdığı Doğu Çin Denizi’ndeki Senkaku Takımadaları’nı da kapsadığını dile getirdi.

Nükleer olanaklar da dâhil olmak üzere
Biden ise açıklamasında, Japonya ile “işbirliği içinde olmayı taahhüt ettiklerini” belirtti. Görüşmenin ardından kamuoyu ile paylaşılan ortak bildiride, “Washington’un 1960 tarihli Karşılıklı Güvenlik ve İşbirliği Anlaşması çerçevesinde Japonya’yı, sahip olduğu olanakların tamamıyla savunmaya tereddütsüz bir biçimde hazır olduğu” ve “nükleer olanakların da” buna dâhil olduğu vurgulandı. Şüphesiz burada vurgulanan nükleer olanakların kullanımı opsiyonu ile sadece Çin’e değil, Kuzey Kore’ye de mesaj veriliyor.

Açıklamada ayrıca iki ülke liderinin Tayvan Boğazı’nda barış ve istikrarı savundukları ifade edildi. Esasen Tayvan, liderlerin yaptığı ortak açıklamalarda ilk kez 1952’de yer almış, son olarak dönemin Japonya Başbakanı Sato ile ABD Başkanı Nixon’un 1969’da yaptığı görüşmeden sonra kullanılmıştı. Bu nedenle Biden ve Suga’nın Tayvan’a atıfta bulunmalarına dikkatinizi çekelim ve iki ülke liderinin Çin’in Hong Kong ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki insan hakları durumuyla ilgili endişelerini de dile getirdiklerini not edelim.

Çin’in tepkisi
Japonya Başbakanı’nın ABD ziyareti sonrası ABD ve Japonya’nın kendisine karşı cephe oluşturmaya yönelik ortak adımlar atmasından endişe duyduğunu açıkça belirten Çin, tepkisini gecikmeksizin gösterdi.

Çin Dışişleri Sözcüsü Cao, Pekin’de düzenlediği olağan basın toplantısında, Çin’in derin kaygılarını her iki tarafa da ilettiğini ifade ederek, “Çin’in ABD ile Japonya arasında normal ikili ilişkilerin gelişmesiyle bir sorunu yoktur. Fakat bu ilişki bölge ülkeleri arasında karşılıklı anlayış ve güven ile Asya-Pasifik’teki barış ve istikrara katkı sağlamalı, herhangi bir üçüncü tarafı ve onun çıkarlarını hedef almamalıdır” açıklamasını yaptı.

Çin’in Tayvan, Hong Kong, Güney Çin Denizi ve buradaki adacıklar konusundaki tutumunun tutarlı ve açık olduğunu vurgulayan Cao, “Milli egemenliğimizi, güvenliğimizi ve kalkınma çıkarlarımızı koruma konusundaki irade ve kararlığımız kaya gibi sağlamdır. ABD ve Japonya kaygılarımızı ve taleplerimizi ciddiye almalı, Çin’in iç işlerine karışmaktan ve çıkarlarına zarar vermekten ve Çin’i hedef alan bir hizip oluşturmaktan kaçınmalıdır” ifadelerini kullandı.

Asya jeopolitiğinde Japonya‘nın önemi
Şüphesiz Çin, İkinci Dünya Savaşı’nda topraklarını işgal eden Japonya’yı, bölgesinde önemli bir rakip olarak görüyor. ABD ile stratejik rekabet halinde olan Pekin yönetiminin Hong Kong ve Tayvan’a yönelik tutumu ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Müslüman Türk nüfusa yönelik politikaları nedeniyle yaşanan tartışmalar ABD ile gerilimi körüklüyor. Bu nedenle ABD, Asya jeopolitiğinin önemli oyuncusu Japonya’yı, Çin’e karşı yanında tutmak istiyor.

Ancak ABD’nin Japonya’ya karşı tarihi uzlaşmaz çelişkileri var. Tokyo son yıllarda İkinci Dünya Savaşı’ndaki pasifist tutumunu değiştirecek hamleleri ardı ardına yaptı. ABD, Çin’e karşı askeri bakımdan da güçlü bir Japonya’yı tercih ediyor, lâkin kendi kontrolünde olması kaydıyla. Japonya’nın ansızın ve önlenemez yükselişe geçmesi ABD’nin tercih edebileceği bir durum değil, imparatorluk geleneği olan Japonya’nın emperyal geçmişi biliniyor. Buna karşın Japonya ise bölgesinde ABD askeri varlığı ile değil, kendi gücüyle caydırıcılık tesis etmek istiyor. İkili arasında şimdilik konsensus sağlanmış görünüyor.

Öte yandan Japonya sadece Çin’in çevrelenmesi ve baskılanması bakımlarından gerekli ve önemli bir oyuncu değil, aynı zamanda Rusya’nın Uzak Doğu’da dengelenmesi bağlamında da önem arz ediyor. Rusya’nın Pasifik’te Çin ile birleşmesini engellemek üzere Japonya, ABD tarafından bariyer olarak da kullanılmak isteniyor. Görüldüğü üzere Japonya’nın Asya jeopolitiğindeki önemi Çin ve Rusya’ya karşı çift taraflı bir yaklaşım (dual approach) sergiliyor.

ABD’nin gündeme gelmeyen kâbusu
Tarihi gerçeklerle sabit olduğu üzere ABD’nin en büyük korkularından birisi, günün birinde Japonya’nın uyanması, kontrolden çıkması ve emperyal geçmişine dönmek istemesidir. Bir de dillendirilmeyen bir başka jeopolitik korkusu daha var ABD’nin.

Şimdilik bir komplo teorisi olsa da Japonya’nın Asya-Pasifik Bölgesi’nde Rusya ve Çin bloğuna katılması…Bu durum küresel jeopolitik denklemi alt üst edebilir, dahası Asya-Pasifik Bölgesi ABD’nin erişimine tamamen kapanabilir.

Nedense askeri bakımdan güçlü ancak kontrol altında tutulan, laf-söz dinleyen ve işbirliğine açık tutum sergileyen Japonya’nın durumu ülkemizi andırıyor. İki ülke de emsalsiz jeopolitik önemleri nedeniyle bölgelerinde vazgeçilmez aktörler, lâkin bağımsız hareket etmeleri istenmiyor.

Şüphesiz Japonya bölgesinde kilit oyuncu, ekonomik, siyasi ve artan askeri kapasitesi ile belirleyici bir aktör. Zihin egzersizi yapmak iyidir, öyleyse soralım Rusya ile Çin’in Japonya’yı da saflarına çekme ihtimâli olabilir mi? Japonya hangi durumda ABD’ye sırtını dönebilir? Hindistan ve Japonya’nın yönelim ve tercihleri küresel sıklet merkezinin istikrar bulmasında belirleyici olacaktır.

Bu satırlar yazıldığı esnada ABD Başkanı Biden, asılsız Ermeni tezlerini destekler mahiyette “soykırım” kelimesini kullandı. Türk dış politikasında acı bir yenilgiye ve Türk halkı nezdinde derin bir öfkeye neden olan bu çıkıştan sonra ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır. ABD Başkanı seçim vaadini yerine getirmek üzere yaptığı mesnetsiz çıkışıyla iki ülke arasında ciddi bir travmaya neden olmuştur. Bunun telafisi mümkün olmayacaktır. Zaten oldukça sorunlu olan iki ülke arasındaki ilişki sistematiği daha da uzlaşmaz bir çelişkiye evrilecektir. Türkiye vakit kaybetmeden gerekli tepkiyi devlet kapasitesine ve köklü devlet geleneğine uygun olarak vermelidir. Türkiye’yi kaybetmenin ciddi bir bedeli olacağı muhataplara kararlılıkla gösterilmelidir. Görünen Türkiye ile ABD arasındaki müttefiklik anlayışının sona erdiğidir. PKK/PYD terör örgütünü Orta Doğu’da ülkemize tercih eden, FETÖ’yü besleyen, büyüten ve kullanan, Yunanistan’ı cesaretlendirip üzerimize salan ABD an itibarı ile müttefikimiz falan değildir. 15 Temmuz’dan beri yaşananlardan ders alamayıp bu olguları idrak edemeyen stratejik körlere duyurulur.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın