Yüce Yöney-Krizin yıkıcı kalıntısı: İşsizlik

MDN İstanbul

Avrupa’nın bugün başını ağrıtan en büyük sorun olarak ortaya çıkan işsizlik sadece yaşlı kıtaya özgü değil. Tüm dünyada göçleri tetikleyen, birçok ülkede çağdaş kölelik düzeni yaratan çok boyutlu bir dert

İşsizlik yaşanan ekonomik krizlerin ardından Avrupa ve Türkiye’de en büyük ekonomik ve toplumsal sorun haline geldi.
Yakından takip edenler biliyordur, bilmeyenler için not düşelim, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin son dönem en büyük sorunu olarak ortaya çıkıyor işsizlik. AB’nin karar alıcıları özellikle genç işsizliğe yönelik kaygılar içinde. Bu ülkelerde gençlerin işsizliği o kadar can yakıcı bir sorun haline geldi ki birçok uzman, istihdam piyasasına yönelik rötuş mahiyetindeki yöntemlerle bu sorunun aşılmasının imkansız olduğunu söylüyor, karamsar bir tablo çiziyor.
Sadece onlar mı; Avrupa’nın en güçlü ekonomisine sahip Almanya’nın başbakanı Angela Merkel de birkaç ay önce genç işsizliğiyle mücadelede Avrupa’nın başarılı olamadığını dile getirmişti. Sonuçta Eylül 2013 rakamları Euro Bölgesi’nde 25 yaşın altında olanların yüzde 23,7’sinin işsiz olduğunu gösteriyordu, ki bu oran geçen sene yüzde 23,4 idi.

Gençler göç ediyor
Rakamlar her zaman doğruyu göstermez belki, ama yine de fikir vermesi açısından göz atmak da fayda var.
AB Komisyonu’nun tahminine göre 18 üyeli Euro Bölgesi’nde gelecek yıl yüzde 1,1’lik büyüme gerçekleşecek, ki bu tahminler daha önce yüzde 1,4 iken geçtiğimiz mayıs ayında yüzde 1,2’ye düşürülmüştü. Büyüme oranı tahminine Euro Bölgesi içinde yer almayan Avrupa ülkeleriyle birlikte bakılınca AB genelinde gelecek yıla dair yüzde 1,4; 2015’e dair yüzde 1,9 öngörüleri belirlenmiş halde.
AB genelindeki işsizlik oranı için ise tahmin 2013’te yüzde 11,1’lik bir düzeyde kalacağı şeklinde. Avrupa Komisyonu Üyesi Olli Rehn’in de teslim ettiği gibi bu yüksek bir işsizlik oranı.
Gençlerin işsizliği ise özellikle krizdeki ülkelerde çok daha yüksek. En zordaki ülkelerden Yunanistan’da gençlerin üçte ikisi işsiz, ki bu durum gençler arasında diğer Avrupa ülkelerine göç etme eğilimi doğuruyor. İspanya’da ise genç işsizliği yaklaşık yüzde 50.
Avrupa’nın üçüncü büyük ekonomisi İtalya da aynı dertten mustarip. Orada da genç işsizlik oranı rekor kırarak yüzde 40’ı aşmış durumda. Bu oran ülkede 1977 yılından beri görülen en yüksek seviye.
OECD’nin istatistikçilerinden Paul Schreyer’in AB’deki genç işsizliğine dair gayet net açıklamasında olduğu gibi durum gerçekten kaygı verici: “AB’de çalışma hayatına girme konusunda gençlerin yaşadığı sorunların boyutları ele alındığında, bu ülkeler ellerindeki beşeri sermayeyi kaybediyor. Çünkü gençler tecrübe elde edecek imkan bulamıyor, bu nedenle gelecekte de iyi bir donanıma sahip olamıyor.”
Son olarak Türkiye’ye dair de rakamları hatırlamak da fayda var: Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) son verilerine göre işsizlik oranı yüzde 9,8’e çıkarak çift hanelere dayandı. 15-24 yaş grubunu kapsayan genç işsizlik oranı ise 1,5 puan artarak yüzde 18,7 oldu.

Yöntem tartışması
Genç işsizliği o kadar yaygın ve büyük bir sorun haline gelmeye başladı ki, sonunda, kasım ayında AB gençlerin işsizlik sorununu çözmek için en üst seviyede toplandı.
AB yakın zamanda genç işsizliği halletme yolunda aldığı bir dizi karar almış, 25 yaşın altındaki Avrupalı gençlere dört aydan fazla işsiz kalmama ya da mesleki eğitim yeri bulma garantisi verilmişti. Ayrıca bakanlık bütçelerinden ve ülkelerin maddi olanakları yetersiz kaldığı için Avrupa Sosyal Fonu’ndan ayrılan sekiz milyar euro gelecek yıldan itibaren işsiz gençleri desteklemek amacıyla kullanılacaktı, ki ilk etapta işsizlik oranı yüzde 25’i aşan İspanya, Portekiz ve Yunanistan’daki gençlerin bundan faydalanması düşünüldü.
Ancak bu tip programlar işsizlikle mücadeleden çok, programlardaki gençler işsiz sayılmayacağı için istatistikleri değiştirmeye yarıyor. Sekiz milyar euro’luk fonun yeterli olacağını söylemek kolay değil, en azından genç işsizliğe etkisinin kalıcı olacağını… Ekonomide paralel gelişmeler yaşanmadığı takdirde kalıcı bir etkileri olabilir mi, şimdilik tartışmalı.
Kalıcılığına kuşkuyla bakanlar gençler arasındaki işsizlik oranı  yüzde 21 olan Finlandiya ve yüzde 23 olan İsveç örneklerini veriyor, bu ülkelerdeki iş garantili gençlik programlarının istenen sonucu vermediğini, genç işsizliğin ya arttığını ya da genel işsizlikte bir düzelme olduğu için iyileştiğini ileri sürüyor.
Peki alternatif olarak önerilen ne? Piyasacı yaklaşımların klasik söylemi aslında: istihdam piyasasına müdahale sonuç vermez, işletmelere kolaylıklar sağlanması ve ekonomik büyümenin teşvik edilmesi. Krizler böyledir işte: herkesin söylediğinde haklılık vardır ve önerilenlerin hemen hepsi sorunun çözümüne oranla bir grubun çıkarına daha fazla hizmet eder.

İşsizliğin anlamı
Elbette dünya AB’den ibaret değil. Avrupa dışında kalan yerlerde de işsizlik sorunundan söz ediliyor. Ancak bu bölgelerin çoğunda işsizliğin etkileri toplum hayatına yansırken başka şekillerde görülüyor.
İşsizlikle artan intihar oranlarının ilişkili olduğuna dair iddialar bunların en önemlisi herhalde. British Medical Journal’da anlatılan bir araştırmaya bakılırsa, 2008 krizi başladıktan bir yıl sonra, işsizlik oranlarının yükseldiği ülkelerde, erkeklerde intihar oranı yüzde 3,3 artmış. Buna göre, 2009’da dünya ölçeğinde beklenen intihar rakamları göz önüne alındığında yaklaşık 5 bin kişilik bir artış tespit ediliyor, ki bu artış 27 Avrupa ülkesinin yanı sıra çoğunlukla Amerika kıtasındaki 18 ülkede görülüyor.
Ancak bu respit Avrupa ile Amerika arasında ilginç bir farkı da içeriyor. Araştırmaya göre, erkeklerdeki intihar oranındaki artış Amerika’da özellikle 45-64 yaş grubunda, Avrupa’da ise 15-24 yaş arasında görülmüş. Kadınlara dair belirgin bir farklılık ise vurgulanmıyor. Avrupa’daki kadınların intihar oranında kayda değer bir değişim olmazken Amerika’da ise hafif bir artış kaydedilmiş.
Ve elbette işsizliğin bir başka değişmeyen sonucu göç. Dünyanın geri kalmış ve/veya yoksulluk çeken ülkelerindeki işsizlik insanları yerlerinden, ülkelerinden göç etmeye zorluyor. Bu durum Afrika ülkelerinden söz ederken daha bilindik bir bilgi gibi görünse de yaşanan dram sadece Afrika’ya özgü değil. Her yıl binlerce Güney Asyalı göçmen de çalışabilmek umuduyla Ortadoğu’ya, zengin ülkelere göç ediyor. Belki bizim bulunduğumuz coğrafyaya ya da Avrupa’ya yansıması sınırlı olduğu için gözlerden ırak kalıyor ama bu göçmen işçilerin yaşadıkları sorunlar hiç de yabana atılır gibi değil. Mesela 2022 FIFA Dünya Futbol Şampiyonası‘nın Katar’da düzenleneceğine dair bir karar alınmasa işsizlik nedeniyle bu ülkeye giden işçiler belki de hiçbir zaman bizim gündemimize gelmeyecekti.
Oysa bu insanların çalışma koşullarının ne derece kötü olduğuna dair bilgiler dolaşmaya başladı şimdi. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’na göre, Katar’daki 1 milyon 200 bin göçmen işçinin çoğu modern bir kölelik düzeni içinde yaşıyor, ne yazık ki. Çoğunluğu Nepal, Hindistan ve Bangladeş’den gelmiş vasıfsız işçiler dünyanın her yerindeki kaçak göçmenler gibi sınırdışı edilme korkusuyla içinde bulundukları korkunç koşullara isyan edemiyor. Zaten Katar’a gelebilmek için varlarını yoklarını satıp “iş bulma ajanslarına“ veren işçiler için geldikleri ülkede kalabilmek tek seçenek. Uluslararası Göç Örgütü’nün bilgilerine göre başka bir ülkede iş bulmanın bedeli 3 bin dolardan başlıyor, 10 bin dolara kadar çıkabiliyor.
Peki sonuç? The Guardian gazetesinin yazdığı bir bilgi yeterli fikir veriyor olsa gerek: Yaz aylarında sıcaklıkların 50 dereceye ulaştığı Katar’da en az 44 Nepalli işçi hayatını kaybetmiş. Bu işçilerin çalışma koşullarının kötülüğünü tahmin etmek zor değil. Katar ise bu habere müfettişlerin sayısını arttıracağını ve iddiaları bağımsız uzmanlarla araştıracağını söyleyerek karşılık vermiş, o kadar.
İşsizlikten kurtulmak için göç eden insanların ya da Avrupa gibi işlerin görece daha iyi seyrettiği ülkelerde işsizlikten bunalıma girenlerin hayatlarını kaybetmesi tahammül sınırlarını zorluyor doğrusu. Ama işte, işsizliğin anlamını ancak rakamlardan çıkarıp toplumsal yansımalarıyla görmeye başladığımızda daha iyi kavrayabiliyoruz.

Bunu Paylaşın