Verilen hak geri alınır mı!

MDN İstanbul

Gemi adamlarına, maruz kaldıkları statik elektrik, gürültülü ve zor çalışma koşulları nedeniyle belirli bir süre çalışmalarına karşılık verilen yıpranma payı (fiili hizmet zammı) 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle 2008 yılında kaldırıldı. Yıpranma payı, denizde geçen her 360 gün çalışmaya karşılık kazanılan 90 günlük hizmet süresiyle, gemi adamlarının daha kısa sürede emekli olarak mesleğin yüklediği olumsuzlukları telafi etmelerine olanak sağlıyordu.Araştırmalar, 3-4 aylık bir seferde bile gemi adamının bünyesinde 17 Volta kadar çıkabilen statik gerilimin varlığını ortaya koymuş; deniz kazaları ve deniz haydutluğu gibi tehlikeler de çalışma ortamlarını daha da tehlikeli hale getirmiştir. Hâl böyle iken IMO tarafından da küresel bir nitelik kazanan bu yıpranma payı, ne yazık ki ülkemizde birçok meslekle birlikte denizcilikte de görmezden gelindi.

Yakın zamanda yaşanan küresel salgın bir kez daha denizciliğin stratejik öneme sahip bir meslek olduğunu gösterdi. Ancak bu kadar önemli bir sektörü sırtlayan gemi adamları, pandemi sürecinde diğer mesleklerden farklı olarak çalışma alanlarında mahsur kaldılar. Sözleşmesi bittiği halde karaya çıkamayan denizciler istemeyerek de olsa çalışmaya devam ettiler ve zor günlerde ailelerinin yanında olamadılar; gemiye çıkıp para kazanması gereken gemi adamları da karada kalarak çalışamadılar.

Fiziksel ve psikolojik olarak zor koşullarda çalışan ve ülkemiz denizciliğinin gelişimi için önem taşıyan gemi adamlarımızın yıpranma paylarının kaldırılması hakkındaki düşüncelerini, sektörün tam kalbinden isimler okuyucularımıza özel paylaştılar.

 

Dr. Öğretim Üyesi Ali Cem KUZU / Pîrî Reis Üniversitesi
‘Gemi adamları için YIPRANMA payı HAK mı değil mi sizler karar verin’

 

Gemi adamları yıpranma payı hakkı, hak gözetmeksizin, kaldıralı 12 sene oldu. Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ”Denizci Yıpranmaz” diyeli 7 sene oldu…1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı yasayla HAK olan yıpranma payları elinden alınan deniz emekçileri gemi adamlarının hangi gerekçe ile bu HAK edişten mahrum bırakıldığının vicdana sığan mantıklı bir izahı yapılamaz. HAK edişin iadesi için deniz çalışanları, çeşitli meslek kuruluşları, bazı duyarlı siyasiler çaba sarf etmiş olsalar da halihazırda sonuç alınamamıştır. Ama ben gemi adamları niye ve nasıl yıpranır, gerçek örnekler ile izah etmeye çalışayım.

Gemi adamları gemide niye ve nasıl yıpranır?

– İnsan karada yaşayacak şekilde evrilmiştir. Senenin 10 ayını denizde geçirirse YIPRANIR.

– Vardiyasını yedekleyecek muadili yoktur. Hasta da olsa vardiyasını tamamlamak durumundadır, YIPRANIR.

– Ailesinden sevdiklerinden çok uzaktadır. Hasret çeker. YIPRANIR.

– Plan yapamaz. Zor evlenir. Kendi düğününe yetişemez. YIPRANIR.

– Çocuğu olur. Doğumunu göremez, ilk adımını göremez, büyüdüğünü göremez. Evladını yetiştiremez. YIPRANIR.

– Ailesi onsuz yaşamaya alışır. Bir süre sonra bankamatik olarak görüldüğünü hisseder. YIPRANIR.

– Anası, babası, çocuğu, kardeşi, halası, dayısı, en yakınından kötü haber alır. Hiçbir şey yapamaz. YIPRANIR.

– Yakınını kaybeder. Son görevini yapamaz. YIPRANIR.

– Korsan saldırır, kaçırılır, canı üzerinden pazarlık yapılır. YIPRANIR.

– 24 saat iş yerinde yaşar. YIPRANIR.

– Birlikte çalıştığı insanlar ile aynı zamanda birlikte de yaşamak zorundadır. Hiyerarşik yapı içerisinde çalıştığı gibi, hiyerarşik yapıda yaşamak durumunda da kalır. YIPRANIR.

– Birlikte çalıştığı çoğu personelin özünü bilemez. Arasından bir psikopat çıkar. Gemide yaşanan bıçaklanma, denize atılma, boğulma vakalarına maruz kalır ya da duyar. YIPRANIR.

– Uyku düzeni olamaz. YIPRANIR.

– Hava patlar. Yemek yiyemez. Başı ağrır. Uyurken yataktan düşmemek için kendini yatağa bağlar. YIPRANIR.
– Ağrısı sancısı olur. Doktoru yoktur. YIPRANIR.

– Apandisiti patlar, kalp krizi geçirir, basit bir hastalıktan bile ölür. Bunu bilir. YIPRANIR.
– 2 senede bir sağlık muayenesinden geçmek zorunda kalır. YIPRANIR.

– Mesleki sertifikaları sürelidir. Belirlenmiş aralıklarda yenilemek zorunda kalır. Sık sık kural ve yönetmelik değişir. İzine geldiğinde de sertifika, sağlık belgesi, tazeleme eğitimleri ile uğraşır. YIPRANIR.

– Toprağa basamaz. Elektriğini atamaz. YIPRANIR.

– Canının istediği gibi değil; doğanın istediği gibi yaşamak zorunda kalır. YIPRANIR.

– Her an her türlü denetlemeye hazır olmak durumunda kalır. Stresini yaşar. YIPRANIR.

– Gemide taşınan yükün etkilerine maruz kalır. YIPRANIR.

– Demirleme, yanaşma, kalkış, ikmal, kapalı mahal girişi, yüksekte çalışma, yüksek voltajla çalışma, yükleme, tahliye, sıcak çalışma… Neredeyse gemide yapılan tüm işlerde risk vardır. Her işin risk değerlendirmesini yapar. Ama bütün risklerin de içindedir. YIPRANIR.

– Kontrat süresi DOLAR. Bir sonraki limanda çıkış olmaz. Kontratı uzar. YIPRANIR.

– Gemiden ayrılmak ister. Ayrılamaz. YIPRANIR.

– Sefer talimatı ne ise oraya gider. Gideceği yerde savaş mı var, salgın hastalık mı var, yamyam mı var, başına ne gelebilir bilmez. YIPRANIR.

– Kumanya biter, eksik gelir, yanlış gelir, ikmal yaptığın coğrafyanın ürünleri gelir. Olan ile idare etmek durumunda kalır. YIPRANIR.

– Navlun fiyatları düşer, döviz kuru artar. İşveren personel maaşlarında kuru sabitler. İaşe kısılır. Tasarruf edileceklerde ilk sırada yer alır. YIPRANIR.

– Ülkeler kendi aralarında politik sorunlar yaşar. Limanına gittiğin ülke ondan intikam alır. Liman otoritesi kamarasına kadar girer. Hatta köpekle kamarasını arar. YIPRANIR.

Şimdi konuyu tekrar değerlendirip; gemi adamları için YIPRANMA payı HAK mı değil mi sizler karar verin.

Bu HAK geri alınana kadar unutmayalım. Unutturmayalım…

 

Feramuz Aşkın / TMMOB Gemi Makineleri İşletme Mühendisleri Odası Başkanı
‘Gemi adamına vermeyeceksin de kime vereceksin bu hakkı?’

Dünya üzerinde teknoloji her ne kadar gelişmiş olsa da insan faktörü her sektörde olduğu üzere denizcilikte de önemini halen yüksek oranda devam ettirmektedir. Dikkatin artırılması ve kuvvetlendirilmesi yönünde çalışmalar yapılarak ulusal ve uluslararası kural metinleri oluşturulmuş olsa da halen yaşanan kazaların büyük çoğunluğunda insan faktörü var ve bu süreçte her sektörde olduğu üzere yorgunluk bizim sektörümüzde de yaygın olarak kabul edilen bir sorundur. Yorgunluk, istemesek de kazaların meydana gelmesinde büyük etkiye sahiptir. Bu durumu özetle, tükenmişlik sendromu olarak adlandırabiliriz.

Meslek ne kadar severek icra edilse de ‘‘faraday kafesi’’ olarak adlandırılan gemiler özellikle uzun yolda çalışanlar için olumsuz birçok soruna neden olmaktadır. Şartlar ağır ve koşullar her ne kadar teknolojik anlamda iyileştirilmeye çalışılsa da bu zor koşulları hepimiz biliyoruz. Gemiye, uzun yola çıkıldığında hayatını o kafesin içerisine alıyorsun, hayatındaki sosyallerinden en önemlisi ailenden, sevdiklerinden uzaktasın ve bir açık denizdesin, doğa ve mevsimsel etkenleri de göz önüne almak gerekir. En önemlisi teknolojik arızlar ve bu süreçte yaşanılan stres, sinir, vücut direnci göz önüne aldığında gemi adamında sağlam bir psikoloji ve sağlam bir sağlık gerektirir. Halk arasında bir deyim vardır “evliya sabrı’’ diye. Gemi adamı olmak için fizyolojik sağlığın kuvveti yanında ruhsal sağlığın da önemi büyüktür, anlayacağınız evliya sabrı gerektiren bir meslektir.

Denizcilik okullarının sayısının artışıyla birlikte, gelecekte denizde çalışacakların sayısında yaşanan artış, gemi adamlarını daha çalışmaya başlamadan önce staj ve iş bulma konusunda olumsuz yönde etkiliyor ve bu durum mesleğe gönül veren gençlerimizin daha mesleğin ilk adımlarında mesleğe küsmelerine sebep oluyor. Mesleğin şartlarını da göz önünde bulundurduğumuzda, tam donanımlı ve kalifiye meslek insanlarını yetiştirmek her şeyden önemlidir. Sorun stajda, daha öğrenciyken başlıyor. İlk olarak mesleğe başlayanların sorunlarından önce bu konu değerlendirilip, politikalar üretilmeli ve bu politikalar eyleme dönüştürülmeli. Sonraki adımda çalışma koşulları değerlendirilmeli. Aslında bu sorunları eş zamanlı olarak değerlendirip, çözümler üretmek daha da önemlidir.
Akabinde birçok denizcilik firması ortaya çıktı, bu şirketlerin güvenilirliği de tartışılır. Bu konu ile ilgili meslek odamıza sorulan soru talepleri de çoğalmaya başladı; X firması var güvenilir mi, ödemeleri zamanında mı, çalışma koşulları nasıldır? şeklinde birçok soru ile karşılaşıyoruz.

Türk bayraklı gemiler ile yabancı bayraklı gemiler arasındaki koşulları da göz önüne almak gerekir.

‘‘Gemi adamlarının çalışma koşulları gemide ne tür sorunların yaşanmasına sebep oluyor’’ dediğimizde ise bu durumu son dönemde yaşadığımız üzücü ve olumsuz örneklerle açıklayabiliriz. Bir kaptanımız meslek şehidi oldu, keza Kerch kazasında stajyer öğrencilerimizin başına gelenleri hepimiz biliyoruz. Bunlar kamuoyuna yansıyanlar.

Kimyasal tankerlerdeyse, adı üstünde “kimyasal madde”nin deriden tutun da akciğerlere, hatta sindirim sistemine kadar olumsuz yönde etkileri mevcut. Zehirli kimyasalların, kimyasal maddelerin olumsuz etkileri hemen baş gösterebileceği gibi, uzun yıllar sonra da olumsuz yönde etkisini gösterebiliyor.

Aile ve sosyal yaşamdan ayrı kalmak gemi insanlarının hayatını büyük oranda olumsuz yönde etkileyebiliyor. Bir defa, çalışma hayatındaki yük ve sorumluluk dolayısıyla denizci evine döndüğünde rol çatışmasına girebiliyor. Gemiler de çalışan sayısı, limanlarda kalma süreleri ve çalışma koşullarından dolayı gemi insanları neredeyse hiçbir sosyal aktivite içerisinde bulunamıyor. Hiç karaya ayak basmadan kontratını tamamlayan gemi insanlarımız var. Yani gemiler neredeyse çeyrek-açık cezaevleri gibi. Kişiyi, böyle bir durumun etkilerine karşı öğrencilikten başlayarak hazırlamak gerekiyor.

Gemi adamlarının yıpranma paylarının kaldırılmasının sebebini siyasetçilere ve konuyu gündeme getiren bürokratlara sormak gerekiyor. Bunun ekonomik bir gerekçesi olduğunu söylemek çok komik olur. IMF’nin dayatması demek de aynı şekilde. Daha sonradan bazı meslek guruplarına verilmesi de denizi ve denizciliği tanımadığımızın en basit örneğidir.

Eğer bir meslek gurubuna yıpranma verilecekse denizciler bu listenin en başında olmalılar. İşi ile evi arasında birkaç basamak olan, doğanın zorlu ve ağır çalışma ortamında sosyal hayatı neredeyse hiç olmayan, özel günleri yaşayamayan bir mesleğe vermeyeceksin de kime vereceksin bu hakkı?

Prof. Dr. Selçuk NAS / Dokuz Eylül Üniversitesi
‘Denizci ülke denizci millet felsefesi hayâl dibi duruyor’

 

Kadim bir meslek olan denizcilik mesleği gerek mitolojik efsanelerde gerekse de kutsal kitaplarda zorlukları ile ele alınan bir meslektir. Mesleğin zorluklarının genellikle; tabiatla mücadele, belirsizliklere karşı sabır, kutsal değerlere inanç ve yüce kudrete sığınma temaları ile işlendiğini görürüz. Denizcinin yaşadığı zorlukların, onun gelişmesinde ve öğrenmesinde ne derece önemli olduğu anlatılırken bazen de tüm bu zorluklara rağmen ders almadığından da bahsedilir. Denizcilikte öğrenilen her bilginin, edinilen her bir tecrübenin karşısında acı bir bedelin ödendiği de bilinir. Bu bedel kimi zaman can ile kimi zaman mal ile kimi zaman da para ile ödenir. Bu bedelin görünmeyen bir kalemi daha vardır. Bu bedeli, denizci yıpranarak öder. Sevdikleri hasret ile öder. Çocukları özlem ile öder. Bunun karşılığı maddi bir değer ile ölçülemez ama saygı duyulması beklenir.

Dünya, gemi adamının yaşadığı bu zorlu ve yıpratıcı mesleğe karşı Türkiye’de olduğu gibi duyarsız değildir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) gemi adamlarının icra ettiği mesleği en tehlikeli meslek olarak ilan etmektedir. Bunun için gemi adamlarının çalışma koşulları ve emniyeti ile ilgili uluslararası düzenlemeler hazırlayarak, devlet idarelerinden kurallara uymasını bekler. Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu (ITF) gemi adamlarının çalışma şartlarını, koşullarını yakinen takip eder ve gemi adamlarının haklarını aramak için gerekli yasal girişimlerde kendilerine destek olur. Özellikle son yaşadığımız Covid-19 salgını sürecinde gemi adamlarının öneminin tüm insanlık tarafından da anlaşılması sevindiricidir. Birleşmiş Milletlere bağlı Uluslararası Denizcilik Örgütü, gemi adamlarını pandemi sürecinde dünya insanlarının ihtiyaçlarını karşılayan anahtar konumdaki iş görenler olarak tüm dünyaya deklere etmiştir.

Denizci bir millet olmaya çalışan Türkiye’de ise kadim bir mesleğin iş göreni olan “gemi adamları” ve ailelerinin ödedikleri manevi bedellerin karşılığında hak sahibi olduğu “yıpranma payı” haklarının 2008 yılında ellerinden saygısızca alındığına şahit olduk. Bugün hâlâ bu haklarının teslim edilmemesi bir yana, denizcilik mesleği ile mukayese edilemeyecek durumdaki diğer mesleklerin iş görenlerine bu hak verildiği halde “gemi adamları” için üç maymun oynanmaya devam edilmektedir. Mesleki yıpranma hakkını elde eden diğer iş görenlerin yaşadığı mesleki zorluklar üzerinden mukayese yapmak ne kadar doğru olur bilemem ama karar vericilerin gemi adamının yaşadığı zorlukları anlayabilmesi için bazı örnekler vermek isterim. Gemi adamı günlük çalışmasını tamamladıktan sonra yaşadığı evine ulaşamayacak kadar uzaktadır. Kendi evinde yaşanmakta olan fırtınalarda onun desteğine ihtiyaç duyanların yanında değildir. Şefkatine ihtiyacı olan çocukları ondan mahrumdur. Sevgisine ihtiyacı olanların ise sabırla onu beklemekten başka çaresi yoktur. Eve geri dönüşü 6 ay, belki de bir yıl sonradır. Bu nedenledir ki tüm medeni denizci ülkelerde, gemi adamlarının eş ve çocuklarına ithafen saygı anıtları dikilir. Gemi adamının anıtı ise kendi ailelerinin yüreğindedir. O ise ailesinin ve kendisinin yaşadığı bu zorluklar içerisinde yıpranırken denizcilik mesleğinin tüm profesyonel gereklerini yerine getirmek için belirsizliklerle ve tabiatla mücadelesine devam eder.

Denizcinin maaşı çok cazip gelir insanlara. Yukarıda sayılan zorlukların ve yıpratıcı etkilerin karşılığı değildir bu. Gemi adamı günde 24 saat çalışır. Yani diğer iş görenlerin çalıştığından üç kat fazla. Üç defa 8 saat. Bunun karşılığıdır aldığı ücret. Fiili olarak 8 saat çalıştıktan sonra, ben eve gidiyorum diyemez. Bu saatlerin dışında; nöbetçi sağlık kurumudur, nöbetçi itfaiyedir, nöbetçi tamir ekibidir, kurtarma ekibidir. Her an her türlü belirsizliğe karşı 24 saat hazırdır. Bazı meslek dallarında olduğu gibi her an nöbettedir. Öte yandan nöbet çıkışı ve nöbet çıkışı sonrasında izinleri yoktur. Kendini tazeleyecek bir hafta sonu tatili yoktur. Akraba, dost ziyareti yoktur. İş sözleşmesi boyunca gemide geçirilen her an kesintisiz çalışma ve nöbetten ibarettir. Nefessiz, yorucu ve yıpratıcı bir çalışma temposu ile birlikte hasretlik, özlem ve yalnızlık duyguları. Budur işte yıpranmayı hak eden meslek.

Ülkemizdeki siyasilerin ve karar vericilerin gemi adamlarının yıpranma payları ile ilgili olarak hak edişleri konusunda bunca yıl duyarsız ve umarsız kalması da düşündürücüdür. Medeni denizci ülkelerde, gemi adamlarına ve ailelerine gösterilen saygının sembol anıtlarla bile gösterilemediği Türkiye’de, “denizci ülke denizci millet” felsefesi hayâl olmaktan başka bir şey değil dibi duruyor. Bu kadar kritik önemdeki bir iş gören olan gemi adamlarının gerek kendilerinin gerekse de ailelerinin yaşadığı yıpratıcı etkilere ve zorluklara saygı göstermek için, diğer zor mesleklerde olduğu gibi, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yıpranma paylarına ait hakların kendilerine teslim edilmesi gerektiğine inanıyorum.

 

Kapt. Zafer Akbulut / Türk Uzak Yol Gemi Kaptanları Derneği Genel Sekreteri
‘Pandemide gördük ki gemi adamlarının önemleri anlatılmakla bitmez’

Tüm dünyada denizcilik mesleğinin bedenen ve ruhen yıpratıcı bir meslek olarak kabul edildiği bir gerçektir.
İnsanlar sosyal canlılardır ve su üzerinde uzun süre kalmaya, gürültülü bir ortamda uzun süre çalışmaya ve sevdiklerinden uzun süre ayrı kalmaya hem bedenen hem de ruhen uygun değiller.

Denizciler karada yaşandığını duydukları en ufak sıkıntıları denizdeyken daha da büyütmektedirler. Çözüm için yapacakları bir şey olmadığı için de sıkıntılarını içlerine atarak psikolojik olarak yorulurlar. Biz denizciler gemiye giderken ailelerimize sıkıntı ve sorunları bize yansıtmayın deriz. Bu nedenle aklımızın bir köşesinde hep, karada bir problem olabilir fikri yatar. Bu sebeple de bedenen ve ruhen çöküntü kaçınılmaz olur.

Gemi adamları aylarca gemiden inmeden o büyük demir kütlenin içinde kalmaktadırlar. Üzerlerindeki stresi ve elektriği atamazlar. Aynı yüzlerle aylarca zaman geçirirler ve gördükleri tek farklı yüz vardıkları limanlardaki acenteler veya liman görevlileridir.

Gemi adamları, gemide geçirdikleri zamandan fiziki olarak etkilendikleri gibi ruhsal olarak da etkilenirler. Bir yabancı ile veya karşı cinsle konuşma, dertleşme isteği olur ve onu bile yapamazlar. Bu nedenle de çoğu gemi adamı içine kapanık olur. Denizde aylarca çalışan gemi adamları karaya bir anda adapte olamazlar. Kalabalık ortamlara çıkmaları biraz zaman alabilir.

Gemi adamlarının çalışma alanı aynı zamanda dinlenme alanı da olduğu için ve seyir halinde veya limanda hep operasyon altında oldukları için dinlenme imkânları karadaki gibi olmuyor. Ancak günümüzde gemilerde çalışma şartları tabii ki eskiye oranla daha kaliteli ve daha iyi durumda.

Kimyasal gemilerde çalışan personel tanklarda ya da valflerde sıkıntı yoksa herhangi bir tehditle karşı karşıya değillerdir ama gemi yapısından veya tanklardan kaynaklı bir sıkıntı olunduğunda soluyacakları kimyasallar ileride sonuçları ölüme varan sıkıntılar yaratabilir.

Gemi adamlarının yıpranma paylarının kaldırılmasının hiçbir açıklanabilir cevabı yok. Bu kadar cefakâr, ailelerinden, sevdiklerinden ve vatanından uzak kalan gemi adamlarının ellerinden alınan bu haklarının analarının ak sütü gibi helal olduğunu düşünüyorum. Yıpranma payı geri verilmeli. Çünkü aylarını demir yığınında geçiren, yeri geldiğinde bir dost muhabbetinden uzak kalan, fırtına, rüzgâr ve geminin kendi bünyesi ile uğraşan gemi adamlarının son pandemide de gördük ki önemleri anlatılmakla bitmez.

Savaş, kıtlık, salgın, fırtına kar, rüzgâr demeden çalışan gemi adamlarının emeklerine karşılık yıpranma payları geri verilmelidir. Yıpranma paylarının verilmiş bir hak olduğunu ve verilen hakkın geri alınmasının da hukuksal bir karşılığı yoktur, hukuka aykırıdır.

Bu yıpranma payı ile beraber de gemi adamlarına; özel sağlık sigortası ve ailelerine psikolojik danışmanlık verilmeli; denizci çocuklarına anne/babalarından ayrı kalmalarının oluşturacağı travmayı önlemek için sosyal sorumluluk projeleri de düşünülmelidir.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın