Deniz Kurmay Yarbay (E) Özhan Bakkalbaşıoğlu, Ukrayna’da yaşanan savaşın çıkış sebepleriyle Türkiye’yi ilişkilendirdiği makalesinde olası savaş durumunda ülkemizde yaşanabilecek sosyal sorunları da irdeliyor
Ukrayna-Rusya savaşı hakkında çok çeşitli kaynaklar yorumlarda bulundu.
Bana kalırsa güvenlik kaygısı ve tarihten gelen derslerin ışığında Rusya bir yerde haklı ancak haklıyken haksız bir duruma düşmüştü. Doğu toplumlarının kaderi bu! İnce diplomasiyi bilmiyorlar, karşılarındaki emperyâl güçlerin bir yalan makinası olduklarını hâlâ anlayamıyorlar.
Güçlü medya organları ile acıklı sahneler devamlı olarak gündemde. Tek taraflı yayınla Rusya adeta şeytanlaştırıldı. Ukrayna’nın Donetsk ve Luhansk bölgelerinde sivillere yaptıklarındansa hiç bahsedilmedi.
Basiretsiz ve öngörüden yoksun bir Ukrayna Devlet Başkanı ve yönetimin getirdiği sonucu ayakta alkışlayan bir Avrupa Birliği (AB) ile karşı karşıyayız. Yaşananların sonucu da baş suçlu olan ABD’nin bir iyilik meleği kisvesinde istediklerini almasıdır. Doğu hâlâ medyanın ne kadar kamuoyunu etkilediğini kavrayamadı. Buna en güzel örnek, Kıbrıs’ta haklı olduğumuz hâlde suskunluğumuz nedeniyle işgâlci damgasının vurulmasıdır. Doğu toplumları bir kere Batı dünyasından din ve kültür olarak farklı. Bunun yanı sıra diplomaside uzun mücadeleyi sevmiyorlar, hemen çatışma yolunu seçiyorlar.
ABD, Rusya’nın ekonomik ve askeri yönden sarsılmasını istedi ve bunun için de Ukrayna oyununu oynadı. Yazık oldu! Öncelikle Ukrayna halkına yazık oldu! Batı’nın ikiyüzlü siyasetini anlamayan yöneticilerin yönettiği Ukrayna’ya yazık oldu. ABD; Çin, Rusya ve bir yerde de AB’nin bir güç olarak karşısında durmasını istemiyor. Çünkü artık son gücünü kullanıyor ve tek güçlü olmak istiyor. Aksi takdirde bir daha toparlanma şansı olmayabilir.
Sıraya girme kültürünü geliştirmemiz gerekiyor
Tüm bunlar olurken TV yayınlarından canlı olarak savaşın vahşetini ve yaşamı izledik. Toplumun bir bireyi olarak bazı basit gibi görünen ama savaşın direncini ve devamlılığını artıracak bir kaç hususu belirtmek istiyorum.
Türkiye bu savaştan hangi dersleri çıkarmalıdır? Ben, olayın stratejik ve diplomasi boyutuna gitmeden toplumu ilgilendiren ve fakat olası bir savaşta ülkenin yaşayabileceği konulara gireceğim. Başlayalım o zaman: Önce çuvaldızı kendimize batıralım ve hiç yapmaya alışık olmadığımız öz eleştiriyi yapalım. Barış zamanında herhangi bir kurum ve kuruluşun önünde kuyruğa girmede zorlanan Türk halkı böyle bir durumla karşılaştığında neler olur? Her ne kadar bu konu kültür ve eğitim işi olsa da özellikle büyük şehirlerde bu kalabalık topluluğun neler yapacağını göz ardı etmemek gerekecektir. Sıraya girme kültürünü geliştirmemiz gerekiyor.
İstanbul böyle bir savaş durumuna girse, başta yaralıların nakli olmak üzere nasıl bir planımız mevcut ve bunun eğitimleri var mı, ne ölçüde yapılıyor?
İstanbul için sivil savunma planları yapılmış mıdır?
Örneğin, müzelerdeki eşyalar hangi şehre nasıl gidecek? Bunun planlaması var mı?
Şehrin tahliyesinde hangi yollar kullanılacak, bir plan var mı (Balkan Savaşı’nda göç eden soydaşlarımızla Ordu birlikleri aynı yolu, aynı tren hattını kullanmış ve bu bir faciaya neden olmuştu)?
Barış zamanında ufak bir fısıltıyla bile marketler boşaltılırken, olası bir savaşta neler olabilir?
Ordunun savaşta el koyacağı araç ve gereçlerin planları yapılmış mıdır?
Askeri birliklerin Boğaz geçişlerini nereden ve nasıl yapacaklar?
İstanbul’un tahliye planı yapılmış mıdır?
İlk yardım ve AFAD gibi kuruluşlar ne yapacaklar? Bugün hiçbir evin sığınağı yok, nereler sığınak olacak?
Metrolar, tüneller ne kadar faydalı olabilir? Diye ilk akla gelenleri sıraladım.
Bunların Ukrayna Savaşı bitmeden ülkemiz tarafından alınacak bazı dersler/tedbirler olduğunu düşünüyorum. Bunları, dünyanın yeni bir savaşın eşliğinde olması ve artık her zaman bir savaşın olabileceği emareleri üzerine yazdım.
Tüm yaşananlara bakıldığında, dünya artık bugünden daha kötü bir siyasi ortama giriyor.
Saflar belli olmaya başladı. Türkiye de Rusya gibi kuşatılmış bir ülkedir. Aynı zamanda Rusya’nın güvenlik ve kuşatılma takıntısı gibi bölünme/parçalanma takıntısı vardır. Kuşatan ülkelerin bir kısmının NATO ülkesi olması da dikkate değer bir konudur. ABD, kendi menfaatine göre NATO ülkelerini bile tek başına bırakabilir. NATO’nun bazı üyelerinin ve ABD’nin PKK terör örgütünü desteklediğini unutmayalım.
Rusya’nın durumu Türkiye için de geçerli
Olaylara baktığımızda aslında göreceli olarak 3’üncü Dünya Savaşı, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle başladı. Çeşitli bölgelerde harp esnasında olabilecek durumlara göre diplomasi, askeri güç ve harekâtı ile ülkelerin olası bir değişimde neler yapacaklarının örneklemeleri yapılmaktadır. Silahlar denenmekte, enerji hatlarının kontrolü için savaşlar veya hükûmet değişimleri yapılmaktadır.
Bugün, Rusya’ya verilen sözlerin tutulmaması örneği, Türkiye için de geçerli bir durumdur. Batı için Meriç Nehri ve Ural Dağları’nın doğusu yani Türkiye ve Ukrayna, ABD ve Batı’nın kendi menfaatlerinin durumuna göre değişkenlik kazanan ülkelerin bulunduğu bir alandır. Ama bu alan ele geçirilmesi gereken bir alan yani kalpgâhdır.
Bir başka deyişle buraya hâkim olan Avrasya’ya hâkim olur. Ukrayna olayının esası budur. Türkiye Batı’ya göre NATO’dadır ve her zaman kontrol edilir düşüncesi son zamanlarda değişkenlik yaratınca, Türkiye’nin de kuşaklandığını ve güvenlik sorunu yarattığını görmekteyiz.
Yunanistan’ın adeta ABD üssü hâline gelmesi, Suriye’nin kuzeyinde sözde Kürt devleti kurulması çalışmaları ve ABD varlığının artması, ABD’nin Irak’ta Kürt bölgesini desteklemesi; keza Rusya’nın da bu bağlamda Türkiye’yi kuşatması ve Suriye’deki askeri varlığının Soğuk Savaş döneminden daha fazla olması, Karabağ bölgesine üs konuşlandırılması…
Kilit ve anahtar: Türkiye
Sonuç itibarıyla Ukrayna Savaşı, bölgesel ve küresel siyasetimizi, sosyal yaşamımızı yeniden elden geçirmeye başlamamızın miladı olacaktır. Dışa bağımlılığımız özellikle enerji ve gıda sektöründe yeni adımların atılması gerektiğini dikte etmiştir.
Karadeniz’in sahildar ülkelerin bir denizi olduğu unutulmamalıdır. Önemi artmıştır. Askeri sahada Karadeniz Donanma İş Birliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR)’nun yeniden aktif hâle geçmesi gereklidir. Karadeniz sahildar devletlerin denizidir ve Türkiye NATO üyesi olarak bu dengeyi yıllarca SSCB’ye karşı korumuştur. NATO’ya giren Romanya ve Bulgaristan da bu dengenin korunmasını Türkiye gibi devam ettirmelidir. Karadeniz’in istikrarının korunması için Montrö bu bağlamda kilit anlaşmasıdır, kilit ve anahtar Türkiye’dir.
Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” direktifi doğrultusunda merkez ülke olmak istiyorsak, olmanın yollarının arayışı içinde de olmamız gerekiyor.
“Güçlü Türkiye ve Güçlü Ordu”, slogan daima bu olmalıdır.
Bölgede barış, Türkiye’nin güçlü devlet ve öngörülü dış politikası ile oluşur. Olası bir dünya savaşı Pasifik’te değil bu bölgede başlar. Çin’i denizlerden kontrol edebilirsiniz ama eğer Rusya’yı kontrol edemezseniz tüm Avrupa ve Akdeniz gider. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra NATO’nun kurulması ve şimdiki Ukrayna olayının nedeni budur.
Ama önce Türkiye, Mavi Vatana sahip çıkacaktır, çünkü Türkiye’nin bekası için bu olmazsa olmazıdır.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.