Yüce Yöney-2015: Çocukların kayıp yılı

MDN İstanbul

Çocuk hakları açısından 2015 önceki yılları arattı. Hiçbir konuda gerçek bir gelişme olmadığı gibi çocukların mağduriyeti arttı. Hâlâ çocuklara özgü bir adalet sistemi yok, hâlâ çocukların haklarını ihlal edenler gerekli cezaları almıyor

2015’in sonuna geldik. Yıl sonları belli muhasebeler için vesile olur ya; birini de burada yapalım; çocuk hakları açısından bir bakalım Türkiye’nin durumuna.
Her yıl söyleneni başta söyleyelim: Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin bazı maddelerine  konan çekinceler kaldırılmadı. Yıllardan beri gerek uluslararası gerek ulusal sivil toplum kuruluşları ve ilgili kurumlar tarafından bu yönde getirilen öneriler, tavsiyeler bir kez daha görmezden gelindi.
Dahası, Türkiye’nin yasalarını Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle uyumlu hale getirmesi beklentisi de bu yılın boş hayallerinden biri olarak yazıldı tarihe. Oysa uluslararası kurumlardan yerel kurumlara, çeşitli sivil toplum kuruluşlarından aktivistlere, akademisyenlere kadar herkesin dilinde tüy bitti artık, mevzuatı sözleşmeye uygun biçimde düzenleyin demekten.
Türkiye Barolar Birliği ve UNICEF tarafından yapılan analizlere göre, Türkiye’nin anayasasında bile en az 12 maddenin değiştirilmesi gerekiyor. O kadar da değil. Buna paralel olarak 95 yasada sözleşmeyle uyumlu kapsamlı değişiklikler de yapılmalı. Bir örnek vermek gerekirse, son dönem daha da önemli hale gelen inanç özgürlüğü alanına bakmak iyi olacak… Birinci mesele şu: Türkiye’nin yasalarında çocukların dinlerini belirleyebilme özgürlüğünü güvence altına alan açık bir düzenleme bulunmuyor. O nedenle medeni kanunda çocuğun kendi dinini belirleyebilmesine ilişkin değişiklik yapılmalı, çocukların dinlerini özgürce belirleyebilme hakları güvence altına alınmalı. Ve bu kadar da değil, buna ek olarak bu hakkın kullanılmasında çocuğa yol gösterme konusunda ebeveynlerin yükümlülükleri de hem medeni kanunda hem de anayasada Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle uyumlu biçimde düzenlenmeli.
Çok sayıda örnekten biri bu. Hepsini burada saymaya gerek de yok, yer de… Ancak Türkiye’nin çocuk haklarına ilişkin bütüncül bir yasa ve politika yaklaşımı olmadığı ortada olduğuna göre, artık harekete geçilmesini söylemeye gerek var, hem de altını çize çize. Çünkü kötü, iç karartıcı ve umut kırıcı bir tabloyla karşı karşıyayız. İstatistiklerin gösterdiklerine bakarak biraz netleştirmeye çalışalım durumu…

Karanlık tablo
Ülkedeki her üç çocuktan ikisinin maddi yokluk çektiği bir ülke günümüz Türkiyesi. Sosyal koruma, sağlık, sosyal destek ve sosyal hizmet alanlarında merkezi hükümetin harcamalarının gayrisafi milli hasılaya oranı yüzde 13 ve bunun da yalnızca yüzde 1,3’ü yoksulluk sınırının altındaki nüfusa sosyal destek ve sosyal hizmetlere ayrılıyor. Üstelik bu yüzde 13 Avrupa Birliği ortalamasının 13 puan gerisinde olduğumuzu gösteriyor.
Adalet Bakanlığı’nın geçen yılki ceza istatistiklerine göre, çocukların cinsel bütünlüğüne karşı en az 24 bin 825 suç davası açıldı, bunların 13 bin 968’inde mahkumiyet kararı verildi. Son yılların istatistikleri de bu verileri destekliyor zaten. Birkaç örnek: Bakanlığın 2014 verilerine göre, her ay adli tıp kurumuna 650 çocuk cinsel istismarı vakası gönderiliyor. Devletin resmi istatistik kurumu olan TÜİK ya da açılımıyla yazarsak Türkiye İstatistik Kurumu’nun rakamları bile durumun vahametini gösteriyor, ki unutmayalım, resmi rakamlar genellikle sorun yokmuş gibi göstermek üzere çarpıtılıyor, istatistik oyunlarla farklılaştırılıyor.
Her neyse, TÜİK diyor ki… Türkiye’de 6-14 yaş arası çalışan çocukların sayısı 300 bin civarında. Yine unutmayalım, ülkemizde çalışma yaşı 15 ve bu da değişmesi gereken düzelemelerden biri.
Devam edelim… TÜİK diyor ki… Çocuk  evliliklerinin  toplam  evliliklere  oranı  yüzde 23,  bu  evliliklerin  yüzde 91’ini  ise  kız  çocukları oluşturuyor.
TÜİK susmuyor… Çocuklara yönelik cinsel istismar davalarının sayısı 2002 yılında 4 bin 500 iken, 2014 yılında 17 bin 500’e yükseldi.
Tek yükselen rakam da bu değil. Güvenlik birimlerine gelen/getirilen çocuk sayısı da 2007 yılında 58 bin iken, 2014 yılında 300 bine çıktı.
Çocuklarla çalışan sivil toplum örgütlerinin verdiği rakamlar da bu korkunç tabloyu tamamlayıcı nitelikte. Mesela, 2009’dan bu yana hapishanelerde on çocuk hayatını kaybetti. Son olarak 13 Kasım 2015’te Trabzon E Tipi Cezaevi’nde bir çocuğun kendini astığını ve ailesinin bu duruma inanmayarak açıklama istemesine rağmen resmi kurumların sesinin çıkmadığını ve Türkiye‘nin 10 yıl önce Erzurum Cezaevi’nde intihar eden bir çocuğun ölümünden sorumlu tutularak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkum edilerek ceza aldığını hatırlatalım. Sonra da şu bir türlü kapatılmayan çocuk hapishanelerinin yarattığı sağlıksızlığı vurgulayan bir bilgiyi ekleyelim: 2011 yılı verilerine göre 18 yaşaltı çocukların yüzde 68,6’sı hapishaneden tahliye olduktan bir yıl sonra adalet sistemine yeniden dahil oluyor ve ceza alıyor.
Çocuk hapishaneleriyle ilgili olarak sırası gelmişken söyleyelim, söylemekten yorulmayalım: bunlar kayıtsız şartsız kapatılmalı ve bu alanda yeni bir sisteme geçilmeli. Hatta daha genel bir kavrayışla çocuk adalet sistemi inşa edilmeli. Nasıl bir sistem diyenler araştırırsa birçok farklı sistemle karşılaşacaktır, ama bu yazının bir faydası da bu olsun, iki ipucu verelim. Almanya, 1923’ten beri cezalandırmak yerine, çocuk ve gençlerin korunmasını benimseyerek, daha iyisini aramak gayretiyle yasalarını tam sekiz kez değiştirmiş. Sonunda  çocuk ve gençlerin korunmasını, gelişmesini temel alan bir gençlik adalet sistemi oluşturmuş. Keza Hollanda da çocukların adalet sistemine girmesini kabullenmemiş ve çocukların sadece sosyal hizmet uzmanları ve psikologlar ile ilişki kurdukları; çocukların gelişmesine odaklanan bir sistem inşa ederek yaşama geçirmiş. Ne yazık ki Türkiye’de mevcut adalet sisteminin çocuklara zarar verdiği bu kadar ortadayken devlet hâlâ yeni çocuk hapishaneleri açmaya uğraşıyor, bu alanda plan yapıyor, hatta bazıları gelecek yıl kurulacak.
Türkiye’deki insanın içine çektiği soluğu göğsünde bırakan tabloyu çok uzatmadan çocukların uğradığı hak ihlallerine dair birkaç bilgi daha verelim: İnsan Hakları Derneği’ni raporuna göre, bu yıl içinde 617 çocuk hayatını kaybetti. 51’i yetişkinlerin sorumlu olduğu silahlı çatışma ortamında, 14’ü çocukların çalışması yasak olmasına rağmen iş kazasında öldü.
Ayrıca 2015’te, 388 çocuk gözaltına alındı, 69 çocuk tutuklandı, 172 çocuk işkence ve kötü muameleye uğradı, 70 çocuk kayboldu.

Yeni bir sistem
O halde anahatlarıyla yapılması gerekenlere de değinelim: Birincisi, çocuklarla ilgili her alanda devlet çocuk haklarına uygun politika üretmeli ve uygulamaya koymalı. İkincisi çocuk hapishaneleri kapatılmalı, yeni kurulacak olanların hazırlığından vazgeçilmeli, çocuğa özel adalet sistemi getirilmeli, ulusal ve uluslararası mevzuatta çocuklar için düzenlenen tüm hakların içinde yer aldığı çocuk hakları yasası çıkarılarak mevzuattaki dağınıklıklar giderilmeli.
Tabii ki anahatlarıyla ifade ederken bile bunlar yetmiyor: Devletin çocuklara ayırdığı bütçe arttırılmalı. Genel ve yerel yönetimlerin bütçelerinden çocuklar için harcanacak miktarlar her bütçe döneminde belirlenerek çocuklar için kullanılabilir ekonomik kaynaklar yaratılmalı.
Ayrıca mutlaka TBMM bünyesinde bağımsız çocuk hakları ihtisas komisyonu kurularak çocuklarla ilgili yasal uygulamalar ve sonuçları bu komisyonca değerlendirilmeli. İnsan hakları örgütleri, sivil toplum örgütleri ve meslek örgütlerinin içinde yer alacağı bağımsız çocuk hakları izleme kurulları oluşturulmalı.
Çocukların hiçbir ayrımcılığa uğramayacakları bir yapı varedilmeli. Çocuklara karşı suç işleyenlerin ceza almadığı mevcut sistem yıkılmalı. Hem toplumsal alanda hem devlet kurumlarında uygulanan ihmal ve istismarın yol açtığı tüm hak ihlalleri cezalandırılmalı.

Bunu Paylaşın