Türkiye çevreleniyor mu?

Serter Tuçaltan

sertertucaltan@marinedealnews.com
Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan
Dz. Kurmay Albay (E) M. Serter Tuçaltan, Türkiye’nin bölge içi ve dışı aktörler tarafından çevrelenmesinin yanı sıra Balkanlar ve Doğu Akdeniz’de yalnızlaştırılmasını değerlendirdi
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı devir teslim töreninde Kocias ve Çipras’ın açıklamaları medyamızda daha çok “Ege’deki karasuları genişliği” bağlamında yer bulmuş, konu geri adım atıldığına dair haberlerle kısa sürede gündemden düşmüştür.
Bütün olarak değerlendirildiğinde, karasuları genişliğinin artırılmasının (Kocias’ın tanımıyla “ülke egemenliğinin genişletilmesi”) açıklamalar kapsamında Türkiye’yi ilgilendiren tek konu olmadığı görülmektedir.
Açıklamalarda Yunanistan’ın; Balkanlar’da geliştirdiği inisiyatiflerden bahsedilmekte, Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge’nin (MEB) tesis edilmesi ve enerji güvenliği kapsamında GKRY ile birlikte Lübnan, Ürdün ve Filistin ile yeni ortaklıklar kurmak, İsrail ve Mısır ile mevcut ilişkileri geliştirmek, ABD, Fransa ve İtalya ile üçlü projeler geliştirmek istediğine vurgu yapılmakta, Kıbrıs bağlamında Türk askeri varlığının, güvenlik ve garantiler meselelerinin ön plana geçmesini sağladığı ifade edilmekte, Arnavutluk, İtalya ve Mısır ile MEB sınırlandırması yapmak üzere ciddi adımlar attığı belirtilmektedir.
Özetle, Türkiye’yi çevrelemek ve Doğu Akdeniz ile Ege’de Yunan tezlerine destek sağlamak üzere kapsamlı bir tedbirler manzumesi tanımlanmaktadır.Stratejik eksen yaratan
yaklaşım

Doğu Akdeniz konusunun daha önce irdelenmiş olması nedeniyle “ülke egemenliğinin genişletilmesi”ne geçmeden, “Balkanlar’a yönelik inisiyatifler” konusuna kısaca değinilecektir.
Zira gelişme aşamasındaki bu inisiyatif; Yunanistan’ın 2010 yılından itibaren Doğu Akdeniz’de uyguladığı, Türkiye’yi yalnızlaştırma politikasına benzemekte, batı ve güneyimizde askeri boyutu da bulunan bir stratejik eksen yaratan yaklaşımın Balkanlar uygulaması; Bulgaristan, Romanya ve Sırbistan’ı kapsayarak enerji, güvenlik ve alt yapı merkezli olarak yürütülmekte, bu işbirliğinin Çin‘in 16+1 inisiyatifi ile ilişkilendirilmesi potansiyeli bulunmaktadır.
İnisiyatifin temel hedeflerinin; Karadeniz ve Ege arasında Türk Boğazları’ndan ayrı bir ulaşım hattının (Bükreş-Rusçuk-Varna-Burgaz-Kavala-Selanik) tesis edilmesi, Tuna ile Ege’nin (Belgrad-Üsküp-Selanik) irtibatlandırılması, Bulgaristan ve Romanya için Dedeağaç üzerinden enerji dağıtım noktası olunması, Türkiye’nin çevrelenmesine yönelik faaliyetlerinin kuzey-kuzeybatı sektörünün inşası, Karadeniz’de Türkiye’nin etkinliğinin azaltılması ve Balkanlar’da bir güç merkezi tesis edilmesi maksatlarına yönelik olduğu düşünülmektedir.
Kasım ayı itibarıyla 5’inci turu yapılan “Balkan İşbirliği Konseyi”ne İsrail’in de davet edilmiş olması ve İsrail gazının Yunanistan üzerinden Balkanlar’a getirilmesine yönelik istişarelerde bulunulmasının ise her iki eksenin irtibatlandırılması ile East-Med Projesi’nin görünürlüğünün artırılması planının bir parçası olduğu değerlendirilmektedir.

Ülke egemenliğinin
genişletilmesine yönelik
hazırlıklar

Doğu Akdeniz ve Balkanlar’da geliştirilen bu inisiyatifler ile “ülke egemenliğinin genişletilmesi” konuları birbirlerini tamamlamaktadır.
Açıklamalara göre “ülke egemenliğinin genişletilmesi”ne yönelik hazırlıklar “körfezlerin kapatılması”, “körfezlerle birlikte her yerde esas hatların oluşturulması” ve “karasularının bunların temelinde 6 milden 12 mile genişletilmesi” olarak üç aşamadan oluşmaktadır.
“Körfezlerin kapatılması” sınırlandırmada düz esas hatların kullanılacağını göstermekte, Yunanistan’ın; maksimalist bir yaklaşım ile iç sular rejimini uygulayabileceği alanlar yaratmayı ve Ege’de hem statükonun değiştirilmesine, hem de düz esas hatların kullanımına yönelik tepkileri ölçmeyi hedeflediğini ortaya koymaktadır.
Açıklamalara göre genişlemenin; ilk etapta Othoni-Diapontia Adaları ile Küçük Çuha arasında, sonra Girit’te ve son aşamada ise Saroniko Körfezi’nden Pagasit Körfezi’ne kadar uzanıp Eğriboz’u kapsayan bölge olarak üç aşamada gerçekleştirilmesi öngörülmektedir.
Planın amacı öncelikle batıda sorunsuz bir uygulamayı hayata geçirmek ve bunu doğuya doğru geliştirdikçe önceki aşamayı örnek göstererek zemin ve destek kazanmaktır. Zira İtalya ile Yunanistan arasında 1977 yılında ortay hat esasına göre akdedilen bir kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması bulunmakta, bu anlaşmanın MEB sınırlandırmasına dönüşmesinin güç olmayacağı düşünülmektedir.
Arnavutluk ile Yunanistan arasındaki durum ise farklıdır. İki ülke 2009 yılında ortay hat esasına göre bir sınırlandırma anlaşması imzalamış fakat söz konusu anlaşma, alan kaybına yol açtığı gerekçesiyle Arnavutluk Anayasa Mahkemesi tarafından oybirliği ile iptal edilmiştir. İki ülke arasında sınırlandırma görüşmeleri devam etmekte, açıklamalardan ilerleme kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla, Arnavutluk’un karşı çıkmaması durumunda Yunanistan’ın bu bölgede, önemli sorun yaşaması olası görülmemektedir.
Girit’te ise düz esas hatlar çerçevesinde yapılacak bir sınırlandırma; Yunanistan’a normal esas hatlara nazaran takriben 900 km2’lik (Tekirdağ’ın yüzölçümü 1100 km2’dir.) ilave karasuyu kazandıracak, kıta sahanlığını veya MEB iddiasını genişletme imkanı verecek, Türkiye ile Libya arasındaki muhtemel sınırlandırmayı olumsuz yönde etkileyebilecek, Ege’deki statükoyu Yunanistan lehine bozacak ve çevresindeki EGAYDAAK’ın (Egemenliği Anlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık, Kayalıklar) Yunanistan’ın iç sularında kalmasına yol açacaktır. Girit’teki uygulamanın kabulü mümkün değildir.

Genişlemede son aşama: Ege
Genişlemede son aşama Ege’dedir. Açıklamanın sadece ana karayı tanımladığı düşünülse de Yunanistan’ın Adaları da kapsayacağı, Ege içindeki hemen hemen tüm girintilere düz esas hatlar çizerek bunları iç suları olarak tanımlayacağı, takiben iç sular rejimine tabi alanların karasuları alan dağılımından çıkarılması gerektiği tezini de savunacağı değerlendirilmektedir.
Açıklamalar, Yunanistan’ın çoğu Ege’de olmak üzere düz esas hatların kullanılması ile hukuki haklarını kara ülkesindeki gibi kullanabileceği, yaklaşık 3000 km2’lik (Bu alan 2500 km2’lik Lüksemburg’dan daha büyüktür.) alanı “iç suları” olarak belirlemek ve bunun üzerine karasularının genişliğini 12 mile çıkarmak istediğini göstermekte, “genişletilen karasularında yapılacak faaliyetler için Yunanistan’dan izin alınmasının gerektiğine” net bir vurgu yapması dikkat çekmektedir.
Yunanistan’ın girişimlerine ABD’nin de fiilen katılımına önem atfetmektedir. Kasım ayında GKRY ve ABD arasında güvenlik konularına ilişkin “Niyet Beyanı”nın imzalanmasının, Yunanistan-GKRY ve Mısır’ın gerçekleştirdiği Medusa-7 Tatbikatı’na; BAE, İtalya, Fas ve Portekiz’in yanı sıra ABD’nin de gözlemci olarak katılmasının, aralık ayında ise art arda ABD-Yunanistan stratejik diyalog görüşmeleri ile ABD’nin de katılacağı Yunanistan-GKRY-İsrail görüşmelerinin yapılacak olmasının tesadüf olmadığı düşünülmektedir.

Bu çerçevede alınabileceği değerlendirilen tedbirler:
– Balkanlar ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin yalnızlaştırılmasına engel olunmalı, Yunanistan’a alternatif sivil ve askeri işbirliği mekanizmaları kurulmalı ve ciddi ortaklıklar tesis edilmeli, mevcutların Türkiye aleyhinde tutum izlemelerini engelleyici politikalar izlenmelidir.
Yunanistan’ın batısına yönelik stratejisi, İtalya ve Arnavutluk ile yürütülecek diplomatik temasların gündem maddesi yapılmalıdır.
– Yunan basın ve yayın organlarında zaman zaman yer alan Ege’de, farklı bölgelerde farklı karasuyu genişliğinin uygulanmasına yönelik bir model de dahil olmak üzere, karasuları genişliğinin 6 deniz mili üzerine çıkarılmasının hiçbir şekilde ve hiçbir surette kabul edilemez bulunduğu, düz esas hatların kullanımının Ege’nin özel koşulları itibarıyla zaten uygulanamaz olduğu açıklanmalıdır.
– Aidiyet konusu açıklığa kavuşturulmadan karasuyu genişliği ve dolayısıyla hava sahası ve kıta sahanlığı konularının çözümünün mümkün olmadığı temel yaklaşım olarak benimsenmelidir.
– Ege ve Doğu Akdeniz’deki EGAYDAAK sahiplenilmeli, hukuki süreç için hazırlıklı bulunulmalıdır.
– Ege Adaları’nın gayrı askeri statüsü güçlü bir argüman olarak kullanılmalıdır.
– Ege’de karasuyu genişliğinin artırılmasının olumsuz etkileri konusunda, başta Karadeniz’e sahildar devletler olmak üzere, farkındalığın artırılması sağlanmalıdır. Güneyi de dahil olmak üzere Girit’te atılacak adımlara karşı Ege’deki yaklaşım uygulanmalı, konu kapsamında Libya ve Mısır’ın kilit rolleri dikkate alınmalıdır.
Sonuç olarak, stratejimiz aklın ve ilmin rehberliğinde belirlenmeli; Karadeniz, Balkanlar, Ege, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Suriye, Irak ve İran hattı bir bütün olarak mütalaa edilerek, ülkemizin bölge içi ve dışı aktörler tarafından çevrelenmesine izin verilmemelidir.

Bunu Paylaşın
sertertucaltan@marinedealnews.com