Yapay zekâda orantısız Atatürk

MDN İstanbul
  • |

Mansur Yavaş, son dönemde pek çok kişinin yaptığını yaparak, sosyal medya hesabında paylaştığı bir video ile Atatürk'ü 2025 senesine getirdi. Bu trend, 90'lı yıllarda başlayan reklâmlar ve yakın dönemde artarak süren filmlere kadar uzanan, Atatürk'lü prodüksiyonların küçük bütçeli izdüşümleri…

Atatürk, artık dijital çağın yeni mâbedi olan ‘yapay zekâ’da yeniden doğuyor. Ama bu doğuşun güzelliği orijinâlinin aksine, çok şüpheli. Zira karşımızda artık o ‘bildiğimiz’ insan değil, kodlarla eğitilmiş bir temsil var: yeni bir ses, pürüzsüz bir cilt, gerçek olmayan giysiler… ve çoğu zaman, hiç söylemediği şeyleri büyük bir özgüvenle söyleyen bir yapay sûret!

Bir insanı, özellikle de tarihin en büyük figürlerinden birini, algoritmalar aracılığıyla “yeniden inşa etmek” mümkün mü?.. Burada sadece teknolojik bir gelişmeden değil, vâroluşsal bir sorudan da bahsediyoruz: Temsil ne zaman ihanete dönüşür? Mansur Yavaş'ın paylaşımına cevap olarak yazdıklarında gazeteci Faruk Bildirici bunu açıkça sorguladı. Tarihçi Sinan Meydan da konuyu bu minvâlde yorumlayarak “Yapay zeka ile üretilen Atatürk fotoğraf ve videoları genellikle Atatürk'ü kendi gerçekliğinden koparıp yapay, hayali, kurgu bir karakter, başka bir kişi haline getiriyor,” dedi.

Atatürk’ü yapay zekâ ile ‘konuşturmak’ ve yeniden gösterime sokmak, onun tarihselliğini iptal etmeye kalkışmak değil mi bir bakıma?.. Atatürk, zâten felsefî olarak ‘sustuğu' yerden, tarihin içinden konuşur hâlde. Bununla yetinmeyip, onu “yeniden konuşur hâle getirmek” ve/ veya bir lideri ‘güncellemek’, târihe mâlolmuş bir karakteri daha anlaşılır kılmak için yapılan bir eylem gibi görünse de, aslında onun kendi zamanındaki bağlamını, çatışmalarını, karar anlarını ve suskunluklarını görmezden gelme riskini taşır.

Yapay zekâ ile ‘canlandırılan’ Atatürk’e her mâruz kalışımız, sâhiden bize tanıdık gelen bir yüzü görmek ve ikna edici bir sesi tekrar işitmek mi? O görüntüler yığını, ‘Atatürk’ mü? Yoksa sadece bizim görmek istediğimiz, duymak istediğimiz bir yansıma-yanılsama mı?..

Yapay zekâ gerçek Atatürk'e karşı

Bir zamanlar yalnızca tarih kitaplarının cümlelerinde ve milletin ortak vicdanından ses veren o zarif sîmâ, şimdi bir reklâm arasında, bir sosyal medya akışında, bir sanal gerçeklik gözlüğünde belirmekte… görünürlüğü arttıkça anlamı eksiliyor olması bir yana, gerçek dünya karşılığı da görünmezlik kazanıyor ve “Atatürk’e benzeyen adam” gibi absürdlüklerin artarak çoğalmasına da kapı aralıyor.

Zihinlere kazılı o karakteristik yüzüyle kurulan her yeni dijital temas, aslında onu biraz daha sıradanlaştırıyor. Her sûnî tekrar, o eşsiz karizmayı bir parça daha siliyor ekranın parlak ışığında, piksel piksel yavanlıklarla…

Simgelerin gücü, nâdir görünmelerinden gelir. Çünkü bir liderin sûreti, bir reklam figürü gibi çoğaltıldığında, temsil niteliğini yitirerek, pazarlama malzemesine dönüşür. Bu noktada, yapay zekânın ürettiği “Atatürk” aslında bizim zamansal bir tatminsizliğimizin ürünü olur. Gerçekten ne istediğimizi sormalıyız: Atatürk'ü anlamak mı, yoksa onu çağımıza mâlederek yeniden icat etmek mi?

Filozof Walter Benjamin, geçmişin imgelerle günümüze taşınmasının “aurasını” kaybettirdiğini söylerdi. O büyü, o özgünlük, tekrarlanamaz olma hâli… Yapay zekâ ile üretilmiş bir Atatürk portresi, belki ilk bakışta etkileyici görüebilir, ama aynı zamanda her tekrarda orijinal olana biraz daha uzaklaşır.

‘Orantısız Atatürk’ tam da burada doğar: Zamana karşı yeniden şekillendirilmiş, duygulara hitapla oluşturulmuş velâkin bağlamından koparılmış kitsch bir figür. Bu, sadece bir kişiye değil, aynı zamanda zamana, tarihe ve hakikâte de orantısız bir müdahâle demek mümkün.

Hakikî mesele Atatürk’ü yeniden konuşturmak değil; onun suskunluğunda bile süren etkisini anlayabilmek ve anlatabilmektir şüphesiz. Ve yapay zekâdan onu tekrar üretmesini (!) istemek, biraz da kendimize artık onu anlamadığımızı itiraf etmek anlamında değil mi…

ETİKETLER: , ,
Bunu Paylaşın