Yeni kuvvet yapısında uçak gemisi mi yoksa LHD mi olmalı?

MDN İstanbul

Deniz Kurmay Yarbay (E) Özhan Bakkalbaşıoğlu, Donanmamızın hafif uçak gemisine mi yoksa çok maksatlı amfibi hücum gemisine mi ihtiyaç duyduğunu değerlendirdi

Bu stratejiye uygun olarak yapacağı görev nevaileri, “deniz kontrolü, deniz aşırı harekât, deniz ulaştırmasının korunması, deniz yetki alanlarının korunması, bayrak ve varlık gösterme, barışı destekleme harekâtı, sivil unsurların tahliyesi, doğal afet yardımı, arama/kurtarma harekâtı gibi sıralanabilir.

Aslında Türk Deniz Kuvvetleri 1997 yılında yayımladığı “Açık Deniz’lere Doğru” strateji belgesinde yukarıda belirtilen görevleri yapabilecek kuvvet yapısını kurarken yeni tip gemilerin yanı sıra bir hafif uçak gemisi yapımını öngörmüştür. Bu uçak gemisi aynı zamanda görev kuvvetinin deniz kontrol gemisi olarak tanımlanmıştır. 1997-2011 yılları arasında değişen ve yenilenen stratejik belgelerde hafif uçak gemisinin yanına çok amaçlı amfibi hücum gemisi yapımı da konmuştur. Bu stratejik kararlar alınırken bölgemizde ve dünyada gelişen iç ve dış olayların değerlendirilmesi Deniz Kuvvetleri’ne farklı gemi tiplerinin girmesini hızlandırmıştır. Bir örnek vermek gerekirse 1997 yılında Arnavutluk’ta başlayan iç karışıklıkta, orada görevli ve iş yapan vatandaşlarımızın tahliyesi söz konusu olduğunda filmlere konu olacak bir harekât yapılmıştır. SAT birliği vatandaşlarımızı otobüslerle ve savaşarak sahile intikal ettirmiş ve deniz vasıtası olmadığı için para karşılığı balıkçı tekneleri –biraz da silah zoruyla- tedarik edilmiş ve TCG ADATEPE fırkateynine ulaşılmıştır. Personelinden başka fazla personel barındıramayan bu gemi, yüzlerce vatandaşımızı yurda intikal ettirmiştir (2006 Lübnan, 2011 Libya, 2015 Yemen).

Diğer bir örnek ise 1999 depreminde gemilerle yapılan yardımdır. Bu yardımlar LHD tipi gemilerle olmuştur.

Deniz Kuvvetleri projeye ‘havuzlu çıkarma’ gemisi olarak başlamıştır. LPD (Landing Platform Dock) ile amaç deniz piyade birliklerini gemi havuzunda bulunan amfibi araçlarla hedef bölgesine intikal ettirme harekâtını yapmaktır. Gemide bulunan helikopterler ile de desteklenmesidir. Ancak gelişen dünya ve bölge olayları bu sınıf gemi yerine LHD tipi ‘Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi’ (Landing Helikopter Dock) TCG ANADOLU’yu ortaya çıkarmıştır. Çok kısa olarak tarihsel süreç budur.

Aslında tartışılması gereken husus, hafif uçak gemisine mi yoksa çok maksatlı amfibi hücum gemisine mi ihtiyaç olduğudur?

Deniz Kuvvetleri’nin güçlü gemi alım isteğinin 1960’lardan başlayarak 1975’li yıllara kadar süren bir süreçte düşünülen görüşlerle, günümüzdeki görüşlerin eşdeğer olduğunu değerlendiriyorum. Deniz Kuvvetleri, bir ağır kruvazör alma isteği ile hem Yunanistan’a karşı bir güç edinmek hem de caydırıcılığını güçlendirmek istedi diyebiliriz. Ancak ABD, her zaman olduğu gibi bu gemiyi bize vermedi.

Bütün kuvvet yapısı NATO planlarına uygun olarak yapılandırılmış Deniz Kuvvetleri’nde, 1960 Kıbrıs Devleti’nin kurulması ile 1963-1967 olaylarına müdahale edememenin sıkıntısını yaşayarak milli bir kuvvet yapısına gidilmesi düşüncesi ağırlık kazanmıştır. Kıbrıs Barış Harekâtı milli kaynaklar ile yapılan amfibi gemiler ile başarılmış ve bu tarihten sonra Türkiye’nin jeopolitiği değişmiştir. Ancak ülkenin bekası, denizlerdeki hak ve menfaatlerimizi korumak kuvvet yapımızı değiştirdi. Özellikle MİLGEM, bu değişimin en önemli projesidir. 1973’den başlayarak 2000’li yıllara kadar gelen ve artan bir ivme ile uluslararası ilgi alanına dönüşen Doğu Akdeniz hidrokarbon rezervleri Türkiye için de önem kazanmıştır. KKTC’nin korunması, deniz yetki alanlarımızın tesisi, kontrolü ve korunması; milli konseptte ayrı bir harekât tarzını yapmamıza neden olmuştur. Dolayısıyla hafif uçak gemisi ve çok maksatlı amfibi hücum gemisi projeleri doğru atılan adımlardır. Uzun süre denizde kalacak, görev kuvveti komuta kontrol gemisi olarak çoklu görev yapabilecek gemi tipi seçilmiştir.

Buna rağmen bu konu ‘‘ihtiyaç var mı yok mu’’ diye tartışıldı. ‘‘Okyanuslara mı çıkacağız, nereye gideceğiz’’ gibi bir sürü temelsiz konuşmalar yapıldı. Benim önerim şudur: Bir Akdeniz ülkesi olan İtalya, Fransa, İspanya ve Mısır (Fransa’nın yapıp Rusya’ya satacağı ama Ukrayna olayı nedeniyle vermediği gemi) da LHD neden var? Öncelikle bu soruyu sormalıyız. Burada vizyon önemlidir, ileriyi görme, öngörü, milli hedefleri doğru seçmek önemlidir. Eğer Osmanlı İmparatorluğu gerçekleri ve bir adım ileriyi görebilseydi; kürek devrinden kalyon devrine, 150 yıllık bir gecikme ile girmezdi. Teknolojiyi hep geç yakalamasının acılarını çekmiş bir ulus olarak bu projeye sahip çıkılarak devam ettirilmeliyiz. Aksi takdirde Deniz’lerden koptuğumuz an yaşama şansımızın olamayacağı artık tüm kamuoyunda da anlaşılmalıdır. Bu proje ve kararlılığımız partiler üstü bir siyaset anlayışı içinde olmalıdır. Doğu Akdeniz’i kaybedemeyiz. Türkiye artık dünyaya açılmıştır. Bu büyük coğrafyada silahlı kuvvetlerimiz ve vatandaşlarımız görev yapmaktadır ve bunların korunması, tahliye edilmesi, müdahalede bulunulması gerektiğinde bu, yeni kuvvet yapımızla gerçekleşebilir. İnsani yardım gibi faaliyetlerde saygınlık kazanmak arkasından sevgi getirir, saygı olmadan sevgi olmaz. Türkiye’nin bu yalnızlığında buna ihtiyacı var. İşin acı tarafı da bu değişen kuvvet yapısını hazırlayanlar Ergenekon ve Balyoz davalarında mesleklerinden olan şerefli Türk Deniz subaylarıdır. Onlara minnet borçluyuz.

Konuya ‘‘Deniz Kuvvetleri’nde, bu değişen durumlar için uçak gemisi mi ön planda olmalıydı?’’ sorusu ile başlayalım. Gemi tipleri değişim geçirirken dikkate alınan en önemli unsur para olmasına karşın ülkenin bekası için bu bir şekilde temin edilebilir. Ancak gemi tipi ile gelecek teknolojiye ülke ne kadar hazır buna bakılmalıdır. Altyapıya hazır hale getirme ve personelin uyumları değerlendirilmelidir.

En önemlisi de milli siyaset doğrultusunda milli stratejik hedeflerin belirlenmesi, bu hedefleri elde etmek için, nasıl bir kuvvet yapısına sahip olmamız gerektiğini planlamaktır. Bu hedef içinde milli güç unsurlarımızın bu kuvvet yapısını destekliyor olması gereklidir.

Bir uçak gemisinin yapımı ve dizaynı kitap üzerinde bilinse de bu sahada hiç bir deneyimi olmayan bir Kuvvet, bu gemiyi nasıl yönetecek? Nerdeyse 50 yıllık bir tecrübe zamanı geçirerek doğru sistemi bulan devletler, bilgi birikimi ve teknolojik aktarımları ne ölçüde sizinle paylaşır? Uçak gemisi ile helikopter gemisini karıştırmamak gereklidir.

Gemiyi inşa edebiliriz ama gerçek anlamda hizmete girmesi, çıkabilecek eksiklikler, silah sistemleri, uçak sayısı, personel eğitimi, bakım onarım hatta yanaşacağı rıhtım boyu, rıhtımın su çekimi dikkate alınması gereken yüzlerce önemli maddenin bir kaçıdır. Hafif de olsa ağır da olsa uçak gemisini yapım ve idame ettirmek, kanımca şu anki altyapımızla çok zordur. Bunun yanı sıra tek maksatlı bir görev, mukabil hava harekâtı ve tecrit harekâtı icra edecektir. LHD tipi bir gemi bile 30 bin tonajlı ve 1,500 personel ile idame edilirken bir uçak gemisinin maliyeti ve idamesi zor olacağı düşüncesindeyim.

Aslında Türk Deniz Kuvvetleri’nin gönlünde yatan uçak gemisidir ancak komuta heyeti çok akılcı bir kararla çok maksatlı bir gemi tipine yöneldi. Bunun maksadının da gelecekte olabilecek uçak gemisinin altyapısını hazırlamak olduğu kanaatindeyim. Çok yerinde bir deyim var “merdivenleri basamak basamak çıkalım”. Şu an bu yapılmaktadır.

LHD tipinde bir gemi için, Türk Donanması’nda kullanılan TCG ERTUĞRUL gibi büyük amfibi gemilerde çalışmış personel kadrosuna ve tecrübesine ihtiyaç vardır. Donanmadaki tüm gemilerde mevcut milli silah ve elektronik sistemlerin büyük çoğunluğu kullanılmaktadır. Bence eğitim alınması gereken tek husus dikey kalkışlı uçak eğitimidir.

Şu an için geminin üzerine böyle bir uçak konulması sorunu nasıl aşılacak bilmiyoruz. Bakıldığında dizayn ve işletme yönünden altyapımız çok büyük ölçüde hazır. Geminin yapacağı harekât nevileri zaten yapılıyor. Dolayısıyla bu tip gemi seçimi doğru bir karardır. Buradan edilecek tecrübeler ikinci gemimiz olan TCG TRAKYA’yı daha kolay çalıştırmamıza ve dolayısıyla da idealinizdeki uçak gemisine çok daha kolay ulaşmamızı sağlayacaktır.

Türk Deniz Kuvvetleri’nin LHD için eğitim, bakım, idame ve onarım altyapı çalışmalarına başladığını biliyoruz. Yine de şu hususları yazmak istiyorum.

1) Deniz Kuvvetleri’nde artık ayrı bir Deniz/Hava sınıfı açılmalıdır.

2) Liman kolaylıkları, yeni liman yapımı, tersanelerde ayrı bakım/onarım ünitelerinin kurulması gibi tersaneler ve üslerde LHD için yeniden düzenlemeler yapılmalı.

3) Milli güç unsurları ile uyumlu çalışmak için DzKK’da ayrı bir Başkanlık açılmalı.

4) Personel eğitimi için ayrı bir eğitim tesisi ve sanal eğitim merkezinin kurulması gerekli.

5) Milli yeni taktik harekât nevilerinin hazırlanmalı ve DHO eğitim müfredatına konulmalı.

6) Teknik ve Lojistik Başkanlıkları, gelecekte yapılacak gemiler için tedarik programlarını geliştirmeli.

7) DzKK’nın komuta kontrol ve görev kuvveti teşkillerinin yapılması, yeni bir görev organizasyonuna gidilmesi gerekli.

8) Deniz havacılığı için Hava Kuvvetleri’nden ayrı bakım/onarım ve ikmal tesislerinin kurulması gerekli.

Bunlar ilk akla gelen hususlar olsa da zaten Deniz Kuvvetleri bu aşamaları yapacak güçtedir.

Sonuç
Tüm olumlu ve olumsuz yorumlar sonucunda Türkiye’nin bir uçak gemisine ihtiyacı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunun gerekçesi olarak Deniz Kuvvetleri’nin harekât yarıçapı genişlemiştir. Bölgesinin haricinde görev yapacak bir konumdadır, bu nedenle değişik gemi tiplerine ihtiyacı artmaktadır. Uçak gemileri deniz aşırı bölgelerde caydırıcılık ve bayrak göstererek bir dış siyaset aracı olarak kullanılır. Uçak gemisi yapımı ve planlamasıyla doğru bir karar olarak düşünülmelidir.

Halen yapılan ve kardeş gemisinin de planlandığı LHD tipi gemi, bize uçak gemisini yapma ve yönetme yönünde önemli bir tecrübe olanağı sağlayacaktır. Hem maliyet analizi hem de kullanma konseptinde yeni gelişmeler bize gelecekte uçak gemisi için önemli bir kazanç olacaktır. Bu nedenle uçak gemisi yerine çok maksatlı amfibi hücum gemisi doğru bir seçim olarak görülmektedir.

Artık Türkiye “Orta çaplı küresel güç aktarımı donanması” kategorisine girmiştir. Teknolojik gelişmeleri ve çağı kaçırmadan bu projelere devam etmelidir. Türkiye, komşuları ve dünya üzerinde saygın ama hak ve menfaatlerini korumakta kararlı, caydırıcı güce sahip bir ülke olmak zorundadır.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın