Yunan akademisyenden “tutarsız” analiz: Türkiyesiz tutarlı NATO

MDN İstanbul

Atina Üniversitesi’nde Modern Türk ve Asya Çalışmaları alanında akademisyen olan Ioannis E. Kotoulas The Washington Outsider’da yayımlanan yazısında Türkiye’nin NATO üyeliğini tartışmaya açtı. Kotoulas, Türkiye’nin hem Rusya- Ukrayna Savaşı’nda duruşunu hem de NATO menfaatlerine ters düşen adımlarını eleştirdi.

Kotoulasın yazısından öne çıkanlar;

“NATO’nun gerçekten de Türkiye’nin üyeliğine ihtiyacı var mı? Türkiye’nin NATO üyeliğinin oluşturduğu maliyet, sağladığı kazançların önüne mi geçiyor? Her ne kadar zor sorular olsa da bunlar İttifak içerisinde daha fazla gündeme getirilmeli. Bu konu esastır. Özellikle tek başına ABD ve ortak güvenlik çerçevesi olarak NATO, Avrasya’daki revizyonist güçlerin meydan okumalarına, Doğu Avrupa’daki Rus saldırganlığı ve revizyonistliğine, Çin’in Doğu ve Güneydoğu Asya’daki düşmanca iddialarına ve İran’ın vekillik iddialarıyla Orta Doğu üzerindeki baskıcı siciline göğüs germek adına çalışmalarını yoğunlaştırmalıdır.

Türkiye ise veto yetkisini Finlandiya ve İsveç’e karşı koz olarak kullanıyor


Türkiye, Rusya’nın Ukrayna işgali sırasında ABD ve AB tarafından uygulanan yaptırımlardan kurtulmasını sağlayan kararsız bir duruş sergiledi. Türkiye, Batı’nın birleşik ruhunu hiçe sayarak Rusya ile olan ekonomik bağlarını derinleştiriyor. Daha da önemlisi diğer tüm üyeler onaylamasına rağmen Finlandiya ve İsveç’in üyelikleriyle İtttifak’ın genişlemesini engelliyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg 16 Mart’taki konuşmasında, Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in İttifak’a katılım başvurularını onaylamasının “şimdi tam zamanı” olduğunu söyledi. Türkiye’nin bir üye devlet olarak veto yetkisini kullanması bu olasılığın önünü kapatıyor. Rus işgali, İsveç ve Finlandiya’nın kendi güvenliklerine ilişkin algıları üzerinde sismik bir etki yarattı, iki ülkenin ve on yıllarca süren tarafsızlığı bir gecede değiştirdi. Türkiye ise veto yetkisini Finlandiya ve İsveç’e karşı koz olarak kullanıyor.

Son yıllarda, Türkiye’nin tek taraflı ve NATO çıkarları için ödün veren eylemlerini sıralarsak; Suriye’deki İslamcı bağlantılı farklı silahlı gruplara destek, ABD ve diğer NATO üyelerinin şiddetli itirazlarına rağmen gelişmiş bir Rus uçaksavar sistemi olan S-400’ü 2019’da satın almak, Suriyeli savaşçıların nakliyesi ve BM silah ambargosunun ihlâli ile Libya müdahalesi. AB üye devleti Kıbrıs’ın haklarını ihlâl eden Doğu Akdeniz’deki agresif sondaj çalışmaları, İsrail ile bağları normalleştirmek için Arap devletlerine yönelik saldırgan tutumlar, devlet destekli dezenformasyonun artan kullanımı ve Türk toplumunun otoarşik dönüşümü. Bunların yanı sıra Türkiye, İttifak çerçevesinde; İsrail, Ermenistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi dost sayılmayan ülkeler için NATO ortaklıklarını engellemiştir. Türkiye ayrıca 2020’de Doğu Akdeniz’de iki AB üye devleti olan Yunanistan ve Kıbrıs’a karşı saldırgan bir bölgesel politika sarmalına girdi, hatta göç akımlarını AB ve özellikle Yunanistan’a karşı bir silah olarak kullandı.

Türkiye fiilen sınır dışı edilmeye zorlanabilir

Tüm bu ihlâllere ve daha da önemlisi, Batı’nın Ukrayna’da Rusya ile karşı karşıya gelmesi bağlamında Moskova-Pekin ekseniyle kurulan dostane ilişkilere, NATO hiyerarşisindeki görüş birliği, Türkiye’nin NATO ile uyumu ve güvenilirliği için artan maliyetlere rağmen -her zaman- NATO üyesi olarak kalması gerektiği yönündedir. NATO’nun kuruluş anlaşmasında, bir üyenin iradesi dışında sınır dışı edilmesine izin veren bir mekanizma bulunmuyor. Yine de Türkiye fiilen sınır dışı edilmeye zorlanabilir. Ne de olsa Türkiye zaten yıllardır çıkış yolunda. Esasen, tüm üye devletlerin sadece prensipte değil, pratikte de NATO’nun temel görüşlerini paylaşmaları gerektiğini ilan etmenin zamanı geldi. Türkiye, Rusya’nın müdahalelerine yaklaşımı ve bölgesel saldırganlığı, Batı’nın çıkarları çerçevesinde NATO’nun değerleri ve misyonuyla giderek daha fazla çelişiyor.

Türkiye, Ege Denizi’nden Kafkasya’ya uzanan bir cephede Doğu Bloku ve Sovyet saldırılarına karşı istikrar sağlayan Yunanistan ile birlikte Güney Doğu Kanadı’nı oluşturduğu 1952 yılından beri bir NATO üyesidir. Türk dış politikasının Erdoğan rejimi altında devam eden dönüşümü Türkiye’yi; NATO, Batı Asya ve Akdeniz’de Rus nüfuzunun bir ajanında dönüştürürken giderek tek taraflı bölgesel politikalar benimsediği görülüyor.

İncirlik Üssü’nde konuşlanmış ABD nükleer füzelerinin Türkiye topraklarından çıkarılmasında Yunanistan devreye girebilir

Öte yandan Yunanistan, Brüksel bürokratik çekirdeğine bağlı periferi bir AB üyesi devletten, Akdeniz’de dinamik, bağımsız bir aktöre dönüşerek son yıllarda kendi algısını kökten değiştirdi. Yunanistan, Akdeniz’deki en büyük deniz üssü olan Suda Körfezi’nin kontrolüne sahip ve stratejik bir konumda olan bir devlet. Yunanistan, toplam askerî uçak filosunda Avrupa’nın en güçlü 4’üncü hava kuvvetine sahip ve savaş jetleri sayısında Fransa’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Yunanistan, zorunlu askerlik hizmeti sistemine sahip birkaç Avrupa ülkesinden biri. Yunanistan, şu anda Türkiye’nin İncirlik Üssü’nde konuşlanmış ABD nükleer füzelerinin Türkiye topraklarından çıkarılmasının stratejik bir hamle olarak değerlendirilmesi durumunda ev sahipliği yapabilir. Yunanistan, Avrupa, Doğu Akdeniz ve Körfez ülkeleri arasında hayati bir köprü kurmayı hedefliyor. Yunanistan, Askerî güçlerini ve ABD ile bağlarını geliştirerek Karadeniz, Doğu Avrupa, Kuzey Afrika ve Batı Asya’ya güç yansıtabilen bir cephe devleti olmaya hazırlanıyor.

NATO, dış dostane devletleri içerecek ve ileri sınır NATO mekanizmaları olarak hareket edecek bölgesel işbirliği çerçeveleri oluşturabilir. Doğu Akdeniz’deki iki NATO üyesi, Fransa ve Yunanistan, İsrail, Kıbrıs, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve BAE ile örtüşen çok taraflı ağlar aracılığıyla şimdiden askerî ve ekonomik işbirliği modelleri oluşturdular. Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulması ve Akdeniz’den Körfez’e kadar olan işbirliği, üç büyük denizi (Akdeniz, Kızıldeniz, Körfez) ve üç kıtayı (Avrupa, Asya ve Afrika) birleştiren, yeni bir bölgesel düzeni vurgulamaktadır. Yunanistan gibi güvenilir üye devletleri ve Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail gibi potansiyel ortakları dışa dönük güç projeksiyonunun odak noktaları olarak kullanan NATO gelişebilir ve Libya’dan Suriye ve Balkanlar’a artan Rus müdahalesiyle etkili bir şekilde mücadele edebilir. NATO, Rus etkisine ve Çin’in Avrasya ve Afrika’daki yükselişine karşı anlamlı bir güvenlik ve caydırıcılık çerçevesi olarak kalabilir. Bu anlamda yeni zihniyetler geliştirilmeli ve NATO’nun uzaysal misyonuna ilişkin tamamen yeni bir algı geliştirilmelidir. NATO, Arktik Okyanusu’ndan Akdeniz’e ve Afrika kıyılarına kadar uzanan geniş bir coğrafi alanda güvenilir bir mevcudiyet sürdürebilmelidir.

Batılı diplomatlar yalnızca, Doğu Avrupa ve Kafkaslar’daki Rus revizyonizmine ve Akdeniz ve Afrika’daki Çin emellerine karşı NATO’nun önceliklerinin mekânsal olarak yeniden yapılandırılmasında iyi harcanabilecek kaçınılmaz bir zamanı kaybediyorlar.

Türkiyesiz ve tutarlı bir NATO’nun zamanı geldi.”

Yazının tamamına ve orijinal haline buradan ulaşabilirsiniz.

Bunu Paylaşın