Yumurta kapıya dayanmadan!

Yeşim Yeliz Egeli

yesimegeli@marinedealnews.com
Zaman çok hızlı geçiyor. Geleceği de bugünden aldığımız kararlar çiziyor. Atılan adımlar ne kadar planlı ve tutarlıysa, o kadar güçlü ve başarılı sonuçları olabiliyor. Tabii oyun kuralına göre kuruluyorsa! Tabii her zaman mülazahat hanesini açık bırakmak gerekir. İnsani herhangi bir duygu güvenilen dağlara kar yağmasına -her iki taraf için- neden olabiliyor. Sonuç, duygular, verilen sözler, nedenler, niçinler değişebiliyor. Bu da ilişkilerin tamamen menfaatler üzerine kurulu olduğunu ve menfaatler doğrutusunda her an çok şey olabileceğini, saniyelik bir olayda, sarfedilen bir sözle herşeyin altüst olabileceğini veya düzeleceğini gösterebiliyor. Meziyet kemale ermekse, günümüzde bu değere ermek iğneyle kuyu kazmaktan daha zor görünüyor.
Bu yazımda zamanlama olarak önemli gördüğüm iki konuya değineceğim. İkincisi suya atılan bir taş olarak nitelendirilebilir.
İlki birden fazla bileşeni barındırdığı için tek başına ele alınmamalı ancak yerim kısıtlı olduğu için elimden geldiğince ana konu üzerinde kalmaya gayret edeceğim. İkinci konu ise, özel gayret gösteren, kısmi bir topluluk tarafından dile getirilse dahi, gerçekleşmesi adına önemli, radikal uygulamalar hayata geçirilmedikçe, yıllarca geç kalındığı için yakın vade bir vizyon çizilmedikçe geleceği inşa etme hususunda atalete kapılan Oda’nın, gittikçe yaşlandığı, hatta vizyoner genç denizcilerin ilgisini çekemezse “yumurta kapıya dayanınca” sözünün azizliğiyle karşı karşıya kalınacağının alarmını veriyor.
Esas konuya giriş yapmadan önce bir konuyu iyi okumak gerekir. Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan’ın tutumu, konuşmaları, vurguları son 6 aydır oldukça gizemli. Özel veya grup konuşmalarında ya da geniş kitlelere hitabında dikkat ettiğim; sarf ettiği her söz, etmediği her mimiğinden anlıyorum ki, artan güvenli tutumu altında sakladığı bir gerçek var. Ancak bu güven istemeyerek de olsa (istemeyerek diyorum çünkü duygusal bir yapısı olduğu için kendi inandığı, doğru bildiği konuda politik olmak yerine duygularının kurbanı oluyor) ona hata yaptırıyor. Profesyonel bir destek almazsa hata yapmaya devam edecek, sakladığı bir gerçek olduğunu düşündüğüm politika denizine henüz girmedi. Devleti yöneten insanların politik yüzleriyle henüz muhatap olmadı. İnsanı insan yapan duyguları özünü bozmamak adına henüz nasırlaşmadı.
Daha önce de kendi demecinden yayınladığımız ilk defa benim kaleme aldığım, 2015 genel seçimlerde görev almak isteyeceğini belirttiği Bakanlık yolunda, hızla ilerliyor. İhtimal şu ki, aday olacağı partiden milletvekili seçilirse, bununla yetinmeyeceğini bakanlığa talip olacağı kendi sözünden hareketle anlıyorum ki, kulislerde “o kadar kolay mı?” eleştirilerine rağmen, bakanlık sözü almış veya bu konuda kendisine önemli bir vaadde bulunulmuş gibi davranıyor. Şimdilik kendi ağzından bir resmi açıklama gelmese de umarım gerçek olur. Türk denizcilik sektörünün her bir kolunun ülke insanına ve ekonomisine katkıları düşünüldüğünde, anlaşılamayan veya bugüne kadar iyi anlatılamayan sektörün kaderi, uluslararası arenada kaybedilmiş zamanların hızlı telafisi açısından da düşünüldüğünde olumlu yönde değişecektir. Kulislerde Başkan hakkında konuşulan, “Bakana karşı bu tavır koyulur mu! Evsahibine bu üslup yakışmadı!” şeklinde fısıltılar sürerken, bu kadar önemli bir sektörün ulusal ve uluslararası çözülmeyi bekleyen yüzlerce sorunu olunca, sabır taşı olsa çatlar, tavır da koyulur, hesap da sorulur, sitem de edilir, övülür de… Denizci uygardır. Üslup, bu şekilde olmasaydı, siteme konu her neyse bu şekilde dillendirilmeseydi, empati ve sempati kurularak, gereksiz esprili üsluba girilmeseydi, sektöre de Başkana da yakışan olurdu.  Yinelenen tatsız üslup tevazu sahibi herkesi rahatsız etti. İnsan merak etmeden duramıyor, bu sert çıkışlar yersiz miydi, yoksa, Bakan davete icabet etmeden evvel bir şart mı koşmuştu: “Soru sorulmayacak, Başkanı dinler, konuşur, giderim!” diye. Gerçekten anlam veremedim, yoksa Başkan neden “Rahat olun, çalışmadığınız yerden soru sormayacağım” dedi ki! Başkana, bu söylemine neden olacak bir sebep mi verildi, merak ediyorum? Başkan yaş tahtaya basmaz, kesinlikle imalarında, kinayeli tavrında güçlü bir dayanağı vardır. Diğer yandan konu ele alınırsa, oldukça cesurdu. Ancak mantığı olmayan cesaret kişiyi sağduyudan alıkoyabiliyor. Haklıyken haksız duruma düşürebiliyor. Bu nedenle mantıksal açıdan sorguladığımda Başkan, Bakan’a neden bunları söyledi?
Başkan, Bakan olursa, eşit ve adil bir düzende ülke menfaatleri doğrultusunda uzun soluklu bir denge kurar diye umuyorum. Ama bu sürece kadar varolan makamı ve sorumlulukları iyi yönetmeli, sabırlı kalıp, dengeyi iyi kurmalı.

İşi çok zor!
Başkan yeniden seçildiğinde başkan vekillerini seçerken gayet usta bir hareket yapsa da, sessiz ama ciddi tepki almıştı. Dengeyi adil kurma iyi niyeti anlaşılsa da, Başkanvekili olma konusunda yeni adayı işaret etmemesi bu makama gelecek dönem aday olanlarca iyi karşılanmamıştı. Yağlanmamış yelken direğinin rüzgârda gıcırdaması gibi homurtular arttı. Şu anki dönem fırtınadan önceki “Sessuzluk” dönemi! Yönetimdeki kişilere bakıyorum; kimi bilgisi, kimi görgüsüyle, kimileri yönettiği ekonomik gücü, kimi ilkeli tutumuyla, kimi aklı, kimi nüfusu, kimi saygınlığı (ya da hepsi olarak) biri de hiç istenmediği halde bir koltuk dolduruyor.
Başkan olaya sebep bir konuda Recep Düzgit’in istifasını kabul ederek, dengeli tutumu ve hassasiyetini bozdu. Bu adil olduğunu savunan birisi için neden hata diye sorgulanırsa, “daha üst görevlerde ‘ne de olsa bizden, 1 gr ağırdır’ tavrını mı benimsiyor” algısını güçlendirdi.  Bana verdiği demeçteki, “günlerce konuşur inandığım veya istediğim bir konuda karşımdakini ikna ederim” sözünden hareketle Düzgit’i aylardır ikna edemediğini görüyorum. Tavrını koruyan ve dediğinden dönmeyen Düzgit’ten boşalan koltuğa geçen ay Koray Deniz geldi. Saymanlık görevi de Faruk Miras’a verildi. Düzgit’in bu konudaki bilgi ve tecrübesi, çalışkanlığı çevrelerce su götürmeyen bir gerçekti.

Neler olacak?
Başkan, genel seçimlerde bir partiden milletvekili olursa TOBB’a göre…
(3/2/2005 tarihli 5290 sayılı Kanunla değişik) Milletvekili veya belediye başkanı olarak seçilenlerin oda, borsa ve birlik organlarındaki görevleri kendiliğinden sona erer.  5174 sayılı Kanunun 81’inci maddesinin son fıkra hükmü gereğince (milletvekili adaylığı esna- sında istifa etmemiş ve bu husus itiraza uğramadığı için seçilebilmiş olsa dahi) Milletvekili veya belediye başkanı olarak seçilenlerin oda, borsa ve birlik organlarındaki görevleri kendiliğinden sona ermektedir.
Yönetim Kurulu Başkanlığında ve Birlik Başkanlığında Boşalma veya Yönetim Kurulu Başkanının istifası halinde uygulanacak prosedür:
Madde 35- Oda ve borsalarda yönetim kurulu başkanlığı ile Birlik Başkanlığı görevinin herhangi bir nedenle sona ermesi durumunda oda, borsa veya Birlik yönetim kurulu tarafından bir ay içinde, yönetim kurulu üyeleri arasından biri, gizli oy ve açık tasnif usulü ile kalan süreyi tamamlamak üzere yönetim kurulu başkanı ve Birlik Başkanı seçilir. Seçimlere kadar en yaşlı başkan yardımcısı geçici olarak görev yapar.

Başkan kim olur?
Yönetim Kurulu kendi içinde kimi seçecek(?), asıl soru bu. Kalan sürede Başkanlık koltuğuna kim oturacak diye merak eden sektör üyelerinin bu merakını da ilk elden dillendirmiş olalım diye olası senaryolara bir bakalım.
Metin Başkan, bu dönem için yeniden göreve geleceğini açıklamadan önce (TOBB Başkanlıkları için Kanunda değişiklik henüz olmamıştı), Salih Zeki Çakır 24 Kasım 2012’de aday olacağını düzenlediği bir toplantıda paylaşmıştı. Ancak bu süpriz çıkışın ardından kanundaki değişikliğin Metin Başkan’a yeniden seçilme imkanı vermesiyle, Başkan seçim yarışına tekrar girmiş ve az bir farkla yeniden kazanmıştı, yapılan kulislerde isimleri Başkan olacak diye anılan, Sualp Ürkmez, Şadan Kaptanoğlu ve Tamer Kıran yarışa hiç giremeden ve Metin Başkan tarafında yer alarak yönetim kurulu üyeliğine seçilmişlerdi.
Metin Başkan istifa ederse, Yönetim Kurulu kendi arasından kimi Başkan seçecek? İşte asıl zor olan ve dengeleri bozacak bu kararı analiz edip tahminde bulunmak. Bu koltuğa sevdası olan 3 ismin ilgisi hâlâ devam ediyor mu, etmese dahi aralarında bir aday için fikir birliği sağlayabilecekler mi? Desteklemedikleri aday, oy çokluğu ile koltuğa oturursa yönetim kurulu üyeliğinden istifalar olacak mı? Hangi isimler birbirine yakın, hangi üye kimi destekler? Yoksa, kol kırılır yen içinde kalır misali, bu durumu güçler arasında kırgınlık olmasın diye ve de dışarıya karşı bir olma görüntüsünü bozmamak adına her isime yakın nötr bir ismi mi seçecek? Yeni başkanı seçim yetkisi yönetim kurulu üyelerinde olsa dahi, demokratik olma adına meclis üyelerine, yapılacak gizli bir anketle başvurulacak mı? İşte tüm bunlar merak konusu! İkili ilişkilerde kim kime yakın diye fikir yürütürsem, yeni başkanı tahmin etmek hiç de zor değil. Çünkü 3 isimden biri alacağı açık destekle daha güçlü duruyor. Ancak burada dengeyi üyeler arasında 3 isimden ikisine de yakın olan bir kişi belirlese bile, 3 isimden birisinin yarıştan çekilme ihtimaline karşın ve bu durumda diğer iki adaydan kime destek olur(?) ihtimalini de hesaba katarsak yine aynı isim iki olasılıkta da güçlü kalıyor. Bu durumda gecikmiş olan bu başkanlık ünvanı, 11 kişi arasında gerçekleşecek stressiz bir seçimle, ilişkilerini ve dengeyi şimdiden iyi tutanın olacağa benziyor. Merak edenler için; yönetim kurulu üyeleri listesine DTO web sitesinden ulaşmanız zor.
Bu arada 2017 seçimleri için “Daha vakit var” dese de Salih Zeki Çakır seçim çalışmalarını planlı olarak sürdürüyor. Çakır yeniden aday olacak mı, yukarıdaki olasılıklar arasında istedikleri bir isim başkan olursa seçimden çekilir mi, yoksa içlerinden yeni bir isim mi çıkartırlar diye merak edip sordum. Uzun sohbeti özetlersem: Henüz net bir karar olmamasına karşın, “vesayet sistemi”ni istemediklerini bu nedenle 2017 seçimlerine ciddi hazırlandıklarını vurguladı, buna karşın Erkan Dereli’nin kendisinden, 2017 DTO seçimlerinde başkan adayı olarak yarışacağını duyduğumu söyleyince uzun uzun konuştuk ama yanıtını ve olasılıkları şimdilik daha geniş bir yazıya bırakıyorum.
Diğer yandan tüm bu senaryolara rağmen Türkiye’deki sıcak gelişmelere bağlı olarak müspet veya menfi değişimler sözkonusu olabilir. Ancak bu değişimler önce DTO’da Başkan tarafından yapılmalıdır. DTO daha iyi yönetilebilir, sektör kamuoyuna güçlü projelerle tanıtılıp farkındalık yaratılabilir. DTO Avrupa’yla aynı kaderi yaşamadan silkelenip acilen gençleşmelidir. Daha profesyonel yönetilmelidir. Çalışmayan, görevi, çalışana teslim etmelidir. Neden böyle düşündüğüme gelince ki, bu düşüncemle Metin Başkan’ın sıfır hatalı bir plan içinde tüm dengeleri analitik bir bakış açısıyla ve güçlü bir planlamayla çizeceğine inancım sonsuz. Üstlendiği işler ülke sevdasından, onu tanıyan bilir. Ancak kendisine yöneltilen eleştirilerden feyiz alıp, sorunu çözmeye yönelik işleri bir bilene delege etmelidir. Hangi görevi üstlenirse üstlensin, önce o sakin görüntüsünün altından Karadeniz gibi kabaran öfkesini kontrol etmesi, duygularında hiç açık vermemesi elzem. Türk Denizcilik sektöründe büyük oyuncular var, ancak onların nüfusundan faydalanılmıyor. Bir elin nesi iki elin sesi anlayışıyla hareket etmek artık şart. Sektör üyeleri, Piri Reis gibi güçlü projeleri ardı ardına, üyelerinin sorunlarına somut çözümler bulan bir DTO’yu artık görmek istiyor. Türkiye tarafından başarılarıyla, tüm zenginlikleriyle tanınan prestijli bir sektör olduğunun bilinmesini bu sektöre gönül veren herkes hakediyor. DTO bunları zaten yapıyor denebilir, hayır öyle olmuyor, biz bilince duyulmuş olmuyor, gerçekleşen başarıları tüm kamuoyu da bilmeyi hakediyor.
Siyaset, zemini itibariyle bana hiç güven vermemiştir, politika yapabilmenin doğası da bu değil midir: Bugün dediğini yarın demedim diyebilme sanatı… Bu durum yıllardır sektörün menfaati için büroksiyi aşma gayreti verip, sükunetini koruyup, ya sabır çeken, tam kuyruğa gelmişken patlayıp, düşündüğünü artık dürüstçe, çekinmeden söyleyen Başkan için zor durumlara kapı aralayabilir. Dilerim bunlar olmaz, hep beraber göreceğiz.
Bu yazıyı kaleme aldığım tarih 29 Ekim, Cumhuriyet Bayramı… 91 yıl! “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”ni kuran ölümsüz, güzel insan Mustafa Kemal Atatürk’e yürekten teşekkür ediyorum, onu ve tüm silah arkadaşlarını ve de bu özel günde vefat eden Sevgili Babamı bir kez daha saygıyla ve rahmetle anıyorum.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
yesimegeli@marinedealnews.com