2022’de Türkiye ekonomisinden beklentiler neler?

MDN İstanbul

Küresel ekonomi 2021’in son aylarında artan enflasyon riskinin kalıcı oluşuna şahit oldu. Salgın, iklim değişikliği, tedarik zincirlerinde yaşanan sorunlar derken bir yılı daha geride bıraktık. 2022’de ekonomik krizin tüm dünyada derinleşmesi beklenirken salgından henüz çıkılmamış olması, Omicron varyantının ise küresel ekonomik toparlanma üzerinde ciddi bir hasar bırakmayacağı da beklentiler arasında. Fakat yüksek bulaşıcılık da risk faktörü olarak ön planda! Türkiye ekonomisinde ise atılan yeni adımlar, açıklanan yeni paketler 2022 ekonomisine dair beklentileri değiştirdi. 2022’de Türkiye ekonomisinden beklentileri, MarineDeal News okuyucuları için ekonomistlere sorduk.




türkiye ekonomisi


Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu / Akademisyen-Ekonomist


‘Dövize endeksli mevduat kısa vadede istikrarı sağlayabilir’




Pandeminin yarattığı baz etkisiyle 2020 yılında yüzde 3,3 daralan küresel ekonomi, 2021 yılında 1950’li yıllardan bu yana en güçlü büyümeyi yüzde 5,5 üzeri gerçekleştirerek yılı kapatmış görünüyor. Son dönemde tedarik sorunlarıyla alâkalı bir yavaşlama olsa da baz etkisi ve ötelenen talep ile ortaya çıkan bu büyüme, enflasyonu da beraberinde getirdi. Hem hammadde fiyatlarında artış hem de tedarik sorunlarından kaynaklanan maliyet baskısı enflasyonun temel nedeni oldu. 2022 yılına girerken başta FED olmak üzere büyük merkez bankaları, büyümeden ziyade enflasyon kaygısıyla para politikalarına şekil vermeye başladılar. 2022 yılında küresel likiditenin bir miktar azalmasını, faiz oranlarının artmasını beklemek çok yanıltıcı olmayacaktır. Gelişmekte olan ülkelere sermaye girişinde yavaşlama görülecektir.


Türkiye ekonomisi de hem küresel hem de yerel faktörlerin etkisiyle hızla yükselen bir enflasyon ile 2022 yılına giriyor. Rekabetçi kur, ihracat artışı, cari açığı azaltma ve kur baskısını azaltarak enflasyonu azaltmayı amaçlayan bir politika çerçevesi oluşturulmuş durumda. İhracata dayalı bir büyüme modeli olarak da adlandırabileceğimiz bu çerçevenin, ihracatın kompozisyonunu yüksek teknolojili ürünlerin payını artıracak şekilde genişletilmesi, son derece önemli görünüyor. Rekabetçi kuru desteklemek amacıyla para politikasında ortaya çıkan gevşemelerin döviz kurlarında yarattığı baskıyı azaltmak için devreye sokulan Dövize Endeksli Mevduat (DEM) döviz kurlarında kısa vadede istikrarı sağlayabilir. Fakat enflasyonun yüksek olduğu bir ortamda DEM ile sağlanabilecek kısmi ve şartlı faiz artışı reel faizleri yine de negatif bırakabilecek, talep enflasyonunu ve kurlarla ilgili baskıyı artırabilecektir. Bu nedenle önümüzdeki aylarda enflasyonla mücadelenin daha da önem kazanacağını düşünüyoruz.




Türkiye Ekonomisi


Dr. İsmet Demirkol / Pariterium Eğitim Danışmanlık Kurucusu


‘Faizleri indirmeye muhtemelen 2022’de devam edeceğiz’




Türkiye’de büyüme modelinde bir değişiklik görüyoruz. Özellikle makroekonomik politikalarda ihracat odaklı büyüme hedefine geçtik. Bu modelin gerçekleşmesi Türkiye’nin yerli üretimine ve katma değerli büyümesine katkı sağlayacaktır. 2021’in tamamında yaklaşık 8-9 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımcı girişi gerçekleşti. Faizleri düşürerek, özellikle ihracatta dengeli kurun düzgün bir şekilde işleyebilmesi ve de her şeyden önemlisi doğrudan yabancının girişlerini artırmamız gerekiyor.


2022-2025 yılları arasında, yaklaşık üç yıl içinde ihracatta katma değerli büyüme modelinin meyvesini vermesini bekliyorum. Özellikle üç yıl boyunca Türkiye’nin ihracatının artması Afrika, Orta Doğu, Rusya, ABD ve İsrail pazarındaki dolar ihracatının daha fazla artması, euro/dolar paritesindeki düşüşten de en az şekilde etkilenmesine katkı sağlayacaktır. Keza euro ihracatını artırmamız önemli olmakla birlikte aynı şekilde İngiltere’ye ihracatımızın da pound şeklinde yükselmesi, Türkiye’ye 2022-2025 yılları arasında en azından dış ticaretine pozitif katkı sağlayacaktır.


Eş zamanlı olarak faizleri düşürerek özellikle kredi tarafında, ticari kredileri desteklemek, yerli üretimi teşvik veya her şeyden önemlisi doğrudan yabancı yatırımcı girişlerini artırmamız gerekiyor. Dolayısıyla önümüzdeki üç yıl boyunca Türkiye’nin sadece faizleri artırarak ihracata dayalı büyüme modelini gerçekleştirmesi yeterli olmayabilir. Faizleri indirmek tek başına yeterli değil. Faizleri indirip eş zamanlı olarak da doğrudan yabancı girişlerini artırmak gerekiyor. Doğrudan yatırımda özellikle yenilenebilir enerji kaynakları, güneş panelleri, rüzgâr panelleri, finansal teknolojiler, elektrikli araçlar, biyoteknoloji, savunma sanayi gibi teknolojilere yatırım da önümüzdeki süreçte önemli olacak. Bu tür doğrudan yabancı yatırımları çekmenin de önümüzdeki beş yıl sonrası için Türkiye’nin özellikle küresel markalarının geliştirilmesine büyük katkı sağlayacağına inanıyorum.


Türkiye’de faizleri indirmeye muhtemelen 2022’nin sonuna kadar devam edeceğiz. Düşük faiz, dengeli kura doğru gidiyor. Faizleri indirirken de eş zamanlı olarak doğrudan yabancı yatırımcıyı çekip ihracatta da büyüme gerçekleştireceğiz.


Bu model değişikliği, ihracatı artıran unsur, yabancı yatırımları doğrudan çekmesiyle birlikte enflasyonda özellikle maliyet enflasyonunda da yükseltici etki yapacak. Türkiye’deki hammadde ithalatının ve sermaye malı ithalatının yüzde 90’ının dolar üzerinden gerçekleşmesi üretici fiyat endekslerini de yukarı doğru çekiyor. Enflasyonda ilk bakışta yükseliş olmakla birlikte önümüzdeki 3-4 yıl sonra yapısal reformları hayata geçirirsek, 2025’in sonunda enflasyonda ve işsizlikte kalıcı düşüşü sağlarsak, Türkiye’yi yüksek teknoloji ihracatı ve yerli üretimde küresel markaların olacağı bir ülke olarak görmemiz muhtemeldir.




Türkiye Ekonomisi


Prof. Dr. Zeynep Ökten / Ekonomist


‘2022 yılı Türkiye ekonomisi için zorluklar barındırmakta’





2020 yılı pandemi krizi sebebiyle ekonomilerde ani duruşa sebep olmuş ve bu problemle başa çıkmak için ülke ekonomileri genişleyici para ve maliye politikaları kullanmışlardır. Bir yandan küresel anlamda görülmemiş bir parasal genişleme yaşanırken diğer taraftan da bütçe açıkları/gayri safi millî hasıla oranları kabul edilebilir kriterlerin üzerine çıkmıştır. Genişlemeci politikalarla birlikte 2021 yılı ülke ekonomilerinde toparlanma yılı olarak görülmüş ve pozitif büyümeler yakalanmıştır ancak yan etki olarak küresel alanda enflasyon problemi yaşanmaya başlanmıştır. Milton Friedman’ın söylediği, “Enflasyon her zaman ve her yerde masal bir olgudur” cümlesi teyit edilmiş olundu. Enflasyonun başlangıçta geçici olduğu düşüncesi yaygınken yılın sonlarına doğru daha inatçı bir enflasyonla karşı karşıya olduğumuz majör merkez bankaları tarafından beyan edildi. 2022 yılı, enflasyonla baş edebilmek için merkez bankalarının parasal sıkılaştırma dönemi olacak ve peş peşe gelen faiz artışlarını gözlemleyeceğiz. Diğer taraftan küresel ekonomide sıkıntılar devam etmekte ve 2022 yılında yeni varyantlar, enerji ve gıda fiyatlarındaki artış, arz-tedarik zincirlerindeki bozulmalar ekonomi yönetimlerinin politikalar konusunda karar almalarını zorlaştıran etkiler olarak görülmekte.


Türkiye ekonomisi açısından 2022 yılı çok daha büyük zorlukları içinde barındırmaktadır. Ortodoks iktisat teorilerine karşıt şekilde uygulanmaya konulan negatif reel faiz uygulamasının TL üzerinde aşırı değer kaybı yaratması hâlihazırda yüksek olan enflasyonu tetiklemeye devam ederken; aynı zamanda kurumlara olan güven kaybının da etkili olduğu belirsizlik ortamı ile ekonomideki fiyatlandırma, yatırım, üretim ve tüketim kararlarını olumsuz etkileyeceği aşikârdır.


Derinleşen gelir dağılımı adaletsizliği, asgari ücrete yaklaşan ortalama ücret, hızla kaybolan orta sınıf, yaygınlaşan yoksulluk, iç talebi olumsuz etkilerken ihracat tek umut olarak kalmaktadır. Ancak 2022 yılında ihracat partneri olduğumuz Avrupa Birliği ve ABD’de de parasal sıkılaşmaya bağlı olarak yaşanacak olan ekonomik gelişmeler, ihracat açısından da olumsuz koşullar yaratabilir. Her ne kadar düşük TL değeri ile rekabet üstünlüğü yakalanması hedefleniyor olsa da açıklanan verilere dayalı olarak yapılan analizlerde ihracat miktarının artarken elde edilen toplam döviz gelirinin aynı oranda artmadığı gözlemlenmektedir. Düşük TL’ye bağlı olarak ihracattaki rekabet gücünü artırmamız, belirli bir orana kadar geçerli olabilir. Çünkü uluslararası ticarette, rekabet gücünü etkileyen unsurlardan asıl önemli olan ithalatı yapacak olan ülkenin gayri safi millî hasılasındaki artışlardır. 2022 yılına dair faiz yükseltilmesi bu ülkelerdeki gayri safi millî hasılada eğer olumsuz bir etki yapacaksa bu bizim mallarımızın ihracat rekabetini de olumsuz yönde etkileyecektir ve rekabet gücünü etkileyen önemli sebep yüzde 60 oranında bu sebeptir, yüzde 30 ise döviz kurundaki değişimdir diyebiliriz. Dolayısıyla pek çok sanayicinin söylediği gibi ihracat partnerlerimize, TL karşısında Türk firmaları ile fiyat düşürme pazarlığı yaptıklarını, bu konuda iç pazarda sıkışan firmaların ellerinin çok güçlü olmamasına dayanarak daha fazla miktarda ihracatı ancak daha düşük fiyattan yaptıklarını gözlemlemekteyiz.


Ekonomi yönetimi tarafından ortaya konulan yeni uygulamalara üreticinin, tüketicinin ve diğer ekonomik aktörlerin ikna olmadığı açıktır. Enflasyonun çok altında olan politika faiz indirimlerinin reel faizlere aksi yönde yansıdığı, kısa ve uzun dönemde uygulanmakta olan faiz oranlarının politika faizinden bağımsız olarak yükselmekte olduğu görülmektedir. Beklenen enflasyon oranının da sürekli artışı dolarizasyonu, altınizasyonu artırmakta böylece TL’den göç yaşanırken diğer taraftan gittikçe umudunu kaybeden gençlerin yurtdışında iş arayışlarını hızlandırmaları beşeri sermaye göçünü de tetiklemektedir.


Ekonomide yaşanan bu fırtınanın dinmesi geleceğin garantisi olan beşeri ve fiziki sermayeye sahip çıkılması açısından geleneksel ekonomik politikalarına geri dönülmesi konusunda geç kalınmaması iktisatçılar, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları tarafından dile getirilmektedir. Bu politikaların sürdürülemeyeceği kısa sürede yarattığı olumsuz etkilerle aşikâr hâle gelmiştir. Ekonomi üzerinde yaratılan hasarın telafi edilmesinin zaman alacağı belirgindir ancak sanayi ve hizmet sektörlerimizin zorluklarla baş edebilme kapasitesine olan güvenle ve yanlış politikalardan dönülmesi durumunda bu krizi de atlatabiliriz.


Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın