ABD’ye karşı güçsüz değiliz

MDN İstanbul

Tuğgeneral (E) Hukukçu Dr. Cihangir Dumanlı ABD’nin CAATSA yaptırımlarına karşı Türkiye’nin atması gereken adımları ilkeler ve hukuktan doğan haklar temelinde MarineDeal News okurları için kaleme aldı

Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra Rusya ile doğrudan çatışma ihtimali azalan ABD, Orta Doğu’ya ilgisini artırmış ve eylemli hale getirmiştir. Bu kapsamda 1991 ve 2003’te iki Irak savaşı, Arap Baharı, Suriye’nin kuzeyinde Irak’takine benzer bir Kürt devleti oluşturma gayretleri, bu maksatla PKK’nın Suriye uzantılarına açık destek vermesi, FETÖ örgütünü desteklemesi ve koruması gibi eylemleri doğrudan ulusal güvenliğimizi tehdit eder hale gelmiştir. Bugün Türkiye için en büyük tehdit ABD kaynaklıdır.

ABD, son olarak hava savunma ihtiyacımız için Rusya’dan S-400 sistemi almamıza tepki olarak ülkemizi resmen “hasım” ilan etmiş ve Amerikan Hasımlarına Yaptırımlar Yolu İle Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında yaptırım kararı almıştır. Parasını ödediğimiz F-35 uçaklarına el koyması Birinci Dünya Savaşı başlangıcında İngiltere’nin Sultan Osman ve Reşadiye gemilerimize el koymasına benzeyen hasmane bir tutumdur.

Türk-Amerikan ilişkileri pek çok iniş çıkışlarla doludur. 1962 Küba krizi, Johnson mektubu 1975-1978 silah ambargosu, afyon yasağı, 1992’de Muavenet gemimizin vurulması, 2003’te Süleymaniye’de askerlerimizin başına çuval geçirilmesi, sözde Ermeni soykırım tasarıları, 2019’da Başkan Trump’ın T. C. Cumhurbaşkanı’na hakaret içeren mektubu, Rahip Bronson olayı önemli kriz dönemleridir. CAATSA yaptırımları ise bunlardan daha az ciddi değildir.

Bütün bunlara rağmen hâlâ Soğuk Savaşın ittifak alışkanlıklarından kurtulamayıp “Müttefikimiz bize bunu nasıl yapar?” diye düşünmek yersizdir. Bu gerçekler karşısında müttefiklik kâğıt üzerinde kalmış, fiilen bozulmuştur.

Bu gerçeği kabul edip bizim de ABD’ye karşı “müttefiklik ruhuna uymayan” tepkiler göstermemiz en doğal hakkımızdır.

ABD’ye karşı ne yapabiliriz, gücümüz yeter mi? diye düşünenler olabilir. Coğrafya da bir güçtür ve bizim bu ülkeye karşı kullanabileceğimiz en önemli gücümüz coğrafyamızdır. ABD’nin bölgedeki askeri operasyonları Türkiye coğrafyası kullanılmadığı takdirde daha uzun süreli ve daha yüksek maliyetli (zayiat dâhil) olur. Uzun süreli ve yüksek maliyetli savaşlar ise Amerikan kamuoyunun hassas tarafıdır.

Türkiye ile ABD arasındaki savunma işbirliğinin hukuki çerçevesi 1980 tarihli Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması (SEİA) ile çizilmiştir. SEİA’nın özü şudur:

  • ABD TSK’nın modernizasyonuna yardım için elinden geleni yapacak (do its best). Bunun için askeri (FMS) ve ticari krediler ve hibe verecek,
    Türkiye de buna karşılık ABD’ye üs ve tesislerini kullandıracak.
  • Soğuk Savaş bittikten sonra ABD Türkiye’ye yaptığı askeri yardımları kesmiş, üstelik PKK’ya yardım etmeye başlamıştır. Bu nedenle SEİA tek taraflı (sadece Türkiye’nin verdiği) bir duruma gelmiştir. Bu bile antlaşmanın bozulması anlamına gelmektedir.

SEİA’nın birinci maddesi bu antlaşmanın NATO’nun amaç ve kapsamı ile sınırlı olduğunu belirtmektedir. Oysa 1980 yılındaki NATO ile bugünkü NATO arasında çok büyük farklar vardır. Soğuk Savaş’tan sonra kendisini yenileyen NATO bir Kuzey Atlantik Paktı olmaktan çıkmış, yeni üyeler, yeni ortaklar ve işbirliği ülkeleri ile 67 ülkeyi kapsayan, pratikte Amerikan emperyalizminin çıkarları için dünyanın her yerinde operasyon yapan bir örgüt haline gelmiştir. 1980’de SEİA yapılırken NATO’nun amaç ve kapsamı ile bu günkü amaç ve kapsamı çok farklılaşmıştır. ABD ile savunma ve ekonomik işbirliği faaliyetlerinin “NATO’nun amaç ve kapsamı ile sınırlı olmasının” anlamı ve içeriği değişmiştir. NATO bir ortak güvenlik ittifakıdır. ABD’nin faaliyetleri ise güvenliğimize tehdittir. ABD’nin bu gün Suriye’yi bölmesi, PKK’ya ağır silahlar vererek Türkiye’ye yönelik tehdidi büyütmesi, bize vermediği F- 35’leri Yunanistan’a vererek Ege’de dengeyi değiştirmesi NATO’nun amaç ve kapsamı ile açıklanamaz. Dolayısı ile SEİA bu anlamda da geçersiz olur. Yani bizim SEİA gereğidir diye ABD’ye üs vermemizin uluslararası hukuk açısından altyapısı ve gerekçesi kalmamıştır. Ayrıca Türkiye bugün TSK’nın modernizasyonu için 1980’lerde olduğu gibi Amerikan yardımına muhtaç değildir.

Bir anlaşmanın yapılışı sırsında var olan ve anlaşmanın yapılmasını etkileyen koşullarda yaşanan değişmeler, o anlaşmaya son verme veya uygulamasını durdurma nedeni olarak uluslararası hukukta kabul edilmektedir (rebus sic stantibus). SEİA konusunda mevcut durum bize bu ilkeye uyma hakkı vermektedir.

SEİA 1980 yılında beşer yıllık sürelerle gözden geçirmek üzere yapılmıştır. 1985 yılında süre dolmasına rağmen ilk uzatma iki yıl gecikme ile 1987 yılında yapılmıştır (1990 yılına kadar). Bu uzatma mektup teatisi yolu ile yapılmış ve teati edilen mektuplar antlaşmaya ek olarak konulmuştur.

Bu kapsamda ABD Dışişleri Bakanı George Shultz 16 Mart 1987 Tarihinde Türk mevkidaşı Vahit Halefoğlu’na bir mektup yazmıştır.1 Shultz bu mektubunda, SEİA’nın NATO kapsamında uzatıldığını teyit ettikten sonra mektubun üçüncü paragrafında şu ifadeyi kullanmıştır, “ABD, terörizmle ve teröre yardım ve destek sağlanması ile mücadelede Türk hükümeti ile işbirliği yapma konusundaki kararlılığını teyit eder”.

SEİA’ya ek olarak konulmuş olan Shultz’un bu mektubu ABD’nin açık taahhüdünü ifade etmektedir.

Buna rağmen ABD teröristlere ağır silah dâhil her türlü desteği vererek aramızdaki anlaşmayı tek taraflı bozmuş, hukukun temel ilkelerinden “ahde vefa” (pacta sunt servanda) ilkesine aykırı davranmıştır. Bir anlaşmanın taraflarından biri yükümlülüklerini yerine getirmezse diğer tarafın da yükümlüğünden kurtulması hukukun genel ilkesidir. ABD’nin bu tavırları karşısında bizim de NATO kapsamı ile sınırlı olan SEİA’ya uymak ve bu ülkeye üs vermek yükümlülüğümüz hukuken ortadan kalkmıştır.

ABD’nin CAATSA yaptırımlarına ve diğer hasmane tutumlarına verilebilecek tepki bu ülkenin tutumunu istediğimiz yönde değiştirmesini sağlayabilmelidir. Kınama yeterli değildir. En uygun tepki İncirlik ve Kürecik başta olmak üzere ABD’nin üs ve hava sahamızı, limanlarımızı kullanmasına verilen izinlerin derhal iptal edilmesidir.

1mektubun içeriği için bknz: state.gov/libraries/turkey/461177/pdf/ctia5977_001.pdf, erişim 14 mayıs 2017

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın