Ukrayna ve Gürcistan için yeni destek paketi

MDN İstanbul

Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan

Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan, NATO vasıtasıyla ABD’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin ruhuna aykırı olan Karadeniz’deki genişleme ve varlığını artırma çabalarını; bu çabaların yol açtığı ABD-Rusya çatışmasını değerlendirdi

İdlib’de her geçen gün biraz daha karmaşık bir hâl alan gelişmeler 5 Mart 2020 tarihli Moskova Anlaşması ile belirsiz bir süre için ertelendi

Gündemin Koronavirüs üzerinde yoğunlaştığı bu dönemde Karadeniz’e yönelik hareketlilik dikkat çekiyor.

NATO Dışişleri Bakanlarının 2 Nisan 2020 günü yaptığı toplantının ardından NATO Genel Sekreteri İttifak’ın, Ukrayna ve Gürcistan için yeni bir destek paketi üzerinde anlaştığını açıkladı.

Açıklamaya göre yeni destek paketi 3 ana unsuru içeriyor. Bunlar;

• Karadeniz’de Ukrayna ve Gürcistan ile müşterek tatbikatların icrası,

• Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO eğitim ve öğretim programlarına daha fazla erişim sağlamaları,

• Bölgenin hava sahasına yönelik farkındalığın artırılması için NATO ile Ukrayna ve Gürcistan arasında radar verilerinin değişimi.

Dışişleri Bakanı’nın 23 Ocak 2020 tarihinde Alman Bild dergisine verdiği mülakatta yer alan, birçok NATO ülkesinin Kırım’ı unuttuğu, Almanya ve Fransa’nın Rusya’yı üzmemek için Gürcistan’ı NATO’ya kabul etmekten çekindikleri, Türkiye’nin ise her zaman Gürcistan’ın NATO üyeliğini gündeme getirdiği, açıklamaları siyasi otoritenin bu pakete onay verdiğini gösteriyor.

NATO’nun Karadeniz’deki genişlemesi ve varlığını artırması
Aslında ABD başta olmak üzere NATO’nun (ve AB’nin) genişleme ve kıyıdaş üyelerine ilave olarak Karadeniz’deki varlığını artırma gayretleri yeni bir stratejinin ürünü değil.

Genişleme kapsamında Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üyelikleri konusu neredeyse 2000’li yılların başlarından beri gündemde.

Karadeniz’deki NATO varlığının artırılması konusu ise biraz daha karışık.

NATO’nun Rusya’yı yeniden tehdit olarak değerlendirdiği 2016’dan bu yana Karadeniz’de hayata geçirmeye gayret ettiği “Uyarlanmış İleri Mevcudiyet Tedbirleri” çerçevesinde karada; bir “Çok Uluslu Tugay”ın konuşlandırılması, havada; hava polisliği faaliyetlerinin icrasına yönelik faaliyetlere başlanması ile denizde; NATO Daimi Deniz Gücü unsurlarının Karadeniz’de bulunacakları yıllık planlı gün sayısının artırılmasına yönelik tedbirler hayata geçirilmiş durumda.

Ancak ABD’nin başını çektiği bir grup istedikleri anda Karadeniz’de bulunmalarını temin etmek üzere, yukarıda açıklananların ötesinde Karadeniz’e özel bir tedbirler manzumesi için çalışmaya devam ediyor.

Bu tedbirler içinde kıyıdaşlardan oluşan Karadeniz’e özel bir deniz gücünün kurulması, bu deniz gücüne ABD gibi üçüncü ülkelerin dönüşümlü olarak destek vermesi gibi bir yaklaşım da var. Bu yaklaşım, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin ruhuna aykırı. Sözleşmeyi esnetmeye, ciddiyetini zedelemeye çalışıyor.

Rusya’nın muhtemel tutumu

Romanya ve Bulgaristan’ın NATO ve AB üyeliklerinden sonra Rusya’nın, Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliklerine ve NATO’nun Karadeniz’e kıyısı bulunan üyeleri dışında Karadeniz’deki varlığını artırmaya yönelik gayretlerine kayıtsız kalmayacağı açık.

Rusya, daha 2008 yılında NATO’ya komşu olmak istemediğini açıklamış durumda. Rusya’nın, Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya üyelik başvurularının kabul edilmesinin Avrupa’nın mevcut güvenlik sistemine yönelik ciddi sorunlar oluşturacağını, hiçbir devletin ait olmadığı bir İttifak’ın temsilcilerinin sınırlarının dibine kadar gelmesinden memnun olmayacağını ifade ettiği de biliniyor.

Rusya’nın Karadeniz hassasiyeti bununla da sınırlı değil. Osetya meselesinin ardından 2008 yılında Gürcistan’a askeri müdahalede bulunması, Ukrayna’da ABD ve AB tarafından desteklenen olayların ardından 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesi bölgeye atfettiği önemin bir göstergesi. Bu tavır aynı zamanda küresel güç mücadelesi kapsamında verilen bir mesaj.

Öte yandan Rusya, Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde (2016), NATO’nun askeri gücünü artırmasını ve Rusya sınırlarına yaklaşması ile ABD tarafından tesis edilen Füze Savunma Sistemi’ni ulusal çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak görüyor.

Sonuçta Rusya’nın Karadeniz’e ilişkin hassasiyeti ve muhtemel tavrına ilişkin emareler ortada.

Karadeniz’deki NATO (ABD)

Rusya çatışması

NATO (ABD) ile Rusya arasındaki bu çatışmanın, Soğuk Savaş döneminde dahi önemli bir tırmanmaya sahne olmayan Karadeniz’i bir gerginlik alanı haline getirme potansiyeli bulunuyor. Bir örnek olarak Rusya’ya karşı benzer bir çevreleme faaliyetinin yürütüldüğü Baltık Denizi’nde, Rus ve ABD askeri unsurlarının zaman zaman karşı karşıya geldiği biliniyor.

Karadeniz’de artacak gerginliğin, bozulan istikrarın hem NATO üyesi olan hem de Rusya ile Astana sürecinde, Soçi ve Moskova Mutabakatları’nda birlikte çalışan Türkiye üzerinde ekonomik ve siyasi etkilerinin olacağını söylemek zor değil.

Ekonomik ve siyasi etkilerinin yanı sıra Karadeniz’de oluşacak istikrarsız bir ortamın güvenlik mülahazalarıyla Türkiye tarafından Bölge’ye ilave deniz ve hava gayreti tahsis edilmesini gerektireceği de açık.

Irak ve Suriye’nin kuzeyinde, Akdeniz’in doğusunda, Kıbrıs’ta, Ege’de yaşamsal çıkarlarını savunmak üzere büyük bir mücadelenin içinde olan Türkiye’nin Karadeniz’de ilave bir gerginliğe ihtiyacı yok.

Karadeniz’de kıyıdaşlar dışındaki NATO varlığının artırılmasının önemli savunucularından olan ABD’nin Irak ve Suriye’nin kuzeyinde, Akdeniz’in doğusunda, Kıbrıs ve Ege meselelerinde Türkiye’nin aleyhine bir tutum izlediği çok açık şekilde biliniyor.

Bölgeye ilgisi olan bir diğer NATO üyesi Fransa’nın GKRY’de deniz unsurlarını konuşlandırma çalışmalarının en önemli nedenlerinden biri Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarları, bir diğeri ise Suriye’deki gelişmeler.

İngiltere’nin GKRY’deki egemen üslerinde bulunan uçak sayısını artırıyor olmasının bir gerekçesi de Türkiye’nin bölgedeki faaliyetleri.

Bu ortamda Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya üye olmaları Türkiye için acil önemi olan bir dış politika meselesi gibi görünmüyor.

Diğer taraftan, Karadeniz’in gerek NATO (ABD ve AB) ve gerekse Rusya ile çeşitli konularda yürütülen siyasi müzakerelerde adım atılacak bir alan olarak görülmesinin olumsuz sonuçlar doğurma ihtimali de oldukça yüksek. Böyle bir yaklaşımın ileride telafisi güç veya mümkün olmayacak kayıplara yol açma riski var. Böyle bir riski almamak gerekiyor.

Sonuç

Sonuç olarak coğrafi konumu, tarihten gelen etkisi ve altyapısı ile Karadeniz’de Türkiye’yi içine almayan bir oluşumun sürdürülebilir olması mümkün değil. Bu durum, Türkiye’nin Karadeniz’de istikrarı bozma potansiyeli olan, bölge dışı aktörlerin Karadeniz’e müdahil olmalarına zemin hazırlayabilecek her türlü girişimin karşısında yer almasını dikte ettirirken, Karadeniz’in güvenliğine yönelik olarak “bölgesel sahiplik” yaklaşımını ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni her zamankinden daha yüksek bir sesle sahiplenmesini, tüm kıyıdaşlar arasında bu yaklaşımı güçlendirecek adımları atmasını gerektiriyor.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın