Melissa Etheridge, Uygunsuz Gerçek adlı iklim belgeselinin tema müziği de olan, en iyi orijinal şarkı dalında Akademi Ödülü kazandığı, “I Need to Wake Up”da “Uyanmam gerek / Değişmem gerek / Gözümü açmam gerek / Açıkça söylemem gerek” diyordu. Dileyelim, 2021 uyanışın yılı olsun
Birleşmiş Milletler (BM) geride bıraktığımız yılın sonunda, geleceğe ne bırakmakta olduğumuza dair gayet açık ve önemli bir ipucu verdi.
Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ağzından yaptığı açıklamada BM, Paris İklim Anlaşması’nın beşinci yıldönümünde düzenlenen sanal zirvede, tüm ülkelere iklim olağanüstü hali ilan etmeleri çağrısı yapıyordu. Guterres olağanüstü halin ancak karbon nötr olmaya ulaşıldığında sona ereceğini belirtti ve zengin ülkeleri fosil yakıt politikaları nedeniyle eleştirdi. Dünya Meteoroloji Örgütü’ne (WMO) göre, Paris İklim Anlaşması’ndan bu yana geçen beş yıl, kayıtlara geçen en sıcak yıllar ve bu dönemde karbon emisyonları atmosferde birikmeye devam etti.
Guterres’in, “Bu kaynakları, gelecek kuşaklara, bozulmuş bir gezegende borç dağı yüküyle bırakacak politikalarda kullanamayız” sözleri bugünkü politikaların geleceğimizi nasıl riske attığını gösteriyordu.
Genel sekreterin önlem alınmadığı takdirde başımıza geleceklere dikkat çektiği sözleri dünyayı nasıl geri dönüşü mümkün olmayan bir felakete sürüklemekte olduğumuzu hatırlattı. Bu geri dönülmez noktanın mantığını, Pulitzer ödüllü biliminsanı Jared Diamond, Üçüncü Şempanze adlı kitabında türlerin yok olması bağlamında, çok net anlatıyordu.
“…Varsayalım ki birisi, acı çekmeksizin etinizden altmış gram kesme karşılığında size bir milyon dolar teklif ediyor. Altmış gramın vücut ağırlığınızın yalnızca binde biri olduğunu ve böylece geriye vücudunuzun gayet fazla olan binde dokuz yüz doksan dokuzunun kaldığını hesaplıyorsunuz. Eğer altmış gram vücut yağından olacaksa ve yetenekli bir cerrah tarafından alınacaksa bu da gayet iyi. Fakat ya cerrah altmış gramı vücudunuzda erişebileceği herhangi bir uygun yerden alacaksa ya da parçanın vazgeçilmez önemde olduğunu bilmiyorsa? Belki de bu altmış gramın idrar yolundan geldiğini görebilirsiniz. Eğer gezegenimizdeki doğal habitatların çoğunu satmayı planladığımız gibi vücudunuzun çoğu kısmını satmayı planlıyorsanız, sonunda idrar yolunuzu da kaybedeceğinizden emin olun. (…) çevresel felaket yola çıkmış durumda. On binlerce yıl önce başlamıştır, bugün şimdiye dek yaptığından daha fazla zarar vermektedir, giderek hızlanmaktadır ve engellenmezse bir yüzyıl içinde en şiddetli durumuna ulaşacaktır. Tek belirsizlik, gerçekleşecek facianın çocuklarımızı mı, yoksa torunlarımızı mı vuracağıyla ve şimdi pek çok karşı önlem almayı seçip seçmeyeceğimizle ilgilidir.”
2020’de sınıfta kalanlar
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), aralık ayında duyurduğu küresel ısınmayla ilgili raporunda, pandemi nedeniyle sera gazı emisyonlarının azalmasına rağmen küresel ısınmanın bu yüzyılın sonuna kadar üç derecenin üstüne çıkacağı öngörüsüne yer verdi. Rapora göre, bu yıl koronavirüs salgınında alınan tedbirler nedeniyle karbon salınımında yüzde 7 düşüş olacak, ancak bu durum 2050’ye kadar sıcaklık artışını pek de etkilemeyecek, sadece 0.01 derecelik bir etkisi görülecek. Yani, durum vahim!
Belki de birbirimize ve özellikle karar verici konumda olanlara net ifadelerle hatırlatmamız gerekiyor, küresel ortalama yüzey sıcaklıklarında üç derecelik artış olursa neler yaşanacak diye.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) ifadeleriyle söylersek…
Biyolojik çeşitlilik yok olacak, suya ve gıdaya erişimde büyük sıkıntılar yaşanacak ve buna bağlı salgın hastalık ve ölümde artış olacak; aşırı hava olayları nedeniyle afetler ve dolayısıyla can ve mal kayıpları artacak; kuraklık nedeniyle tarımsal üretim yapılamaz hale gelecek, su ve gıda kıtlığı yayılacak ve artış gösterecek; dünyadaki 410 milyon insan şiddetli kuraklığa maruz kalacak, 49 milyon insanın ise yaşam alanları deniz seviyesi artışından etkilenerek sular altında kalacak; sıcak hava dalgaları sebebiyle hassas gruplar hayatta kalma mücadelesi verirken buna bağlı salgın hastalık ve ölümler artacak; günümüzde 500 milyon insanın yiyecek, korunma ve gelir ihtiyacını karşılayan mercan resiflerinin tamamı yok olacak.
Bunlara rağmen ne yazık ki, hâlâ Paris İklim Anlaşması’ndaki hedeflerin uzağındayız. Zaten ülkelerin bu konudaki kötü performansı İklim Değişikliği Performans Endeksi 2021’de (CCPI) de ilan edilmişti.
Küresel ölçekte sera gazı emisyonlarının yüzde 90’ını oluşturan ülkelerin değerlendirildiği endekste bu yıl Türkiye 42’inci sıradaydı. Türkiye’nin sera gazı emisyonları ve enerji kullanımındaki puanları “zayıf”, iklim performansı puanı ise “çok zayıf”. Avrupa Birliği ise geçen yıl bulunduğu 22’nci sıradan bu yıl 16’ncı sıraya yükseldi. Güçlü ekonomiye sahip ülkelerden Rusya 52’inci, Güney Kore 53’üncü, Kanada 58’inci, ABD ise 61’inci sırada.
Rapora göre, küresel ısınmayı 2030 yılına kadar iki derecenin altında tutmak için çevre dostu enerjilere ve ağaçlandırmaya yönelmek başta olmak üzere, ekolojik önlemler alınması gerekiyor.
Bu noktada zengin kesimin sorumluluğuna dikkat çekmek lazım. Araştırmalar gösteriyor ki, dünyanın en zengin yüzde 1’lik diliminde yer alanların yaşam tarzının yol açtığı karbon emisyonu, en yoksul yüzde 50’nin neden olduğu emisyonunun iki katından daha fazla.
Kate Evans’ın Türkiye’de de basılan “Acayip Havalar / İklim Değişikliği Hakkında Bilmek İstemediğiniz Ama Muhtemelen Öğrenmek Zorunda Olduğunuz Her Şey” adlı kitabını hatırlayalım… Kitabın önsözünde George Monbiot, “İklim değişikliğiyle ilgili olarak endişelendiğimizi iddia ediyoruz ve birinin bir şeyler yapmasını istediğimizi iddia ediyoruz. Ama aslında, yapmasınlar diye dua ediyoruz. Aksi takdirde, yaşam tarzlarımızı değiştirmemiz gerekecek çünkü” diyordu. Monbiot iklim değişikliğine dair herkesin sorumluluğu olduğunu söylüyor, geliri ortalamanın üzerinde olan kesimi de özellikle işaret ediyordu. “…savaşlar, suçlar ve terörizm ya da ekonomik krizlerin aksine, bu suç tamamen başkalarının üstüne atılamaz. Olanlardan hepimiz sorumluyuz ve hiç kimse en duyarlı olmaları beklenen iyi eğitimli, kozmopolit, çok gezmiş ve görmüş kişilerden daha suçlu değil.”
Umut
Tablo parlak değil kısacası; ancak yeni bir yılı karşılarken yeni olan her şeyin içinde bir umudu barındırdığını da unutmayalım. Moralimizi yüksek tutarak çevre mücadelesine devam edelim ve şarkılarla başlayalım yeni yıla… İşte The New York Times’ın iklim muhabirlerinden Kendra Pierre-Louis’in derlediği, iklim değişikliğine referans veren 10 şarkı: Smash Mouth – All Stars (1999), Mos Def – New World Water (1999), Melissa Etheridge – I Need to Wake Up (2006), Thom Yorke – And It Rained All Night (2006), Pitbull featuring Sensato – Global Warming (2012), Macy Gray – All I Want For Christmas (2015), Anohni – 4 Degrees (2016), OneRepublic – Truth To Power (2017), Childish Gambino – Feels Like Summer (2018), Billie Eilish- All the Good Girls Go to Hell (2019).
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.