ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal İstihbarat Direktörlüğü görevine Tulsi Gabbard’ı ataması, yalnızca Washington’daki bir bürokratik değişim değil; Türkiye açısından doğrudan güvenlik, diplomasi ve savunma alanlarında kriz potansiyeli taşıyan bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Türkiye karşıtı açıklamalarıyla bilinen Gabbard’ın Amerikan istihbaratının en tepe noktasına getirilmesi, Ankara-Washington hattında yeni bir gerilim dönemini tetikleyebilir.
Gabbard’ın ideolojik pozisyonu
Tulsi Gabbard’ın Türkiye karşıtı söylemleri yeni değil. 2019 yılında Trump’ın Suriye’den çekilme kararını eleştirirken kullandığı “Kürtler, Erdoğan tarafından katledilecek” ifadesi, Gabbard’ın Türkiye’yi hedef alan sert retoriğinin ilk örneklerinden biriydi. PYD/YPG’nin siyasi figürlerinden İlham Ahmed’i Kongre’ye davet eden Gabbard, Suriye’nin kuzeyindeki PKK bağlantılı yapıları “IŞİD’e karşı kahramanca savaşan güçler” olarak tanımlamıştı.
Bu çizgi, yıllar içinde daha da radikalleşti. Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarını “etnik temizlik” olarak yaftalayan Gabbard, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a doğrudan “radikal İslamcı megaloman” ithamında bulunmuş; Türkiye’yi El Kaide ve IŞİD ile iş birliği yapmakla suçlayacak kadar ileri gitmişti.
NATO’dan çıkarma çağrısı yapan bir isim artık resmî üniforma taşıyor
Gabbard’ın Türkiye’ye yönelik en çarpıcı hamlelerinden biri, Ekim 2020’de Temsilciler Meclisi’ne sunduğu Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması çağrısı içeren tasarıydı. Bu metinde, Türkiye’nin S-400 alımı, ABD Özel Kuvvetleri’ni hedef alan operasyonlar ve Suriye’de cihatçı gruplarla iş birliği iddiaları sıralanmış; NATO’nun güvenliği için Ankara’nın dışlanması gerektiği savunulmuştu.
Bugün, bu çizgideki bir ismin ABD istihbarat sisteminin başına geçirilmiş olması, Washington’un Türkiye’ye bakışında sistematik bir değişimin işareti olarak okunabilir.
İstihbarat paylaşımında derin kırılma tehlikesi
Gabbard’ın göreve başlaması, özellikle Türkiye ile ABD arasında yürütülen istihbarat işbirliği açısından alarm zillerini çaldırıyor. Gabbard’ın geçmişte “Türkiye IŞİD ve El Kaide ile örtülü iş birliği yürüttü” şeklindeki iddiaları dikkate alındığında, bu yapıdaki bir figürün Türkiye’ye yönelik istihbarat akışına güven duyması beklenemez. Bu da, PKK ile mücadelede kullanılan Amerikan uydu görüntüleri, sinyal istihbaratı gibi unsurların kesintiye uğrayabileceği anlamına gelir.
İstihbarat alanında yaşanacak bir kopuş, yalnızca Türkiye’nin terörle mücadele kapasitesini zayıflatmakla kalmaz; aynı zamanda sahadaki güvenlik operasyonlarında müttefik çatışması riskini de artırır.
Savunma projeleri baskı altında
Türkiye'nin ABD ile yürüttüğü F-16 modernizasyonu, yeni nesil savunma sistemleri ve ortak tatbikat programları gibi başlıklar, Gabbard’ın yönettiği bir güvenlik sisteminde tehdit altına girmiştir. Zira Gabbard, 2020’de Türkiye’ye askerî yardımların kesilmesini doğrudan savunmuş; CAATSA yaptırımlarının genişletilmesini talep etmiştir.
Yeni dönemde, yalnızca teknoloji transferi değil, ortak savunma planlaması da tehlikeye girebilir. Türkiye, NATO içinde savunma entegrasyonu açısından izole bir pozisyona sürüklenebilir.
Türkiye ne yapmalı?
Bu atama, Türkiye açısından sadece uyarı değil, somut bir stratejik eşik anlamı taşıyor. Artık karşımızda yalnızca eleştirel bir siyasetçi değil; ideolojik ajandasını resmî kurum gücüyle uygulayabilecek bir isim bulunuyor. Dolayısıyla Türkiye şu başlıklarda acil adımlar atmak zorundadır:
- İstihbarat alanında ABD dışı alternatif kaynaklara yönelmek,
- Savunma sanayiinde dışa bağımlılığı azaltmak, millî projeleri hızlandırmak,
- PYD/YPG’nin terör örgütü kimliğini belge temelli biçimde uluslararası platformlara taşımak,
- NATO üyeliği çerçevesinde müttefiklik hukukunu hatırlatmak ve diğer üyelerle diplomatik dayanışmayı artırmak.
Sonuç
Tulsi Gabbard’ın atanması, ABD-Türkiye ilişkilerinde yalnızca bir diplomatik gerginlik yaratmıyor. Bu atama, Türkiye’yi sistematik olarak yalnızlaştırmayı hedefleyen bir çizginin resmî makama kavuşmasıdır. Türkiye artık yalnızca Washington’un başkanlık politikalarını değil, kurumsal yapılarındaki ideolojik yönelimleri de hesaba katmak zorundadır.
Türkiye’nin bu gelişmeyi ciddiyetle analiz etmesi ve sadece tepkiyle değil, stratejik öngörüyle hareket etmesi gerekmektedir. Çünkü artık karşımızda yalnızca eleştiren değil, yetki kullanan bir muhatap vardır: Üniforma giymiş, sistemle güçlenmiş bir Türkiye karşıtı.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.