21’inci yüzyılda nasıl bir Donanma?

MDN İstanbul

Amiral (E) Cem Gürdeniz: Cumhuriyet Donanması Soğuk Savaş sonrasında “Mavi Vatan’’dan yani deniz yetki alanlarımızdan ‘’Açık Denizlere Doğru” dönüşü olmayan stratejik bir yönelişe geçmiş ve donanmanın ilgi ve etki alanı mavi vatan sınırlarının çok dışına çıkmıştır

Cumhuriyet Donanması’nın savaş zamanı varlık nedeni, Türkiye’nin dış tehditlere karşı deniz tarafı savunmasını sağlamaktır.  Barış zamanı görevi devlet güvenliğine katkı, denizlerdeki hak ve çıkarların korunması ve denizlerimizin ulusal yararımıza uygun olarak kullanılmasını sağlamaktır. Bu amaca yönelik olarak donanma, deniz yetki ve ilgi alanlarındaki hak ve çıkarlarımızı, caydırarak ve gerektiğinde güç kullanarak korumak ve geliştirmekle yükümlüdür. Bu görevleri başta askeri güç olmak üzere ulusal gücün diğer unsurları ile eşgüdüm ve iş birliği içinde; gerektiğinde bütünleşik ve müşterek olarak yapabilmelidir.

Cumhuriyet Donanması Soğuk Savaş sonrasında “Mavi Vatan’’dan yani deniz yetki alanlarımızdan ‘’Açık Denizlere Doğru” dönüşü olmayan stratejik bir yönelişe geçmiştir. Bu yönelişe göre donanmanın ilgi ve etki alanı mavi vatan sınırlarının çok dışına çıkmıştır. Küreselleşme sürecinin yarattığı etkileşim, Türk ekonomisinin G-20 üyeliğini sağlayacak çapta büyümesi, ilgi alanlarımızı Hint ve Atlas Okyanuslarına genişletmiştir. 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde jeopolitik çekim merkezi artık Avrasya’dır. Bu merkezin yaygın milletleri arasında Türklerin önemli bir yeri vardır. Türk dünyasında en gelişmiş denizci gelenek ve birikim şüphesiz Türkiye’ye aittir. Dünya güç dengelerinde tektonik değişimlerin yaşandığı günümüzde Türkiye, son 70 yıldır bağlı olduğu Atlantik sistemin yanı sıra akraba toplulukların mevcut olduğu Avrasya ekseninde de önemli iş birliği fırsatları yakalamıştır. Rusya ile ekonomik alanın yanı sıra, savunma iş birliği de sürerken Çin ile Tek Kuşak Tek Yol (OBOR) projesi başta olmak üzere büyük çaplı karşılıklı destek ve iş birliği projeleri devam etmektedir.

Söz konusu yeni durum donanmanın varlık periferisini, Ege, Karadeniz ve Akdeniz’in dışında başta Hint Okyanusu olmak üzere, özellikle Türk dünyasındaki dost ve müttefiklerimize,  Türk deniz ticaretine, uzak deniz balıkçılığımıza ve deniz çıkarlarımıza tehdit ya da risklerin oluşacağı “her yere” taşıma aşamasına gelmiştir.

Donanma geçmişte olduğu gibi gelecekte de, kısa ve uzun süreli konvansiyonel savaş, caydırarak politik hedeflere erişim, ganbot diplomasisi, kriz menejmanı, sınırlı güç kullanımı,  gerek ulusal ve gerekse uluslararası boyutta insani yardım ve barışı destek harekâtlarına iştirak görevlerini icra ederek ulusal gücün en esnek ve ekonomik güç araçlarından biri olacaktır.

Cumhuriyet Donanması, güvenlik ve savunma denklemi içinde diğer kuvvetlerle ve gerektiğinde dost ve müttefikler ile yakın ve uzak alanlara güç intikal ettirebilmelidir. Bu yaklaşım asla hegemonik bir yaklaşım olarak görülmemelidir. Türk ticari çıkarlarının korunması ve vatandaşlarımızın gerektiğinde askeri harekât ile tahliye edilmesi görevlerini yapabilmek için sınırlı da olsa güç intikal yeteneğine ihtiyacımız olacaktır.  Donanmanız ayrıca hava kuvvetlerinin havada yakıt ikmali yaparak erişebileceği azami yarıçap içindeki seçilmiş deniz alanlarında, deniz kontrolü tesis ve idame edebilmeli, üstün bir deniz gücüne karşı etkin “sea denial” (denizlerin serbestçe kullanımını engelleme) uygulayabilmelidir. Türk ekonomisinin bel kemiği olan deniz ulaştırmamızı güneyde Malakka ve Hürmüz Boğaz’larından, batıda Atlantik Okyanusu’nda Cebelitarık yaklaşma sularından itibaren deniz güvenliğini ilgilendiren  her tip risk ve tehditlere karşı etkinlikle koruyabilmelidir.

Konvansiyonel tehditlere karşı yetenek geliştirmenin yanı sıra, özellikle 11 Eylül sonrası dönemde öne çıkan ve günümüzde hegemonyanın da baskı aracı olarak kullandığı asimetrik risk ve tehditlere cevap verebilecek yeteneklerin geliştirilmesine devam edilmelidir. Özellikle deprem kuşağında bulunan ülkemiz başta doğal afetlerde ve insani yardım harekâtları olmak üzere, vatandaşlarımız ile dost ve müttefik ülke vatandaşlarının tahliye ve afet yardım ihtiyaçlarına cevap verebilecek yeteneklerin geliştirilmesi ve dengeli bir kuvvet yapısının muhafazası önem ve öncelik kazanmıştır.

İlk milli gemimiz olan TCG Heybeliada korvetinde örneklendiği üzere, artık kendi savaş gemisini yapabilen Cumhuriyet Donanması, savunmanın bu en pahalı yatırımını ve yeteneğini katma değer üretmek üzere sivil sektörle iş birliğini artırarak ulusların denizcileşme sürecindeki en önemli lokomotif sektörü olan gemi inşa sektörüne taze kan vermeye devam etmelidir. Türkiye, denizaltılar dâhil, her tip savaş gemisini ulusal olanak ve yetenekler ile inşa etmelidir.  Bu yüzyıl ve gelecek yüzyıllarda Cumhuriyet Donanması’nın gücü ve yeteneği, Türk Savunma Sanayi’nin yeteneğinin bir yansıması olacaktır. Askeri tersaneler ve onarım kuruluşları, özellikle savaş gemilerine özgü sensör ve silah sistemleri başta olmak üzere, Donanma’nın bakım ve onarım faaliyetlerini yerine getirmeye devam etmelidir. Diğer taraftan, askeri tersanelerimiz, özel uzmanlık ve kritik teknolojilere sahip olmayı gerektiren fırkateyn, korvet, hücumbot ve denizaltı gibi suüstü platformlarının prototip tasarım ve inşa faaliyetlerinde rehber kurum olmayı ve bu alanlarda özel sektöre “know how” transferi yapmayı sürdürmelidir.

Deniz silah, sensör ve komuta kontrol sistemlerinde AR-GE faaliyetlerinde Cumhuriyet Donanması’nın öncülüğü her zaman olduğu gibi devam etmelidir. Bu faaliyetlerde ulusal katkı payının azami olduğu savaş yönetim sistemleri ile insansız araçlar ve silah sistemlerinin geliştirilmesi hedeflenmelidir. Gelişmiş donanmaların sahip olduğu kritik teknoloji alanlarından olan güdümlü mermi ve torpido gibi stratejik önemdeki silahların milli olarak geliştirilmesi hedeflenmelidir. Bu kapsamda ateş gücü AR-GE projeleri sensör ve komuta kontrol projelerinin önünde olmalıdır.

Diğer taraftan, Cumhuriyet Donanması’nın AR-GE’ye ve özellikle silah ve özgün denizaltı inşa projeleri ile marjinal faydası yüksek ve kuvvet çarpanı özelliği taşıyan insansız suüstü ve sualtı araçlarının geliştirilmesi gibi seçilmiş (niche) yetenek alanlarına yönelmesi kaçınılmaz olacaktır.

Gelecekte, donanma kuvvet yapısının oluşumunda özellikle sualtı ortamının kıyı sular (littoral) stratejisinde öne çıktığı göz ardı edilmemelidir. Günümüzde en gelişmiş deniz kuvvetleri dahi sualtı ortamını kullanan denizaltı ve mayın silahı gibi tehditlere karşı yetersiz kalmaktadır.

Günümüz donanmalarında kıyı sular için hücumbot,  havadan bağımsız tahrikli/dizel denizaltı,  suüstü harbi (ASUW) helikopteri,  özel harp birlikleri (SAT/SAS),  süratli amfibi deniz araçları, DSH  (ASW) helikopterleri, deniz karakol uçağı, insansız suüstü, sualtı ve hava araçları ile mayın ve mayın karşı tedbirleri silah ve sistemleri öne çıkarken; Açık deniz stratejisinin dikte ettiği kuvvet yapısı, hafif uçak gemisi, fırkateyn, denizaltı, lojistik destek gemisi, çok maksatlı amfibi hücum gemisi ya da havuzlu helikopter gemisi- LHD (LPD/LHD), deniz karakol uçağı, insansız hava araçları ve ASUW/ASW helikopterini öne çıkarmaktadır.

Bu çerçevede ayrıca, Cumhuriyet Donanması’nın balistik füze savunma görevi ile donatılması da, içinde bulunduğumuz balistik füze yayılmasının yoğun yaşandığı bir dönemde, artık bir seçenek değil, zorunluluk haline gelmektedir.

Türk savunma bütçesinde yüzde 16-17’lik bir oran ile en düşük paya sahip olan Cumhuriyet Donanması, geçmişte olduğu gibi modernizasyon harcamamaları ile cari harcamalar arasında idame edilebilir bir dengeyi sağlayarak bütçesini en etkin kullanan kurumların başında olmayı sürdürmelidir.

Donanma, harbe hazırlık seviyesini maliyet etkin bir şekilde en üst düzeyde tutarken, harekât ihtiyaçlarını karşılayabilecek teknolojik gelişmeleri yakından takip etmeli ve sürekli kendini yenileyebilen bir kuvvet yapısı geliştirmek için, kaynakların etkin, ekonomik, yaratıcı ve verimli kullanımını hedeflemelidir.

Donanma,Türkiye’nin stratejik deniz ulaştırması ve kuvvet intikal yeteneğini desteklemelidir. Amfibi ve lojistik destek gemileri, deniz piyade ve kara unsurlarının intikal ettirilmesi ve ileride konuşlandırılması yeteneğini sunabilmelidir.

Diğer taraftan, Cumhuriyet Donanması, ülkenin ekonomik çıkarları, uluslararası bağlantı ve yükümlülükleri paralelinde açık denizlere yönelik bir kuvvettir. Bu maksatla uzak deniz alanlarında görev yapacak, başta fırkateynler olmak üzere, muharip unsurlarını destekleyebilecek yeterli sayıda, açık deniz lojistik destek platformlarına sahip olmalıdır.

Donanma’nın başarısı büyük oranda üs ve limanlarda desteklenmesine bağlıdır. Bu nedenle üs ve limanlarımızın güvenlikleri artırılırken, özellikle doğu Karadeniz’de yeni bir üssün geliştirilmesine devam edilmelidir. Ayrıca Arap Denizi, Kızıldeniz, Basra Körfezi, Adriyatik Denizi ve Kuzey Afrika’da mevcut dost ve müttefik ülkeler ile ikili antlaşmalar vasıtasıyla geçici/kalıcı üslenme olanaklarının sağlanması hayata geçirilmelidir.

21’inci yüzyılda bilginin etkin yönetimi komuta kontrol etkinliklerinin başarısını doğrudan etkilemektedir. Bilgi çağının gereklerine uygun olarak, karar üstünlüğüne ulaşmak maksadıyla, donanma “bilgi-merkezli” bir kurum olmayı hedeflemelidir.

Bilgi çağında donanmanın komuta kontrol süreçlerine hizmet edecek yeteneklerinin temel hedefi, “Ağ Destekli Yeteneklere” (ADY) dayanarak “bilgi üstünlüğü”nün sağlanması ve bunun muharebe üstünlüğüne dönüştürülmesi olmalıdır. Bu çerçevede Cumhuriyet Donanması gelecekte hava kuvvetleri ile birlikte ulusal bir GPS sistemi ile donatılmalı mevcut askeri uydu bilişim yetenekleri geliştirilmelidir.

Denizde durumsal farkındalık kapsamında; Donanma, deniz yetki ve ilgi alanlarında, her tip yüzer unsuru kesintisiz olarak ve her hava şartında tespit ve teşhis edebilmelidir. Bu kapsamda, sahip olduğu ve olacağı suüstü ve sualtı platformları, deniz karakol uçakları ve “Uzun Ufuk” Gözetleme Sistemi ile Türk Silahlı Kuvvetleri çapında müşterek durumsal farkındalığın oluşturulmasına katkı sağlamaya devam etmelidir. Ayrıca mayın avlama gemileri yetenekleri, insansız sualtı araçları ve sualtı akustik/optik sensör dizinleri vasıtasıyla sualtı durumsal farkındalığının yanı sıra suüstü taktik durumsal farkındalığına da katkı sağlayabilmelidir.

Her etkin donanmanın ardında iyi işleyen bir lojistik sistemin olması gerçeğinden hareketle, donanmanın lojistik altyapısı geçmişte olduğu gibi uluslararası normlar, standartlar ve birlikte-çalışabilirlik ilkelerine uygun olarak geliştirilmeli, platform, sistem ve cihazların yaşam çevrimi boyunca desteğini sağlayabilecek Entegre Lojistik Destek (ELD) anlayışının donanmaya savaş gemisi inşa edecek özel sektör tersaneleri tarafından uygulanması sağlanmalıdır.

Lojistik sistem içinde verimli olmayan bakım, onarım, su nakliyatı, akaryakıt sevkiyatı, iaşe, sağlık gibi faaliyet alanlarında azami ölçüde özel sektörden mal ve hizmet alımına gidilmesi düşünülmelidir.

Şüphesiz güçlü bir donanmanın olmazsa olmazı, yetişmiş insan gücüdür. Eğitime yapılan yatırımın geri dönüşü en yüksek yatırım olmasından hareketle, donanmanın tüm eğitim merkezleri ve okullarında bilim ve teknolojinin gerektirdiği bilgi ve beceriler ile donatılmış, Atatürk ilke ve devrimlerine gönülden bağlı, denizciliği tutku ile seven ve Cumhuriyet Donanması mensubu olmaktan gurur duyan, meslektaşlarına sarsılmaz bir inançla bağlı,  iyi ahlaklı, sağlam karakterli, fikren ve bedenen gelişmiş, güçlü kişilikli, ve inisiyatif sahibi personel yetiştirmeye devam edilmelidir.

Personelimizin inisiyatif sahibi ve lider temelli yetişmesi sağlanmalı bu kapsamda merkeziyetçilikten çok, adem-i merkeziyetçi yönetime yatkın bir şekilde yetiştirilmeleri sağlanmalıdır. Deniz tarihi, merkeziyetçi donanmaların kayıpları, adem-i merkeziyetçi donanmaların zaferleri ile doludur. Bu kapsamda savaş gemilerimizde genç subaylara sorumluluk verilmeli, görev alanlarında gerekli esneklik sağlanmalı ve fikirleri alınmalıdır.

“İyi denizci, denizde yetişir” prensibinden hareketle, tüm okullarda gemicilik eğitimleri ile başta yelken ve yüzme olmak üzere su sporlarına önem verilmelidir. Bu kapsamda en kısa zamanda yelkenli okul gemisine sahip olmak hedeflenmelidir.

Türkiye Avrasya’da jeostratejik bir aktördür. Dünya tarihinin büyük bir bölümünün yazıldığı coğrafya Avrasya’dır. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 75’inin yaşadığı; dünya kara kitlesinin yüzde 37’sinin kapsandığı; dünya ekonomisinin yüzde 60 hâsılasının üretildiği; dünya enerji rezervlerinin yüzde 75’inin bulunduğu Avrasya’nın en kritik bölgesinde bulunan Türkiye, böylesine kritik bir coğrafyada yaşamanın hem ödülünü hem de bedelini yaşamış tarihi bir mirasa sahiptir. Gerek ödülünü alırken, gerekse bedelini öderken belirleyici temel faktör daima donanma, dolayısıyla jeopolitik periferisindeki denizlere hâkimiyetinin derecesi olmuştur. Donanma olduğunda güven ve gönenç, donanma olmadığında çöküş ve işgaller yaşanmıştır. Anadolu’daki son Türk devletinin geleceği; tarihinde olduğu gibi, denizlerdedir. 21’inci yüzyılda da denizlerde olacaktır. Yaşadığımız ve sonsuza dek yaşayacağımız coğrafyada deniz gücünde değil gerilemeye, duraksamaya dahi tahammül yoktur. Türkiye’nin 21’inci yüzyılda güvenlik ve refahı denizler ve denizcileşme ile iç içe olacaktır. Türkiye’nin devleti ve milleti ile denizcileşmesi, pek çok yönü ile güvenliğinin de gereğidir. Bu çerçevede denizcileşme ile jeopolitik farkındalık arasındaki ayrılmaz bağı da göz önünde tutmamız gerekir. Türkler, Cumhuriyet döneminde Anadolu’nun deniz jeopolitiğinin gereksinimlerini geçmişle kıyaslanmayacak derecede benimsemiştir.

Bu kapsamda, ulusal egemenlik ve bağımsızlığın kaçınılmaz bir gereksinimi olan jeopolitik farkındalığın, aslında denizcileşmeden bile önemli olduğuna vurgu gerekir. Zira deniz jeopolitiğinde onarılamayan yaralar alındığında, gelecek nesillerin faydalanacağı deniz yaşam alanı kısıtlanacak ve gelecek kuşaklar denizcileşse bile, bu darlığının bedelini ödemek zorunda kalacaktır.

Bu nedenle Türk Boğazları, Karadeniz ve Montreux dengesi, KKTC’de ikinci donanma etkisi yaratan Türk varlığı, Ege ve Doğu Akdeniz’de ilan edilmemiş kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerimiz ve Kardak benzeri egemenliği anlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş coğrafi formasyonların varlığı, deniz jeopolitiğimizin değişmez ana eksenleri olmaya devam etmelidir. Şüphesiz, Ege’de karasuları genişliğinin, çıkarlarımız aleyhinde mevcut açık deniz alanlarını kısıtlayacak her türlü opsiyonda genişletilmesi de Anadolu jeopolitiğinin hassas noktası olmaya devam edecektir.

Bir deniz ülkesi olan Türkiye’nin, donanmasının geçmişte olduğu gibi gelecekte de dış politika ve güvenlik politikalarının bir enstrümanı olarak kullanımına devam edilecektir. Bu, canlı bir sistem olan devletin, kendini savunma ve çıkarlarını koruma içgüdüsünün kaçınılmaz sonucu olacaktır.

21’inci yüzyılın gerektirdiği yetenek ve teknolojiye sahip, dünyanın bütün okyanus ve denizlerinde harekât yapma yeteneğinde gücünün temelini ulusal sanayiden alan, bir donanmaya sahip olmak bir seçenek değil jeopolitik bir zorunluluktur. Bu kapsamda 21’inci yüzyılda Cumhuriyet Donanması, karmaşık bir jeopolitik ortamda yaşamanın zorluğunun bilincinde, caydırıcı niteliğini her durumda koruyabilmelidir.

Anadolu coğrafyası ve tarihinden aldığı dersler ışığında daima aydınlığa yönelmiş ve Cumhuriyet Donanma’sında somutlaşmış Türkiye’nin denizci yüzünün başarısı, denizcilik gücüne hayat veren diğer tüm alanlara ve tüm Anadolu’ya yansımalıdır. O zaman Türkiye daha müreffeh ve daha güvenli olacaktır.

Bunu Paylaşın