“Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.”
22 Haziran 1919, Amasya Genelgesi
“Milli sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür. Birbirinden ayrılamaz.”
7 Ağustos 1919, Erzurum Kongresi
“Ülke toprakları birbirinden ayrılmaz ve hiçbir bahane ile bölünmez bir bütündür.”
11 Eylül 1919, Sivas Kongresi
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde büyük vatanseverlerin fedakârlıkları ile Amasya’da yapılan durum tespitine daha sonra Erzurum ve Sivas Kongrelerinde büyük bir kararlılıkla “vatanın bütünlüğünün muhafazası” hedefi konulmuştur.
“Şimdi nereden çıktı bu?” diyenler olabilir.
Bu vurgumun sebebi ülke siyasileri, özellikle siyasi iktidar ve ortakları tarafından beka sorununun tekrar tartışılır hâle getirilmiş olmasından kaynaklıdır.
Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milletinin bekası konuşuluyorsa bunun açıklaması “vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir” demektir.
İkinci bir “Çözüm Süreci” ulus devlet ve üniter devlet yapısını yok etmektir
Eğer bugün birileri, emperyalistlerin zorlaması ile bitmiş bir terör örgütü ve bitirilmiş terör üzerinden bir gruba liderlik etmesi için vatan haini, katil bir teröristi serbest bırakmayı dillendirmiş ise hukuk devleti tehlikede demektir. Sanki bir tek o bölgede yerel dil kullanılıyormuş gibi ortak bir yerel dil birliği oluşturmak için yeşil ışık yakmışsa ve hatta bunu bir zemine oturtmak için Türk dünyasını dahi alet ederek alfabeyi dahi değiştirmeyi gündeme getirmişse ulus devlet ve üniter devlet, dolayısıyla vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir demektir. Bu girişimler masumane, iyi niyetli kabul edilemez, “Milletin çeşitliliği”, “halkların kardeşliği”, “eşit yurttaşlık” gibi bölücü söylemler ile demokratik haklar şekline sokulamaz.
Bunlar açık ve net bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti dışında bölgesel bir “ulus devletin” temellerini atmak için kurgulanmış adımlardır.
Devlet Adamı Ziya Paşa’nın o meşhur şiirinde dediği gibi “sizler herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsınız?”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 gün arayla Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani ve daha sonra Irak Başbakanı Sudani ile art arda yaptığı görüşmeleri sıradan görüşmeler olarak görmek en hafif tabirle saflık olur.
Bu söylemlere katkı sağlamak ve zemin oluşturmak için milyonlarca sığınmacıyı ülkeye sokarak sosyal yapıyı bozmaya ve ülkenin “Türk ülkesi” olma özelliğini ortadan kaldırmaya çalışmak da uzun vadede fayda sağlamaz. Gün gelir bünye rahatsız olduklarını kusar ve dışarı atar. Geçici sığınmacıların anne ve babaları 40’lı yaşlara kadar kendi memleketlerinde nasıl yaşamışsa çocukları da 20’li yaşlarından sonra kendi öz vatanlarına dönüp gayet rahat yaşarlar ve ülkelerine de hizmet ederler. Beşar Esad da defaten çağrıda bulunmuşken üstelik. Zor zamanlarında kendilerine sahip çıkan yüce Türk milletine de dua ve şükrederler.
AKP’nin bu girişimini taşeron kullanarak, yani eskiden Türk milliyetçileri tarafından kurulmuş MHP eli ile kamuoyuna duyurması olaya en üst perdeden giriştir. MHP’nin tarihine bir kara leke olarak geçen bu “kabul edilemez daveti” birilerinin safiyane bir şekilde “devlet aklı” kurmacasıyla kılıfa sokmaya çalışması da kurtarmaz. Kılıftan mızrağın ucu değil neredeyse tamamı artık çıkmış durumdadır.
Bu girişimlerin sebebi salt bir iktidar tutkusu ise Türk milleti bu durumu Kurtuluş Savaşı esnasında da yaşadı. Yere göğe sığdırılamayan padişah saraylar arasında keyif sürerken vatan toprakları düşman postalları altında acı çekmekteydi. Padişah ise iktidarını muhafaza ediyor zannediyordu.
Eğer bunu direten daha başka güçler varsa mutlaka bunu Yüce Türk Milleti ile paylaşmak sorumluluktur. Eskiden dillerinde sürekli bir “darbe” sözü vardı. Her yerde darbe çığırtkanlığı yaparken kendilerinin büyüttüğü ve ne istediyse verdikleri bir tarikat ve casus örgüt tarafından hâlâ net olarak anlaşılamayan bir darbe girişimi oldu. Sonucunda ise dokuz ay sonra parlamenter sistem etkisiz kılındı ve iktidarda olanlar “başkanlık” ile ödüllendirildi.
Türkiye Cumhuriyeti için tehdit değerlendirmesi İsrail mi?
Şimdi de somut hiçbir gerekçe göstermeden soyut ve olasılıklar üzerinden “ülke tehdit altında” söylemleri ile alttan alta insanlarımız yine mi korkutulmaya çalışılıyor? Ancak, “İsrail bize saldıracak” söylemi halk nezdinde kabul görmeyince başka tehditler peş peşe sıralanmaya başlandı. Bu olası tehditler her ulus için her zaman yok mu? Var. Ordular da bu nedenle var. O zaman Türk ordusunun; liyakat sahibi, aklı pek, yüreği; devlet, vatan, millet ve bayrak sevgisiyle çarpan kıdemli subaylarının emekli edilmesini nereye koymalıyız? Halk arasında sıkça dile getirilen ve basına da yansıyan şanlı TSK’nın kahraman subayları… Ya emeklilikleri isteniyor ya emekli olmaya zorlanıyorlar ya da re’sen emekli ediliyorlar, re’sen emekli olma olasılığını sezen itibar sahibi subaylar da durumu sezip kendiliğinden emekli oluyor.
İşin ilginç tarafı muhalefet partisi liderleri bu konuyu esastan değerlendireceğine iktidarın, ülkemizin ve yurttaşımızın aleyhine olan politikalarına el yükselterek katkı sağlıyor.
İsrail’in bir tehdit olması çok da muhtemel bir husus değildir. Türkiye için en büyük tehdit ABD’dir. Bu da Suriye’nin kuzeyinde kurdurmak istediği “uydu devlete” Türkiye’nin çok şiddetli bir şekilde karşı durması ve ABD’nin bunu göze alması sonucu ortaya çıkabilecek bir husustur. Eğer “ABD’yi karşısına almamak için böyle bir İsrail uydurması” varsa bu daha kabul görür bir durumdur.
Devlet, siyasilerden ve onların kendi çıkarlarına hizmet eden yaklaşımlarından ibaret değildir.
Kuva-yı Millîye de döneminde bu bilinçle varolmuştur. Millet bağrından bahtı kara vatanını kurtaracak olanı bir şekilde bulmuştur.
Unutmayalım Atatürk de mücadelesine askerlik görevinden istifa ettikten sonra “ferdi mücahit” olarak devam etmişti. Asil Türk milletinin her ferdi vatanını tehlikede hissettiği zaman bu mücadele ve başkaldırı azmini genlerinde taşımaktadır.
Mevziden çıkın artık!
Buradan iki sözüm daha var. Birisi mevzi gerisine saklanmış olan kendini “vatansever” olarak tanımlayanlara. Bu hâlinizle sadece Türkiye’nin aleyhindeki oldubittiler değirmenine su taşıdığınızın farkına varın. Korkarak bir yere varamazsınız! Korku ancak karşı tarafın zaferlerine kapı aralar.
Bir diğeri de siyaset sahnesinde olup “vatansever” gözükenlere. Egolarından vazgeçemeyenlerden vatansever olmaz!
“Türk vatanseverliğinin birinci ayırıcı vasfı, vatan savunması daveti karşısında her işi bırakarak silâh altına koşmaktır.”(31 Mayıs 1925, Mustafa Kemal Atatürk) diyen Atatürk’ün izinde iseniz her işi bırakın silâh altına koşmaktan daha kolayını yapın, egonuzdan vazgeçin! Türkiye Cumhuriyeti’nin muhafazası yani vatan savunmasına katkıda bulunmak için sözde değil özde çaba gösterin!
Bu yazım, asli bir devleti olan Türk milletinin bekasını düşünen hükûmete, ortaklarına, muhalefete; ve egolarından vazgeçemeyen vatansever geçinenlere; mevzi gerisine sinmiş, birileri çıksın diye bekleyen ve aman başıma bir şey gelmesin diyen çıkarcı korkaklara bu vatan için ölmeye yemin etmiş bir vatanseverin tavsiyesi niteliğindedir.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.





