Küresel gündemi belirleyen sıcak haziran

MDN İstanbul

Haziran ayı küresel gündemi belirleyen önemli toplantılara ve zirvelere ev sahipliği yaptı. Sıcak seyreden haziran ayı yaşanan gelişmelerle daha da ısındı. Pandeminin gerdiği küresel konjonktür dinamik işleyen süreçle vites yükseltti

Geçtiğimiz ay dünyanın ve Türkiye’nin gündemini; 11-13 Haziran’da G-7 Zirvesi, 14 Haziran’da NATO Zirvesi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında yapılan görüşme, 15 Haziran’da Avrupa Birliği (AB) ve ABD arasındaki Zirve, son kertede 16 Haziran’daki Biden ve Rusya lideri Putin arasındaki görüşme belirledi. Aslında her biri ayrı bir yazı konusu olabilecek bu başlıkların, akılda kalan ve öne çıkan kısımlarına özetle temas edelim.

G7 Zirvesi: Kurallara dayalı uluslararası sistemi pekiştirme fırsatı
İngiltere’nin ev sahipliğinde Galler’e bağlı Cornwall’de düzenlenen G-7 Zirvesi, amiyane tabirle ABD’nin Çin ve Rusya’ya karşı seri hamlelerine sahne oldu. ABD Başkanı Biden bu platformu başkanlığındaki ABD’nin yönelimlerini sergilemek için itinayla kullandı. Dünyanın en büyük IMF temelli ekonomileri ve en zengin liberal demokrasilerini bir araya getirme iddiasındaki G-7 buluşması, koronavirüs pandemisi sonrası dönemde ilk kez yüz yüze düzenlendi.

Her ne kadar zirvede; devam eden salgın, küresel jeopolitik riskler ve iklim değişikliği gibi başlıklar görüşüldüyse de akıllarda Biden’ın; Çin, Rusya ve Putin ile yapacağı zirveyle ilgili değerlendirmeleri kaldı. Nitekim Biden, Zirve’nin kısa özetini “kurallara dayalı uluslararası sistemi pekiştirme fırsatı” argümanı ile açıkladı.

ABD masaya geri döndü
Önceki ABD Başkanının, küresel ısınma diye bir sorun olmadığını düşündüğünü belirten Biden, bu hususa katılmadığını, küresel ısınmanın esasen bir varoluş sorunu olduğunu, yolsuzlukla mücadelede üyelerin anlaştıklarını, zira yolsuzlukların hükümetlere zarar verdiğini, müteakip dönemde kara para aklama sorunlarına odaklanacaklarını belirtti. Biden’ın bu çıkışı Zirve’de mülaki olduğu dostlarını memnun etti. Düzeltelim, esasen bu argümanlar ABD’nin masadaki Çin ve Rusya’ya yönelik talepleri öncesi dostlarını memnun etmek için kullanıldı.

Devamla Biden, G-7 platformunun; demokratik değerlerin işletilmesi gerekliliğini teyit ettiğini, yaptığı ikili ve çoklu görüşmelerde G-7 liderlerine ABD’nin müteakip dönemde üzerine düşeni yapacağını aktardığını ve ABD’nin masaya geri döndüğünü” vurguladı.

Burada dikkat çeken husus, Biden’ın NATO’yu yaşamsal önemde gördüğünün altını çizmesi oldu. NATO Anlaşması’nın 5’inci Maddesinin (NATO’ya üye herhangi bir ülkeye saldırı olduğu takdirde, bu saldırının tüm NATO üyesi ülkelere yapılmış sayılması) büyük bir kararlılıkla yerinde durduğunu belirten Biden, 5’inci Maddenin kutsal bir yükümlülük olduğuna inandığını, nitekim NATO’nun 11 Eylül saldırılarının hemen ardından derhâl ABD’nin yardımına koştuğunu kaydetti.

Rusya ile çatışma istemiyoruz
Rusya Devlet Başkanı Putin’in, “ABD-Rusya ilişkilerinin düşük seviyede olduğu” tespitini gerçekçi ve haklı bulduğunu belirten Biden, yaşanan birçok hadisede Putin’in uluslararası normlara uymadığını, öte yandan Rusya ile çatışma peşinde olmadıklarını, Putin’le NATO Zirvesi sonrası yapacağı görüşmede iki ülke arasındaki sorunları çözmeyi dört gözle beklediğini ifade etti. Otokratların ellerinde muazzam bir güç olduğunu vurgulayan Biden, bunların topluma hesap vermek zorunda olmadıklarını, bu nedenle Putin’e, Putin tarzında cevap vermesinin mümkün olmadığını ifade etti.

Rusya’ya ilişkin tespitlerine koşut olarak Rusya’nın yaşadığı ikilemleri de öne çıkaran Biden, sorunlu ekonomisi ve Covid-19 ile uğraşan Rusya’nın sadece ABD ve Avrupa’ya değil, aynı zamanda Orta Doğu’ya da angaje olduğunu, Rusya’nın uluslararası normlara aykırı eylemlere girişirken boyundan büyük sorunlara yelken açtığını, nitekim bunların başında gelen Suriye’yi çiğneyip yutmakta zorluk çekeceğini, Suriye’nin iki gücün uzlaşı bulmak için birlikte çalışabilecekleri bir alan olduğunu, ayrıca Libya’da Rusya ile birlikte çalışmak istediklerini açıkladı.

Bir yarış içindeyiz, ama teke tek Çin’le değil
Biden’ın Rusya’ya yönelik çıkışlarını aynı sertlikte Çin’e ilişkin argümanları takip etti. G-7’nin ihlallerini belirlediği Çin‘in insan hakları konusunda daha sorumlu davranması gerektiğini belirten Biden, Covid-19’un ortaya çıkışıyla ilgili bir sonuca varamadığını, buna karşın yeni bir tür pandeminin ortaya çıkmamasını garantiye almak için Çin’deki laboratuvarlara erişime ihtiyaç duyulduğunu, Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’ni yürüttüğünü, oysa ülkelerin ihtiyaçlarını karşılamanın daha adil yolları bulunduğunu dile getirdi.

“Bir yarış içindeyiz, ama teke tek Çin ile değil. Hızla değişen 21’inci yüzyılda demokrasilerin onlarla rekabet edip edemeyeceği konusunda dünyanın dört bir yanındaki otokratlarla, otokratik hükümetlerle bir yarış içindeyiz. Bence Çin’le başa çıkmayı göreceksiniz” çıkışını yapan Biden’ın, Çin ile çatışma peşinde olmadıklarını, işbirliği yapılacak alanlarda işbirliği yapılacağını, tutarsız eylemlere ise karşılık verileceğini belirtmesi önemli. Zira öteden beri vurguladığımız gibi ABD’nin evrilen konjonktürde önceliği şüphesiz Çin, Rusya değil. Rusya, Avrupalı müttefikleri meşgul etmede bir manivela olarak kullanılıyor. Kuşkusuz müteakip aşamada Çin ile sergilediği işbirliğinden kopartılmak istenecek.

Çin: Küresel kararların bir grup ülke tarafından dikte edildiği günler geride kaldı
Zirve sonrası İngiltere’deki Çin Büyükelçiliği’nin sözcüsü, “Biz her zaman ister büyük veya küçük, ister güçlü veya zayıf, ister zengin veya yoksul olsun, tüm ülkelerin eşit olduğuna ve dünya meselelerinin tüm ülkelerle görüş alışverişiyle yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz. Küresel kararların küçük bir grup ülke tarafından dayatıldığı günler çoktan geride kaldı” açıklamasını yaptı. “Tek meşru küresel düzenin, bir avuç ülkenin savunduğu sözde sistem değil, BM destekli uluslararası hukuk olduğunu” belirten Çin’in Londra Büyükelçiliği, “Pekin’in eşit muamele ve işbirliği ilkelerini temel alan gerçek çok taraflılığı desteklediğini ve sadece küçük bir kliğe hizmet eden sözde çok taraflılığı reddettiğini” vurguladı. Çin’in küresel meselelere bakışını yansıtan bu argümanlar bir tarafa not edilmeli.

G-7 Zirvesi’nde Çin’in ekonomik girişimlerinin açıktan hedef alınması gündeme damgasını vurdu. Pekin’in Kuşak ve Yol Projesi’ne karşı açıklanan “Dünya İçin Daha İyisini İnşa” mottolu altyapı Zirve sonrası oldukça tartışıldı. ABD’nin baştan kadük kalacağı anlaşılan hamlesine cevaben Çin Dışişleri Bakanlığı Washington’ı “G7 ülkelerinin Pekin’e karşı birleşik cephe oluşturmasına öncülük etmeye çalışarak ihtilafı körüklemekle” suçlayarak, “Pekin karşıtı cephe oluşturma çabalarının başarısız olacağını, uluslararası ilişkilere daha tarafsız ve akılcı yaklaşım gerektiğini” vurguladı. Bir nevi kıssadan hisse durumu.

ABD ile Çin Dışişleri Bakanlarının Alaska’da yaptığı görüşmede çok net gözlemiştik. Çin oldukça agresif bir dış politika izlemeye başladı. Bilinen ve aşina olunan reaktif dış politikasını terk eden Çin, oldukça proaktif ve en az batılı muhatapları kadar “nokta atışı” hedefleyen hamleler yapıyor. Sabırlı Çin’in dış politikada ev ödevini oldukça iyi yaptığı ve muhataplarının her türlü zaafını çalışarak stratejiler belirlediğini görüyoruz. Aslında bu yüksek özgüven, Çin’in “yeni küresel sıklet merkezini ben belirlerim” yaklaşımının bir tezahürü olarak yorumlanmalı.

NATO Zirvesi’nde ne oldu?
14 Haziran’da düzenlenen NATO Zirvesi sonrası yayımlanan 79 maddelik sonuç bildirgesi şüphesiz Zirve’nin arka planını, dahası etekteki tüm taşları ortaya döktü. Yeni dönemde NATO’yu bekleyen yeni görevleri ve rolleri açıklayan NATO’nun 29’uncu Zirve Bildirgesi’ndeki ABD izi, dahası damgası dikkat çekti. Son dönemdeki yazılarımızda ısrarla vurguladığımız üzere Zirve, ABD’nin aşınan ve gerileyen hegemonyasının, devlet kapasitesinin üzerini örtmek ve müttefikleri oyalamak için bir manivela olarak kullanıldı. Muhtemeldir ki bu Zirve, ABD’nin yükselen Doğu’yu baskılamak için son kozlarını oynadığı Zirve olarak hatırlanacak. Zira ABD takım çantasında ne var ne yok tüm kozlarını ortaya koydu. Sonuç Bildirgesi bu nedenle adeta bir havai fişek gösterisine dönüştü.

ABD’nin NATO 2030 perspektifi vasıtasıyla NATO’yu daha siyasi bir mecra haline getireceği görülüyor. Kuruluş felsefesi “kolektif savunma” olan NATO, anlaşılan ilerleyen dönemde siyasi bir istişare platformuna evrilecek. ABD’nin niyetinin de bu istikamette olduğu görülüyor. Zirve Sonuç Bildirgesi’ne hızlıca göz atmak dahi bu öngörüyü teyit etmek için yeterli. Neredeyse tüm yumurtalar aynı sepete konmuş görünüyor.

Rusya ve Çin’in çevrelenmesini ve baskılanmasını önceleyen Sonuç Bildirgesi’nde hibrid ve siber saldırıların 5’inci Madde kapsamına alınmasının gündeme getirilmesine dikkatinizi çekelim. Yakın gelecekte bu başlıkların yeni bir kriz ve gerilim alanına evrileceğini görmek için kâhin olmaya gerek yok. Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliğinin teşvik edildiği Bildirge’de Karadeniz’deki NATO varlığının artırılacağının ifade edilmesi, öteden beri vurguladığımız “Karadeniz’in potansiyel gerilimlere gebe olduğu” tespitini doğruluyor. Ülkemize Karadeniz üzerinden yeni görevler verilmek isteneceği, yeni dayatmaların gündeme geleceği açıkça görülüyor. Dikkatli hareket edilmesi gereken günler nedense ülkemiz adına hiç bitmiyor!

Asya-Pasifik Bölgesi’nin öne çıktığı Bildirge’de NATO ortakları Japonya, Yeni Zelanda, Avustralya ve Güney Kore’ye atfedilen önem şaşırtıcı değil. ABD’nin Çin’i çevrelemek üzere bu ülkelerle işbirliğini ivmelendireceğini ısrarla vurguluyoruz. Rusya’ya karşı masaya konan İsveç ve Finlandiya kartları da manidar. Rusya’yı çevreleme stratejisinin iyice kuzeye kaydığı mevcut konjonktürde Atlantik ve Arktik Bölgelerinin yeni kriz merkezleri ve odak sahaları olacağı konusundaki öngörümüzü not etmenizde yarar var.

Zirve’yi irdeleyen birçok uzmanın Bildirge’deki Kolombiya atfına takılması ise bizim için şaşırtıcı olmadı. Kolombiya’nın Latin Amerika ve Karayip (LAK) Bölgesi’ndeki mevcudiyetinin ABD bakımından önemini geçmiş dönemde seri yazılarımızla paylaşmış, ABD perspektifinden bakıldığında Kolombiya’nın Bölgenin en önemli ülkesi olduğunu ve tabiri caizse ABD tarafından LAK Bölgesi’nin İsrail’i olarak addedildiği tespitinde bulunmuştuk. Kolombiya’nın LAK Bölgesi’ndeki Çin ve Rus etkinliğini kırmada ve baskılamada koçbaşı görevi görmeye devam edeceği anlaşılıyor.

Türkiye bakımından ise Zirve, ABD ile gerileyen ve gerilen  ilişkileri restore etmek üzere kullanıldı. Yaygın olarak kullanılan şu tespite katılmamak elde değil, “Türkiye ile ABD arasında çözülemeyen sorunların paranteze alınması, yaratılacak sözde ortak sinerji ile Ukrayna, Afganistan, Suriye ve Libya marjında işbirliğinin ivmelendirilmesi”. ABD’nin de bu yeni normali benimsediği anlaşılıyor. ABD’de Biden’ın yönetimi devraldığı ocak ayından beri her ay ABD ile ilişkileri ele alan yazılar yayımlayarak, haziran ayında yapılacak NATO Zirvesi’ne dikkat çektik. Bu süreçte gerek Biden gerekse Dışişleri Bakanı Blinken’in argümanlarını dikkatinize sunduk. Bu nedenle Zirve sonuçları bizim açımızdan şaşırtıcı olmadı. Türkiye ile ABD arasındaki ikircikli ilişki sistematiğini en iyi Blinken özetlemişti. “Türkiye NATO müttefiki gibi davranmıyor” argümanını kullanan Blinken’in, “Türkiye Batı’ya çıpalanmalı” mealindeki yorumu ABD’nin açmazlarını ve kafa karışıklığını göstermesi bakımından önemli… Bu kafa karışıklığını gidermek isteyen siyasilerimizin Zirve öncesi “Türkiye, NATO’yu kendi güvenliğinin merkezine koymaktadır” çıkışını yaptıklarını da takdirinize sunalım ve umalım ki ilişkilerde Zirve sonrası açılan yeni sayfa tavizler vermemize neden olmasın. Afganistan hamlesinin konuya vâkıf herkes gibi bizi de tedirgin ettiğini not edelim.

AB-ABD Zirvesi
NATO Zirvesi’nin hemen akabinde AB ile ABD arasında yapılan görüşme sonrasında yayımlanan ortak açıklamadaki Türkiye vurgusu dikkat çekti. ABD Başkanı Biden ile AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen arasında düzenlenen AB-ABD Zirvesi ortak açıklamasının uluslararası ilişkiler kısmında, Doğu Akdeniz ve Türkiye’ye de yer verilerek, “Farklılıkların iyi niyetli diyalog ve uluslararası hukuk uyarınca çözülmesi gereken Doğu Akdeniz’de gerginliğin sürdürülebilir şekilde düşürülmesi için el ele çalışmaya kararlıyız. Demokratik bir Türkiye ile işbirliği ve karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki hedefliyoruz, açıklaması, AB ile ABD’nin ülkemize yönelik yaklaşımını açıkça ortaya koydu.

Açıklamada Çin ve Rusya’ya da geniş yer verildiği görüldü. Çin’e yaklaşımlarda yakın istişare ve işbirliği niyeti beyan edilerek, “Sincan ve Tibet’teki insan hakları ihlalleri, Hong Kong’taki özerklik ve demokratik süreçlerde görülen aşınma, ekonomik baskı, dezenformasyon kampanyaları ve bölgesel güvenlik konuları dâhil olmak üzere ortak endişelerimizle ilgili koordinasyonu devam ettirmek istiyoruz” ifadesi öne çıktı. Esasen bu yazımın G-7 ve NATO Zirvesi’nde Çin’e karşı kullanılan tonla uyumlu olduğu görüldü.

Rusya’ya karşı tavırda “birlik” vurgusu yapılırken, ABD’nin politikaları ve eylemlerini koordine edebilmek amacıyla Rusya temalı AB-ABD yüksek düzeyli diyalog kurulacağı açıklandı. Devamla iletişim kanallarının açık tutulduğu, AB’nin Moldova, Ukrayna ve Gürcistan gibi ortaklarına desteğinin devam edeceği, Belarus halkıyla dayanışma içinde olunduğu vurgulandı.

Suriye’de Devlet Başkanı Beşar Esad’ın kazandığı seçimin yasa dışı olduğu savunularak, hükümetin “acımasız suçlarından dolayı” hesap vermesi gerektiği vurgulandı ve BM Güvenlik Konseyi kararları ışığında siyasi bir çözüm için uluslararası camiaya çağrı yapıldı. Libya’nın barış, güvenlik ve istikrarına olan taahhüdün teyit edildiği açıklamada, Orta Doğu’da varılan ateşkesten duyulan memnuniyet dile getirildi. AB ve ABD, İsrailliler ile Filistinliler için iki devletli çözüm temelinde eşit özgürlük, güvenlik, refah ve demokrasiden faydalanılmasına duyulan ihtiyacın altını çizdi. Avusturya’nın başkenti Viyana’da devam eden ve ABD’nin İran ile yapılan nükleer anlaşmaya dönmesini amaçlayan görüşmelere destek verilen açıklamada, ayrıca Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün reformu için işbirliği konusunda kararlılık vurgulandı. Bu son iki maddede ABD’nin dış politikada makas değiştirdiği, Trump dönemi stratejilerinin terk edilerek AB’ye istediğinin verildiği gözlendi. Bu vesileyle Biden sonrası dönemde Transatlantik ilişkilerinin güçlendirileceği çağrılarını sıklıkla yapan ABD’nin bu söylemin altını doldurduğunu görüyoruz.

ABD-Rusya ilişkilerinde yeni dönem (?)
NATO Zirvesi sonrası herkesin büyük bir merakla beklediği Biden-Putin görüşmesi İsviçre’nin Cenevre kentinde yapıldı ve üç saatten fazla sürdü. Görüşmenin ardından basın toplantısı düzenleyen Biden, görüşmeyi “iyi” ve “olumlu” olarak değerlendirdi. Washington ve Moskova arasında gerginliğin olduğu bir dönemde düzenlenen Zirve’de, liderler her iki ülkenin büyükelçilerinin görevlerine geri dönmeleri konusunda uzlaşırken, silah kontrolü için görüşmelere başlanması yönünde mutabakata varıldığı açıklandı.

Biden, “ikili stratejik istikrar diyalog mekanizmasının kurulması” için anlayış birliğinin tesis edildiğini kaydetti. Buna göre, iki ülkenin askeri ve diplomatik yetkililerinin yeni ve gelişmiş silahların kontrolü için bir mekanizma kurması hedefleniyor. “Farklı görüşlerde olduğumuz zaman da bunu dile getirdik, ama gerilimli bir atmosferde değil” şeklinde konuşan Biden, Putin’in ABD ile gerginlik istemediğini belirterek, “En son istediği şeyin Soğuk Savaş olduğunu düşünüyorum” tespitinde bulundu.

Rus lidere insan hakları konusunun gündemde kalacağını söylediğini belirten Biden, “İnsan hakları ihlâl edildiği zaman söz konusu olanın Rusya’ya saldırmak değil, demokratik değerleri savunmak” olduğunu, bunun ülkesinin “DNA’larında” bulunduğunu belirtti. Putin’i ABD seçimlerine müdahale etmemesi ve yeni siber saldırılar konusunda da uyardığını açıklayan Biden, ABD’nin “demokratik egemenliğine saldırı veya demokratik seçimleri istikrarsızlaştırma çabalarına müsamaha göstermeyeceğini ve karşılık vereceğini” Putin’e söylediğini aktardı.

Biden ve Putin’in ayrı ayrı düzenlendiği basın toplantıları sonrasında iki lider ortak bir bildiri yayımladı. Bildiride, Rusya ve ABD’nin gerginlik dönemlerinde bile stratejik alanda öngörülebilir olma, silahlı çatışma risklerini ve nükleer savaş tehdidini azaltmaya yönelik olarak ortak hedeflerde ilerleme kaydedebilecekleri belirtildi. Bildiride ayrıca Yeni Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması’nın süresinin kısa bir süre önce uzatıldığı hatırlatılarak, “nükleer bir savaşın kazanılamayacağı ve böyle bir savaşın asla çıkarılmayacağı” yönündeki taahhüdün yinelendiği vurgulandı.

Dünyanın ekonomik ve siyasi ağırlık merkezi Doğu’ya kayıyor
Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla Soğuk Savaş sona erdi. Ortaya çıkan güç boşluğunu uzun bir süre ABD tek başına doldurdu ve küresel düzlem tek kutuplu bir yapıya evrildi. Bu dönemde usulca ve sistematik olarak büyüyen Çin, yeni bir küresel güç olarak ortaya çıktı. Stratejik bakımdan bu hadise 21’inci yüzyılda meydana gelen en önemli jeopolitik olaylarından biri olarak öne çıkıyor. Pekin, Washington’un küresel meseleler üzerindeki etkinliğinin her geçen gün azaldığını sıklıkla vurguluyor. Nitekim Çin menşeli Global Times gazetesinde yayımlanan bir makalede, “dünyanın ekonomik ve siyasi ağırlık merkezinin Doğu’ya kaydığı, Avrupalı müttefiklerin bile ABD’nin Pekin konusundaki uzlaşmaz tutumundan yavaş yavaş uzaklaştığı” ifadelerinin kullanılması tesadüf değil. Son dönemde bilinen ve aşina olunan reaktif dış politikasını terk eden Çin, oldukça proaktif ve en az Batılı muhatapları kadar “nokta atışı” hedefleyen hamleler yapıyor. Sabırlı Çin’in dış politikada ev ödevini oldukça iyi yaptığı ve muhataplarının her türlü zaafını çalışarak stratejiler belirlediğini görüyoruz. Aslında bu yüksek özgüven Global Times gazetesinde yayımlanan makalenin kuşkusuz bir yansıması. Haziran ayında meydana gelen gelişmeler yeni bir normalin başladığını gösteriyor. Resim dikkatli okunmalı. Telafisi olmayan kararlar arifesine geldiğimizi görüyoruz.

Kadim ortağı AB’yi yeniden denetimine alan ABD’nin Çin ve Rusya’yı kuşatmak üzere partner sayısını artırmayı hedeflediği, böylelikle NATO’yu küreselleştirmeye çalıştığını görüyoruz. Rusya’yı Arktik, Baltık, Doğu Avrupa, Karadeniz ve Kafkasya yayı ile çevrelemek isteyen ABD’nin bu stratejisine koşut olarak Türkiye’nin pozisyonunun önem arz ettiğinin altını çizelim ve tarafımıza tevdi edilebilecek/dayatılabilecek olası yeni roller için dikkatli olalım.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın