Türkiye’nin değişen Arap politikası

MDN İstanbul

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasi durumu daha sağlıklı değerlendirebilmek için gündelik siyasetten ve iç politika konularından uzaklaşıp çevre ülkelere ve dünyadaki duruma göz atmakta fayda var. Özellikle Arap dünyasında son yıllarda yaşanan gelişmelerin yanında Suriye ile yaşanmakta olan krizin dikkatlice değerlendirilmesi gereken hayati bir konu olduğunu söylemeliyiz.  Dünyanın nereye doğru gittiğini, gelişmelerin ne yöne doğru olduğunu iyi analiz edebilirsek kendi durumumuzu daha doğru tanımlar ve atmamız gereken adımları daha gerçekçi tespit edebiliriz

Son yıllarda Arap Ülkelerinde gözle görülür bir değişim, bir dönüşüm yaşanıyor. Yüz yıllardır kendilerini yönetenler konusunda tevekküle geçmiş Arap halkı, iktidarı elinde bulunduran yönetici elite karşı tepkisini sokaklarda, meydanlarda ortaya koyuyor. Tahrir meydanıyla özdeşleşen neredeyse bütün Arap memleketlerine sıçrayan özgürlük arzuları tüm dünyanın dikkatinin Kuzey Afrika ve Orta Doğu’ya çevrilmesine neden oldu.
Sokak gösterileri, silahlı ayaklanmalar ve sonunda iktidarı ele geçirene kadar süren kanlı çatışmalar bazı Arap ülkelerinde halen devam ediyor. Yaşanmakta olan bu değişim rüzgarı Müslüman dünyasını etkilediği kadar tüm dünyanın ilgisini çekiyor. Ayaklanmaları kimin başlattığı kimlerin destek olduğu ve neyi amaçladığı konusunda birçok komplo teorisi üretiliyor. Bunların daha önceden planlanmış ve yakın gelecekte harekete geçecek başka olaylar için bir hazırlık olup olmadığını şimdiden bilebilmek güç. Bunu ancak bekleyip de göreceğiz. Yıllardır Arap Dünyasını yöneten otoriter yönetimler iktidardan uzaklaşırken yapılan demokratik seçimler sonucunda yeni oluşumlar iktidara geliyor. Bunların sonuçlarını, önümüzdeki dönemde daha da netleşecek ancak şu an Arap halkının daha fazla demokrasi ve özgürlük istediğini söylemeliyiz.
Türkiye, son zamanlarda Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun  ‘Yumuşak Güç’ olarak adlandırdığı tüm komşularla iyi ilişkiler kurma esasına dayanan stratejiden vazgeçerek bölgedeki ağırlığını daha sert söylemlerle hissettirmeye çalışıyor. Son yıllarda ekonomik istikrar ve kurduğu iyi ilişkilerle birlikte Orta Doğu ve dünyada önemli bir güç haline gelen Türkiye’nin değişen politikası komşu devletler ve küresel güçler tarafından da yakından takip ediliyor.
Türkiye ile Suriye arasında 2009 yılının ekim ayında vizelerin kaldırılmasının üzerinden üç yıl bile geçmemişken geçtiğimiz günlerde Suriye’nin Türk keşif uçağını düşürmesiyle iki ülkenin savaşın eşiğine gelmesi gerçekten iyi analiz edilmesi gereken bir gelişmedir. Vizelerin kaldırılıp iki ülkenin her alanda ortak işbirliği içinde olduğu, Davutoğlu’nun ortak kabine toplantılarından söz ettiği günlerden nasıl da savaşın eşiğine gelindiği iyi analiz edilirse gelecek için bir takım öngörülere ulaşabiliriz.

Türkiye neden Suriye ve
Beşar Esad rejimine karşı
böyle sırt çevirdi?
Arap baharı ile başlayan iç çatışmalara kadar Türk hükümeti, bütün Arap devletleri ile iyi ilişkiler kurmuş ve bazı kesimlerin AKP yönetimindeki Türkiye, gittikçe İslamcı eğilimlere teslim olup Batı’yla kültürel ve siyasi bağlarını ikinci plana attığı eleştrilerini almıştı. Geçtiğimiz yıla kadar Batı dünyasıyla ilişkilerin soğuduğu ve Müslüman devletler ile iyi ilişkiler içinde olan, bölgesinde güçlenen Türkiye, Arap dünyasındaki özgürlük hareketlerine destek veren Türkiye, nasıl oldu da komşularıyla ‘0’ sorun politikasından neredeyse yüzde 100 sorunlu bir devlet haline geldi?
Bugüne baktığımızda Irak Başbakanı tarafından ‘düşman ülke’ diyerek nitelendirilen, İran ile ilişkilerin fazlasıyla gerginleştiği, Lübnan ile problemler yaşayan ve Suriye ile neredeyse savaşın eşiğine gelmiş bir Türkiye var. Sorun yaşanan tüm Müslüman devletlerin, Şiiler tarafından yönetildiği dikkat çekiyor.
Türkiye’nin kendini Şii-Sünni mezhep geriliminin ortasında bulduğunu söylemek yanlış olmaz. Şii İran’ın bölgedeki müttefiklerinden Suriye ve Irak yönetimiyle arası bozulan Türkiye’nin Suudi Arabistan ve diğer Sünni devletlerin desteğini aldığını söyleyebiliriz. Amerika’nın Irak’a müdahalesiyle gün yüzüne çıkan mezhep çekişmeleri son yıllarda bölgede önemli bir konu haline geldi. Irak’ta Şii ve Sünniler arasında yaşanan sürtüşme ve çekişmeler bölgenin tümüne yansımış ve bütün Müslüman dünyasını etkilemiş durumda.
Diğer yandan Rusya, Suriye ve İran’ın silah ve savunma sistemleri konusunda yanında yer alırken; Türkiye Nato tarafına doğru çekilip Amerika ve Avrupa’nın desteğini alıyor. Bölgede kategorik olarak bir cepheleşme olduğunu tespit etmek zor değil. Türkiye Nato ülkeleri ile birlikte bir cepheyi oluştururken Rusya, İran ve Suriye, Çin’in de desteğiyle diğer tarafta cepheleşiyorlar.
Bir yandan Nato kanadıyla Rusya ve Çin’i karşısında bulan Türkiye, mezhep çatışmaları yoluyla da Şii Arapları ve İran’ı karşısında buldu. Bölge ve dünya tehlikeli bir yolda hızla ilerlerken gündelik politikanın ve uluslararası gündemin hızına kendimizi pek kaptırmadan soğukkanlı davranmak gerekiyor. Bölge insanın bilinen sıcakkanlılığı ve heyacanının olmadık işlere yol açmasına engel olmak için hükümetlerin dikkatli ve sağduyulu bir politika izlemesi şart.
İran ve Suriye ile ilişkilerin ise artık belki de beraber düşünülmesi ve planlanması gerekiyor. Aslında birbirinden çok farklı değişkenlere bağlı olan ilişkiler de son yıllarda Orta Doğu’da yaşanan gelişmelerle birlikte değişim sürecinden geçiyor. Yüzyıllara dayanan İran ile ilişkilerde tarih boyunca rekabet ve dostluk hakimdi. Bugün her iki tarafın dostluğa, güvene ve iyi ilişkilere her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. İran ile Türkiye ilişkilerinde; İran’ın nükleer programı, İsrail ile yaşadığı çatışmalar, Irak ile olan ilişkiler, Suriye konusu, PKK konusu, sınır ticareti konusu, insan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı gibi konu başlıkları altında çok derin, çetrefilli sorunların olduğunu ve bu konularda her iki tarafın da mümkün olduğunca hassas davranması gerektiğini söylemeliyiz.
Suriye ile ilişkiler ise konjonktüre göre sürekli değişmektedir. Bugün Suriye’de yaşanan iç çatışmalardan, yaşanan insanlık dramından ve Beşar Esad ile olan problemlerden ötürü karşılıklı bir kriz yaşanmaktadır ama tarihi olarak iki toplumun birbiriyle olan ilişkilerinden kaynaklanan bir akrabalık var ve Esad iktidardan gittiğinde ilişkiler tekrar üst düzeye çıkacaktır.
Bölgede önümüzdeki dönemde de Türkiye’yi çatışma içine çekmek isteyen provokasyonlar olabilir. Bunlara karşı soğukkanlılığı kaybetmeden ve fazla heyecana kapılmadan gereken usturuplu cevaplar verilmeye devam edecektir.
Esas itibarıyla son yıllara kadar çok iyi ilişkiler içinde olduğumuz Suriye’nin Türk keşif uçağını düşürmesi, Türkiye’nin Suriye’de yaşananlara en sert tepki veren ülkelerden biri olmasından ve Suriye’deki muhalefete ve halk hareketlerine verdiği destekten kaynaklanıyor. Türkiye’nin bu tutumunu yaşanan son krizden sonra sertleştirerek devam ettireceğini tahmin etmek zor değil. Ama iki ülke ilişkilerinin tarihine baktığımızda ilişkiler kolaylıkla düzeltilebilir. Halklar arasında yüzyıllara dayanan bir kardeşlik ve akrabalık duygusu var. Ankara, bölgedeki cepheleşmelerde son zamanlarda sürdürdüğü soğukkanlı stratejiyi devam ettirip, tansiyonu yükseltmeden adımlar atmaya devam etmelidir. Çünkü bu bölgede başlayacak bir çatışmanın sonucu herkes için felaket olacaktır. Türkiye felaketle sonuçlanacak adımlar atmayacak kadar akıllı ve geleneği olan bir devlettir. Kimsenin başka bir beklentisi olmasın. -Nevzat Ağca

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın