Arap bankalarının Türkiye’ye ilgisi artıyor

MDN İstanbul

Arap Bankalar Birliği ve Türkiye Bankalar Birliği iş birliğiyle düzenlenen “3. Arap-Türk Bankacılık Forumu”, “Ortak Ekonomik Fayda Çerçevesinde Arap-Türk İşbirliğinin Önemi” ana başlığıyla gerçekleştirildi. Hazine Müsteşarı İbrahim H. Çanakçı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mukim Öztekin, Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın ve Arap Bankalar Birliği Genel Sekreteri Wissam H. Fattouh toplantı sırasında küresel finans piyasaları ve Türk-Arap işbirliği konularında değerlendirmede bulundular.
Türkiye bölgenin finans
merkezi oluyor
Hazine Müsteşarı İbrahim H. Çanakçı Türkiye ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri, yüzyıllardır süren köklü dostluk ve kardeşlik ilişkilerine sahip olduğunu belirtti. “Son on yılda, karşılıklı olarak atılan adımlar sayesinde ülkelerimiz arasındaki ilişkiler daha da gelişmiştir. 2007 yılında Türkiye ile Arap Ligi arasında imzalanan çerçeve anlaşma kapsamında kurulan Türk-Arap Forumu ilişkilerimize kurumsal bir boyut kazandırmıştır. Benzer şekilde, 2008 yılında Türkiye ile Körfez ülkeleri arasında Yüksek Düzeyli Stratejik Diyalog Mekanizması kurulmuştur. İslam İşbirliği Teşkilatı çatısı altında siyasi, ekonomik, kültürel, bilimsel ve sosyal dayanışma alanlarında ülkelerimiz arasındaki işbirliğini geliştirmeye yönelik çok önemli çalışmalar yürütülmektedir. Bölgemizin iki önemli ekonomisi olan Türkiye ve Suudi Arabistan G-20 bünyesinde yakın bir diyalog içerisindedir. Farklı fakat birbirini tamamlayan bu platformlarda yakalamış olduğumuz olumlu zemini, hep birlikte somut kazanımlara dönüştürmeyi hedef almalıyız.”
Türk- Arap finansal işbirliğinin her iki taraf içinde önemli kazanımları olduğunu dile getiren Çanakçı , 2013 yılı Ekim ayında Borsa İstanbul yerleşkesinde hizmete açılmasının önümüzdeki dönemde Arap dünyasının Türkiye finans piyasalarına olan ilgisini daha da artıracağını kaydetti.
“Bankacılık sektörünün birçok ülkede ciddi sorunlarla mücadele ettiği bir dönemde Arap Ligi üyesi ülkelerden yatırımcıların Türk Bankacılık sektörüne yönelik ilgisi ve yatırımları devam etmektedir. BDDK, kuruluşundan beri ilk defa 27 Ekim 2011’de Lübnan merkezli Bank Audi Grubunun Türkiye’de bir mevduat bankası kurmasına izin vermiştir. Bankacılık sektöründeki bu doğrudan yatırımların yanı sıra, Türk ve Arap bankacılık sektörleri arasındaki ilişkilerin daha da artırılması, stratejik işbirliklerinin geliştirilmesi ve Türkiye ile Arap Ligi ülkelerinin finansal entegrasyonunda çok daha hızlı ve kapsamlı ilerleme sağlanması gerektiğine inanıyoruz.”
Önümüzdeki yıllarda ekonomik büyümenin ivmelenerek artacağını dile getiren Çanakçı, Türkiye’ye yatırım yapmanın giderek kârlı hale geldiğini söyledi. “OECD tarafından yapılan çalışmalar, Türkiye’nin önümüzdeki 10 yıl, hatta önümüzdeki 20 yıl boyunca OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyecek ekonomi olmaya devam edeceğini ve gerek bölgesel gerekse küresel ölçekte bir cazibe merkezi olma konumunu sürdüreceğini ortaya koymaktadır.
Türkiye, 1 Aralık 2013 tarihinden itibaren G-20’nin temel yönlendirme mekanizması olan “Üçlü Yapı” (Troyka) içinde yer almaktadır; 1 Aralık 2014 tarihinden itibaren ise G-20 Dönem Başkanlığı’nı üstlenecektir. Türkiye, bu vesileyle uluslararası ekonomi, finans ve kalkınma gündeminin belirlenmesinde ve yönlendirilmesinde önemli bir rol üstlenmiş olacaktır. Biz bu rolümüzü ifa ederken içinde bulunduğumuz bölgenin sorunlarını, başa çıkması gereken zorlukları ve beklentilerini titizlikle göz önüne alacak ve sektörle yakın
bir diyalog ve işbirliği
içinde olmaya çaba göstereceğiz.
Türk bankacılık
sektörüne yabancı ilgisi
sürüyor
BDDK Başkanı Mukim Öztekin, “Bankacılık sektöründeki sağlamlık sayesinde dünyada krizin etkileri devam ederken, Türk bankacılık sektörüne yabancı ilgisi sürüyor” dedi.
Mukim Öztekin, forumun açılışında yaptığı konuşmada, son yıllarda iki kelimelik ifadenin ekonomi gündemini sihirli bir şekilde tahakküm altına aldığına şahit olduklarını ve bu büyülü ifadenin “finansal istikrar” kavramı olduğunu belirtti.
Öztekin, 2007 yılında ABD’de başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan finansal kriz sonrasında yaşanan gelişmelerin, finansal istikrarı devletin ekonomiye müdahalesinin önemli bir gerekçesi haline getirdiğini ifade etti.
Ülkelerin ekonomik politikalarını finansal istikrar üzerine kurguladıklarına işaret eden Öztekin, piyasa ağırlıklı ekonominin en belirgin olduğu ABD’de bile kamu otoritesinin finansal istikrarı sağlamak adına doğrudan ve dolaylı olarak ekonomiye müdahale ettiğini anlattı.
Öztekin, finansal piyasaların ekonomilere bir yandan pozitif katkı sağladığını bir yandan da dikkate değer riskleri beraberinde getirdiğini söyledi.
Finansal piyasaların ayırt edici özelliklerinden birisinin, bu piyasaların işleyişinde meydana gelen aksaklığın ekonominin tamamı üzerinde şiddetli negatif etki doğurabilmesi olduğuna işaret eden Öztekin, şunları kaydetti:
“Finans sektöründe yaşanan kırılganlıklar toplumlara ağır maliyetler yüklemektedir. Gelişmekte olan ülke ekonomilerine yönelik tartışmalara göz attığımızda öncelik vurgusunun siyasi istikrar üzerinde olduğunu görürüz. Bu ülkelerde siyasi istikrarda meydana gelen küçük bir dalgalanma bile yüksek dozda algı bozulması yaratıp anında ülke piyasalarında belirsizliği hakim kılabilir. Belirsizlik ise kırılganlığı ve finansal istikrarsızlığı tetiklemektedir. Bu halde siyasi istikrar ekonominin temel sağlık göstergelerinden finansal istikrar olmazsa olmaz konumdadır.
MENA bölgesinde belirsizliklerin kesintisiz devam ettiğine üzülerek şahit oluyoruz. Birçok noktada iç çatışmalar yaşanmaktadır. Hakim durum halini alan belirsizlik ne yazık ki hem bölge ülkelerinin hem de İslam coğrafyasının koşullarını zorlaştırmaktadır. Bu durum hepimize ve gelecek nesillere yüksek bir maliyet yüklemektedir. Politik ve ekonomik sorunlar MENA gurubunda yer alan birçok ülke için çözümü bir sarmal haline gelmiştir. Bu ülkelerde büyüme, gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme ortalamasının altındadır. Bu tür ortamların hakim olduğu ülkelerde finansal atılımlardan bahsetmek neredeyse imkansızdır.

“Küresel krizde Türk
bankaları iyi performans
gösterdi”
Türkiye’nin dünya çapında ağır sonuçlar doğuran küresel krizden beklenenden daha az etkilendiğini ifade eden Öztekin, “Bu başarının elde edilmesinde hükümetimizin önderliğinde ekonomi ile ilgili resmi ve özel kurumlarımızın her birinin takdire değer katkıları olmuştur” dedi.
Son küresel krizi güçlü bankacılık sektörü ile karşıladığına dikkati çeken Öztekin, bu kriz sürecinde hükümetin topluma benzeri ağırlıkta bir maliyetin yüklenmemesi için politik olarak irrasyonel durumlarda bile gerekli olan bütün adımları attığını ve bütün tedbirleri almaktan çekinmediğini söyledi.
Türk bankacılık sektörünün gelişmiş ülkelerdeki bankacılık sektörüne göre geçmişinin daha yeni olduğunu belirten Öztekin, tecrübe açısından nispeten geride olunmasına rağmen Türk bankacılık sektörünün Avrupa standartlarında olduğunu ve kriz döneminde taraflı tarafsız tüm kesimlerce takdir edildiğini ifade etti.
“İftiharla söylemeliyim ki son krizde bankalarına kaynak aktarmayan ender ülkelerden birisi olduk” diyen Öztekin, bu sağlamlığın ardında güçlü denetim yapısının ve çok sayıda nitelikli iş gücü ile gelişmiş teknoloji olduğunu dile getirdi.
Öztekin, bu sağlamlık sayesinde dünyada krizin etkileri devam ederken, Türk bankacılık sektörüne yabancı ilgisinin sürdüğünü vurguladı.
Tarihi bağların olduğu Arap ülkeleri ile Türkiye arasında iş birliği ve ticari hacim açısından istenilen seviyede olunmadığını aktaran Öztekin, bu eksikliğin ülkelerin üretimini olumsuz etkilediğini ifade etti.
İstanbul Finans Merkezi projesinin ülkeler arasındaki iş birliğinin fiili yansımalarının gerçekleşebileceği bir alan olduğuna dikkati çeken Öztekin, İstanbul Finans Merkezi’nin öncelikli bölgesel ve nihai küresel finans merkezi olma hedefini de içerdiğini söyledi.
Öztekin, bölgesel finans merkezinin en önemli ayağının Türkiye’nin yakın coğrafyası ve özellikle de Arap coğrafyası ile gerçekleştirecekleri finansal iş birliği olacağını sözlerine ekledi.
Küresel finans piyasaları
toparlanıyor
Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, uzunca bir aradan sonra, küresel ekonomide daha hissedilir bir toparlanmanın gözlendiğini ve büyüme hızının bu yıl yüzde 4’e yakın olmasının tahmin edildiğini söyledi.
Gelişmiş ülkelerin büyümeye yeniden pozitif katkı vermesi sayesinde dünyada ticaret hacminde beklenen artışın olumlu bir gelişme olduğunu aktaran Aydın, “Ancak, genelde yüksek güven ve huzurdan bahsetmek için henüz erkendir. Kalıcı bir istikrardan ve sürekli bir büyümeden bahsetmek için ise üretim ve yatırım ortamının iyileştirilmesi amacıyla yapısal reformların sürdürülmesine daha fazla çaba sarf etmek zorundayız” diye konuştu.
“2007 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nden başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan finansal kriz sonrasında yaşanan gelişmede finansal istikrarı devletin ekonomik müdahalesinin önemli etkilerinden biri haline getirmiştir. Günümüzde ülkelerin ekonomi politikalarını finansal istikrar üzerine kurduklarına da şahit oluyoruz. Piyasa ağırlıklı ekonominin en belirgin örneği olan ABD’de kamusal otorite, finansal istikrarı sağlama uğruna ekonomiye büyük ölçekli direkt ve dolaylı müdahalelerde bulunmaktadır. Son yıllarda finansal sistem hem büyük yük, hem de yapısal anlamda önemli bir gelişme kaydetmiştir. Finansal piyasalarda faaliyet gösteren kurumlar ekonominin devlet unsuru haline gelmiştir. Finans sektöründe kaydedilen bu ilerlemenin ülke ekonomilerinin bu gelişimine önemli ölçüde katkı sağladığı genel kabul gören bir gerçektir.
Finansal piyasalar ekonomilere büyük katkılar sunarken, diğer taraftan bazı negatiflikleri de beraberinde getirmektedir. Finansal piyasaların ayırt edici özelliklerinden birisi bu piyasaların işleyişinde meydana gelen bir aksaklığın ekonominin tamamı üzerinde şiddetli bir negatif etki doğurabilmesidir. Dolayısıyla finans sektöründe yaşanan durumlar toplumlara ağır maliyetler vermektedir. Finansal sektörünü büyütebilen, pazar ve ürün çeşitliliğini sağlayabilen, kurumsal yatırımcılar üretebilen ve uzun vadeli dış kaynaklara ulaşabilen ülkelerin çok daha hızlı büyüdüklerini ve refah artışını yakalayabildiklerini görüyoruz.”
Türkiye’de finansal sektörün geçiş döneminde olduğunu ve büyüme sürecinin devam etmekte olduğunu kaydeden Aydın, sözlerine şöyle devam etti:
“Bankaların bilançolarında ve ortaklık yapılarında önemli dönüşümler yaşanmaktadır. Müşteri bazı, ürün yelpazesi çeşitlenmektedir, hizmet sunumu, çağımızın sağladığı teknoloji ile desteklenerek zenginleştirilmektedir. Bankacılık sektörünün toplam aktifleri 813 milyar dolar ile milli gelirin yüzde 110’u düzeyindedir. Bu oran son beş yılda 25 puan artmıştır. Büyüme güçlü bir özkaynak tabanı ile desteklenmiştir. Özkaynakların büyüklüğü 91 milyar dolar düzeyindedir ve sermaye yeterliliğinin yüzde 15 gibi yüksek bir düzeyde tutulmasını sağlamıştır.
Bilanço büyümesinin yüzde 50’den fazlası yurt içindeki mevduat ile finanse edilmiştir. Bu kaynaklar, çok geniş bir risk yelpazesinde Türkiye’de yerleşik ticari ve bireysel müşterilere kullandırılmıştır. Risklerin tamamına yakını, üretim, yatırım ve iç talep ile ilgilidir. Müşteri bilgisine dayalı bir veri tabanı ile sürekli izlenmekte, modern yönetişim ve ihtiyatlı bankacılık ilkeleri yaklaşımı ile değerlendirilmektedir. Bu nedenle, kredi riski yüzde 3 ile makul sayılabilecek düzeydedir. Son dönemde bir düşüş yaşanmakla birlikte özkaynak kârlılığı reel olarak pozitiftir.”
Arap Bankalar Birliği üyesi ülkelerde yerleşik yatırımcıların nitelikli payına sahip olduğu 9 bankanın Türkiye’de faaliyet gösterdiği bilgisini veren Aydın, bu bankaların sektör payının yüzde 6 civarında olduğunu söyledi.
Aynı zamanda, Türkiye’de yerleşik 11 bankanın Arap Bankalar Birliği üyesi ülkelerde şube veya temsilcilik şeklinde faaliyetlerinin olduğunu ifade eden Aydın, bankacılık sektöründe artan ilişkilerin ticari hayattaki hareketliliğin bir yansıması olduğunu düşündüğünü aktardı.
Türkiye’nin Arap Bankalar Birliği üyesi ülkeler ile yaptığı dış ticaret hacminin 2013 yılında 45 milyar dolar olduğunu belirten Aydın, “Toplam dış ticaret hacminin yüzde 12’sini oluşturan bu miktarın hâlâ düşük düzeyde olduğunu düşünüyoruz. Ülkelerimizin oluşturduğu coğrafyada bölgesel ve ikili ilişkilerin daha yüksek olduğunu düşündüğümüz ekonomik potansiyelin harekete geçirilmesinde iş birliğine daha çok ihtiyaç vardır” ifadelerini kullandı.
Arap ülkeleri ve Türkiye
arasında önemli işbirliği
Arap Bankalar Birliği Genel Sekreteri Wissam H. Fattouh, Türkiye ve Arap ülkeleri arasındaki ticari ilişkilerin arttığını belirterek, “Türkiye ile Arap ülkeleri arasında bir yakınlaşma yaşanmaktadır ve 2013 yılında Arap ülkeleriyle Türkiye arasında 27 milyar dolar ticaret gerçekleşmiştir. Arap ülkeleri ve Türkiye’nin iş birliği devam etmektedir” dedi.
Fattouh, forumun açılışında yaptığı konuşmada, Arap ülkelerindeki bankacılık sektörü ve Türkiye-Arap ülkeleri arasındaki ekonomik gelişmelere ilişkin değerlendirmeler yaptı.
Arap ülkelerinde yaşanan siyasi gerginliklere rağmen bankacılık sektörünün gelişimini sürdürdüğünü aktaran Fattouh, “Arap ülkelerinde 430 bankada 2012 yılı sonu itibarıyla 1,6 trilyon dolar vardı. 2013 sonu itibarıyla 1,7 trilyon dolar mevduat var. Bu gergin ortama rağmen artışın görülmesini önemli buluyoruz. Petrol ve doğal kaynak gelirleri bu rakamın içinde değil. O nedenle bölgemizde finans sektörü ve bankacılığın gelişimi sürüyor” diye konuştu.
Arap ülkelerindeki kredilerin sadece yüzde 10’unun KOBİ’lerin finansmanında kullanıldığını da belirten Fattouh, bunu giderilmesi gereken bir eksiklik olarak gördüklerini söyledi.
Fattouh, Arap ülkelerindeki bankacılığın henüz istenilen seviyeye ulaşmadığını, buna karşın gergin atmosferle birlikte düşünüldüğünde hayli iyi durumda olduğunu vurguladı.

Ticaret hacmi 27 milyar dolar
Türkiye’nin Arap coğrafyasıyla son yıllarda geliştirdiği iş birliği sürecinin başarılı olduğunu dile getiren Fattouh, “Türkiye’de son yıllarda büyük bir ekonomik ve sosyal gelişmeler yaşanmıştır. IMF’nin verilerinde yer aldığı gibi 820 milyar dolar seviyesine ulaşan bir başarıdan söz ediyoruz. Bildiğiniz gibi Türkiye ile Arap ülkeleri arasında bir yakınlaşma yaşanmaktadır ve 2013 yılında Arap ülkeleriyle Türkiye arasında 27 milyar dolar ticaret gerçekleşmiştir. Bunun yanında Türkiye’deki İslami bankaların çoğunun hissedarları da Körfez ülkeleridir. Arap ülkeleri ve Türkiye’nin iş birliği devam etmektedir” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de ve bölge coğrafyasında yaşanan siyasi gerilimin ilişkileri etkileyip etkilemeyeceğinin zihinlerde soru işaretleri oluşturduğunu belirten Fattouh, “Ortak çalışmaların devamı ve iş birliğinin sürdürülmesi için projelerin gözden geçirilmesi gerekli, bu konuda sürdürülebilir stratejilere ihtiyacımız var. Bunu geleceğe yönelik bir ortaklık oluşturma şeklinde görmeliyiz. Çünkü herkes biliyor ki gerek Arap dünyasında gerekse Türkiye’deki olanaklar çok geniştir.”

Bazı bankalar hâlâ
devlete bel bağlıyor
Bunun sonucu olarak G20’de yer alan neredeyse her ülke bankalar için olağanüstü tedbirler almak zorunda kaldı. Bazı bankaların hâlâ devlete bel bağladıkları, vergi mükelleflerinden büyük destekler aldıkları bir sistemi uygulamaya devam edemeyiz” diye konuştu. Carney, İngiltere Merkez Bankası’nın istihdam, gelirler ve harcamalarda sürdürülebilir bir büyümeyi sağlayacak para politikası izleyeceği taahhüdünde bulundu.

Bunu Paylaşın