Trump 2.0: Yeni dönem beklentileri

MDN Editör
  • |

Donald Trump’ın ikinci defa başkan seçilmesinin en çarpıcı yanlarından biri tüm dünyanın bu defa gerçekten başkanlığını kabullenmesi olacaktır. Örneğin ilk başkan seçildiğinde, Beyaz Saray’daki koltuğuna oturmadan önceki geçiş sürecinde Obama fazlasıyla müdâhil olarak Merkel’i bir dönem daha Şansölye olmaya ikna etmişti. Dünya liderleri de sanki “geçici” bir yol kazası olarak görmüş ve 4 yılı idare ederek geçirmeyi tercih etmişlerdi. Ancak durum bu defa oldukça farklı olacak gibi görünüyor. Bunu Orta Doğu’daki krizlerden Ukrayna Savaşı’na kadar birçok yerde görebiliyoruz.

Aralık ayının ilk haftası Paris’e giderek modern Hristiyanlığın manevi yurdu olarak görülen Notre-Dame’ın restorasyon sonrası törenine katılırken, Avrupalı diplomatların fısıldamalarında bir kralın yeniden taç giymesi gibi bir gövde gösterisine sebep olmuştu. Trump’ın başkan seçilmesinin ardından İsrail’in Batılı elitlerle arasında köprü görevi yapan Savunma Bakanı Yoav Gallant görevden alındı. Hizbullah ile ateşkes antlaşması sağlandı, ardından uzun menzilli Amerikan füzelerinin Rusya’ya karşı kullanılabileceğine dair Beyaz Saray onayı geldi. Almanya’da hükûmet krizi başladı, Rus rublesi ağır bir çöküş yaşadı, Zelenski’nin barış planı kamuoyuna sunuldu ve bir süredir zar zor ayakta duran Fransız hükûmeti düştü. En sonda da yaklaşık 14 yıllık iç savaşın ardından Esad rejimi yok oldu.

Bu olayların sadece bir ay içerisinde ve Trump’ın başkan seçilmesinin ardından yaşanması elbette sadece Donald Trump ile alakalı değil ancak Trump ile bir pazarlığın yolunu açmak için kendilerini konumlandıran uluslararası aktörlerin varlığını reddetmek de mantıklı olmayacaktır. Donald Trump 2016’da sadece iyiyi veya kötüyü ayırt etmek için kullanılan bir katalizör olabilir ancak artık bunlardan fazlası olarak bir gücü temsil ediyor. Avrupa’nın uzun süre önce kaybettiği gücü. Kendilerini Avrupa’nın en güçlü iki ülkesi olarak gören Almanya ve Fransa, Başkanlar Macron ve Scholz’un kendi siyasi kariyerleriyle birlikte ülkelerini de zayıf düşürmeleri; Japonya ve Güney Kore’nin enerjilerini iç siyasetlerindeki çalkantılarla tüketmeleri ABD’yi ve yeniden sahneye çıkmaya hazırlanan Donald Trump’ı, Rusya-Çin ekseniyle yüzleşmek zorunda olduğu mücadelede yalnız bırakabilir. Bu da birçok analistin aksine yeni dönemde izolasyonist bir ABD Başkanı olmayacağını gösteriyor.

Trump’ın Ukrayna’ya atayacağı büyükelçi Keith Kellogg’un, ocak ayında Kiev’e giderek bilgi toplaması bekleniyor. Kellogg ayrıca bazı Avrupa başkentlerine de gidecek. Bunun hızlı biçimde barışı sağlama misyonuyla ilgili olduğu düşünülüyor. Trump’ın Ukrayna ve Rusya özel temsilcisi olarak görev yapacak olan emekli Korgeneral Keith Kellogg’un bu seyahat sırasında Moskova’yı ziyaret etmeyi planlamadığı belirtiliyor. Trump, göreve başladıktan sonra, 24 saat içinde, hatta daha önce savaşı bitirme sözü vermişti. Trump’ın ve ekibinin önerdiği planların neredeyse tamamı Ukrayna’nın öngörülebilir gelecekte ülkenin büyük bölümlerini Rusya’ya devretmesiyle ilgili. 

Trump’ın yeni dönemi dünya için ne ifade edebilir?

Ukrayna’daki savaş artık üçüncü kışına girmek üzere. Avrupa’daki siyasi karışıklıklar Zelenski’yi, karşısındaki Çin, İran ve Kuzey Kore tarafından desteklenen Putin’e karşı elini zayıflatıyor. Savaş haritasını mevcut hâliyle dondurarak müzakere çağrısı yapması da durumun farkında olduğunu gösteriyor.

Paris’te Zelenski’yle görüşen Trump, “Ukrayna bir anlaşma yapmak ve çılgınlığı durdurmak istiyor, derhal ateşkes olmalı,” demişti. Ukrayna’yı savunma ve desteklemede ana rolü üstlenenin Avrupa olması gerektiğini düşündüğünü saklamayan Trump’a göre, Ukrayna’da ateşkesi izlemek için Avrupa birliklerinin bulunması gerekiyor. 7 Aralık’ta Paris’te Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile yaptığı yüz yüze görüşmede, Rusya’nın saldırganlığını caydırmak için Avrupa’nın liderlik etmesi gerektiğini söylediği aktarılmıştı. Savaşı bitirmek için 24 saatin yeterli olacağını düşünen Trump’ın, savaşın bitirilmesiyle ilgili bazı tekliflere dair hazırlıklar yaptığı da biliniyor. Trump ayrıca Avrupalı liderlere, Rusya’yı çatışmayı sona erdirmeye ikna etmek için Çin’e baskı yapmaları konusunda da çağrı yaparak, Çin mallarına gümrük vergileri uygulanmasının potansiyel bir baskı unsuru olabileceğini söyledi.

Rusya’daki yükselen fiyatlar ve düşen ekonomik faaliyetler, Kuzey Kore’den takviye kuvvet talep edilmesi ise Putin’in de içinde bulunduğu tabloya dair fikirler veriyor.

Bir başka konu ise Orta Doğu. Donald Trump’ın ilk döneminde Bahreyn ve BAE gibi Körfez ülkeleri İsrail’i tanıdı, hatta İsrail ile iş ortaklıkları da kurdu. Trump’ın yeni hedefi, en büyük oyuncu olan Suudi Arabistan’ı bu birliğe dâhil etmek olacaktır. Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın bir süredir İsrail ile arka kapı diplomasisi yürüttüğü biliniyor. Trump’ın gelişiyle birlikte bu diplomasi daha fazla kamuoyu önüne çıkabilir. Bunun dışında Trump ekibindeki isimlerin düzenli olarak medyaya servis ettiği bilgilere göre Trump ile Netanyahu arasında, Netanyahu’nun dünya kamuoyuna çizmeye çalıştığı gibi bir sevgi yok. Başkan Trump’ın İsrailliye karşı dik duracağı da öne sürülüyor. Donald Trump’ın Xi Jinping, Vladimir Putin veya Netanyahu’ya karşı eskisi kadar nazik olmayacağını ileri sürmek çok iddialı olmayacaktır. Özellikle Çin’e karşı tutumunu seçim kampanyasının başından beri incelediğimizde elimizde kalan Amerikan teknolojisinin açıkça çalınmasını ve Çin’in ihracattan elektrikli arabalara ve nükleer silâhlara kadar her şeyde bunu kullanmasını durduracağı oluyor. Trump’ın Çin ithalatına gümrük vergileri koyma ve bir başka çatışma turunu tetikleme vaadi, ekonomiyi yeni bir soğuk savaşın savaş alanı hâline getirme hatta içeride enflasyonu artırmasına sebep olabilir. Bunun Amerikan halkının gözündeki popülaritesini nasıl etkileyeceği de diğer merak konusu.

Trump’ın İsrail’e desteği ise sadece kişisel veya politik görüşlerine dayanmıyor. İsrail, Orta Doğu’da Amerikan hegemonyasını sürdürmeye yardımcı olan önemli bir NATO dışı müttefik olarak görülüyor. Trump, daha önceki seçim kampanyasında ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik askerî müdahalelerini özellikle de Irak Savaşı’nı oldukça sert biçimde eleştirmişti. Öte yandan Trump’ın ilk görev döneminde, İsrail ile diplomatik ilişki sürdüren Arap devletlerinin sayısı ikiden altıya çıktı. Trump yönetiminin müzakerelerine yardımcı olduğu 2020 İbrahim Anlaşmaları’na Bahreyn ve BAE de dâhil edildi. Fas ve Sudan daha sonra katıldı. İsrail’in İran’a karşı tutumu da Trump ile oldukça uyumlu. İsrail hem Hamas’ın hem de Hizbullah’ın gücünü azaltmayı başardı ve gözünü İran’da yaşanacak bir rejim değişikliğine dikti. Trump yönetimiyle birlikte bu isteğine hiç olmadığı kadar yaklaşabilir.

Beklentilerin aksine, ikinci Trump dönemi sadece ABD içerisindeki düzeni değil, yurtdışında var olan Amerikan liderliğinin etrafındaki tartışmaları da sonlandırmasıyla ilgili olabilir.

Öte yandan Trump’ın yeni döneminde Avrupa’yla ilişkilerde ekonomi başrolde olacaktır.  Fransa ve İtalya’yı, Almanya’dan ayıran şey ekonomi politikaları konusundaki temel farklılıklar. Macron ticaret konusunda Trump’a diğer Avrupalı liderlerden daha yakın görünüyor. Macron da Trump gibi yeniden sanayileşme peşinde ve sanayi politikasını jeostratejik çıkarlar açısından ele alıyor. Scholz ise şu ânda dünya ve Avrupa sahnesinden tamamen kaybolmuş durumda ve ülkesinde giderek daha umutsuz bir seçim kampanyası yürütüyor gibi görünüyor. Alman muhalefet lideri Friedrich Merz, Scholz’dan daha fazla öne çıkıyor. Merz, Zelenski ile Scholz’dan daha iyi bir ilişkiye sahip ve Ukrayna’ya yaptığı bir ziyaretin ardından Tusk ile görüşmek ve Polonya’yı Ukrayna için bir Avrupa temas grubuna dâhil etmeye çalışmak için Polonya’ya uğradı. Scholz’un Biden ve Amerikan Demokratları’yla iyi bir ilişkisi vardı ancak Trump’la aynısını söylemek oldukça zor. Almanya’daki seçimler Trump’ın Başkanlık koltuğuna oturmasından yaklaşık 1 ay sonra olacak. Kamuoyu çalışmalarına bakılırsa Trump ve Scholz’un beraber çalışma süresi de yeni hükûmetin kuruluş süresi de dikkate alınırsa yaklaşık olarak 1 ay ile 3 ay arasında olabilir. Bunun dışında Merz, Trump ile bir serbest ticaret anlaşması yapabileceğine dair beklentiler içinde. Trump’ı Alman ithalatına gümrük vergisi uygulamak isteğinden vazgeçirebileceğine de inanıyor.

Her şeye rağmen Donald Trump’ın yeni dönemine Avrupa Birliği’nin her zamankinden çok bölünmüş ve zayıflamış hâlde gireceği kesin. Avrupa’nın sanayisizleşmesini hızlandıran kapsamlı gümrük tarifeleri ve Amerika öncelikli enerji politikaları da bu zayıflamayı besleyen en önemli unsurlar olarak öne çıkıyor. Ancak yine de Ursula von der Leyen’in yaptığı çağrılar ve Keir Starmer’a şubat ayında yapılacak gayri resmi bir AB toplantısına katılma daveti, işleri tersine de çevirebilir. Tüm bunlar Avrupalıları birbirine daha da yakınlaştırabilir ve Trump’ın başkanlığı Avrupa Birliği için yeniden bir araya gelme denemelerine sebep olabilir. 

Amerikan iç siyasetinin yeniden dizaynı

Trump bilindiği gibi yasadışı göçe karşı “sıfır tolerans” politikasını savunuyor. Bununla ilgili olarak ABD’de yaşayan 11 milyondan fazla belgesiz insanın bu vaatle birlikte toplu sınır dışı edilmesi için çalışacak. Eski Başkan Barack Obama tarafından ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE)’nin Sınır Dışı Etme Şubesi’nin başına getirilen Tom Homan’ın yeniden görev alması bekleniyor. Obama döneminde rekor sayıda sınır dışı etme faaliyetini hayata geçiren Homan, yeni dönemde en önde gelen aktörlerden biri olabilir. Öyle ki ilk Trump dönemindekilerden bile daha fazla sınır dışı etme sayısına ulaşması sebebiyle Obama tarafından ülkenin en yüksek kamu hizmeti takdiri olan Başkanlık Rütbesi Ödülü’ne layık görülmüştü. Homan ayrıca, Trump’ın ikinci dönemi için hazırlanan “Proje 2025”e katkıda bulunan isimlerden biri.

ABD ekonomisinin 36 trilyon dolara ulaşan borcuna rağmen ekonomik büyümeyi hızlandırmak için hamleler yapılacağı planlanıyor. Trump, seçim kampanyası sırasında daha düşük vergiler, daha fazla enerji üretimi, daha gevşek düzenlemeler ve cezalandırıcı tarifelerin bir kombinasyonunun borcu ödemek için büyük bir büyüme ivmesi yaratacağını vaat etmişti. Ayrıca hükûmet bütçelerinin trilyonlarca dolar küçüleceğini söyleyerek, Başkan seçildikten sonra Elon Musk ve Vivek Ramaswamy’i hükûmet israfıyla mücadele etmekle görevlendirileceğini eklemişti. Trump ayrıca enerji maliyetlerini düşürmek ve temiz bir endüstriyel patlamayı teşvik etmek için tasarlanmış olan Başkan Joe Biden’ın “temiz enerji sübvansiyon” rejiminden uzaklaşmak için fosil yakıt üretimini serbest bırakma sözü vermişti. Geçtiğimiz kasım ayında Bakü’de yapılan zirvede ABD’nin Donald Trump’ın yakın zamanda geri dönmesine rağmen gezegenin ısınmasına neden olan kirliliği azaltmak için daha güçlü bir hedef açıklamaya hazırlanıyordu. Trump ise Beyaz Saray’a tekrar girdiğinde anlaşmadan çekileceğine dair söz verdi.

Hazine Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı’nın başına getirilecek olan Scott Bessent ve Howard Lutnick, Trump’ın ekonomi yönetiminin kilit taşları olacak gibi görünüyor. Amerika’nın ticaret ortakları üzerinde bir baskı aracı olarak gümrük tarifelerinin kullanılmasını destekleyen isimler olarak öne çıkıyor. Trump’ın Ulusal Ekonomi Konseyi’nin başına seçtiği Kevin Hassett de benzer şekilde finans sektörüne güven vermeyi amaçlıyor. Trump’ın ilk döneminde de beraber çalıştığı hatta ABD Ticaret Temsilcisi olarak görev yapan Robert Lighthizer ise Çin’den stratejik olarak ayrılmayı ve Amerikan üretimini yeniden canlandırmanın en önemli savunucusu olarak öne çıkıyor.  Soğuk Savaş sonrası Cumhuriyetçi Parti’nin neo-muhafazakâr küreselciliğine her zaman muhalif olan Lighthizer, Amerika’nın dünya ekonomisindeki stratejik duruşunun yeniden belirlenmesini de savunuyor. “Önce Amerika” söyleminin bir sonraki aşamaya geçmesi için hem daha radikal hem de daha disiplinli bir çalışma yürütüleceği kesin gibi. Scott Bessent  de dikkate değer biri olarak öne çıkıyor. Geçmişte George Soros’la beraber çalışmış olan Bessent, geçtiğimiz yaz verdiği bir röportajda Amerika Birleşik Devletleri ve ortaklarının dünyayı bir ticaret savaşına itmek yerine, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Bretton Woods sistemine benzer yeni bir para sistemi oluşturmaya odaklanması gerektiğini belirtmişti. Beklentilerin aksine ABD’nin Trump başkanlığı altında ticaret savaşı politikalarından uzaklaşabileceği ve daha adil, çok taraflı bir çözüme doğru ilerleyebileceğine dair umut taşıyanlar da var.

Trump’ın yürürlüğe koymayı planladığı yüksek gümrük vergileriyle birlikte yeni ve uzatılmış vergi indirimlerinin; yüksek bütçe açığı harcamalarına ve yüksek enflasyona neden olacağına dair beklentiler pek mantık dışı sayılmayacaktır. Çünkü yurtiçi tedarik zincirlerinde ve imalat istihdamında yeterli genişleme olmadan fiyatların yükselmesine ve talebin artmasına sebep olma ihtimâli bulunuyor. Ayrıca sağlık, eğitim ve gıda yardımı programlarında söylenildiği gibi kesinti yapıldığında dar gelirli ailelerin olumsuz etkileneceği de ortada. Gümrük vergisi tehdidiyle Çin ve diğer ülkelerin pazarlık masasına döndürüleceğine dair inanış gerçekleşirse, mevcut tedarik zincirlerinin çoğunu sağlamlaştırabilir, doları güçlü tutarsa tüm bunlar gerçekleşmeyebilir ve Trump’ın planı işe yarayabilir. Trump’ın yakın çevresi kampanya sırasında ihracatı artırmak ve ticaret açığını kapatmak için doların değerini düşürmeyi dillendirmişti. Ancak, Lutnick ve Bessent’in göreve getirilmesi doların korunmasına yönelik bir işaret olarak görülüyor. Yine de Trump’ın ticaret anlaşmazlıklarında kayda değer tavizler elde edememesi hâlinde bu durum hızla değişebilir.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

ETİKETLER: ,
Bunu Paylaşın