ABD’nin uzun bir süredir merakla beklenen Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi nihayet ekim ayı ortasında yayımlandı. Böylelikle Biden yönetimindeki ABD’nin stratejik yönelim, öncelik ve tercihleri kodifiye edilmiş oldu. Esasen Biden yönetimi Mart 2021’de geçici bir Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi yayımlamış, ABD’nin kuşatma altında olduğunu vurgulayarak, “olağan şüpheli Çin” tespitinde bulunmuştu. Nihai hâle getirilen belgede de bu hassasiyetin sürdürüldüğü ve başrolün Çin’e verildiği görülüyor.
Agresifleşen Çin
Geçen yıl yayımlanan geçici Strateji Belgesi’nde Çin’in giderek “agresifleştiği” argümanının altı çizilmiş, ABD’nin ittifaklar ağını genişletmesine ve dünyayı daha güvenli hâle getiren ortaklıkları canlandırmasının gerekliliği vurgulanmıştı. Esasen Biden yönetimi, yükselen Çin tehdidine karşı Trump döneminden farklı olarak müttefiklerini ve ortaklarını hatırlayacağını, Trans-Atlantik ilişkileri restore edeceğini duyurmuştu. Bu restorasyon süreci salt Avrupa ile sınırlı kalmayacak, Hint-Pasifik Bölgesi’ndeki ortakları da kapsayacaktı. Nitekim geçen süreçte Quad dörtlüsü ve AUKUS gibi mekanizmaları ivmelendiren ABD, Çin’e yönelik çevreleme politikalarının dozajını artırmıştı.
ABD’nin stratejik vizyonunu anlamak
Bu yaklaşımın açıklanan nihai Strateji Belgesi’nde daha da berraklaştığı görülüyor, zira belge ABD’nin stratejik vizyonunu anlama kılavuzu hüviyetini taşıyor. Zira, uluslararası düzlemde jeopolitik karmaşa ve karışıklığın hükûm sürdüğü göz önüne alındığında, içinde bulunulan konjonktürde ABD’nin atacağı adımlar, yapacağı hamleler, küresel istikrar/istikrarsızlığın hassas dengesine sirayet edecektir. Kesin olan terazinin dengede kalamayacak olmasıdır.
Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nin normalde 2022 ilkbaharında yayımlanması planlanıyordu ancak Rusya’nın şubat ayında Ukrayna’yı işgali, ABD’nin stratejik vizyonunda paradigma değişikliğine neden oldu. Nitekim geçen yıl yayımlanan geçici sürümde Ukrayna’dan hiç bahsedilmemesine karşın, nihai belgede stratejik hub’a dönüşen Ukrayna’ya 32 farklı kısımda atıfta bulunulduğu görülüyor.
ABD; Ukrayna’yı desteklemeye devam ederken, diğer demokrasilerin istikrarı ve dayanıklılığını artırmak için çalışacağını, Gürcistan ve Moldova’nın Avrupa’ya yönelik isteklerini destekleyeceğini, Batı Balkanlar’da, stratejik demokratik kurumların, hukukun üstünlüğünün ve ekonomik kalkınmanın güçlendirilmesi için ortaklarına yardımcı olacağını, Güney Kafkasya’daki çatışmanın çözümü için diplomatik çabalarını sürdüreceğini, son kertede Batı ile stratejik, siyasi, ekonomik ve kurumsal bağlarını güçlendirmek için Türkiye ile iletişimde olacağını ilan ediyor.
Decisive decade
Belgede Biden yönetimi küresel güçler arasındaki rekabeti ve iklim değişikliğini ABD’nin karşı karşıya olduğu en büyük iki meydan okuma olarak yorumluyor. Dünyanın “belirleyici bir on yıl (decisive decade )” dönemine girdiğini vurgulayan belge üç olguya dikkat çekiyor. Bunlar ABD gücünün altında yatan kaynaklara yatırım yapmak, karşılıklı zorlukların üstesinden gelmek için müttefiklerle ve ortaklarla birlikte çalışmak, ticaret, ekonomi ve gelişen teknolojilerde oyunun kurallarını belirlemek şeklinde sıralanıyor.
Belgede önceki yönetimin izlerinin ve tortularının silindiği tüm çıplaklığıyla görülüyor. Trump döneminde NATO müttefiklerine ve ortaklarına uygulanan ayrıştırıcı, kibirli ve üst perde yaklaşım terk ediliyor. Makas değişikliğine giden Biden yönetimi, ABD hegemonyasının devamının sağlanmasına koşut olarak müttefiklerini hatırlıyor ve ilişkileri düzeltme istikametinde seri adımlar atacağını ilan ediyor.
Yükselen Çin’e karşı küresel rekabette başarılı olmanın ve kurallara dayalı uluslararası düzenin devam edebilmesi için ortaklığa dayalı organize bir modelin geliştirilmesi önceleniyor. Biden döneminde Çin, stratejik bir rakip olarak tanımlanırken, Çin kaynaklı tehditlere karşı koyabilmek üzere dirençli bir müşterek kuvvet ve savunma ekosistemi oluşturulması hedefleniyor. Belki Soğuk Savaş döneminin kasvetli günlerine geri dönülmüyor ama çift kutuplu yeni düzen tescil ediliyor.
İhtiraslı Rusya, yükselen Çin
48 sayfalık belge Biden yönetiminin dünyaya bakışını derinlemesine ve çok boyutlu ortaya koyuyor. Belgede belleklerde yer bulacak stratejik tespitler dikkat çekiyor. ABD’nin, ihtiraslı Rusya’nın kısa vadeli tehdidi ile yükselen Çin’in teşkil ettiği uzun vadeli tehdit arasında gezindiği belirtiliyor.1 “Rusya, Ukrayna’ya karşı acımasız bir saldırganlık gösterdiği gibi, uluslararası düzenin temel normlarını pervasızca hiçe sayarak, özgür uluslararası sisteme açık bir tehdit oluşturuyor” tespitinde bulunan belgede devamla, “Çin ise aksine, hem uluslararası düzeni yeniden şekillendirme niyetinde hem de giderek artan bir şekilde bu hedefi konsolide etmek için ekonomik, diplomatik, askerî ve teknolojik güce sahip tek rakip” olarak nitelendiriliyor. Kronik Çin ve Rusya takıntısının belgenin ruhunu oluşturduğu gözleniyor.
Bu noktada, Putin’in Ukrayna’da askerî harekâta girişmesi sonrası Rusya’nın statü ve kapasitesinin Çin ve Hindistan’a oranla “derin bir şekilde azaldığı” istikametinde yapılan yorumunun altını çizelim. Ukrayna meselesi sonrası Rusya’nın aşınan kapasitesinin ABD bakımından tercih edilebilir bir durum olduğu aşikâr. ABD, hiç şüphe yok ki küresel güç olma iddiası örselenmiş bir Rusya istiyor. Bu nedenle Ukrayna meselesinin uzaması ABD’nin yararına.
Çift yönlü yaklaşımla (dual approach) ABD, Ukrayna meselesinin uzamasını Rusya’nın yıpratılması ve Avrupa’nın Trans-Atlantik yapıya zımbalanması bakımlarından yararına görüyor. Yaratılan Rusya fobi ile Avrupalı müttefikleri yanında hizalayan ABD, böylelikle enerjisini Asya-Pasifik Bölgesi’ne esasen Çin’e teksif etmeyi öngörüyor. Bu minvalde Trump yönetiminin baskıcı ve sınırlayıcı tercihleriyle sarsılan NATO ittifakının canlandırılması, Asya-Pasifik’teki ortaklıkların güçlendirilmesi, Biden yönetiminin Çin ile rekabet etme stratejisinin sıklet merkezini oluşturuyor.
Merkel sonrası Almanya’nın içine düştüğü hazin durum, İtalya ve İsveç gibi ülkelerde aşırı sağ ve popülist radikal akımların iktidara gelişi, Fransa’da Macron’un aşınan gücü ABD’nin menfaatine, uygun bir ortamı oluşturuyor. Rusya’yı Arktik bölgeden başlayacak şekilde çevrelemeyi öngören ABD, kadim müttefiki ve uydusu Norveç’in yanına ABD’ye müzahir sağ bir iktidarla yönetilecek İsveç’i ekleyerek kuzey kanadı emniyete alıyor. Enerji jeopolitiği bağlamında Rusya ile yollarını ayıran Almanya’nın Atlantik yörüngesine sabitlenmesi, bir diğer uydu Polonya’nın Demokles’in kılıcı gibi Almanya’yı zorlaması ve ABD’nin Truva atı gibi davranması esasen Avrupa’nın içine düştüğü durumu tasvir ediyor. Üstelik “General Kış”ın da henüz Avrupa’ya gelmediğini de hatırlatalım.
Küresel zorluklara reel politik optikten bakmak
Bir parantez de Suudi Arabistan’a açalım. Küresel zorluklara reel politik optikten bakarken, ABD’nin Suudi Arabistan ile son dönemde süregelen çalkantılı ilişkisinin de yayımlanan belgede yer bulması dikkat çekiyor. Bilhassa Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra yükselen küresel enerji maliyetlerini düşürmek için izleyeceği yol önem arz eden Suudi Arabistan’ın Rusya’ya müzahir tutum takınmasının ve zımnen desteklemesinin ABD cenahında tedirginlik ve öfke yarattığı mevcut konjonktürde Suudi Arabistan’a da temas ediliyor.
Rusya’yı baskılamak üzere petrol zengini ülkelerin yardım ve desteğini talep eden ABD bakımından, OPEC ve petrol üreticisi ülkeler grubunun pandeminin başlangıcından bu yana üretimdeki en büyük kesintiye gideceklerini açıklaması, devamında enerji fiyatlarının yukarı yönlü hareketlenmesi kabul edilebilir bir durum değil. ABD bu kararı Rusya’ya yönelik hedeflerini baltalama çabası olarak görüyor. Rusya’nın ekonomik olarak sendelemesi ABD’nin önceliği, hedefteki ülke de kuşkusuz Suudi Arabistan. İlerleyen günlerde ABD’nin Suudi Arabistan’a karşı sertleşmesi dahası yaptırım kartını masaya koyması şaşırtıcı olmayacaktır.
Dış politika ile iç politika arasındaki ayrım çizgisini yıkmak
Hatırlayacağınız üzere seçim kampanyasında Biden, orta sınıf için dış politika yaratma vizyonunu gündeme getirmiş, bu kavramı ABD’nin güç ve nüfuzunu yurtdışına yansıtmanın anahtarı olarak tarif etmişti. Sözde müreffeh ve dirençli bir Amerika’yı önceleyen yeni stratejide bu vizyon da yer buluyor. Belgede “Dış politika ile iç politika arasındaki ayrım çizgisini yıktık” tespitinde bulunularak ABD iç kamuoyuna şeker pembe mesajlar veriliyor. Bu durum kuşkusuz iç politikaya yönelik izlenecek popülist stretejinin ipuçlarını sergiliyor.
İran asla nükleer silah elde edemeyecek
Belgede İran da unutulmamış. İran’ın asla nükleer silah elde edemeyeceğinden emin olmak üzere diplomasi izleyeceğini vurgulayan ABD, diplomasinin başarısız olması durumunda başka yolları kullanmaya hazır olacağının altını çiziyor. Ötesinde ABD, Tahran’ın uzun süredir inkâr ettiği temel hakları elde etmek için İran halkının çabalarının her zaman yanında olacağının altını çiziyor. Her ne kadar stratejik bakış açısı tesadüflere önem atfetmese de ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nin yayımlanması ile eş zamanlı olarak İran’ın karıştığını ve ülkede kadın hakları özelinde başlayan hareketlenmenin mevcut yönetimi zor duruma düşürdüğünü dikkatinize sunalım.
Opak yaklaşımlar kesin sonuçlar
2022 Mayıs ayında ABD Dışişleri Bakanı Blinken George Washington Üniversitesinde yaptığı konuşmada Çin’e yönelik izlenecek stratejiyi ana hatları ile açıklamış ve “yatırım yap, uyum sağla ve rekabet et” mottosunu ilan edivermişti. Çin’i öncelikli ve önemli tehdit olarak tanımlayan Blinken, “yeni bir soğuk savaş” istemediklerini vurgulamış, buna karşın “mevcut düzeni tek başımıza savunamayız” tespitinde bulunarak, müttefiklik ruhunu canlandırmanın önemine işaret etmişti. ABD’nin açıklanan yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin Çin bakımından bu vizyonun altını doldurduğu ve tamamladığını ifade edebiliriz.
Nitekim ABD yakın geçmişte, yayımladığı muhtelif strateji belgelerinde Çin’i, revizyonist bir güç ve mevcut uluslararası düzene muhalefet eden ülke olarak tanımlamış, Çin alerjisini NATO’ya dahi taşımıştı. Biden yönetimi ise ilaveten Çin’in küresel sistemi değiştirmeye yönelik bir eğilim içerisinde olduğunu öne sürüyor. Biden yönetiminin, Çin ile askerî alanda asimetrik bir safhaya geçildiğini belirtmesine ve küresel rekabetin hibrit karakterine atıfta bulunmasına dikkatinizi çekelim. Hatırlayınız, bu yaklaşımın devamında geçtiğimiz yaz Tayvan marjında ABD ile Çin karşı karşıya gelmişti.2
End state: Çin ile rekabet
Sonuç olarak Çin ile rekabeti 21’inci yüzyılın en önemli jeopolitik testi olarak ilan eden ABD, yayımladığı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde meselenin arka planına açıklık getirerek, “ABD’nin önümüzdeki yıllarda tehlikeli bir Rusya’yı nasıl engelleyeceğine ve uzun vadede Çin ile etkili bir şekilde nasıl rekabet edeceğine” odaklanıyor. Dünya’nın bir dönüm noktasında olduğunu belirten Belge, önümüzdeki on yılın Çin ile rekabetin şartlarını belirlemede, Rusya’nın yarattığı kronik tehdidi yönetmede belirleyici olacağını vurguluyor.
Yakın gelecekte jeopolitik rekabetin ivmeleneceği tespitinde bulunan ABD, en önemli stratejik zorluk olarak otoriter yönetimlerini revizyonist bir dış politikayla birleştiren güçleri hedef alıyor. Bu tarif şüphesiz Çin ve Rusya’yı işaret ediyor. Son kertede ABD, kısa vadede Rusya’yı engellemeyi, uzun vadede ise Çin ile hegemon güç olma uğruna rekabeti öngörüyor.
Gelinen noktada ABD, peşinen Soğuk Savaş sonrası dönemin sona erdiğini ve büyük güçlerin rekabeti dönemine girildiğini ilan ediyor. Bu yeni siyasi tarih döneminde safların berraklaşacağının, ittifaklaşma çabalarının ivmeleneceğinin altını çizelim. Küresel ölçekte önümüzdeki on yılın oldukça dinamik gelişmelere sahne olacağını, meydana gelebilecek değişim ve dönüşümlerin dünyanın ekseninin kaymasına neden olabileceğini not edelim.
Biden yönetiminin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nin sonuç cümlesi şöyle, “Bu belirleyici on yılda başarmamız gereken şey tarihimiz boyunca yaptığımız gibi, Amerika’nın anı yakalaması ve meydan okumak için ayağa kalkmasıdır. Amerika’nın kaybedecek zamanı yoktur.” Son kertede, başladığı ilan edilen yeni dönemde Çin, ABD bakımından en ciddi jeopolitik meydan okuma ve Rusya’nın arkasında yer alarak onu destekleyen, Avrupa güvenliğine yönelik açık bir tehdit olarak konumlandırılıyor. Stratejik zaviyeden bakıldığında ABD ile Çin arasında sınırsız bir rekabet çağına girmiş bulunuyoruz. Böylelikle ABD ve Çin’in domine edeceği, iki kutuplu yeni uluslararası sistem sahne almış oluyor.
1The near-term threat of a revanchist Russia and the longer-term threat of a rising China.
2MarineDeal News Temmuz sayısı “Asya Pasifik Bölgesinde Artan Gerilim”.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.