ABD-Türkiye İlişkileri: Cayrosu bozulan gemi misali

MDN İstanbul

ABD’de Demokrat Başkan Biden’ın göreve başladığı günden beri, Türk-Amerikan ilişkileri karşılıklı sert tonlu açıklamalarla ilerliyor. İki ülke arasındaki ilk üst düzey görüşme, Biden göreve başladıktan neredeyse bir ay sonra Dışişleri Bakanları düzeyinde yapılan telefon görüşmesi oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Biden arasında ilk temasın ne zaman olacağı ise muamma. İkili muhtemelen sene içinde yapılacak NATO Zirvesi’nde bir araya gelebilecek. İki ülke arasında karşılıklı, dolaylı ve örtülü mesajlaşmaların devam edeceği anlaşılıyor.

İki ülke ilişkilerinde gerginlik dolu bir sürece giriliyor
ABD’nin son dönemde Türkiye’ye karşı yıpratma ve yıldırma stratejilerini tedavüle sürdüğü görülüyor. Birkaç örnek hadise ile açıklayalım. Şubat ayının başında ABD Senatosu’nda 100 senatörden 54’ünün imzalayarak Biden’a gönderdiği mektup nedense iç kamuoyunda geçiştirildi. Mektubun özünü, “Türkiye’ye insan haklarının korunması konusunda baskı yapılması” tespiti oluşturdu.

Biden’a, “Sizden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetinin yurtiçi ve yurtdışındaki muhaliflere yönelik baskıları sona erdirmesi, siyasi tutukluları ve düşünce suçu nedeniyle tutuklu bulunanları serbest bırakması ve baskıcı rejim çizgisinden vazgeçmesi gerektiğini vurgulamanızı istiyoruz” çağrısında bulunulması dikkat çekici bir durum.

Her ne kadar mektup sembolik bir anlam taşısa da yeni dönemde ABD ile Türkiye ilişkilerinin hangi yöne evrileceğini göstermesi bakımından önemli. Burada dikkat çeken konu mektuba Demokrat ve Cumhuriyetçi partili senatörlerin imza koyması. Türkiye karşıtlığı konusunda ABD senatosunda konsensus sağlandığı anlaşılıyor.

Türkiye’ye gözdağı verilmeye çalışılıyor
Şubat ayının ortasında ABD menşeli düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nün Türkiye’ye yönelik yayımladığı rapor, içerdiği ifadelerle tepki çekti. Son dönemde ABD Hükümeti’nin örtülü sözcülüğünü yapan düşünce kuruluşlarının benzer içerikli raporlarıyla, Türkiye’ye açıktan gözdağı verilmeye çalışıldığını görüyoruz.

“Yeni Türkiye için yeni ABD politikaları” başlıklı raporda dikkat çeken kısım, Türkiye’nin iç politikasına yönelik yapılan maksatlı tespitler. “Batı ile bağların yeniden kurulmasından fayda sağlayacağına demokratik olarak seçilmiş bir Türk hükümeti karar verecek. O zamana kadar Washington’un önündeki zorluk, bunu görünür kılmak için yeterli baskıyı sürdürmek olacaktır” şeklindeki argümanlar manipülatif bir arka plana sahip.

Türkiye’yi NATO üzerinden korkutmak
Raporda dikkat çeken bir diğer başlık ise, “NATO’nun yapısı işi zorlaştıracak olsa da üye ülkeler, Türkiye’nin veto gücünü kötüye kullanmasını önleyecek mekanizmalar hakkında ciddi olarak düşünmeye başlamalı”. Türkiye’ye NATO üzerinden şantaj yapılmaya çalışılıyor ve Türkiye’nin direncinin kırılması hedefleniyor.

Öte yandan raporda, Doğu Akdeniz’e temas edildikten sonra kullanılan, “Washington, Türkiye’nin yeni dış politikasından endişe duyan, artan sayıda ülkeyle daha etkin çalışabilir” ifadeleri de önemli. Doğu Akdeniz’de, ne yazık ki Türkiye’ye karşı geniş bir eksen oluşmuş durumda. Türkiye karşıtı cephede yer alan ülkelerin ABD ile ilişkileri de her geçen gün gelişiyor.

ABD’nin Doğu Akdeniz’deki görünürlüğünü artırması, Doğu Akdeniz’e daha fazla müdahil olması, üstelik Türkiye karşıtı cepheye daha fazla destek vereceğini açıklaması da aleyhimize gelişmeler. Bu hamleler Türkiye üzerindeki baskıyı artırma devamında Türkiye’yi bölgesinde yalnızlaştırma, son tahlilde Türkiye’ye Doğu Akdeniz’de geri adım attırma amacına matuf….

İlişkilerde nirengi noktası: S-400
Raporda Biden’a, “S-400’lerin devre dışı bırakılması karşılığında CAATSA yaptırımlarının kaldırılması” önerisinin yapılması da şaşırtıcı değil. Zira, S-400 meselesi ABD ile Türkiye arasında gergin seyreden ilişkilerin nirengi noktasına evrilmiş durumda. S-400 meselesinin akıbeti şüphesiz iki ülke ilişkilerinin geleceği bakımından turnusol kâğıdı görevi görecek.  S-400 meselesinde verilecek taviz ve atılacak geri adım Türkiye’nin itibarını ve güvenilirliğini erezyona uğratacağı gibi bu tavizi şüphesiz yeni ve seri tavizler izleyecek.

Türkiye’nin S-400 konusunda atacağı geri adımla ABD ile ilişkileri düzeltemeyeceğini hatırlatalım. Gündeme getirilen Girit modeli gibi söylemler konuya vakıf olanlarda tedirginlik yaratıyor. Nitekim Türkiye, S-400’den vazgeçse de geçmese de ABD ile gerginlik devam edecek, stratejik seviyeli karar vericilerin bunu görmemesi mümkün değil.

Yumuşak güç unsuru olarak düşünce kuruluşları
ABD’nin strateji belirlerken ve uygularken yaygın olarak kullandığı yumuşak gücünü yakından takip etmek durumundayız. Yumuşak gücün en önemli aygıtlarından birisi de ABD Hükümeti’ne müzahir düşünce kuruluşları. ABD’nin hedef ülkeyi etkilemek, manipüle etmek ve baskı kurmak üzere düşünce kuruluşlarını birer manivela olarak kullandığı aşikâr.

Brookings Enstitüsü’nün son raporuna da bu optikten bakmak isabetli olacaktır. Maksadını aşan bu ve benzeri raporlar sorunlu seyredeceği görünen Türkiye-ABD arasındaki ilişkilere projeksiyon tutması bakımından dikkate alınmalı. Her ne kadar yeni ABD yönetiminin önceliği Çin, Avrupa Birliği, NATO ve Rusya olarak öne çıksa da Türkiye’nin üzerindeki baskı artırılacak ve Türkiye Atlantik yörüngesinde tutulmak istenecektir.

Suriye’de finale az kaldı
ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby’nin, şubat ayında SDG’yle ilgili bir soruya, “Biz Suriye’de yerel Suriye Demokratik Güçleri ile çalışıyoruz ve bu değişmedi” yanıtını verdiğini hatırlatalım. Suriye politikaları ve PYD terör örgütüne bakışında hiçbir değişiklik olmayan ABD’nin burnumuzun dibine yeni üsler kurması ve Suriye’deki Kürtleri bir araya getirecek hamleleri peşi sıra atması umarız birilerinin aklını başına getirmesine vesile olur.

Zira 2021 Aralık ayında Suriye’de yapılması planlanan seçimlere giden süreçte, hazırlıkları devam eden yeni Suriye anayasası ile de-facto üçe bölüneceği anlaşılan Suriye’de finale az kaldı. Türkiye’ye müzahir bir sünni Arap oluşumu rüyası görenler bir gün uyandıklarında güneyimizde ansızın bir Kürt devleti ile karşılaşabilirler.

Uyaralım, Türkiye’yi PKK ile meşgul edip uyutan, PYD’yi ise aklayan ve ululayan Batı’nın emperyal hamleleri ülkemizi kritik bir eşiğe getirebilir. Türkiye’nin ABD’nin olası baskılarına karşın bölge merkezli bir dış politika izlemesi, kendi gücüne dayanması ve seri taktik hamleler atmaya başlaması uygun olacaktır.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın