Yankı Bağcıoğlu’ndan gündeme dair değerlendirme

MDN MEDIA
  • |

CHP Milli Savunma Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, güvenlik ve savunma konularına dair aylık değerlendirmelerini gerçekleştirdi.

Bağcıoğlu, savunma sanayii gelişmeleri ve milli güvenlik ile ilgili hususlarla ilgili yaptığı değerlendirme aşağıdaki gibidir:

Muharip uçak tedariki ve ara çözüm

“Defaatle ifade ettiğimiz gibi; savunmasanayimiz milli gururumuzdur ve siyaset dışıdır. 

Her savunma projesinin arkasında özellikle 1973’ten sonra görev yapan Cumhuriyet hükümetleri, maddi manevi büyük destek sağlayan Türk milleti ve harekât ihtiyacı belirleme çalışmalarına katkıda bulunan kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri personeli vardır.

Başarıya ulaşan her savunma projesi, Türk milletinin ortak eseridir. 

Savunma sanayimize yönelik yapıcı eleştirilere bile parti holiganlığı zihniyeti ile cevap veren sosyal medyadaki sözde savunma sanayi uzmanları milligüvenliğimize en büyük kötülüğü yapmaktadır.


Savunma sanayisinde etkin, adil ve denetlenebilir olması gereken proje yönetimindeki zafiyetler ile liyakat değil de siyasi referans ve tarikat bağlantısı temelli kayırmacı personel politikaları elbette eleştirilecektir.

Ana platformlar olan Altay tankı, TF2000hava savunma muhribi ve gözbebeğimizKaan’ın milli motorundaki gecikmeler elbette gündeme getirilecektir.

Son 20 yılda sadece 30 F 16’nın envanterimize dahil olması, Çelik Kubbe projesine çok geç başlamamız, muhteşem bir kabiliyet olan Anadolu amfibi hücum gemimizin üzerine deniz şartlarına uyumlu nakliye helikopteri konuşlandıramamamız elbette zafiyet olarak ortaya konacaktır. 

Bugün Beyaz Saray’da parasını ödediğimiz F-35’lerin peşinde koşmamızı, NATO üyesi olmayan çeşitli devletlerin rahatlıkla tedarik edebildiği F 16 Blok 70 uçağı alımı konusunda bile sıkıntı yaşamamızı, milli hava savunma sistemlerimizde gecikmelere sebep olan S400 alımını elbette sorgulayacağız. 

Çünkü vatanseverliğin gereği budur!

Bölgedeki artan tehdit ortamı, diğer devletlerin silahlanma çabaları ve olası krizlerin milli menfaatlere etkisi, Türkiye'nin muharip uçak tedariki için acil bir ara çözüme yönelmesini zorunlu kılıyor. Bu tehditlere karşı milli güvenliğimiz açısından almamız zorunlu olan tedbirler ertelenemez, ötelenemez.

Özellikle Asya-Pasifik'te 2027'nin küresel aktörlerin harp hazırlıklarını tamamlayacağı bir milat olarak görülmesi, mevcut hava gücü kapasitesindeki sorunları daha da kritikleştiriyor.

Milli F-16 modernizasyonu istenen seviyede değil, F-35 tedariki S-400 alımı nedeniyle kesintiye uğradı, Eurofighter süreci mutabakat zaptına rağmen belirsizliğini koruyor ve F-16 tedarik projesinde başlangıç ödemesi yapılmış olsa da ilerleme yok. 

KAAN Milli Muharip Uçak tam harekât kabiliyetine ulaşana kadar siyasi, ekonomik,bilimsel ve teknolojik gibi tüm milli güç unsurlarını kullanarak bir ara çözüm bulmak hayati önem taşıyor – mevcut tehditler dikkate alındığında tasarruf lüksü yok.

Türkiye'nin acil muharip uçak ihtiyacının karşılanması, hükümetin ABD yönetiminin bilmediğimiz taleplerini yerine getirmesine bağlı hale gelmiş durumda. 

F-35 için CAATSA ve yıllık NDAA yasalarında (Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası, Kongre yetkisinde) düzenleme şart, F-16'da Kongre onayı mevcutken ilerleme kaydedilmemesi ise muhtemelen ya Türkiye'nin isteksizliğinden ya da ABD'nin süreci yavaşlatmasından kaynaklanıyor. 

Perşembe günkü Başkan Trump -Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmesi, bu belirsizlikleri maalesef aydınlatmadı, hatta daha da bilinmez hale getirdi. İthal edilecek Kaan motorlarında bile sorunla karşılaşılabileceği ifade ediliyor.

Vazgeçilmez ve ısrarla gündeme getirdiğimiz acil ihtiyaç, KAAN'a köprü kuracak her ara çözüm hamlesinin, 2027 miladına karşı hava üstünlüğümüzü güvence altına alması, atılacak her adımda, Türk vatanını havadan gelecek tehditlere karşı koruma sorumluluğu olanHava Kuvvetleri Komutanlığı’nın görüşlerinin esas alınmasıdır.

Bu konuda milli güvenliğimizi öncelemeyen siyasi veya ticari hedefli her türlü yaklaşımaşiddetle karşı çıkıyoruz.

Sorumluluk Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda ise nihai kararda da görüşlerinin öncelikli ve esas olması gerektiğini vurguluyoruz.

Yürütme makamının şikâyet makamı olmadığını, anayasanın 117. maddesi gereği TSK’nın yurt savunmasına hazır olmasından sorumlu olduklarını ve kamuoyunun çok hassas olduğu ara çözüm muharip uçak tedariki, KAAN MMU motor üretimi ve ithali konularında uygun çerçevede bilgilendirilme yapılması gerektiğini de hatırlatıyorum.

Ayrıca, Altay tankı projesinde yaşanan; projeyönetimi zafiyetlerinin, denetleme, öngörü ve planlama eksikliğinin, gerçekçi olmayan zaman çizelgelerinin, firma seçiminde değişikliğin, deneyim ve altyapı kaynaklı sorunların, Kaan MMU projesinde de özellikleuçağın motorunun milli olarak imalinde yaşandığı yönünde endişe verici tespitler mevcuttur. 

Kaan prototipleri için 2017 yılında ihracat lisansı alınan 10 adet motorun ABD'den teslim alındığı kamuoyuna açıklanmıştı. Kaan'ın Blok 10 ve 20 modelleri olan seri üretim uçaklardakullanılacak F110 motorları için de ayrıca ihracat lisansı gerekiyor. Dışişleri Bakanının çizdiği olumsuz tablo bu motorları kapsıyor.

Aslında, uçak ve uçağın diğer sistemlerinin geliştirme sürecinin gecikmemesi maksadıyla;yabancı motor kullanılması dünyada da yaygın olarak uygulanan bir usul. Fransızların Rafaleve konsorsiyumun Eurofighter uçaklarında da bu yöntem uygulandı.

Ancak bununla beraber seri üretim konusunda sorun ciddileşebilir. ABD’den motor tedariğinde oluşabilecek sıkıntılardan dolayı,seri üretimde yaşanabilecek her türlü olumsuzluğa karşı, Hükümeti ve yetkili kurumları mevcut tüm imkanları kullanarakMMU Kaan ve milli uçak motoru projelerineyönelik insan kaynağı takviyesi ve maddi kaynak aktarımı gibi düzeltici tedbirleri almaları konusunda göreve davet ediyoruz. 

CAATSA Yaptırımlarının savunma Sanayimizde birçok kritik projeyi etkilemesine ve müteakip dönemde etkileyeceğinin bilinmesine rağmen Aralık 2020’den bu yana hiçbir tedbir alınmaması da ayrı bir yönetim zafiyetidir.

Bu konuda uygulanan yanlış savunma politikaları nedeniyle Türkiye; F-35 programından çıkarılmış, bu programa yapılan yatırımlar karşılıksız kalmış, buradan yapılacak satışları başka ülkele sahiplenmiş, ülke savunması için alternatif çözümlere fazladan para harcanmıştır. 

Planlar hatta hayaller çok güzel, ama savunma boşluk kabul etmez. Milli güvenlik hamaset dolu söylemlere dayandırılamaz.

Hükümetin ve savunma sanayi yönetiminin milli güvenliğimize yönelik adımları etkili ve yerinde atamaması ne kadar sert bir şekilde eleştirilmeyi hak ediyorsa, mevcut durumda motor hariç diğer sistemlerde büyük ilerleme kaydeden ve onlarca yıllık bilgi birikimi, tecrübe ve emeğin ürünü olan KAAN Milli Muharip Uçağı projesini küçümsemeye çalışmak da o kadar yanlıştır. Bu, her şeyden önce projede özveriyle çalışan personele büyük bir haksızlıktır. 

Sonuç olarak, milli güvenliğimiz ve bekamız açısından vazgeçilmez önceliklerimiz,

  • Kaan’ın milli motorumuz ile harekata hazır hale gelmesi için gerçekçi zaman çizelgeleri belirlenerek gerekirse projeye ilave insan kaynağı ve maddi desteğin sağlanması,
  • Ara dönem için Hava Kuvvetleri Komutanlığı görüşleri çerçevesinde muharip uçak tedariki sürecinin hızlandırılması ve sonuçlandırılması,
  •  Tüm milli güç unsurlarımızı etkili olarak kullanarak savunma sanayimize uygulanan yaptırımların kaldırılmasının sağlanması,
  •  Kaan MMU, milli olarak geliştirilen motoru ve ara dönem muharip uçak tedariki projelerine yönelik ana olay zaman çizelgeleri dahil kamuoyunun periyodik olarak bilgilendirilmesidir.

Harekât ihtiyaçlarının önceliklendirilmesi

Bölgedeki savaşlar, çatışmalar, komşu ülkelerdeki gelişmeler ve bekâya yönelik artan tehditler, Türkiye'nin harekât ihtiyaçlarını yeniden önceliklendirmesini zorunlu kılmaktadır. 

Sınırlı bütçe kaynakları nedeniyle, uçak gemisi gibi yüksek maliyetli ve işletme gideri fazla olan projeler yerine, daha acil, ertelenemez ve kritik projelere öncelik verilmesi gerekmektedir.

 Bu projeler ise:

  • Vurguladığımız gibi öncelikli olarak Milli Muharip Uçak KAAN + Kaan nihaiharekât kabiliyetine ulaşana kadar ara çözüm olarak alınacak muharip uçaklar + milli motor devreye girene kadar ihraç edilecek motorlar
  • Tüm bileşenleri ile harekata hazır Çelik Kubbe Hava Savunma Sistemi 
  • TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi
  • Tank ve zırhlı araç modernizasyonu ve üretimi
  • Genel maksat, nakliye ve deniz helikopterleri ile Dikey İniş / kalkış yapabilen İnsansız Hava Aracı (DİHA) 
  • Çevre denizlerimiz Entegre Keşif/Gözetleme Sistemleri
  • Kullanım ömrü dolan sistemlerin modernizasyonu ve milli silahların yaygınlaştırılması,
  • Kışla ve üslerin yetersiz altyapı ihtiyaçlarının giderilmesi, personelin barınma koşullarının iyileştirilmesidir.

Mevcut durumda zor olarak değerlendirilse deTürkiye ve ABD arasında F-35 programında ilerleme sağlanabilirse, tedarik edilmesi planlanan F-35 uçaklarından 10-12 adedinin kısa kalkış ve dikey iniş (STOVL) kabiliyetine sahip F-35B varyantı olarak seçilmesi, Anadolu amfibi hücum gemisinin potansiyelini tam anlamıyla realize edecektir. 


Anadolu, mevcut altyapısı veya kısa sürede yapılacak uyarlamalarla F-35B uçaklarını destekleyecek şekilde hazır hale getirilebilir. Buna ilave olarak deniz piyade birliklerinin hava hücum harekâtı için genel maksat / nakliye helikopteri tedariği de önemli bir adım olabilir.

Bu, Türkiye’ye bölgede muharip uçaklar veİHA’larla destekli üstün yetenekli bir amfibi hücum gemisi kabiliyeti kazandırarak, küresel ölçekte stratejik konumunu pekiştirecektir.

Bu adım, savunma bütçesinin etkin ve uzun vadeli kullanımı açısından kritik bir öneme sahiptir. 

F-35B entegrasyonu, ilave gemi inşa maliyetlerini ortadan kaldırarak, kaynakların yeni bir uçak gemisi gibi popülist, iç politika maksatlı ve masraflı araçlara yönlendirilmesi yerine, ulusal güvenliğe doğrudan katkı sağlayacak bir yatırıma odaklanmasını sağlayacaktır. 

TF-2000 Hava savunma muhribi

Belirttiğim acil ve kritik projelerden biri olan TF-2000 Hava Savunma Muhribi projesi, 30 yıl gecikmeyle inşa aşamasına gelmiştir. 

2018 yılında atış icra eden radarı ile birçok elektronik sistemi hazır olan gemimin inşası çoktan başlamalı, bugün Çelik Kubbe sistemlerinin teslimlerinde şahit olduğumuz birçok orta ve uzun menzilli füzelerden, hazır olan gemiye eser miktarda konuşlandırılarak gemide testlerine başlanmalıydı. 

Nitekim geçtiğimiz günlerde milli imkânlarla geliştirilen SİPER 1-D güdümlü mermisinin, MİDLAS üzerinden gerçekleştirilen atışlı testinin başarıyla tamamlaması bu önerimizde ne kadar haklı olduğumuzu göstermektedir.

Bugün itibari ile yani sensör ve silah sistemleri teknolojik olgunluk seviyesini yakalamışken, TF-2000 projesi halen tasarımının nihayetlendirilmesi, inşa ve test süreçlerini beklemek durumundadır. Bu da yıllar sürecektir. Bahsettiğimiz planlama hatası tam olarak budur.

Ege Denizi'ndeki seyir duyurusu (NAVTEX) ve Yunanistan'ın itirazı

15-25 Eylül 2025 tarihlerinde, Türkiye'ye ait Piri Reis araştırma gemisinin Ege Denizi'nde bilimsel çalışmalar yapacağı alanlar için bir seyir duyurusu (NAVTEX) yayımladı. 

Ancak, Yunanistan bu duyuruya uluslararası hukuka ve Bern Mutabakatı gibi ikili anlaşmalara aykırı şekilde itiraz etti. Yunanistan, ayrıca caydırıcılık amacıyla Türkiye'nin belirlediği sahalarda bir deniz-hava tatbikatı düzenledi. 

Bu girişimler sonucunda, Piri Reis planlanan araştırma faaliyetlerini gerçekleştiremedi.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez uluslararası hukuka tamamen uygun bir bilimsel araştırma faaliyeti karşı tarafın baskısı ile engellenmiştir.

Talebimiz, Piri Reis veya aynı nitelikte başka bir araştırma gemisinin 13 Eylül’de seyir duyurusu (NAVTEX) ile yayınlanan araştırmasahalarında ivedilikle araştırma faaliyetlerine başlamasıdır.

Gazze ablukası ve uluslararası hukuk

İsrail'in Gazze'ye uyguladığı abluka, 1994 San Remo Kılavuzu'nda da açık olarak belirtildiği şekilde uluslararası hukuka aykırıdır.

Ablukanın, orantılı olması, sivil nüfusa zarar vermemesi ve insani yardım geçişine izin vermesi gerekmektedir. 

Ancak İsrail'in ablukasının bu şartlara uymadığı, sivil nüfusa açlık gibi yasak sonuçlar doğurduğu ve insani yardımı engellediği gözlemlenmektedir.

Uluslararası sularda insani yardım taşıyan gemilere yönelik saldırılar, denizde Yasadışıeylemlerin engellenmesini hedefleyen 1992 Uluslararası SUA Sözleşmesi'ne aykırıdır. (Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme)

Bu sözleşme, gemilere, yolcularına veya mürettebatına yönelik şiddet içeren yasadışı eylemleri yasaklamaktadır.

SUMUD filosuna savaş gemilerimiz tarafından insani yardım maksadıyla destek sağlanmasının çok önemli olacağını çeşitli defalar vurgulamıştık.  

Filodaki teknelere Deniz Kuvvetleri gemilerimiz tarafından destek sağlanmasına başlanması ve dün meydana gelen acil durumda tahliye yapılması memnuniyet vericidir.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Barak MX Sistemi

GKRY'nin İsrail'den Barak MX Hava Savunma Sistemi temin etmesi uluslararası hukuka aykırı olup Türkiye ile KKTC'nin güvenliğini tehdit etmektedir.

Barak MX'in, değişik menzilli füzelerle donatılmış, 360 derece kapsama sağlayan bir sistemdir.

Fakat füze kabiliyetinden daha önemlisi, sistemin AESA teknolojili (EL/M-2084 MMR)modern radarı, 500 km menzile sahip olupAksaz'dan İskenderun'a kadar hava temaslarını takip edebilecektir.

Bu radarın, İsrail ile veri paylaşımı yaparak Türkiye'nin güvenliğine zarar verme imkânı mevcuttur.

Türkiye'nin geçmişte GKRY’nin S-300 alımı için gösterdiği diplomatik ve askeri reaksiyonun aksine, bu gelişmeye tepkisi yetersizdir.

Siber savunma ve asimetrik tehditler

Avrupa'daki büyük havalimanlarını (Heathrow, Brüksel, Berlin) etkileyen bir siber saldırı, uçuş gecikmeleri ve iptallere neden olmuştur. 

Bu durum, değişen ve gelişen çok yönlü ve kapsamlı tehdit ortamının bir örneğidir. 

Siber savunma ve asimetrik tehditlere karşı eğitim seviyesinin, koruyucu tedbirlerin ve farkındalığın artırılması modern savaşın vazgeçilmez bir gerekliliğidir. 

Personel sorunları ve TSK'nın itibarı

Şimdi de personele ilişkin bazı hususlardan bahsedeceğim; Yunanistan Silahlı Kuvvetleri'nin, askeri okullara yeterli öğrenci çekememesi nedeniyle ciddi bir personel krizi yaşadığı görülmektedir. 

Kara Harp Okulu'nda kontenjanın yarısının, Deniz Harp Okulu'nda teknik kadroların b'sinin boş olduğu, astsubay okullarında da benzer sorunların yaşandığı anlaşılmaktadır. 

Düşük maaşlar, kısıtlı kariyer fırsatları ve özel sektörün cazibesinin gençleri askeri eğitimden uzaklaştırdığı gözlemlenmektedir.

İngiltere ve ABD'de de personel eksikliği nedeniyle bazı gemilerin erken hizmet dışı bırakılması, Türkiye için de bir uyarı olarak kabul edilebilir. 

Türkiye'de ekonomik şartlar ve işsizlik nedeniyle personel temininde nicelik sorunu yaşanmasa da nitelik açısından riskler artabilecektir.

TSK personeli ve emeklilerinin sosyal ve özlük haklarının yetersiz olduğu, emekli astsubaylar ve binbaşıların açlık sınırında, diğer emeklilerin yoksulluk sınırında maaş aldığı görülmektedir. Bu durumun, askeri kariyerin cazibesini azaltabileceği ve nitelikli personel teminini zorlaştırabileceği değerlendirilmektedir.

Ayrıca, bu sıkıntılara ilave olarak son dönemde maalesef TSK personelinin itibarını zedeleyici bazı girişimlere üzülerek şahit olduk. 

  • Gazilere yönelik fiziksel ve sözlü saldırılar, 
  • Zafer Bayramı ve TSK Günü’nde Anıtkabir’e giden askeri personele polis tarafından uygulanan mevzuata aykırı üst aramaları, 
  • Diziler ve medya içeriklerinde asker kimliğini hedef alan, karalayıcı tasvirler,
  • Fikirlerini ifade eden emekli askeri personelin ölümle tehdit edilmesi, hedef gösterilmesi,
  • Sosyal medya hesapları üzerinden gurur kırıcı ithamlar,  

Tüm bunlar, yalnızca bireylere değil, doğrudan Türk ordusunun itibarına karşı hareketler olarak kabul edilmelidir. Muvazzaf ve emekli askeri personelin maruz kaldığı bu muamele milletimizin vicdanında derin yaralar açmaktadır.

2007-2016 yılları arasında da şiddetli bir itibarsızlaştırma ve TSK’ya saldırı kampanyası yaşadık, maalesef bunun milli güvenliğimizi etkileyen olumsuz sonuçların 2016 yılında gördük. 

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelen bu itibarsızlaştırma çabalarına karşı MillîSavunma Bakanlığı başta olmak üzere, tüm yetkili kurumları; muvazzaf veya emekli askerlerimizin onurunu, itibarını ve haklarını koruma yönünde sorumluluk almaya davet ediyoruz.

Askerî sağlık sistemi

Israrla gündeme getirdiğimiz ve üzerinde hassasiyetle durduğumuz askeri sağlık sisteminin yeniden tesisi konusunda hiçbir ilerleme yoktur. 

Yetkili makamlar tarafından birçok defa kısa süre içerisinde askeri sağlık sisteminin tekrar tesis edileceği yönündeki açıklamalara rağmen bir gelişme olmamıştır. 

2016'da GATA ve asker hastanelerininkapatılmasın, harp cerrahisi uzmanlığını, muharip-sağlık personeli iş birliğini, kritik alanlarda ihtisas ve tecrübe ile kurumsal hafızayı yok etmiştir. 

Bu durum, TSK'nın sağlık altyapısında ciddi bir boşluk yaratmıştır.

Askeri sağlık sisteminin olmamasının, harekât sahasında askerlerin sağlık güvencesini ve moralini olumsuz etkilediği gözlemlenmektedir. Sistem yeniden kurulsa bile, etkili bir yapı için 10-15 yıl gerekecektir.

Her an yeni bir krize gebe olan bölgemizde Türk Silahlı kuvvetleri kadar yoğun harekâtfaaliyeti icra edip sağlık sistemi olmayan başka bir ordu mevcut değildir.

Bu konuda artık oyalama sürecine son verilip somut adımlar atılmasını bekliyoruz.

Şehit aileleri ve gazilerimizin sorunları

Son 18 ayda 112 yerleşim yerinde 205 gazi ve şehit yakını derneğiyle görüşerek sorunları tespit etmeye çalıştık. 

Gazilerimizin yetersiz maaş, özellikle er gazilerin emsal maaş problemi, istihdam, sağlık, ÖTV, eğitim ve yerel destek konularında ciddi sorunları devam etmektedir.Teröristle mücadele sırasında yaralanıp gazi sayılmayan kahramanlarımızın büyük mağduriyeti bulunmaktadır.

Özlük ve sosyal hakların yetersizliğine ek olarak, protez ve ortez temininde yaşanan sorunlar artık tahammül sınırlarını aşmıştır.

Yalnızca Ankara’da rapor alınabilmesi ve üretimin tek merkezde yapılması, özellikle uzak bölgelerde yaşayan gazilerimiz için büyük bir yük oluşturmaktadır. Bu durum hem fiziksel hem de ruhsal olarak zaten zor durumda olan gazilerimizi daha da yıpratmaktadır.

Çözüm olarak, Her bölgede belirlenecek eğitim ve araştırma hastanelerinin yetkilendirilmesini öneriyoruz.

Gazilerimiz ve şehit ailelerinin sorunlarına yönelik olarak hazırlanan 18 kanun teklifi, 14 aydır TBMM'de Milli Savunma Komisyonunda bekletilmektedir. Kanun teklifleri için tüm siyasi partilerimizden destek bekliyoruz. 

Hangi siyasi partiden gelirse gelsin şehit aileleri ve gazilerimizin özlük ve sosyal haklarını iyileştirecek her türlü kanun teklifini çok güçlü şekilde destekleyeceğimizi bir kere daha ifade ediyorum. 

İskenderun'daki elim olay

Son son olarak maalesef çok acı bir olayı hatırlatarak bilgilendirmemi tamamlayacağım.

İskenderun'da aşırı sıcağa maruz kalarak çoklu organ yetmezliğinden iki askerin şehit olduğu müessif olayın üzerinden 67 gün geçti.

TSK’nın çok daha zor harekât görevlerinde ve çok daha çetin şartlarda görev yapan birliklerinde yaşanmayan bu vahim olay; barış garnizonunda, barış şartlarında ve rutin eğitimçevrimindeki bir Deniz Kuvvetleri Komutanlığı birliğinde yaşanmıştır.

İdari tahkikat sonuçlarının ve yapılan işlemlerin kamuoyuyla paylaşılması, toplumsal vicdanın rahatlatılması açısından bir gerekliliktir.

Adli süreç de başladığında, gelişmeler yakından, hassasiyetle ve dikkatle takip edilecektir.

Bunu Paylaşın