Deniz Kurmay Yarbay (E) Özhan Bakkalbaşıoğlu, Atatürk’ün denizci kimliğini, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki tüm imkânsızlıklara ve karşı çıkmalara rağmen Donanmamızın geliştirilmesi yönünde yaptığı özverili çalışmaları değerlendirdi
Türkler, 1090 Koyun Adaları Deniz Savaşı’ndan 1923 yılına kadar geçen zamanda üzülerek söylemek gerekirse tam bir denizci imparatorluğu kuramadılar. Fatih Sultan Mehmet’in başlattığı, İkinci Beyazıt’ın desteklediği, Yavuz Sultan Selim’in önemini kavradığı ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde doruk noktasına ulaşan Osmanlı İmparatorluğu’nun deniz serüvene, daha sonraki yıllarda iniş çıkışlı dönemler geçirse de gerekli önem hiçbir zaman gösterilmemiştir. Bunun sonucunda da İmparatorluk çökmüştür.
İmparatorluk, son 20 senesinde girdiği 3 savaştan da donanması yeterli olmadığı için mağlup ayrıldı ve tarih sahnesinden çekildi. Bu savaşlara, Mustafa Kemal Paşa da dahil olmuştur. İtalya’nın Libya’ya saldırması bir deniz geçişi ile yapılmış ama müdahale edilememiştir Kendisi bu savaşa kara yolu ile gitmek zorunda kalmıştır. Girit Ada’sının kaybı, Balkan Savaşı, Adalar’ın hazin bir şekilde kaybedilmesi ve Çanakkale’de verilen binlerce şehit. Tüm bunları yaşayan ve donanma olmadan devletin var olamayacağını anlayan, sözde değil özde bir yaklaşımla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk işi donanmanın yeniden yapılandırılması olmuştur. Donanmanın durumu hakkında çarpıcı bir örnek verecek olursak, Yavuz Muharebe Gemisi hareketten sakıt 3 adet yarası olan tüm cihazları sökülmüş, Hamidiye Gemisi ise en az 5 ay sonra hizmet verebilecek bir durumda. O kadar ki, bacaları çürümüş. Onarılırken, hasarlı direğin yerine eski zırhlı İcadiye Gemisi’nin direği takılıyor bu sefer köprüsünde sıkıntı oluyor. Muin-i Zafer Korveti’nin köprüsü monte ediliyor. Cumhuriyet kurulurken 101 pare top atışı bile Hamidiye ve Ertuğrul’a yarı yarıya paylaştırılarak yapılıyor. Okullarda ise taktik dersi okunmuyor, bir harekatın nasıl yapılacağı bile planlanmıyordu. İşin acısı, bir tek amiral yoktu. İşte miras buydu. Bu mirasla Atatürk’ün deniz vizyonu ve ileri görüşüş sayesinde imkansız başarıldı. Kurtuluş Savaşı’nda Karadeniz’de görev yapan Bahriye Subayı Abdurrahman Fevzi Bey, “Hiçbir milletin deniz kuvvetleri bizim bugün içinde bulunduğumuz zorluklarla karşılaşmamıştır. Deniz Kuvvetleri’nin materyali bu gün Abdülhamit istibdadının bıraktığı mirastan daha sönük ve daha azdır. Buna rağmen personelin subay kısmı, en yeni donanmayı en üstün bilgilerle sevki idare edecek kifayet ve kabiliyettedir. Halen Deniz Kuvvetlerimizin kadrosunu teşkil eden subaylar Deniz Kuvvetleri’nin ve donanmayı ölümsüzlük sırrına eriştirmekte mükelleftir,” sözleri, Bahriye subaylarının azmini ve düşüncesini yansıtması bakımından önemlidir. İşte bu emareler bir donanma varlığına inanan Atatürk’e de destek olmuştur.
Bu vizyon ile 300 yıllık bir çöküşün ve ihmalin telafisi 15 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmış, donanma ve denizcilik kavramları devletin politikasına tam olarak yerleşmiştir. Ancak, çok önemli bir konu da Mareşal Fevzi Çakmak’ın denizcilere olan tutumudur. Bazı kaynaklarda, Atatürk’ün Silahlı Kuvvetlerin yönetimini Mareşal’e verdiği ve karışmama sözünde bulunduğu söylenmektedir. Çünkü, gelişen olaylar ve anılarda bu görülmektedir. Denizcilerin bu nedenle çektiği sıkıntılar bir gerçektir Mareşal Fevzi Çakmak’ın “Boğazlar ve Marmara tarafsız bir bölge oldu. Burada asker bulundurmuyoruz, savunma Rumeli ve Anadolu olarak ikiye bölündü. Donanma, Bursa Ovası’ndaki kolordunun emrinde olacak ve bu savunmayı yapacak. Size büyük gemi değil küçük gemi lazımdır,” diyerek tutumunu ve vizyonunu belli etmiştir. Oysa, Yunan Savunma Bakanı Kıryako, “Türk’ler, Yavuz’u onarırlarsa bizim Donanma kuvvetsiz kalır. Yunanistan’ın, Türklerin hayat yolu Ege Deniz’ini kesecek bir donanmaya sahip olması şarttır,” diyebilmektedir. Kıyı savunması ve bir ufak donanma kurmak düşüncesindeki Yunanistan’ın bu bakış açısı kayda değerdir. Atatürk her şeye rağmen Deniz Kuvvetleri’nin gelişmesi adına, düşünce ve demeçleri ile Bahriye’nin yanında olduğunu göstermiştir. Bahriye, çok sıkıntılı dönemler yaşamıştır. Birinci Dünya Savaşı sonunda Almanlar tüm teknik ve taktik dokümanları ve talimatları götürmüşlerdi. Bu şartlara rağmen bir avuç Bahriye subayı, canla başla çalışıyordu. Atatürk de yaptığı 1924-25 gezilerinde Donanma’nın kötü durumunu görmüştü. Bunun sonunda 1 Kasım 1925 Meclis açılışında denizcilere fazla bütçe ayrılmasını sağlamıştır. Hatta bütçe yetmediği zaman Atatürk’ün müdahalesi ile ek bütçe tedarik ediliyordu. Tüm bu çalışmalara rağmen denizcilerin üzerine o kadar çok gidilirdi ki, seyir halinde iken gemilerde teknik bir arıza olsa hemen rapor yazılarak denizcilerin beceriksizlikleri dile getirilirdi. Atatürk’ün Donanma ile seyir yaptığı bir tatbikatta TCG Adatepe gemisinin makinalarında bir arıza olmuş ve kötü hava şartlarına rağmen makina personeli onarma işlemi yaparken zevatta bulunan bir sivil şahıs Atatürk’e “Eğer bizden hayvanlı bir muhafız isteseydiniz topal hayvan mı verecektik,” diye anlamsız bir söz sarf etmiştir. Atatürk bu sözlere sinirlenerek “Bu teknik bir iştir sen anlamazsın, aklın ermez,” diyerek sert bir cevap vermiştir. 1924’te Bahriye’nin yaptığı bir balo, ertesi yıl Genel Kurmay tarafından “Askerler balo yapamaz ” mealinde emir verilerek iptal edilmiştir. Bunun yanı sıra denizcilik terimlerine karışılmış, vira, seren, loça gibi gemicilik terimlerinin sivil karşılıklarının kullanılması istenmiştir. Alman personel, harp sonrası tüm yazılı talimat ve belgeleri götürdüğünden, Bahriyeliler yeniden hazırlık yaparken Genelkurmay’dakiler askerliğin karası denizi olmaz diyerek denizcilik terimlerini engellemeye kalkışmışlardır. Yavuz Gemisi’nin onarımına verilecek paranın demiryollarına verilmesi istemiştir. Bahriye Bakanlığı’nın kurulmasına Mareşal ve Ordu Komutanları karşı çıkmıştır. Meclis’te bakanlık onayı için yapılan oylamada verilen 24 ret oyu içinde Kazım Karabekir ve Rauf Orbay’ın oylarının da olması çok manidardır. Özellikle Rauf Orbay’ın muhalif kalması, Deniz Kuvvetleri’ni gelişmesini geriye attı diyebiliriz. İsmet İnönü’nün Bahriye Bakanı İhsan Bey ile olan husumeti de dikkate alındığında Bahriye’yi tek koruyan ve ona destek verenin Atatürk olduğu anlaşılabilir. O dönemde, örneğin ABD’nin Amiral Mahan’ı veya İngiltere’nin korsan Drake’i gibi deniz alâka ve menfaatlerini savunacak, deniz stratejisine sahip kişilerin olmaması Atatürk’ü tek bırakmıştır. Yine de onun vizyonu çekirdek bir donanmanın kurulmasını sağlamıştır. Yavuz Gemisi’nin onarılmasının Akdeniz’de dengeleri bozacağı düşüncesindeki İngiltere 5 denizaltı vermeyi teklif etmiş, fakat şart olarak Yavuz gemisinin 5 yıl sonra hizmet dışı kalmasını talep etmiştir. Yabancıların bile deniz gücümüzün kuvvetlenmesini istememeleri doğal iken içte karşı çıkmanın bir izah tarzı yoktur. Seyir ve Hidrografi ve Dalgıç Okulu da Atatürk zamanında kurulmuştur. Atatürk TCG Hamidiye gemi komutanı Binbaşı Hüsamettin Ülsel’e 1924 yılında yaptığı Karadeniz gezisi esnasında şöyle demiştir “Donanmadan yana kuvvetli olmak Türkiye’nin savunması için şarttır. Hatta Donanmamız kıyı savunmaktan başka, izlediğimiz politikanın da en kuvvetli desteği olacaktır,” demiş ve devamında “İlk beş senede kendimizi toparlayıp inkılapları yaparız, ikinci beş senede dünyaya kendimizi tanıtırız, üçüncü beş senede de İngiltere Kralı’na yurdumuzu ziyaret ettiririz,” demiştir. Daha devrimler tamamlanmamış, Cumhuriyetin ilk yılı, insanların üzerlerine giyecek elbisesi yok, 337 doktorun olduğu ve 70 bin köyde okulun olmadığı bir Türkiye’de Atatürk İngiltere Kralı’nı ağırlamaktan söz ediyor. İnsanı dehşete düşürecek iddiada bir konuşma. İşte Atatürk bu. Çekirdek bir donanma kurmak için, 1929 ile 1936 yılları arasında 4 muhrip 3 hücumbotu, 9 denizaltı (Taşkızak’ta bir tanesi yapılacak) yeni inşa olarak alınmış ve mevcut gemilerle donanma güçlendirilmiştir. Atatürk, daha Cumhuriyet kurulalı bir sene olmadan 1 Kasım 1924 TBMM açılışında donanmanın ıslah edilmesi direktifini vermiştir. Yavuz muharebe gemisinin onarımı için Mareşal Fevzi Çakmak’ın olumsuz tutumuna rağmen, Bahriye’nin yanında olduğunu göstermek için 21 Eylül 1925 tarihinde Yavuz gemisini ziyaret etmiş ve “……Bu gemiyi Türk milletinin ihtiyacı olan sağlam ve kudretli bir zırhlı şekline sokacağız…..” İle mesajını vermiştir. Sonuçta vizyonsuz kişilerin karşı çıkmalarına rağmen Meclis’ten bütçe ayrılmış ve 1926 yılında onarımına başlanmıştır. Ancak bugün bile hala açıklanamayan nedenlerle bu onarım engellenmeye çalışılmış ve sonunda havuz /Yavuz davası nedeniyle Bahriye bakanlığı kapatılmıştır. Atatürk’ün Donanma ve yolcu gemileriyle olan bağı 11 Eylül 1924 tarihinden son yolculuğuna kadar denizden kopmamıştır. Eşi Latife hanımla beraber TCG HAMİDİYE gemisi ile başladığı bu ilk seyahatte, muhafız komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Tekçe’nin muhafızları ile gemiye gelmesi gemi personeli tarafından bir savaş gemisinde Ata’mızı koruyamayacak mıyız sorusu ve huzursuzluk getirmiş, ancak Atatürk bunu duyunca derhal muhafızları uzaklaştırmıştır. Suikast söylemlerinin dolaştığı zamanda kendisini Türk denizcilerine emanet etmiştir. Bu Karadeniz gezisi 20 Ekime kadar sürmüş Trabzon, Rize, Giresun, Ordu ve Samsun’da kıyılarda ve teknelerde toplanan halk büyük tezahürat göstermiştir. 17 Eylül’de Rize’de iken Rize müftüsü bir dilekçe vererek medreselerin açılmasını istemiştir. Atatürk bunun üzerine, “Tevhidi Tedrisat mı istiyorsunuz? Bu millet mektep yapmayacak mı? Şimdiye kadar geri kalmamızda en büyük amilin ne olduğunu bilmiyor musunuz? Hayır medreseler açılmayacaktır. İaşenizi mi düşünüyorsunuz? Müsterih olun ibadetinizle uğraşın, bırakın bu milleti, yoksa bu kararı veren Meclis’te sizden büyük alimler mi yok? Millet bildiği gibi yapacak,” diyerek Rize valisine dönerek “Bu adamlar burasını İran gibi mi yapmak istiyorlar,” demiştir. Bu geziye savaş gemilerimiz de eşlik etmiştir. Bu arada Türk mallarının ve Türk kültür ve yaşamını dünyaya tanıtmak için dünyada ilk defa yüzen bir fuar gemisi organize edilmiştir. Bu gemi Karadeniz Gemisi’dir. Gemi, 12 Haziran-5 Eylül 1926 tarihleri arasında Akdeniz, Manş, Kuzey Denizi ve Baltık denizinde bulunan 16 liman şehri ziyaret etmiştir.
1925 yılında Mudanya-Bandırma-İzmit arasında yat ve vapurla seyahat etmiştir.
1 Temmuz 1927 yılında İstanbul’a ilk defa gelmiştir. Ertuğrul yatına TCG Berk Peyk Samsun Basra Taşoz ve Hamidiye gemileri eşlik etmiştir. 3 ay sonra İzmir vapuru ve savaş gemilerinin eşliğinde Mudanya’ya intikal etmiştir.
Yunanistan ile devam eden hukuksal sorunlar nedeniyle1-3 Eylül 1928 tarihinde bizzat Atatürk tarafından verilen faraziyelerle Donanma, Çanakkale’ye gitmiş ve Ege Denizi’nde nasıl bir harekât izleneceğini izlemiştir. Tatbikat sonunda Donanma komutanına şu mesajı yollamıştır “……Donanmaya verdiğim vazifeleri muvaffakiyetle ifa ettiniz…….gece harekatında gösterdiğiniz dikkat mucibi memnuniyetimdir…….bilhassa son verdiğim yeni faraziyata göre muhtelif vaziyetlere ve mütenevvi tedbirlere Şamil tasavvurlarınızı ve kararlarınızı şayanı takdir buldum….”
14 Eylül 1928 de İzmir vapuru ile Karadeniz seyahatine çıkmış, kendisine TCG Hamidiye ve TCG Mecidiye kruvazörleri refakat etmiştir. Gemiler çimavira mevkilerinden 3 defa “Yaşasın Cumhuriyet” diyerek şapka ile Atatürk’ü selamlamışlar bunun üzerine Atatürk gemilere şu mesajı çekmiştir “Karadeniz’in dalgaları içinde en çok mucibi mahzuziyetim kalbi hissim samimi hatıram siz olmaktasınız. Bunu size ve adreslerini bilmediğim bütün arkadaşlara ve evlatlara iblağ ediyorum.” Dikkat edildiğinde Atatürk donanmanın eğitimlerine bizzat katıldığı ve çalışmalardan memnun olduğunu verdiği mesajlarla yansıttığı görülebilir.
27 Temmuz 1933 yılında eski Afgan kralı Emanullah Han’ın İstanbul ziyaretinde TCG Adatepe muhribinde seyir yapmıştır. Özellikle, gemide Mareşal Fevzi Çakmak’ın yanında gemi komutanına yüksek sürate kalkmasını emretmiş ve gemi kısa sürede 30 mil süratle seyir yapmıştır. Donanmanın eğitiminin tam olduğunu yine yanında bulunan donanma komutanına söyleyerek takdirlerini ifade etmişlerdir……
14 Haziran 1934 yılında İran Şahı’nın gezilerine iştirak ederek donanmasını bir çocuğu gibi göstermiş ve her türlü eğitimleri yaptırarak Şah’ın dikkatine sunmuştur. Heybeliada Deniz Harp Okulu’nu ve I. İnönü Denizaltısı’nı gezdirmiş ve dalış eğitimini birlikte izlemişlerdir (O dönemlerde dünyada sayılı devletlerde denizaltı gemisi vardı ve Türkiye 9 denizaltı ile Akdeniz’de önemli bir yer tutmaktaydı). TCG Adatepe gemisinde İran Şahı’nın yanında habersiz olarak Üsteğmen Mithat Bey’i çağırarak “Size amirallik verirse Türkiye Cumhuriyeti’nin şanını yükseltmek için kendinizi ve Türk donanmasını Nasıl hazırlarsınız……Bir amiral olarak teklifleriniz ne olacaktır?” sorusunu sormuş ve aldığı cevaplar ile o güzel yüzü gurur ve de mutluluk dolu bir gülümseme ile sahada ışık saçan bir yüz olmuştur. Bu yaşanan sahne, artık Deniz subaylarının kendilerine güven duygusunun geliştiğini göstermektedir.
16-25 Şubat 1935 yılında İtalya lideri B. Mussoloni’nin Türkiye ile ilgili düşünceleri üzerine Atatürk, İstanbul’dan hareketle Akdeniz’de donanma gemileri ile seyre çıkmıştır ve tatbikat icra ettirmiştir. Ege Vapuru ile Alanya Antalya Marmaris’e uğramış ve İstanbul’a dönüş için seyir yapmıştır. Bu seyirde Atatürk, Ege Vapuru’ndan TCG Zafer gemisine seyir halindeyken geçmiş ve bir ilke imza atmıştır. Güvertelerin farklı olması ile geçişte zorluk olmuş subayların omuzlarımıza basarak inin demelerine karşın subayların omuzlarına basmayı reddetmiş ve ellerini tutarak zorda olsa geçmiştir. Gemide, denizaltı tehdidine karşı nasıl bir harekat icra edilmesi gerektiğini göstermek için yapılan manevraları izlemiştir. Köprüsünde “Rota” kelimesinin anlamını sormuş deniz haritası ile ilgili bilgi almış ve Rota’nın yürütmek olduğunu aslının yürütmek kelimesinin orta hecesi olan rüt kelimesinden oluşabileceğini deniz subayları ile tartışmış ve seyir aletleri ve haritalar hakkında bilgi almıştır.
İngiltere Kralı VIII Edward’ın Türkiye’ye geliş tarihinde Atatürk yanılmış ve Kral, 15 yıl değil 12’inci yılda Türkiye’yi ziyaret etmiştir. 4 Eylül 1936 yılında Kral’ın yatı 4 yepyeni muhrip eşliğinde Moda koyuna gelmiş, burada Yavuz ve diğer Donanma gemilerinin arasından geçerken topla selamlama yapılmış ve Dolmabahçe önüne demirlemiştir. 6 Eylül’de Moda’da Deniz yarışları seyredilmek üzere Atatürk Ertuğrul yatı ile, İngiliz kralı VIII Edward kendi yatı ile gelmiş ve yarışları birlikte Ertuğrul yatından izlemişlerdir. Kral, Türk Donanması’nı Malta Ada’sına davet etmiştir. Atatürk’ün Akdeniz’de Donanma gücünü gösterme isteği bu davetle pekişmiş ve 16 Kasım 1936 da Malta Ada’sına TCG Yavuz, TCG Kocatepe, Zafer, TCG I. İnönü ve Sakarya denizaltı gemisi ile TCG Erkin destek gemisi gitmiştir. Yelken kürek yarışları yapılmış ve hiç de geri kalmadığımız görülmüştür. Konuyla ilgili olarak Türk Ticaret Kaptan ve Makinistleri Cemiyeti’nin meslek dergisindeki baş yazısı Türklerin denizlere açılmadaki hasreti çok güzel olarak anlatmaktadır, “Türk denizcileri yıllardan beri ilk defa olarak bir bütün halinde Çanakkale’den çıkarak uzaklara gittiler. Denizlere yıllarca hükmeden Türk Donanması’nın eski aşinası, dedelerinin eski sevgilisi Akdeniz’e dostluk ziyaretine gittiler. Evet gittiler. 8 milyonun kalbini heyecanlara boğarak gittiler. Artık Akdeniz’de yıllarca süren hasretlik bitti. Lakin az beklenmedi. Kabuslar içinde yıllar süren bir hasretten sonra bu hasretin sonunu bildiren bir kucaklaşma. Bu Tanrı’nın bile imreneceği tablodur,” Bir milletin donanmasına olan özlemi ve başarısını bu kadar güzel anlatılmazdı. Malta adasındaki İngiltere Akdeniz Filo Komutanı Oramiral Dudley Pond, “Akdeniz’e 1827 Navarin Baskını’ndan sonra Türk donanmasının ilk çıkışı,” diyerek Akdeniz’de varlığımızın kabulünü gösteren bir demeç vermiştir. Donanma, daha sonra Yunanistan Pire Limanı’na gitmiş ve Yunan Kralı, 30 Kasım 1936’da TCG Yavuz muharebe gemisini ziyaret etmiştir. Bu arada Yunan Meclis’i karışmış, Türklerin Akdeniz’e çıkışı ve güçlenen donanmalarına karşı gemi alalım sözleri dolaşmıştır. Ellerindeki Lemnos Sınıfı 2 geminin top adedi ve ateş gücü düşünüldüğünde, sadece bu sınıf gemiden bir tanesinin bile Yavuz gemisinin toplarından daha güçlü olmasına rağmen panik havası oluşmuştur. Donanmanın Pire limanında olduğu sıralarda İzmir dolaylarında diğer bir Türk filosunda seyir yaparak Pire Limanı’ndan kalkan gemilerle birleşerek Ege denizinde müşterek bir tatbikat içra etmişlerdir. Daha 10 yıl önce Marmara Deniz’inden çıkamayan donanma artık açık denizlerde seyir ve tatbikat yapar hale gelmiştir. Donanma’yı dış politikanın bir aracı olarak kullanmayı amaç edinen Atatürk, Balkan Antantı’nın imzalanması sırasında filosunu da götürerek bunu göstermiştir. 100 yıl önce yabancı filoların İstanbul’a gelerek baskı uygulaması ile isteklerini kabul ettirdikleri bir devirden 100 yıl sonra bizim donanmayı bu şekilde kullanmamız Atatürk’ün deniz vizyonunu göstermek yönünden önemli bir harekettir.
4 Haziran 1937 yılında Ürdün Kralı Abdullah’ın ziyaretinde de Donanma gemilerine ilave olarak savaş ve deniz uçakları (Bahriye Bakanlığı döneminde 12 adet deniz uçağı alınmıştır) Ertuğrul yatının üzerinden uçmuşlardır. Atatürk görüldüğü gibi ülkemize gelen devlet Başkan’larını, komutanları hep çok sevdiği donanma gemilerinde ağırlamıştır. O, Türkiye’nin deniz gücünün bir diploması aracı olarak kullanmayı çok iyi yönetmiştir. Hayatının son dönemlerini bile çok sevdiği denizin üzerinde geçirmeyi istemiş ve alınan Savarona yatını görünce o koca liderin bir çocuk gibi sevindiği görülmüştür. Onun şu sözleri ile “Dış pazarlardan satın alınan gemilerle donanma yapılmadığını sizde biliyorsunuz. Donanma sadece kıyıyı koruyacak bir kuvvet değil bundan daha önemli olarak deniz yollarının güvenliğini sağlayacak bir kuvvettir. Anadolu’da yaşadıkça bu bakımdan ihtiyacımız daha büyüktür. Evvela çekirdek bir donanma tedarik etmekle yetinip deniz sanayi ve ticaretimizi geliştirmeliyiz. Bundan sonra memleket sanayinden fışkıracak donanmayı yapmak kolay olacaktır,” başlattığı yol biraz geç de olsa bu gün gerçekleşti. Milli gemi MİLGEM Projesi, bu uğurda inanan o dürüst ,ve gerçek vatan sevgisi olan tüm Deniz Kuvvetleri personelinin başarısıdır. 100 yıl önce Çanakkale’den çıkamayan ama içleri kan ağlayan denizcilerimizin ruhları artık rahat olsun. Şimdi, değil Çanakkale’den çıkmayı dünyayı gururla muhtaç olmadan dolaşıyoruz. Bayrak göstererek Türk gücünü dünyaya yeniden gösteriyoruz. Nasıl toprak ada terk edilemez ise Mavi Vatan da artık terk edilemez. Türk gencinin yeni ideali artık Mavi Vatan ve onun hak ve menfaatlerini korumak olacaktır. Bu ülkede Yaşamak istiyorsak Mavi Vatana sahip çıkacağız onu kara sınırlarımızı koruduğumuz gibi gerekirse ölerek savunacağız. Türkiye Atatürk’ün “Hudutlarının mühim ve büyük aksamı deniz olan Türk Devletinin Donanması da mühim ve büyük olması gerektir. O zaman Türkiye Cumhuriyeti daha müsterih ve emin olacaktır,” söylemi sadece Deniz Subayları için değil tüm Türk milleti için bir ideoloji olmalıdır. Artık, “Tanrı denizleri Hristiyanlara karaları Türk’lere verdi” sözü küllerinden yeniden doğan Anka kuşu Türkiye için geçerliliğini kaybetmiştir. Ancak, güçlü donanmaya sahip olabilmemizin güçlü bir denizci millet olmamızdan geçtiğini de unutmamak gerekiyor. Tüm bunları Atatürk’e borçlu olduğumuzu unutmamalıyız.
Sonuç olarak Atatürk denizlere önem vermeyişimizi çok iyi analiz ederek Türkiye’ için güçlü bir donanma varlığının temelini atmıştır. Seyahatlerinde verdiği sorularla gemilerin eğitimlerini teftiş etmiş yukarıdaki satırlarda yazılan anılardan da anlaşıldığı gibi etrafındaki devlet Erkan’ına ve donanma subaylarına mesajlar vermiştir. Türk tarihinde etkin olarak 3 hükümdar savaş gemileri ile seyir yapmış ve savaşmıştır Çaka bey, Umur bey ve Atatürk. İlk ikisi donanma kurarak savaşmışlar ama Atatürk savaşmadan donanmasını kurmuş ve savaşmadan barışın teminatı olmuştur. Donanması ile seyir ve tatbikatlar yapmış ve bölgesini barış içinde tutmuştur. Kurduğu donanmanın Malta Ada’sına ziyareti Balkan Antantının için Varna ya seyir yaparak o tarihlerde daha henüz doktrin anlamında pek kullanılmayan Deniz gücü kavramı ile Gambot diplomasisinin öncüsü olmuştur. Biz Bahriyeliler olarak Ata’mıza minnet duygularımızı bir defa daha belirtiyoruz. Atamızın izinde yürümeye hiç bir güç engel olamayacaktır.
Bahriyeyi yeniden ayağa kaldıran ve ufkunu açan Atatürk’e minnettarız.
Bir sahil kentinde doğdu. Tarihin en zor savaşlarından birini kazandı. Yaşamın en büyük mücadelesine denize açılarak girişti. En büyük Zafer’ini kazanırken denizi hedef gösterdi. Son yolculuğunu savaş gemisi güvertesinde yaptı.
Büyük Atatürk, senin aydınlattığın fenerin ışığı rotamızdır. Viya böyle
Kaynak:
“Atatürk ve Donanma”. Raşit METEL E Dz Kur Alb. 1966 Genelkurmay yayını
“Bir plesisor’un Bahriye anıları” Şemsi BARGUT E DZ Kur Alb
“Büyük ATA’mız ve Türk denizciliği” E Amiral Afif BÜYÜKTUĞRUL. İş bankası y. 1969
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.