Baştan belirteyim bu bir güzelleme yazısı değildir. Yaşananlardan belli ki hiç ders alınmıyor. Onca önceliğimiz olmasına karşın… Temennim, enerjimizi kaybettiren kısır tartışmalar rica ediyorum artık son bulsun.
Tümamiral (E) Cem Gürdeniz ile sayısız röportaj yaptım, seminerlerini dinledim, kitaplarını, hilafsız her makalesini okudum. Amiralimizle ilk söyleşim 23 Nisan 2015’te gerçekleşti ve Mayıs 2015 Portre köşemizde, “Fikri hür, vicdanı hür bir derya deniz…
“Mavi Vatan” doktrininin yaratıcısı kim?
Bilmeyenleri veya eksik bilenleri yeniden aydınlatalım. Ancak bu satırlar esasen, konseptin mucidini söylerken; dili sürçenlere, araştırmadan ahkâm kesenlere, kavramın özünü anlayıp anlamıyor gibi yapanlara gelsin… Ne yazmışız okuyalım.
“…Türkiye’nin askeri, ekonomik, politik ve sosyo-psikolojik anlamda ‘nasıl denizcileşeceğinin’ bu söyleşiyle bir katresi olmak, stratejik olarak devletin çizdiği projeksiyonla halkımızın ‘nasıl’ ve ‘niçin’ denizcileşmesinin elzem olduğunu anlatmak, tarihe gömüldüğünü sandığımız ibret alınası olayları gözler önüne sermek için bizlere de bir fırsat doğdu. Binlerce asker, sivil ve akademisyeniyle milletimiz; dünya tarihine geçen şanlı başarılarından feyiz alarak “genç bir Cumhuriyet’in bekası için” görevini bıkmadan, usanmadan, içtenlikle yerine getirmeye devam ediyor. Ancak Amiralin projeksiyonundan yansıyan aydınlık: Türkiye’nin denizcilik gücünü elde etmesi için gerek askeri gerekse ticari anlamda toplumun her bir ferdinin, denizle buluşturularak ‘mutlu’ olunacağı yönünde. Gürdeniz, nasıl denizci millet olunacağının önemli anahtarlarını bir bir veriyor. Eminim bu söyleşiden sonra herkes, kendi içinde bir kez daha yüzyıllık dünya deniz tarihini sorgulayacak, denizle gelişmiş medeniyetlerin büyük ve güçlü ekonomilerine kıyısından gıptayla bakmak yerine, evvela şunu soracak: ‘Peki niye duruyoruz, neden hâlâ denizci değiliz!’
İşte bu hayati sorunun bütünleşik cevabını; mavi sularda, Türk Donanması’nın şanını sürdürerek, vazifesini ‘Mavi Vatan Türkiye’ şiarıyla icra eden, 3 buçuk yıl süren tutsaklığında yılmayıp aksine güçlenen Amiral Cem Gürdeniz, yüzlerce kitabı devirip 40 yıllık birikimini gelecek nesillerin aydınlanması için 4 duvar arasında 3 kitaba sığdırmış (şimdilik). Bir akademik tez değerindeki ‘Mavi Uygarlık’ kitabı okullarda okutulacak nitelikte. Tüm gençlere tarihi veriler ışığında, neden denizi sevmeleri gerektiğini çok akıcı ve anlaşılır bir dille sunuyor. Deniz(ci) dostu olmaya karar verenler için de ‘Amatör Denizcilikte Acil Durum Seyri’ kitabını tavsiye ederim. Ancak açıkça söylemeliyim, Amiral’in yaşadığı onca şeye rağmen gurur duyulası bir sözü oldukça etkileyiciydi, “Evlatlarıma ve torunuma gururla bırakacağım mirasım: Pırıl pırıl üniformam, Amiral ünvanımdan daha ziyade, tutsaklığımdır. Bu dönem tutsaklığımız, bizim Mavi Vatan için doğru işler yaptığımızın en önemli nişanıdır.” MDN, Portre, Mayıs 2015.
Yazalım o vakit. Mavi Vatan kavramının fikrî temelinin; felsefî ve tarihi olgular ile sürdürülebilir bir kalkınma ve savunma modeliyle; psikolojik, sosyal, ekonomik açıdan içini yıllardır dolduran, yazan, anlatan, sevdiren (KKTC de dâhil) Cem Gürdeniz Amiralimizdir. Bu karşılıksız çabasının sebebi açıktır. Milletimizin denizcileşmesini ister. Onların maddi, manevi mutluluğu için denizlerimizi işaret eder. Öyle ki, ilk söyleşimizde, “Denizcileşmede, devlet denizcileşmeden başarı sağlanamaz. Tüm dünyada böyle olmuştur.” Demişti.
Bitmedi…
Amiralimizin 19 Haziran 2016 tarihinde adıma imzaladığı ‘Çelik Gemiler Demir Bahriyeliler’ anı kitabı, “Sonsuzluğun Mavi Vatanı’na emanet ettiğimiz Tuğamiral Cem Çakmak, Deniz Kurmay Albay Berk Erden, Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp ve Deniz Öğretmen Albay Ali Tatar’ın aziz hatıralarına…” Diye başlar ve sol altta, “Verba Volant, Scripta Manent” yazar: Söz uçar, yazı kalır.
O halde yazdıklarımızı bir daha yazalım. Amiralimiz ile 15 Temmuz sonrası Ağustos 2016’da gerçekleşen ve “Önce Ordusuz sonra Vatansız kalırdık!” başlığıyla 6 sayfa açarak Eylül 2016’da Türkçe yayımladığımız röportajımızda aşağıdaki bazı tarihi olguları sıralayıp sorumu sormuştum.
“… SOĞUK SAVAŞ (1947-1991) ve SONRASI
1975’de Lübnan İç Savaşı. 1980’de; Irak-İran Savaşı, Rusya’nın Afganistan’ı İşgâli, Türkiye’de 12 Eylül Darbesi, Yugoslavya’nın 1980’de 20 yıl süren çok kanlı bir iç savaş ile 7 ülkeye bölünmesi. 1990’da Irak’ın Kuveyt’i İşgali. 25 Aralık 1991 SSCB’nin Dağılması. 1991 Körfez Savaşı, 1992-2002 Cezayir’de iç savaş, 1993’te Oslo Anlaşmaları(!) 1994-96 ve 99 sonrası Çeçenistan Savaşları, 1999’da Öcalan’ın Türkiye’ye teslimi, 2000 Oslo Anlaşmaları II. İntifa. 2001’de 11 Eylül ve Taliban’a karşı Afganistan Savaşları, Taliban’ı bırakan Pakistan ve Hindistan’ın Amerika’ya desteği ile politika değişimi, 2003’te Irak Savaşı (Türkiye’siz), 2005’te Taliban’ın NATO ve ABD Karşıtı tekrar sahne alması, 2010’da Arap Baharı’nın Tunus ile başlaması ve sonrası. 2011’de Suriye’de İç Savaş, 2014’de Ukrayna İç Savaşı ve Rusya’nın, Kırım’ı ilhakı.”
Cem Amiral atik ve pratiktir, zihninin detayla kaybedecek vakti yoktur. “Bitmedi Amiralim,” dedim ve resmi çizmeye devam ettim.
“…ATLANTİK YAPININ TÜRKİYE ÖDEVİ
4 Temmuz 2003 Çuval Olayı, 17 Mayıs 2006 Danıştay Saldırısı, 25 Temmuz 2008 Ergenekon İddianamesinin (kumpasının) resmen kabulü, 13 Nisan 2009 Türkan Saylan’ın evine ve yurt genelinde ÇYDD’ye Baskın, 20 Ocak 2010 Balyoz Kumpası’nın ilk Taraf Gazetesi’nde yayımlanması, 27 Ocak 2010’da Poyrazköy İddianamesinin Kabulü, 20 Nisan 2011 Askeri Casusluk Davası, 7 Şubat 2012 MİT Olayı, 17-25 Aralık Türkiye Rüşvet Skandalı ve 15 Temmuz 2016 (hain) Kalkışma Hareketi!
-Tüm bu savaşlara ve gerçekleştiği coğrafyaya baktığımızda Soğuk Savaş mı, Hegemonya dizaynı mı yaşananlar? Atlantik, Müslüman coğrafyaya ayar mı çekiyor?
Bunlar Hegemonyanın yeni dünya şekillendirmesi ve neoliberal düzen entegrasyonunda bir takım jeopolitik oyunlardır. …Artık yeni hedef alanı ve ağırlık merkezi Kuzey Suriye, Kuzey Irak’tan Türkiye’nin güney sınırları üzerinden geçen Akdeniz koridorudur. 15 Temmuz’un yapılma nedenlerinin başında da bu koridor gelir.
…
Sorunun başına dönecek olursak dünya yeni bir el değiştirme dönemine giriyor. Türkiye’deki 15 Temmuz’dan tutun, Kuzey Irak’taki Kürt koridoruna kadar her şey bu mücadele uğruna. Türkiye kendi coğrafyasında bir deniz devleti. Dolayısıyla Türkiye bir kara zaferi ile kurulmuş olsa da Kurtuluş Savaşı’ndaki cephanesini deniz yoluyla getirdi. Türkiye’yi çevrelendiği güvenlik endişeleri ile düşünecek olursak Kıbrıs’ın geleceği bir deniz sorunudur. Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge ile Kıta Sahanlığımız bir deniz sorunudur. Ege karasuları, Ege Kıta Sahanlığı, Ege Münhasır Ekonomik Bölgesi de bir deniz sorunudur. Montrö, Türkiye’ye en büyük değeri veren Boğazların anahtarıdır. Bugün Montrö sayesinde Boğazlar rejimini koruyoruz ve Karadeniz’deki deniz güvenliğini ve istikrarını sağlıyoruz…” MDN September 2016, Syf 18-23.
Gündemini koruduğu için bu röportajın tamamını hatta Cem Gürdeniz diye yazarak fazlasını marinedealnews.com’dan okumanızı tavsiye ederim.
O vakit düşünelim…
KÜDENFOR’un bir Limancılık Çalıştayı’nda oturum başkanı Tümamiral (E) Mustafa Özbey’e sormuştum. “…Anakaramızın yarısı kadar denizlerimiz var. “Genelkurmay Başkanı Kara Kuvvetlerinden seçilir” diye bir kural var mı? Neden Genel Kurmay Başkanı Deniz Kuvvetlerimizden atanmıyor?” Salondaki (E) Amirallerimizi şaşırtmıştım ancak güldürmüştüm de ama ben ciddi ciddi merak etmiştim: Niye olmuyor?
Ülkemizin çıkarlarını savunmanın, dile getirmenin ideolojisi olmaz ve olmamalı… Değişmez gerçeğimiz: Ordu Milletiz biz. Ordumuz kıymetlimizdir. Yazdık; “Israrla vurguluyoruz çevre denizlerimiz geleceğimizdir, artık karaya sıkışıp kalmamalıyız. Karaya odaklı sığ bakış açısını ve bu vizyonu (ya da vizyonsuzluğu) terk etmeliyiz. Başta siyasi irade olmak üzere tüm stratejik seviyeli karar vericiler için geçerli olan bu tespit hayati önemde. Zira bu ülkenin ekonomik ve ekolojik geleceği denizlerde, gelinen aşamada artık denizlerimizden vazgeçemeyiz.” …Bakmak ve görmek arasında sıkışan Türkiye, MDN Mart 2019.
Bu önümüzdeki YAŞ’ta umarız bilgiye ve liyâkata öncelik verilir. Son olarak, havada kalan sorum için düşünmeye davet ediyorum: 3 tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, Genelkurmay Başkanı neden Deniz Kuvvetlerimizden atanmasın ki?
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.