Yunanistan ile Fransa arasında imzalanan son savunma anlaşmaları, Ege’deki güvenlik dengelerinden çok daha fazlasını gündeme taşıdı. Atina yönetimi, Fransız yapımı Exocet gemisavar füzeleri, Rafale savaş uçakları ve Belharra sınıfı fırkateynlerin satın alımını içeren yüksek maliyetli bir savunma yatırımı sürecine girmiş durumda. Ancak bu gelişmeler, yalnızca askeri kapasiteyle sınırlı olmayan, ekonomik ve siyasal etkileriyle de tartışılıyor.
Müttefiklikten pazara dönüşen ilişki mi?
Fransa Savunma Bakanı Sebastien Lecornu ile Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias arasında imzalanan anlaşmalar, 2021’deki savunma işbirliği çerçevesinin derinleştirildiğini gösteriyor. Bu kapsamda 16 adet Exocet füzesi için imza atılırken, daha önce siparişi verilmiş olan 24 Rafale uçağı ve 3 Belharra sınıfı fırkateyn de bu sürecin önemli parçaları olarak ön plana çıkıyor.
Ancak Yunan muhalefetine göre bu yatırımlar, ülkenin gerçek güvenlik ihtiyaçlarından ziyade Avrupa Birliği'nin “Avrupa'yı Yeniden Silahlandırma” programına hizmet ediyor. Yaklaşık 800 milyar avroluk bu dev bütçenin parçası olmak, Yunanistan’ı ekonomik anlamda bir savaş ekonomisine entegre etmek anlamına geliyor.
Belharra fırkateynleri: savunma mı gösteriş mi?
Muhalefet cephesinden yapılan açıklamalarda, Yunanistan’ın Belharra tipi fırkateynleri satın almak zorunda olduğu bir tehdit ortamının bulunmadığı açıkça dile getiriliyor. Bu alımların halkın gerçek ihtiyaçlarını göz ardı ederek gerçekleştirildiği ve toplumsal refah kaynaklarının askeri yatırımlara aktarıldığı iddiası giderek daha yüksek sesle dile getiriliyor.
Yunan kamuoyunun önemli bir bölümü, ülkenin dış tehdit algılarının özellikle Türkiye üzerinden meşrulaştırıldığını, ancak bu durumun Fransa ve diğer AB ülkeleri açısından silah satışları için bir araç haline geldiğini düşünüyor.
Charles De Gaulle Girit’te: ortak tatbikat, siyasi mesaj
Fransız uçak gemisi “Charles De Gaulle”, Clemenceau 25 Harekâtı kapsamında Yunanistan’ın Girit adasındaki Suda Üssü’ne demirledi. Bir fırkateyn muharebe grubu, güdümlü füze destroyeri, nükleer denizaltı ve 22 Rafale savaş uçağı ile birlikte 6 gün boyunca bölgede kalması planlanan uçak gemisinin varlığı, Yunan-Fransız askeri işbirliğinin sadece ekipmanla sınırlı olmadığını ortaya koyuyor.
Ancak söz konusu savaş gemisi daha önce Pire limanına uğradığında, bazı sivil toplum kuruluşları tarafından protesto edilmiş ve “istenmeyen misafir” olarak nitelendirilmişti. Bu durum, Yunan halkı içindeki rahatsızlığın yalnızca mali değil, egemenliğe dair sembolik alanlara da sirayet ettiğini gösteriyor.
Silahlanma politikaları toplumsal onay bulmuyor
Yunan hükümeti, Avrupa Birliği'nin stratejik yönlendirmelerine paralel olarak büyük ölçekli savunma harcamalarına yönelmiş durumda. Ancak bu politikalar, hem muhalefet hem de sivil toplum nezdinde ciddi sorgulamalara neden oluyor. Özellikle “Türkiye tehdidi” argümanının sürekli ön plana çıkarılması, bu politikaların iç kamuoyunda meşruiyet kazanmasını zorlaştırıyor.
Muhalefet, Yunanistan’ın bir “silah pazarı”na dönüştürülmesine sert tepki gösterirken, Atina yönetimini ulusal çıkarları değil, Avrupa merkezli silah endüstrisinin taleplerini öncelemekle suçluyor.
Caydırıcılık mı, bağımlılık mı?
Yunanistan’ın savunma alanındaki yüksek bütçeli hamleleri, yüzeyde ulusal güvenliği önceleyen bir strateji gibi görünse de, altında çok katmanlı bir siyasi ve ekonomik yönelim barındırıyor. AB politikalarına entegre edilen silahlanma programları, uzun vadede askeri kapasiteyi artırsa da, ülkenin stratejik karar alma süreçlerinde bağımsızlığını ne ölçüde koruyabileceği sorusunu gündeme getiriyor.
Yunanistan silahlanıyor mu, yoksa savaş ekonomisine mi adım atıyor? Bu soru, önümüzdeki yıllarda sadece Ege’deki dengeleri değil, Avrupa’nın güvenlik mimarisini de yakından ilgilendirecek.
Bu haberin/makalenin/çevirinin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.