10’uncu Deniz Sistemleri Semineri: Tersanelerin bekası ülke bekası için de oldukça önemlidir

MDN İstanbul

Deniz Sistemleri Semineri
Zafer Betoner

AFCEA-TR, ODTÜ-BİLTİR, TSS Haber Grubu ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı desteği ile bu yıl 10’uncusu düzenlenen Deniz Sistemleri Semineri 15-16 Kasım tarihinde The Ankara Hotel’de gerçekleştirildi. İki gün süren Seminer’e; Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve savunma sanayinden çok sayıda davetli katılırken milli deniz sistemleri hakkında çeşitli konu başlıklarında oturumlar gerçekleştirildi. 10’uncu Deniz Sistemleri Semineri’nin açış konuşmasında, Deniz Sistemleri Semineri ile farklı tarihlerde gerçekleştirilen hava ve kara sistemleri seminerleriyle savunma sanayinde yaşanan gelişmelerin kaydını tutmaya yardımcı olma hedefini sürdürdüklerini ve sektöre katkı sunmayı amaçladıklarını belirten Dz. Y. Müh. Kd. Albay (E) Zafer Betoner, üretmeden tüketmenin felaket olduğuna dikkat çekti.

Betoner, ‘‘Seminerlerimiz logolarının her biri Türk Patent Marka Enstitüsü’nden marka tescillidir. Dünyada da tanınma konusunda önemli adımlar kat etmektedir. Bu koşturma içerisinde sosyal medyada da önemli bir ağ oluştu; 40-50 bin kişiye bağlantılarımız üzerinden ulaşabiliyoruz. Savunma sanayine meraklı gençlerimizi de bir araya toplamaya başladık,’’ dedi.

‘Devlet garantili kredi imkânı büyük önem arz ediyor’

Deniz Sistemleri Semineri
Ahmet Çakır

TAIS Savunma Programları Direktörü Tümamiral (E) Ahmet Çakır, askeri gemi pazarı hakkında yaptığı sunumunda sektörde çok güçlü oyuncular olduğuna dikkat çekerek, ‘‘Bu pazarda çeşitli öngörüler mevcut. Bu öngörülere baktığımızda farklı kaynaklar var. Her bir kaynak çok uç farklılıklar sergiliyor. Örneğin Global Surface Warships Market Report 2020 referansıyla yola çıktığımızda önümüzdeki 10 yıl için suüstü savaş gemisi pazarı 155 milyar dolar olarak öngörülmektedir. Bu rakam Janes tarafından 2019-2028 dönemi için 901 milyar dolar olarak öngörülüyor. Bunun yüzde 23’ü denizaltı. Yüzde 23 ile hesapladığımızda ikisi arasında ciddi fark var ancak Janes’in rakamının abartılı olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan Global Data’ya göre küresel askeri gemi pazarı daha farklı boyutlarda.

155 milyar dolarlık pazarın yaklaşık 65 milyar doları farklı tipte fırkateyn 3,5 milyar doları korvet olarak görülmektedir. Büyük amfibi pazar payı 22 milyar dolar, inşa edilen 16 adede ek 10 adet daha inşa edileceği öngörülmektedir. Bu pazarın büyük bir kısmını Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri kapsıyor. Fakat yine de hedef pazarlarımızda bu alanda bir fırsat var. LHDPT pazarında da bir fırsat var. 10 adet daha gemi inşa edilecek. Bu ülkelerin arasında Cezayir, Hindistan, Peru ve Katar yer alıyor. Hindistan kendi imkânlarıyla, fakat dışarıdan destekle bir ihale yayımladı.

Global Data’ya göre küresel askeri gemi ve suüstü savaş gemisi pazarı 2021 yılında 34,1 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve yıllık 3,49 oranla büyümeyle 2031 yılında 48,1 milyar dolar olarak beklenmektedir. Söz konusu raporda fırkateyn pazarında ciddi bir büyüme gerçekleşeceği ve 2021-2031 yılları arasında 207 fırkateynin inşa edileceği belirtiliyor. Söz konusu talebin yüzde 34,8’inin Avrupa ülkelerine, yüzde 31,5 Kuzey Amerika ve 26,8 Asya-Pasifik ülkelerine ait olacağı öngörülmektedir.

Savunma sanayi pazarı ve askeri gemi pazarı talebin sayıca kısıtlı olduğu, buna karşı arzı oluşturan firmaların çok güçlü olduğu bir pazardır. Sayıca kısıtlı fakat değer olarak çok büyük bir pazar. Ticari gemiyi 10 milyona yapıyorsunuz ancak askeri gemi olarak 10 milyona kayık alamıyorsunuz. En basit platformlar bile 30-40 milyon dolardan başlıyor. Hücumbotlara geldiğiniz zaman 100’lere çıkıyorsunuz. Fırkateyn boyutlarına geldiğiniz zaman 300, 400, 500 konuşulmaya başlıyor. Ticari gemi ile askeri gemi arasından rakamsal boyutlar açısından çok ciddi farklar var. Sayıca az olsa da rakamsal büyüklük açısından ve toplam değer açısından çok büyük bir pazar.

Arkalarındaki devlet ortaklıkları ve destekleriyle Navantia, Naval Group, Fincantieri, Rosoboronexport neredeyse bir şekilde dünyanın her yerine ulaşmış olan Damen, yeni bir oyuncu olsa da çok hızlı bir şekilde pazara yayılan Austal hem sivil hem askeri gemicilikte Çin’in tek hakimi olan CSSC, Güney Kore’den Hyundai ve DSME firmalarının birleşmesiyle oluşan KSOE ve dev bir savunma sanayi şirketi olan BAE gibi firmalar pazarın önemli oyuncuları olarak öne çıkmaktadır. 

BAE Systems 40’tan fazla ülkede yaklaşık 90 bin kişilik kalifiye iş gücü istihdam etmektedir. Her türlü askeri gemi üretmenin yanında silah ve elektronik sistemler alanında da önemli yeteneklere sahip bir şirket olup. toplam sipariş değeri 46 milyar pounddur.

Babcock şirketi İngiliz donanmasının gemilerinin bakım ve tutumlarını üstlenmektedirler. Type 31’in ihalesini de Babcock üstlendi. Uzak Doğu pazarına da şu anda girmiş durumda.

Navantia, İspanyol donanmasının ana tedarikçisi olmakla birlikte fırkateyn ve LHD, Suudi Arabistan’a 5 adet korvet, Norveç’e 5 adet fırkateyn, Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız için LHD satışlarıyla uluslararası alanda kendine yer edinmiştir. Şirketin sahibi devlet olup silah ve elektronik sistemler, ömür boyu destek dâhil askeri gemilere bütüncül destek sunan bir firmadır. Firmanın dâhil olduğu projelerin toplam bütçesi 11,5 milyar dolardır.

CSSC, devlete ait bir kuruluştur. Askeri ve ticari gemilerin inşasını üstlenmekte. Yıllık gemi inşa hacmi 1,1 milyon dwt olup küresel pazarın 13,8’ine sahiptir. Yıllık gelir yaklaşık 28,9 milyar dolar olan CSSC ucuz iş gücü ve Çin’de ucuz imâl sayesinde üretimin getirdiği fiyat avantajıyla küresel rekabeti zorlamaktadır. Yakın coğrafyasındaki rekabet ortamından da devlet kredileriyle öne çıkmaktadır. Şu an öyle bir hâle geldi ki Uzak Doğu’da bir ülke Çin’den 50 milyar dolar kredi almakta. Bu krediler satım garantisiyle veriliyor. Çin’in bu ülkelere kredi vermesinden sonra bizim için buradaki pazarların kapanacağı gerçeğiyle karşı karşıyayız.

İtalyan Fincantieri firması, yüzde 70 hissesinin devlete ait olduğu, esasen devlet tarafından sahip olunan 230 yıllık bir şirkettir. İtalyan donanmasının ana tedarikçisi olup dünya genelinde 17 binden fazla çalışanı ile 50 bin çalışanı olan tedarikçi ağına sahiptir. Firmanın 2029 yılına kadar sözleşmeye bağlanmış ve bağlanmakta olan sipariş toplamı yaklaşık 36 milyar eurodur. Son dönemde Endonezya ile 4 fırkateyn anlaşması imzaladılar. Ciddi rakiplerimizden birisi.

ThyssenKrupp Marine Systems (TKSM), Almanya merkezli olup; Türkiye, İsrail, Mısır ve Singapur’a denizaltı satışını gerçekleştirmiştir. Şirketin iştirakleri sürekli değişmekte olup global rekabette çok parlak bir oluşum sergilememektedir. Ancak grup içerisindeki Blohm + Voss ve Howaldtswerke-Deutsche Werft (HDW) tersaneleri ve Atlas Elektronik firmalarının ortak gücü küçümsenmeyecek boyuttadır. Bunun yanında Almanya, Lürssen ve German Naval Yards Kiel bir join ventura partnership firması kurarak küresel pazarda ortak yer alacaklarını açıklamışlardır.

Russian Naval Industry, Rusya’daki tüm devlet ve özel sektör tersanelerinin bütünüdür. Rosoboronexport ise küresel pazardaki ismidir. Hindistan en büyük müşterisidir. Çin, Vietnam, Venezuela ve son dönemde Irak da müşterileri arasında yer almaktadır. Askeri sistem ve silah satışlarını da içeren firma 60’tan fazla ülkede faaliyet göstermekte ve 43 ülkede temsilciliği bulunmaktadır. 2018-2019 yılları arasında 76 milyar dolarlık satışı olacağı tahmin edilmektedir. Bununla beraber askeri pazarda ciddi bir pay alacağı düşünülmemektedir. Hindistan’daki bir ihalede son ikiye TAIS ve Rosoboronexport kaldı ve biz ihaleyi onlardan aldık.

Fransız Naval Group, yüzde 62,25’i Fransa devletine yüzde 35’i Thales’e ait olup yaklaşık 400 yıllık geçmişi bulunan Fransa donanmasının tek tedarikçisi konumundaki bir şirkettir. İrlanda, Macaristan, Suudi Arabistan,  Hindistan, Malezya, Singapur, Yunanistan, Kanada, Avustralya, Brezilya ortaklıkları, temsilcilikleri ve 13 bin 612 çalışanı bulunmaktadır. 50’den fazla ülke donanmasına gemiler vermiştir. Firmanın 2018 yılındaki geliri 4,12 milyar dolardır. Yürütmekte oldukları projelerin toplam değeri 33 milyar dolardır. Yunanistan Deniz Kuvvetleri için son dönemde yapılan 3 fırkateynlik anlaşma hepinizin malûmu.

Hollandalı Damen firması, 69 yılından bu yana 100’den fazla ülkede 6 bin 500’den fazla gemi tasarlayıp inşa etmiştir. Yılda 180’e yakın gemi teslim etmektedir. Damen Tersaneler Grubu dünya çapında 12 bin kişiyi istihdam eden 55 şirket ve 35 gemi onarım tesisi işletmektedir. 2018 yılında cirosu 2 milyar euroyu bulmuştur. 176 gemi teslim etmiştir. Hollanda Damen’in; Polonya, Norveç, İsveç, Fransa, Ukrayna, Türkiye, Güney Afrika, Küba ve daha birçok ülkede grup şirketleri bulunmaktadır. Çok geniş bir ürün yelpazesine sahiptir. Kısa teslim zamanı, düşük maliyet ve denenmiş dizaynlarıyla, sundukları kredi paketleriyle pazarda avantaj elde eden önemli bir firmadır. Bu firmanın stokta gemisi var. Yapılmış kenara konmuş ve sipariş verildiği anda teslim edebilecekleri askeri gemileri mevcut.

Sektörün büyük oyuncuları bahsettiğim ekonomik güçlerine rağmen, bu pazarda daha güçlü olabilmek için birbirlerine rakip olmak yerine birlikte çalışmayı tercih etmekte, finansal ve teknolojik yetkinliklerini artırarak pazara hâkim olma çabası içerisindedirler. Almanya HDW ve Blohm + Voss Tersaneleri ile Atlas Elektronik firması TKSM altında,  Lürssen ve German Naval Yards Kiel bir join ventura partnership yapısı altında birleşmişlerdir. Benzeri oluşum bilhassa korvet pazarındaki büyümeyi hedefleyerek pazarda yer edinmeyi amaçlamış, Naval Group ve Fincantieri arasında Naviris çatısı altında da bir girişim mevcuttur. Bu tür girişimlerin daha da artacağı öngörülüyor.

Söz konusu birleşimler sadece tersane sahibi firmalar arasında değil tersane sahibi firmalar ve siber elektronik firmaları arasında da olmakta ve olmaya da devam edecektir. Bu kapsamda Navantia, BAE gibi firmalar, sundukları çözümlerin içeriğinde yer alan tüm ürün yelpazesini yapılarında oluşturacak şekilde hareket etmektedir. Bir başka değişle sadece gemi inşa aşamasında değil silah üretim aşamasında da üretim yapmaktadırlar. Bazı firmalar ise bünyelerine almasalar da stratejik ortaklık oluşturarak ihalelere birlikte girmektedirler. Fincantieri ve Leonardo gibi.

Bir başka örnek olarak,  Konsgsberg firması son zamanlarda bünyesine dâhil ettiği Rolls-Royce Commercial Marine firması ve daha birçok firma ile birlikte ürün yelpazesini neredeyse tüm sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde geliştirdi. Elektronik sistemlerden mekanik sistemlere kadar çok geniş yelpazede ürün sunan firmanın yakın bir gelecekte Avrupa’nın en önemli tedarikçilerinden biri olması kaçınılmaz gözükmektedir. Kongsberg’e gidip bir gemiyi donatmak istiyorum dediğiniz zaman bütün her şeyi size verebiliyorlar. Norveçliler doğru yatırımlar yapıyorlar. Dünyada özellikle Avrupa’da bu tür işbirlikleri gerçekleşirken 2019 yılında Bangladeş’te gerçekleşen ihaleye ülkemizden 4 ayrı firma teklif vermiş kısa listeye 3 firma girmiştir. 6 firma ihale dosyasını aldı, 5 firma teklif verdi. Bunların 4’ü Türk biri Çin firmasıydı. 5 firmadan 3’ü son listeye kaldı. Hepsi de Türk firmasıydı. Son aşamada bizi pazarlığa oturtacaklardı. Dolayısıyla verdiğimiz fiyatlardan en düşük olanın altına inecek şekilde bizi zorlayacaklardı. İhale son anda iptal edildi. Tekrar açılması gündemde. Şöyle bir gerçek var, biz oraya 4 firma gittiğimiz için ülke kaybedecekti. Belki firmalar tekil olarak kazanmış olabilecekti ama firmalar birleşmediği için ülke orada yaptığı indirim kadar kaybetmiş olacaktı.

‘Başkaları bu durumlarda ne yapıyor?’ sorusunun cevabını verdiğimiz zaman, 2000’li yıllarda Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız için inşa edilen mayın avlama gemilerinin ihale süreçlerinde iki Alman firmasıyla İtalyan ve İspanyol firmaları ihale dokümanlarını satın aldı. Aşağı Saksonya eyaletinin ticaret bakanı iki Alman tersanesini çağırıyor, hisselerini dikte ediyor, konsorsiyum kuracaksınız ve beraber gireceksiniz diyor. ‘Baş üstüne’ diyorlar o şekilde girip İtalyan ve İspanyol rakiplerini eleyip ihaleyi kazanıyorlar. Yani bir eyaletin ticaret bakanının gücüyle bu gerçekleşebiliyor.

Bu tarz yaklaşımları örnek alarak benzer yaklaşımın devlet erkânınca ülkemizde de yürütülmesinin faydalı olacağı görüşündeyim.

♦ Ataşeler tarafından ülkelerdeki askeri gemi ihalelerinin yakından takibi,

♦ Firmalar tarafından elde edilen ihale tedarik belgelerinin Milli Savunma Bakanlığı (MSB) tarafından Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) ile paylaşılması,

♦ Söz konusu projede kayda değer ilerleme kaydetmiş bir firma var ise öncelikli olarak o firmanın desteklenmesi ve ülkemizden başka firmaların rakip çıkmasının engellenmesi,

♦ Projelerde ilerleme kaydetmiş bir firma söz konusu değilse MSB tarafından ihalede istenen ürünlerin imalatını gerçekleştirebilen ve ihracat yapabilen firmalara yönlendirme yapılması,

♦ Konsorsiyumlar oluşturup ülkemizin tek bir firmayla ihaleye katılması,

♦ Söz konusu konsorsiyuma, karşı tarafı tatmin edecek her türlü devlet garantisinin sağlanması,

♦ C2C anlaşmalar yolsuzluğun önüne geçilmesi adına önemli arz ediyor. Anlaşmalar devletlerarası anlaşmalara yönelebiliyor.

Bizim hedef pazarımızda olan birçok ülkenin silahlanma ihtiyaçları olmasına rağmen kaynak sıkıntısı bulunduğundan kredi sağlanması gerekiyor. Devlet garantili kredi imkânının araştırmasının yapılması oldukça büyük önem arz ediyor.

SSB’nin yıllardır oluşturmaya çalıştığı askeri gemilerin belli oyuncular tarafından inşa edilmesi projelerine rağmen her yıl yeni bir tersanenin askeri gemi işine girmesinin yanında yeni oluşumların da pazarda kendine yer bulmaya çalışması askeri gemi sanayine yatırım yapmış firmaların önünü tıkayan başka bir unsur olarak göze çarpmaktadır.

Bu anlamda seçilmiş firmaların, yeterlilik ve kabiliyetlerine göre çalışacakları gemi sınıfı ve büyüklükleri belirlenerek sınıflandırılması da doğru olacaktır.

Kendi donanmasına gemi inşa etmemiş bir tersanenin uluslararası platformda yer edinmesi mümkün değildir.

Seçilmiş yüklenici tersaneler yerine en ucuz teklifi veren tersanenin işe girmesi askeri gemi inşa sektörümüzün önünde bir engeldir.

Özellikle tersaneleri olmayan firmalara ihalelerin verilmesi mevcut yatırımları bulunan tersane sahibi firmaların devamlılığını engellemektedir. Tersanelerin bekası ülke bekası açısından da oldukça önemlidir. ABD, tersanelerini önce özelleştirdi ancak bunlar tek tek kapanınca hepsini geri almak zorunda kaldı. Tersaneler ülkelerin geleceği için oldukça stratejik konumdadır.

Yurtdışındaki ihalelerde ülkemizdeki gemi inşa yan sanayi firmalarının verdikleri yüksek fiyatlar tersanelerimizi zor durumda bırakmaktadır. Eğer milli sistemleri ihraç etmek istiyorsak herkes elini taşın altına koymalı, öncelikli hedef milli sitemlerin satılmasını belirlemek olmalıdır.

Ülkemiz tarafından geliştirilen MİLGEM ve I tipi firkateynlerin ülkemizin özel tersaneleri tarafından da pazarlanmasına izin verilmesi uluslararası pazarda elimizin güçlenmesi ve tersanelerin yatırımlarının artırılması açısından oldukça önemli.

Savunma sanayi projeleri oldukça pahalı olduğundan fiyat olarak uygun da olsa teknolojik olarak yeterli de olsa siyasi destek sağlanmadan pazarlanması ve kabul görmesi oldukça zordur. Bu anlamda savunma sanayi projeleri yürüten firmalarımızın MSB ve SSB ile sürekli olarak yakın temas hâlinde olmaları ve desteklerini almaları gerekmektedir.

Geçtiğimiz yıllarda ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan’da 100 milyon dolarlık ihaleleri almak için kılıç kalkan oynadığına dahi şahit olduk.

Devlet sizi desteklemediği takdirde oralarda olmak oldukça zor. “Hattı müdafaa yoktur, sattı müdafaa vardır, o da bütün vatandır,’’ dedi.

‘Milli imkânlarla üretilen SG gemisi geliştirmeyi düşünüyoruz’’

Deniz Sistemleri Semineri
Talip Köşker

Sahil Güvenlik Komutanlığı filosunun modernizasyon sürecinde sivil tersanelerin katkısının çok büyük olduğunu belirten Sahil Güvenlik Komutanlığı Teknik Başkanı SG Kıdemli Albay Talip Köşker ise sivil tersanelerde üretilen yüzer unsurlara ilişkin bilgiler verdi. Köşker, ‘‘Sahil Güvenlik Komutanlığı (SG) kurulduğu tarihten itibaren envanterindeki yüzer unsur sayısını sürekli artırmış ve 1995 yılına gelindiğinde 10 adedi Alman sınıfı, 14 adedi Türk tipi, 14 adedi SAR 33-35 sınıfı, 13 adedi piket tipi olmak üzere toplam 51 adet yüzer unsura ulaşmıştır.

Artan görev ihtiyacı ve konuş sayısındaki artışla birlikte ortaya çıkan yeni platform ihtiyacının karşılanması maksadıyla Taşkızak Tersanesi Komutanlığı’nda başlatılan 18 adet 80 sınıfı Sahil Güvenlik Botu İnşa Projesi kapsamında 1996 yılından itibaren Yeni Sahil Güvenlik Botları envantere alınmaya başlanmıştır.

Birinci paket olan 6 adet botun inşasına müteakip ikinci paket botların inşasına da Taşkızak Tersanesi’nde başlanmış ancak ikinci paketlerin bitişi İstanbul Tersanesi Komutanlığı’nda, üçüncü paketlerin bitişi ise 2012 yılında Gölcük Tersanesi Komutanlığı’nda tamamlanmıştır.

SG filosunun modernizasyon sürecinde sivil tersanelerimizin katkısı çok büyüktür. En büyük destek ise SSB’den gelmiştir.

1998-2016 yılları arasında toplam 58 adet kompozit tekne yapılı sahil güvenlik botu Yonca-Onuk Tersanesi tarafından Komutanlığımız için inşa edilmiş olup, bu botların 18 adedi Kaan15, 18 adedi Kaan19, 9 adedi Kaan29, 13 adedi ise Kaan33 sınıfından oluşmaktadır. Bu botlarla birlikte envanterimize giren kompozit bot yapısı ile 60 knot’a kadar hız kabiliyeti sağlanmış. Bu sayede olaylara kısa sürede müdahale ile Komutanlığımıza üstün bir avantaj sağlanmıştır. Yüzer unsurları uzun yıllar sayı ve sürat gösteren RMK Marine Tersanesi tarafından inşa edilen 4 adet arama kurtarma gemisinin 2013-2014 yıllarında teslim alınmasıyla operasyon menzilini büyük ölçüde genişletmiştir. Bu gemiler üzerlerinde bulunan; helikopter pisti ve hangarı, hızlı kurtarma botları, deniz kirlilik bariyerleri, tatlı su üretme sistemleri, harici yangın söndürme sistemleri, elektro optik cihazlar ile arama faaliyetleri sayesinde açık sularda uzun süreli varlık gösterme ve görev yapma kabiliyetine sahiptirler.

Hizmete girdikleri tarihten itibaren arama kurtarma gemileri; ulusal ve uluslararası tatbikat ve eğitimlerine, düzensiz göçün önlenmesi faaliyetlerine, uluslararası sulardaki müşterek uyuşturucu operasyonlarında iştirak ederek ve yangın sevk gibi doğal afetlerde gerekli kuruluşlara destek vererek kendilerinden beklenen görevleri başarıyla yerine getirmişlerdir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı karakol yapılanması kapsamında karasuları içinde sahile yakın kesimler ile akarsuların denize döküldüğü yerlerden içeride hızlı müdahale maksadıyla kullanmak üzere 105 adet yüksek hızlı su jetli kontrol botunun inşası için SSB ile ARES Tersanesi arasında 2019 yılında sözleşme imzalanmıştır.

Söz konusu kontrol botlarının ve yüksek süratli teknelerin tâbi olduğu 3 boyutlu yüksek ivme değerlerine bağlı olarak görev yapacağı zorlu hava şartları için gerekli mukavim yapıya sahip olması hedeflenmiştir. Bu maksatla en zorlu senaryolar dâhil yapısal bütünlüğünü koruyacak şekilde tasarlanan bu botlarda detaylı analiz ve hesaplar neticesinde darbe etkisini azaltmak maksadıyla tekne sabit usturmaça ve küpeşte formları üzerinde özel olarak dizayn edilmiş, yapı malzemesi olarak standart elyaf yerine karbon takviyeli elyaf seçilmiş ve teknenin birçok bölümünde ilave katmanlarla dayanıklılık artırılmıştır. Yapısal dayanımı gerçekleştirmek maksadıyla literatürde sadece can kurtarma donanımları ve teçhizatları kod yükümlülüklerine tâbi uygulanan testler bu tonajdaki bir tekneye ilk defa bizim projemizde uygulanmıştır. Proje kapsamında inşa edilen ilk bot geçirildiği mukavemet testlerinden başarıyla çıkmıştır. Seri üretime başlanan botlardan Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü (KEGM) de 57 adet sipariş vermitir. Proje, bittiği zaman bu sınıftaki botlarda dünyadaki en geniş kapsamlı seri üretim olacaktır. İnşa edilen botların 6 haftada 6’şar bot olmak üzere tamamının 2024 sonuna kadar teslimi ön görülmektedir.

Ege ve Akdeniz’de SG ile AB arasında düzensiz göç ve insan kaçakçılığının önüne geçmek amacıyla yürütülen proje kapsamında Dearsan’ın ana yüklenicisi olduğu ve ARES Tersanesi’nde inşa edilen alüminyum gövdeli 10 adet SAR bot projesi 2014 yılında envantere alınmıştır. İkinci proje ise Uluslararası Göç Örgütü ve SG arasında yürütülen AB Kriz Fonu’yla finanse edilen faz 1’de 6, faz 2’de ise 9 adet arama kurtarma botu 2017-2021 arasında Antalya’daki Damen Tersanesi’nde üretilerek envantere katılmıştır.

Bu botların tüm hava koşullarında seyir ve müdahale kabiliyetine sahip olması önemli niteliklerindendir. Ayrıca özel tekne yapısı sayesinde bu botlar herhangi bir ek donanım ihtiyacı hissetmeden asla alabora olmayacak şekilde tasarlanmıştır.

AB ile yeni bot inşası için yürütülen yeni proje kapsamında 12 yeni bot inşasının ihalesi planlanmaktadır. 2024 yılsonuna kadar yaklaşık 120 kontrol botu SG envanterine katılacak.

İleride tamamı milli imkânlarla üretilmesi planlanan SG gemisi projesi geliştirmeyi düşünüyoruz,’’ diye konuştu.

‘Standart ara yüzler belirleme konusunda çalışmamız gerekiyor’

Deniz Sistemleri Semineri
Ramis Akın

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Teknik Başkanı Tuğamiral Ramis Akın ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığı için milli imkânlarla üretilen platformlara ilişkin bilgi verdiği konuşmasında insansız sistemlerin geliştirilmesinin önemine dikkat çekti. Akın Ar-Ge yatırımlarının artırılmasını belirterek, ‘‘2019 yılında gerçekleştirilen 9’uncu Deniz Sistemleri Semineri’nden bu yana Deniz Kuvvetleri Komutanlığı olarak birçok konuda teknolojik gelişmeler yaşadık. Bu faaliyetlerden kısaca bahsedecek olursak, 2019 sonlarında MİLGEM Kınalıada’yı içinde ADVENT Savaş Yönetim Sistemi olacak şekilde hizmete soktuk. Kınalıda yaklaşık 2 yıldır Mavi Vatan’da hak, âlâka ve menfaatlerimizin savunulması konusunda icra ettiği fiili atışlar da dâhil olmak üzere görevini layıkıyla yerine getirmektedir. Satıhtan Satha Güdümlü Mermi Atmaca’nın başarısını duymayan kalmamıştır. Karadan yapılan atışlardan sonra TCG Kınalıada’dan ‘Milli Gemiden Milli Güdümlü Mermi’ mottosuyla birçok defa başarılı test atışları gerçekleştirildi. Bunların sonuncusunda da harp başlıklı bir tecrübe atışında Atmaca mermimiz gerçek bir suüstü hedefini tam isabetle vurdu. Yine bir Atmaca atışında, atış başarımının gözlenmesi için havadaki İHA’ların yanında test ve tecrübeleri devam etmekte olan bir insansız su aracı da başarıyla kullanıldı.

Bir diğer başarı ise Covid-19’a rağmen Türk mühendislik gücünün göstergesi. üç ay gibi kısa bir süre içerisinde İzmir ve İstanbul Tersanesi Komutanlıklarında çalışılmak üzere Burak sınıfı bir gemimizin mevcut arama ve izleme radarlarını milli olarak geliştirilmiş radarlarla değiştirip, ana silah sistemini de bakım tutumu kolay başka bir silah sistemle değiştirip, tüm bu sistemleri geminin savaş harekât merkezinde ADVENT Savaş Yönetim Sistemiyle bütünleştirdik. Gemi 3 konsollu bir savaş yönetim sistemine sahip oldu. 

Milli ağır torpidomuz AKYA’ya gelince, projenin paydaşlarınca geliştirme ve tecrübe gayretleri bütün hızıyla devam ediyor. Proje tamamlandığında tüm denizaltılardan AKYA atma yeteneğine kavuşmuş olacağız. 

Devam etmekte olan LHD Anadolu, İstanbul Fırkateyni, test ve eğitim gemisi Ufuk, Yeni Tip Denizaltı PiriReis, DİMDEG Derya gibi önemli yeni inşa projelerimiz de bu dönemde durmadı. Hem askeri hem sivil tersanelerimiz, hem savunma sanayi firmalarımız fedakârlıkla işlerini yürütmeye devam ettiler. Erişilen başarı seviyesinin artırılarak sürdürülmesi hedefiyle ellerinden geleni yaptılar.

Yine bu dönemde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın yeni gemi ihtiyacının karşılanması çerçevesinde iki geminin inşasını içeren açık deniz karakol gemisi projesi yürürlüğe girdi; birinci geminin ilk kaynağı da yakın zamanda yapıldı. İki gemiyi de 2024 yılında teslim almayı planlıyoruz.   

TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi’nin planlanan zamanda inşası, LHD Anadolu gemimizin etkin bir görev yapabilmesi için çok önemli. Tasarım faaliyetleri Deniz Teknik Komutanlığı Dizayn Proje Ofisi Müdürlüğümüz tarafından sürdürülmektedir.  TF-2000 gemimizin tasarımının kontrat seviyesinin tamamlanmasına da çok az zaman kaldı. Kurumlar arası uyumlu bir koordinasyon neticesinde tasarımın nihayetlendirilmesi sonrasında detay tasarım ve prototipinin inşa edilmesi faaliyetlerine başlanacaktır. Elbette milli geminin inşa edilmesinde elde edilen tecrübenin geliştirilmesi, mukabiliyetinin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve milli kaynakların azami ölçüde kullanılması temel olarak alınmaktadır.     

Hem insanlı hem de insansız platformlar açısından yeni hava araçlarına kavuştuğumuz ve icra ettiğimiz faaliyetlerdeki başarılar nedeniyle dünyada farklı bir lige çıktığımız bir dönemde bulunmaktayız.

21’inci yüzyılın hibrit savaş konsepti içinde yer alan en önemli unsurlardan biri de insanlı harp platformlarının güç çarpanı olarak entegre edilen insansız platformlarıdır. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bu konudaki gelişmeleri yakından takip ediyor, yönlendirmeye çalışıyor, içinde fiilen çalışıyor. Bu kapsamda SSB’de yürütülmekte olan otonom suüstü ve sualtı araçları, insansız suüstü araç sürüsü gibi projelerin bu kapsamında geleceğe yönelik önemli birer adım olduğunu değerlendiriyoruz. Ayrıca insansız deniz sistemleri konusunda da NATO faaliyetlerini takip ediyor, sürekli araştırmalar yapılıyor ve NATO faaliyetlerindeki gelişmeleri de yakından takip ediyor oralardan elde edilen birikimlerin de memleketimize gelmesini sağlamaya çalışıyoruz.  Önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Biz Türk mühendisleri olarak ihtiyaç duyulan insansız sistemleri ve onların üzerindeki görev sistemlerini yapabilecek güce sahibiz. Bunu hem İHA’larımızda hem de İDA’larımızda tüm dünyaya gösterdik zaten. Ancak bir noktada eksikliğimiz var. O eksikliğimize işaret etmek, bunu da bir örnekle vurgulamak istiyorum. A firması bir insansız sistemini getiriyor ‘işte antenim, işte konsollarım bunu gemiye koyalım’ diyor. Sonra B firması geliyor ‘ben de bir tane geliştirdim, ben de bunu gemiye koymak istiyorum’ diyor. Bunu gemiye koymak için biz çalışıyoruz, bir tanesini koysak diğerini koyamayacağız çalışmayacak, diğerini koysak gemide elektromanyetik alan ya da fiziki alan problemleriyle karşılaşacağız ve bunları çözmeye çalışacağız. Bu bahsettiğim örnek hem gemi hem de kıyıda bulunan sistemlerimiz için geçerli. Kısacası çözülmeyi bekleyen birlikte çalışabilirlik ve standart ara yüzlerin belirlenmesi başlıkları altında toplayabileceğimiz problemlerimiz var. Yani tek başına çalışan değil aslında envanterde mevcut ve kullanımda olan bir komuta kontrol sistemiyle tam uyumlu olarak çalışabilme yeteneğine sahip insansız sistemleri geliştirmeye ihtiyacımız var. Eğer çıktığımız bu insansız sistemler liginde kuralları koyabilecek güçteysek, ifade ettiğim problem sahalarını yürütmek için hep birlikte muhabere altyapılarını, mesajlaşma standartlarını ve kontrol ara yüz standartlarını tanımlamamız, yeknesak hâle getirmemiz ve yeni sistem geliştireceklere de dikte etmemiz gerekmektedir,’’ dedi.

Süreçleri Araştırma Merkezi Komutanlığı tarafından işletilmekte olan ağ destekli ve entegre savaş yönetim sistemi olan ADVENT Savaş Yönetim Sistemi hakkında ve ortaya koymaya çalıştıkları vizyondan da bahseden Akın, ‘‘ADVENT Müren, ADVENT Martı, ADVENT Ufuk ve ADVENT Rota ile mühendislik gücümüzü her alt sistem için gereksiz bütünleştirme gayretlerine harcamak yerine sistemlerin yeteneklerinin mükemmelleştirilmesine harcamış olacağız.  Bu sayede de tekrarlanmayan maliyetler, düşecek bakım tutumlar ve kullanıcı operatör eğitimleri de çok kolay hâle gelecek.

Standart belirleme sorumluluğu konusunda ise tüm paydaşlarla birlikte çalışalım, lütfen standart ara yüzler farkındalığını hep birlikte yaratalım ve kaynaklarımızı bu konuda israf etmeyelim.

Birlikte çalışma ve standart ara yüzler belirleme konusunda çalışmamız gerekiyor. Tek başına çalışma yürütülmesinden ziyade mevcut komuta sistemleriyle tam uyumlu olacak insansız sistemlerin geliştirilmesine ihtiyacımız var.

Kritik teknolojilerin platformlardan önce rafta hazır hâle gelmesini sağlayalım. Ar-Ge konusundaysa mükerrer gayretleri sarf etmeyerek odaklı bir duruş sergileyelim, tam bir Ar-Ge envanterimizi ortaya koyalım, bu sayede günümüz problemleriyle değil geleceğin problemleriyle uğraşalım,’’ şeklinde konuştu.

10’uncu Deniz Sistemleri Semineri kapsamında çok sayıda oturum gerçekleştirildi. Seminer’in ilk gününde öğleden önce gerçekleştirilen sponsor sunumlarında STM, HAVELSAN ve ASELSAN milli imkânlarla geliştirdiği sistemler hakkında bilgiler verdi.

‘Küçük boyutlu denizaltı tasarımını tamamladık’

Deniz Sistemleri Semineri
Enver Küçükerman

STM Savaş Sistemleri Grup Yöneticisi Enver Küçükerman, ‘‘Denizaltı ve Suüstü Platformları İnşa/Modernizasyon Yetenekleri ve Hedeflerine Ait Genel Bir Bakış’’ başlıklı sunumunda STM’nin MİLGEM sonrası edindiği yerli üretim ve yeteneklerle geliştirdiği projeleri paylaştı. Küçükerman sunumunda,
‘‘Denizcilik alanındaki çalışmalarımız 2005 yılı itibarıyla MİLGEM projesi vesilesiyle başlamıştır. SSB tarafından desteklenen bu oluşumda STM bünyesinde Deniz Projeleri Direktörlüğü oluşturulmuştur.

MİLGEM projesinde geminin tasarım ve performansından sorumlu olan Deniz Kuvvetleri Komutanlığımıza dizayn ve dizayn destek hizmetlerinin yanı sıra platform inşa, malzeme cihaz ve sistemlerine yönelik tedarik desteği sağlanmıştır. Üçüncü ve dördüncü gemilere ilave olarak ana tahrik sistemleri, tedarik ve entegre sistemlerinin sorumluluğu da üstlenilmiştir. 

Tüm faaliyetlerimizde öncelikli hedef olarak yerlileşme görülmüş ve bu sayede de pek çok mühendislik becerisi kazanılmıştır. Bu faaliyetler neticesinde ticari gemilerde dahi yüzde 10 olan yerlilik seviyesi MİLGEM’de yüzde 75’in üstüne çıkarılmıştır. MİLGEM projesi ile başlatılan süreç sonrası sivil tersanelerimiz sadece MİLGEM projesi için sistem üretmekle kalmadı ayrıca diğer projelerimiz için de sistem üretir hâle geldiler. Gelinen noktada artık askeri gemi üretimi için bir ekosistem oluşturulmuş oldu.

Burada önemli olan, nitelikli sistem ve malzeme üretimi oluşturarak ana yüklenici konumunda olacak firmalarımıza ihalelerde öne çıkmaları konusunda yardımcı olmaktı. Bir harp gemisi için maliyetinin yaklaşık yüzde 45-50’sine tekabül eden savaş sistemleri oldukça önemlidir.

İstif Sınıfı Fırkateyn projesi kapsamında 2018 yılında ana yüklenici olarak SSB ile görüşmelere başladık. Preveze Deniz Zaferi’nin yıldönümü olan 27 Eylül 2019 tarihinde yürürlüğe giren sözleşme gereği MİLDEN projesi ve Ada Sınıfı korvetlerin inşasını da gerçekleştiren İstanbul Tersanesi Komutanlığı inşa işlemlerini yürütmektedir.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Dizayn Proje Ofisi’nde yürütülen tasarım işlemleri çerçevesinde devralınan tasarımda STM olarak siber elektronik sistemleri, mevcut konjonktürel gelişmeler, ihracat izin kısıtlamaları ve alt sistem kapasitelerindeki yeni ihtiyaçlar gereğince değişime gidilme ihtiyacıyla; söz konusu sistemlerin en kısa zamanda gemi entegrasyon tasarımları, güverte üstü yerleşimleri ve anten yerleşimleri, tüm platformlara ait kapasite ve bütçe analizleri baştan yapılıp Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Dizayn Proje Ofisi tarafından onaylanmıştır.

STM alt yüklenici olarak projede; dizayn, program yönetimi, entegrasyon, dokümantasyon hazırlıkları, gemi inşa, donatım, montaj doğrulama ve performans zorunluluğu görevlerini üstlenmektedir.

MİLGEM sonrası edindiğimiz yerli üretim yeteneklerimizi daha yukarıya taşıyacak olan ve 2021 yılında denize indirilen İstif Sınıfı fırkateynin 2023 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı envanterine katılması planlanmaktadır.

İstif Sınıfı fırkateynde yer alacak silah sistemlerinin yerli firmalarımız olan ASELSAN, Havelsan, Roketsan ve Koç Bilgi Sistemleri tarafından üretilecek olması ülkemizin harp sanayinde geldiği noktayı göstermektedir.

Bir dizayn ve tasarım firması olan STM tersane sahibi değildir. Bu açıdan sözleşmeye tâbi olduğumuz projelerde müşterilerimizin ihtiyaçları doğrultusunda gerekli sistemleri üretme konusunda en yetkin olan tersaneleri tercih ediyoruz.

İhracat konusunda askeri gemi inşalarında ülkeler yerlilik oranına önem veriyorlar. Özellikle Pakistan gibi gelişmekte olan ülkeler gemi inşa süreçlerinin kendi ülkelerindeki tersanelerde yürütülmesini istiyorlar. Bu durumun bilincinde olan tersanelerimiz bu bölgelerde çalışmalılarını yoğunlaştırıyorlar.

STM olarak yerli yabancı 7 tersane ile çalışmaktayız. Tüm projelerimizde beyaz yakalılar STM bünyesinden, işçiler ise tersaneler tarafından imzalanan sözleşmeler çerçevesinde sağlanmaktadır.

STM Denizde İkmâl Muharebe Destek Gemisi (DIMDEG) kapsamında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na dizayn desteği sağlamış ve başarıyla sonuçlanmıştır. Askeri gemi tasarım yeteneğimiz 2013 yılında Pakistan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın ihtiyaçları kapsamında 1 adet askeri Denizde İkmâl Tanker İnşa ve Tasarım Projesi’yle taçlandırılmıştır. Proje kapsamında dizayn ve inşa edilen 15 bin 600 tonluk tanker yaklaşık 159 metre uzunluğa, denizde ikmal, raspas ile helikopterle iniş kalkış imkânına sahiptir. 20 knot sürat yapabilen gemi askeri kimliğinin yanı sıra ayrıca Bureau Veritas notasyonuna haizdir. STM böylece söz konusu proje ile IACS üyesi bir klas kuruluşu ile çalışma şansını elde etmiş, hem askeri standartlara uyumlu hem de Bureau Veritas notasyonlu bir gemiyi Pakistan Deniz Kuvvetleri’ne teslim etmiştir.

Geminin inşası ve donatımı ise STM tarafından tedarik edilerek Pakistan’a sevk edilen malzemeler ve hazırlanan dizayn paketi eşliğinde, Karaçi Tersanesi iş gücü ve altyapısıyla gerçekleşmiştir. ASELSAN, Havelsan ve diğer alt yükleniciler de MİLGEM’de olduğu gibi bu projede yer almışlardır.

SSB ile 2016 yılında imzalanan sözleşme kapsamında icra edilen Test ve Eğitim Gemisi Projesi’nde, MİLGEM tekne formu kullanılarak bir adet test ve eğitim gemisi alt yüklenicimiz İstanbul Denizcilik Tersanesi’nde inşa edilmiş olup tasarımı STM’ye, silah sistemleri ASELSAN’a navigasyon ve ulaşım sistemleri ASELSAN ve Havelsan işbirliğine aittir. Projede ayrıca pek çok alt yüklenici de yer almıştır. Proje ayrıca STM’nin bir sivil tersane ile bu büyüklükte yürüttüğü ilk projedir. Alınan gemi teslimata hazır ve 2021 yılı içerisinde de teslimatın gerçekleşmesi planlanmaktadır.

Ukrayna ile Aralık 2020’de imzalanan Ada Sınıfı bir korvetin teslimi ise İstanbul RMK Marine Tersanesi’nde gerçekleşecek, kalan donatım Ukrayna’da yerleşik tersanelerde tamamlanacak durumdadır.  MİLGEM Ada Sınıfı Korvet Projesi 4 gemiden oluşan bir anlaşma. Diğer 3 geminin işlemlerine devam ediliyor.

Yeni nesil Türk tipi hücumbotun dizayn ve ana yüklenicisi olup projede ASELSAN, Roketsan, Havelsan ve Meteksan ile birlikte çalışılmaktadır. Proje üzerinde uzun süredir çalışıyor ve oldukça önem veriyoruz. Bu süratli, isabet gücü yüksek, oldukça etkili bir hücumbottur. Projenin 2022 sonunda tamamlanması planlanıyor.

Lojistik Destek Gemisi, STM ana yükleniciliğinde daha önce inşasına başlanmış ve ilk gemisinde deniz kabul faaliyetleri başlangıç seviyesine, ikinci gemisindeyse denize indirilmesi planlamış iki geminin tedarik, montaj, gemi donatım ve test işlemlerini STM üslenmektedir. İlk geminin kısa süre içinde ikinci geminin ise Şubat 2024’te teslim edilmesi planlanmaktadır.

ThyssenKrupp Marine Systems (TKMS)’in alt yüklenicisi olarak Reis Sınıfı gemilerde görev almaktayız. Bu projede tedarik süreçleri ve denizaltı teknolojilerin yerli imkânlarla imâl edilmesi yönünde çalışmalar yürütmekteyiz. Bu proje ile MİLDEN projesine başlama konusunda ciddi öğrenimler kazandık ve yol aldık. Sanayimiz ilk defa denizaltı alt yükleniciliği kapsamında bu kadar yoğun çalıştırılırken hedefimiz ise denizaltı inşasında da tıpkı MİLGEM’de olduğu gibi bir sanayi ekosistemi oluşturmak.

Proje kapsamında STM mühendisleri denizaltı inşası konusunda kabiliyet kazanmaları maksadıyla 2 yıl süreyle TKMS firması tarafından icra edilen dizayn faaliyetlerinde fiilen görev almışlardır. Projenin inşa safhasına geçmesiyle Gölcük Tersanesi Komutanlığı’nda hem inşa faaliyetlerine tasarım desteği vermekte hem de bazı tasarım faaliyetlerini devralarak bizzat yürütmektedirler. Bir denizaltı projesinde MİLGEM projesinde kazanılan yerlileşme yeteneğimiz artarak devam ederken platform sistemlerinin ön görülen kalitede yerli firmalarımızca yürütülmesi sağlanmaktadır.

Gölcük altyapısının 214 sınıfı denizaltıların inşasını yapabilecek şekilde iyileştirilmesi alt yüklenici yerli firmalarımız sayesinde gerçekleştirilmiştir. Section 50 üretimi Gürdesan tarafından yaptırılmaktadır.

MİLGEM ve Reis Sınıfı denizaltıların inşası projelerinde edindiğimiz tasarım ve inşa kabiliyeti sayesinde 2016 yılında Pakistan’ın denizaltılarının modernizasyonu ihalesini denizaltıları inşa eden Naval Group ile girdiğimiz rekabette öne çıkarak aldık. 3 adet denizaltının modernizasyonu Karaçi Tersanesi’nde yerleşik Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait PN Dockyard’da gerçekleştirilmekte. İlk PN Hamza, 2020 de Pakistan’a teslim edilmiştir. Savaş Yönetim ve Atış Kontrol Sistemi, teleskoplar, radar ve daha pek çok kritik sistemin değişimleri yapılmaktadır.

Preveze Sınıfı 4 denizaltının yarı ömür modernizasyonu 2019 yılında STM’nin de arasında bulunduğu iş ortaklığı ile SSB arasında imzalanmıştır. STM’nin pilot ortak olarak yer aldığı proje 10 yıl sürecektir.

Bir adet küçük boyutlu denizaltı tasarımını tamamladık ve inşaatına 2022 yılında başlayacağız. STM 500 olarak adlandırdığımız bu denizaltı değişen stratejik ve taktik ihtiyaçlarına cevap verebilecek, sığ sularda görev yapabilen, artan keşif gözetleme ihtiyaçlarını karşılayacak ve özel kuvvetleri destekleyecek bir platform olacaktır. 550 ton deplasman ve 42 m boy ile 4,500 deniz mili üzerinde menzili olan STM 500 modern tüm silah konfigürasyonlarını kullanmaya haizdir,’’ şeklinde konuştu.

‘ADVENT uluslararası diplomaside kullanılacak bir araç hâline getirilmiştir’

Deniz Sistemleri Semineri
Mehmet Görgülü

HAVELSAN Programlar Direktörü Mehmet Görgülü ise ‘‘Deniz ve Denizciliğe Dair Bir Değerlendirme’’ başlıklı sunumunda HAVELSAN’ın askeri ve sivil alandaki projelerinden bahsetti. Görgülü’nün başlıklar altında gerçekleştirdiği sunuma ait detaylar şöyle:

Askeri alandaki projeler;

♦ Sahil Güvenlik Komutanlığı için sahil gözetleme radar projesi son aşamaya getirildi,

♦ Deniz Kuvvetleri Komutanlığı için dijital dönüşümünü sağlayacak olan ORSA Projesi başlatıldı,

♦ Milli Kurumsal Kaynak Üretimi KOVAN’ın yaygın kullanıma geçilmesiyle birlikte Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın kaynak üretiminde etkin, hızlı ve entegre bir yapıya kavuşması sağlanacaktır,

♦ Devletimizle koordineli olarak suüstü, kara ve hava platformlarında Ağ Destekli Komuta Sistemi olan ADVENT’in yaygınlaştırılması ve özellikle insansız platformların ADVENT ile tam entegre olarak çalışabilmesi için istemlerin ve standartların geliştirilmesi çalışmasına Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile birlikte devam edilmektedir,

♦ Avcı bot kadar küçük bir platformdan LHD gibi çok büyük platformlara kadar, bu platformların ihtiyaçlarını karşılayabilecek yapıda ölçeklendirilebilecek ADVENT ürünü, birçok dost ve müttefik ülkeye de ihraç edilecek şekilde sözleşmesi imzalanmış veya imzalanmak üzeredir,

♦ ADVENT’in ihraç başarısı sayesinde müttefik ülkelerle daha koordineli çalışma kabiliyeti kazandığımız gibi uluslararası diplomaside kullanılacak bir araç hâline de getirilmiştir.

Sivil alandaki projeler;

♦ Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın stratejik partneri olduk,

♦ E-denizcilik için önemli olan Gemi Trafik Hizmetleri yazılımını milli hâle getirdik.

♦ E-denizcilikte verilerin tek bir yerde saklanmasını ve yönetilmesini sağlayacak olan Tek Pencere uygulamasının alt yapısı hazırlandı.

‘Savunma sanayisi kendine güvenini en üst seviyeye taşıdı’

Deniz Sistemleri Semineri
Zekeriya Şahin

ASELSAN Deniz Sistemleri Program Direktörü Zekeriya Şahin de ‘‘Deniz Savunma Sistemlerine ASELSAN Bakışı, Ürün ve Teknolojiler’’ başlıklı sunumunda ASELSAN tarafından geliştirilen ürün ve sistemleri değerlendirdi. MİLDEN’deki hedeflerinin MİLGEM’de olduğu gibi bütün sistemleri Türk bayrağıyla donatmak olduğunu belirten Şahin sunumunda, “Bugünlere nasıl geldik konusunda büyük bir parantez açmak istiyorum. MİLGEM 1 özellikle Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’mızın fikir aşamasından başlayarak ortaya koyduğu bir proje. Döneminin rahmetli Deniz Kuvvetleri Komutanımız Özden Örnek Paşamızı da rahmetle anıyorum. Kendisi, ‘En büyük hedefim MİLGEM projesini geri dönülemez bir noktaya eriştirmek. Engellemek isteyen çok kişi var,’ demişti. Buradan yola çıkarak aslında ülkemizin bu gemiyi milli olarak yapabileceğini göstermesi açısından çok önemli bir proje. Bizim için kritik bir dönüm noktası olarak değerlendiriyoruz bunu. Bu projeyle aslında savunma sanayisi de kendine güvenini en üst seviyeye taşıdı. Millileştirilen birçok platformun bu proje olarak düşünüyoruz. Bu anlamda bu proje çok kıymetli.

Geldiğimiz noktayı görmek açısından ilk MİLGEM Projesi’nde milli ürün sayısı belirliydi, MİLGEM 5’te ise neredeyse tüm savaş sistemi bileşenlerini milli olarak yapabilecek konuma geldik. SSB ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın iradesi burada çok önemli. Bu irade daha da iyi konumlara taşıyacak diye düşünüyoruz. Benzer bir konuya denizaltılar için bakacak olursak, Preveze ile yerlilik oranı daha ileriye doğru taşınıyor.  MİLDEN’de gelmek istediğimiz hedef de MİLGEM’de olduğu gibi bütün sistemlerini Türk bayrağıyla, yerli savunma sanayisi ürünleriyle donatmak.

Teknolojinin çok hızlı gelişim gösterdiği bir dönemden geçiyoruz ve bu anlamda geçişi sağlamalı ve yeni oluşumları yakalamalıyız,’’ şeklinde konuştu.

‘Ateş gücü için en maliyet etkin platform uçak gemisidir

Deniz Sistemleri Semineri
Haluk Mustafa Baybaş

Deniz Kurmay Kıdemli Albay (E) Haluk Mustafa Baybaş, Seminer’in ikinci gününün açılış konuşmasında söz aldı. Gerçekleştirdiği sunum ile deniz kontrolünün önemine ilişkin bilgiler veren Baybaş güçlü bir donanma için dikkat edilemsi gereken başlıca konulara değindi. Baybaş sunumunda, ‘‘Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz haziran ayında bir İngiliz Tip 45 Muhribi’yle bir Hollanda De Zeven Provinciën Sınıfı büyük fırkateyn İstanbul’da liman ziyareti yaptı.  Bu ziyaretler basınımızda oldukça ilgi gördü, savunma sanayi mensupları gemiyi ziyaret etti. Özellikle İngiliz gemisinin büyüklüğü ve yetenekleri öve öve bitirilememiş, gemi komutanı da  bir büyükelçi edayısla açıklamalarda bulunmuştu. Burada, bu iki geminin Karadeniz’de bulundukları faaliyetleri de göz önüne aldığımızda tam anlamıyla bir donanma ve gambot diplomasisi görüyoruz.

Bu ilginin en büyük sebebinin gemilerin büyüklüğü ve kuvvetleri olduğunu düşünüyorum. Daha küçük gemiler gelseydi böyle bir ilgi olacağını sanmıyorum ve soruyorum ‘bizim neden hâlâ böyle gemilerimiz yok?’

Deniz kontrolünde geçmişte denizaltı ve suüstü önemliydi. Daha sonra hava silahlarının, hatta karadaki bazı silahların ve sistemlerin de etki etmesi, artık deniz kontrolünü tüm bu etkenleri gözetecek bir ilgi alanı hâline getirdi.

Deniz kontrolünün, etki açısından bir alt seviyesinde yer alan ve denizden vaz geçirme/caydırma ise daha ziyade zayıf donanmaların güçlülere karşı kullanmak durumunda kaldıkları bir strateji. Uygulamalara baktığımızda çoğunlukla ana karaya yakın, çoğunlukla hücum botlardan ve karakol gemilerinden oluşan hafif suüstü birliği, klasik denizaltılar, mayın, karadan deniz hedeflerine atılan güdümlü füzeler ve vurkaç taktikleriyle yürütülen bir strateji. Bu nedenle bazı çevrelerde denizde gerilla harbi diye de ifade edilmektedir.

Güç aktarımı deniz kuvvetleri gücünün karadaki hedefler üzerinde etkili olacak şekilde kullanılmasıdır. Bu büyük çaplı bir amfibi harekatla kara parçasının ele geçirilmesi de olabilir, ayrıca deniz topçu ateş desteği ve  seyir füzeleriyle angajmanlar gibi daha küçük çaplı hedefler olarak da karşımıza çıkabilir.

Deniz kontrolü yapacaksak eğer güçlü suüstü filosuna ve yüzen kalelere ihtiyacımız var.

Kaynakların etkin ve verimli kullanılabilmesi için dengeli bir kuvvet yapısı gerekli. Denge ile kast ettiğimiz harekât alanındaki tüm ihtiyaçları öngörülen veya öngörülemeyen karşılayabilecek, farklı fonksiyonları yerine getirebilecek geniş kapsamlı bir yetenek havuzuna sahip olmamız gerekiyor.

Deniz kontrolü için büyük suüstü gemileri oldukça önemli. Donanmalar sınıflandırılırken daha ziyade büyük gemilerin sayılarıyla değerlendirilmekte. Mesela şu an Çin sayı olarak birinci sırada. Buna rağmen ABD’de büyük muharip gemilerinin sayıca fazla olması sebebiyle ABD, güç olarak birinci sırada geliyor.

Günümüzde gemi tiplerinde özellikle muhrip fırkateyn ve korvetlerin tonajlarında bir artış tespit etmekteyiz. İkinci Dünya Savaşı’nda 3 bin ton gelen bir muhripten, günümüzde Tip 55 sınıfı bir Çin muhribinde 13 bin tonlara çıkılmış durumda. Fırkateynler de 3 bin tonlardan 6-7 bin tonlara erişmiş durumda.

Batı’da ‘steel is cheap air is free’ tabiriyle değerlendiren bu durum; bir gemiyi inşa etmek için gerekli ana madde olan çeliğin diğer malzemelerle kıyaslandığında daha ucuz olduğu ve bu nedenle büyük gemi yapmanın birçok ilave fayda neticesinde daha maliyet-etkin olduğudur.

Daha büyük boyutlardaki gemilerde malzame yerleşimi de daha kolay yapılabilmektedir.

Büyüklük, her konuda daha dirençli ve “duruş gücü” daha yüksek bir gemi anlamına gelmektedir. Tabiatı yenemeyiz ama ona karşı direncimizi artırabiliriz. Büyük gemilerde birçok sızdırmaz bölme, mukavim tekne yapısı olduğundan hasarlara karşı dirençleri küçük gemilere nazaran çok yüksektir.

Prusyalı General ve Stratejist Carl von Clausewitz, Amerikan Kurmay Koleji’nin başucu kitaplarından birisi olan On War (Savaş Üzerine) kitabında, “İyi kalpli insanlar, elbette çok fazla kan dökmeden bir düşmanı zararsız hâle getirmenin veya yenmenin ustaca bir yol olduğunu, bunun harp sanatının gerçek amacı olduğunu düşünebilir. Kulağa hoş gelse de ifşa edilmesi gereken bir yanılgı. Savaş o kadar tehlikeli bir iştir ki iyilikten kaynaklanan hatalar en kötü olanıdır. Harp bir kuvvet eylemidir ve bu kuvvetin uygulanmasının mantıksal bir sınırı yoktur. Bu nedenle her iki taraf da birbirini aynı şeyi yapmaya, taklit etmeye zorlar. Bu da teorik olarak aşırı uçlara gitmeyi gerektiren karşılıklı bir eylem başlatır,” tespitlerinde bulunur.

Buradan çıkarabileceğimiz sonuç az mermiyle, az ateş gücüyle harbe girmenin büyük bir risk taşıdığıdır. Ayrıca taktik sahada muharebe üstünlüğünün temelini ateş gücü yani tahrip kapasitesi teşkil edileceğinden büyük gemilere ihtiyaç olduğudur.

Harekâtın temposunu artırabilen büyük gemiler birkaç muharebeyi arka arkaya yapabilecek bir mühimmata kapasitesine sahip oldukları için ilk angajmandaki tahrip değerlendirmesini kısa sürede yaptıktan sonra ikinci angajmana geçilebilir. Aksi takdirde mermileriniz bittiğinde limana dönüp tekrar ikmâl yapmanız gerekmektedir. Harbin temposu yavaşlar ve durum üstünlüğü kaybedilir.

Kara hedeflerine taarruzda ise çok daha fazla güdümlü füzeye ihtiyacınız var çünkü kara hedefleri çok daha sert.

Diğer önemli bir üstünlük de sensörlerin büyük olmasıdır. Büyük radar ve sensörler ile komuta kontrol sistemlerinin yerleştirilebilmesi uzun menzil avantajını sağlıyor. Uzun menzil de bir komutan için oldukça önemli bir konudur. Düşman sizi tespit etmeden sizin onu tespit etmeniz ve angajman için yeterli sürenin elinizde bulunması gibi avantajlar sağlıyor. Tabii ki büyük radar ve sensörler için de büyük gemi şart.

Lojistik imkânlar açısından da değerlendirdiğimizde, uzun seyir sürelerinde erzak miktarının fazla olması da oldukça önemli. Yedek parçaların gemilerde bulundurulabilmesi hızlı müdahale sağlama konusunda ciddi avantaj sağlayabiliyor. İçinde yedek helikopter motoru bulunduran gemiler mevcut.

Kötü hava şartlarında hareket edebilen helikopterler daha büyük olduklarından yine büyük gemilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bizim zorlu koşullarda dahi gemilerimizden helikopterlerimizi kaldırabiliyor olmamız gerekiyor.

Büyük gemilerle ilgili karşı argümanlara gelirsek; manevra yeteneğinin kısıtlı olduğu söyleniyor ancak bu durumun sensör ve füzelerin menzili düşünüldüğünde harekâta katkı açısından pek de önemli olmadığını değerlendirmekteyim. Önemli olan askeri stratejinin zaman-mekân-kuvvet faktöründe, gemilerin stratejik konuşlanmasının üst karargâhlar tarafından zamanında ve doğru bir şekilde planlanmasıdır.

Denizlerde süratten ziyade denize dayanıklılık ve duruş gücü çok daha önemli. Ayrıca, fırtınalı denizlerde büyük gemiler daha hızlı hareket edebilmekteler.

Maliyet konusundaysa maliyet etkinlik olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Büyük fırkateynle küçük fırkateyn arasında yüzde 50 ila 80’e yakın maliyet artışı var ancak aynı ateş gücünü sağlamak için 4 adet fırkateyn gönderdiğinizde 4 fırkateynin maliyeti, yakıtı ve personeli düşünüldüğünde maliyet çok daha fazla artıyor.

İşletme ve bakım maliyetlerinin yüksek olduğu söyleniyor. En büyük bakım maliyeti yakıt. Yaptığım araştırmada daha büyük gemilerin yüzde 30 daha fazla yakıt harcadığı görülüyor. Bunu da maliyet etkinlik olarak hesapladığımızda, güdümlü füze başına düşen yakıt olarak hesapladığımızda büyük gemi 3,07 kat daha maliyet etkin olarak gözüküyor. Bunu aynı ateş gücünü sağlamak için gönderilen 4 gemiyle kıyaslarsak 12 kat gibi ciddi bir maliyet etkinlik oranı görüyoruz.

Kolay hedef olarak görüldüğü argümanı da mevcut. Ben bunu küçük fırkateynlerden kalma bir sendrom olarak değerlendiriyorum. Küçük gemilerin sensör kapsitesi ve silah kapasitesi nispeten daha az olduğu için ne kadar geç tespit edilirsen o kadar iyi zihniyeti mevcut. Zaten günümüzde ağ merkezli bilgi sistemlerinin gelişmesi ve İHA’lı sistemlerle artık tespit edilememe diye bir şey kalmadı. Tespit edileceksiniz. Muharebede karşı tarafın bizi tespit edememesine mi güvenmek gerekiyor yoksa kendi vuruş gücümüze mi güvenmek gerekiyor? Ben ikincisini tercih ederim.

Dünyadaki eğilime baktığımız zaman genelde gemilerin 140 metre ve 5 bin ton üzerinde olduğu görülüyor.  Mısır’ın da 3 tane FREMM sınıfı büyük fırkateyn aldığını düşünürsek dikkat etmemiz gereken bir durum olduğunu görebiliriz.

TF-2000’i en kısa zamanda yapmak artık bir zaruret. Hem hava, hem kara, hem sualtı, hem suüstü tehditlerine karşı önlem alabilmemiz açısından oldukça önemli.

Tarihten bir örnek vermemiz gerekirse, Kadırgalar 16-17’inci yüzyıllarda rampa ederek savaşıyordu. Rampa ediyordu, mahmuzluyordu, sonra kılıç ve tüfeklerle karşı gemiye geçiliyordu. Ama kalyonlar geldikten sonra top onun yerini aldı. Osmanlı kalyona 110 yıl sonra geçebildi. Direndi kalyona geçmemek için. Sonunda geçti ama birçok jeopolitik kayıp oldu. Bu nedenle bizim de jeopolitik kayıplar vermeden önce TF-2000’i yapmamız lazım.

MİLDEN konusuna gelirsek, klasik denizaltıların bazı kısıtlamarı olduğunu biliyoruz. Klasik denizaltılar denizden vazgeçirme stratejisinin ana unsurlarından bir tanesi. Uluslarası deniz stratejisinde bu böyle geçer. Nükleer denizaltılara geldiğimiz zaman ise 7 ölümcül meziyetiyle farklı bir boyutta yer alan doğrudan deniz kontrolünü sağlayabilen bir platform. Yüksek sürat ve sürekli gizlilik, erişim kolaylığı gibi avantajları var. Bugün emir veriyorsunuz, yarın yüksek süratle anında istediğiniz yere gidiyor.

Enerji sıkıntısı olmadığı için gemiyi daha büyük yapabiliyorsunuz ve bu da inanılmaz bir silah gücü sağlıyor. Geniş karakol sahalarında görev yapabiliyor.

Ülkemizde nükleer denizaltı yapacak bir altyapı mevcut. Bir tek nükleer reaktör  yapamıyoruz. Onu da satın alabiliriz. Eğer nükleer yapamayacaksak bile denizaltıları daha büyük yapmalıyız ki daha fazla yetenek kazandırabilelim. Ateş gücünü artıralım.

Uçak gemisi, bir uçak gemisi 100 bin ton diplomasidir. Bir uçak gemisi 4 bin seyir füzesine eş değerde mühimmat taşıyabilir. Bu mikardaki bir ateş gücünü dünyanın herhangi bir noktasına götürmenin daha kolay, daha ekonomik ve daha özgür bir şekli yok. Olsaydı zaten Amerikalılar yapardı. Bu itibarla, ateş gücü için en maliyet etkin platform uçak gemisidir. İstediğiniz ülkenin mümkün olan en yakın noktasına giderek kimseye hesap vermeden bu caydırıcılığı sağlayabiliyorsunuz. Herhangi bir kriz ortamında en kısa sürede reaksiyon gösterip harekât alanına intikâl edebiliyorsunuz.

Devletin politik hedefleri karaya konuşlu uçak filolarının menzili ötesindeki hedefleri etki altına almayı gerektiriyorsa uçak gemileri gereklidir. Uçak gemilerinin okyanusa kıyısı olmak veya olmamakla alakası yoktur. İtalya’nın da okyanusa kıyısı yok ama uçak gemisi var. Hâttâ Libya harekâtında bazı sortilerini uçak gemisi üzerinden yaptı. Libya İtalya’nın hemen dibinde.

Sonuç olarak, ikna gücümüzün, stratejik caydırıcılığımızın, Anavatan’ın derinden savunulması ve Doğu Akdeniz’deki kaynaklarımızın teminat altına alınması için dengeli bir kuvvet yapısına sahip olmalıyız. Donanmamızdaki eksik parçaları tamamlamalıyız. Öncelikli hedefimiz, TF-2000 olmalı. En büyük ihtiyacımız o çünkü. MİLDEN’in de nükleer tahrikli olması durumunda Donanmamıza inanılmaz bir caydırıcılık kazandıracağını düşünüyorum. Uçak gemisinin ise dünya genelinde 250 civarında dış misyonu olan ülkemizin buralardaki menfaatlerini korumak adına orta ve uzun vadede önemli olduğunu düşünüyorum. Donanma büyümek zorunda. Büyük düşünmemiz lazım. Bu kapsamda da buna göre deniz kuvvetleri bütçesinin artırılması gerekiyor,” dedi.

‘Sistem, cihaz, sensörler ve silahların hepsi milli olarak tasarlanıp üretilecek’

Deniz Sistemleri Ziyareti
Timur Diler

Seminer’de öne çıkan sunumlardan biri de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından yapılan, ‘‘TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi’’ oldu. Seminer boyunca dikkat çekilen konulardan en başta gelen Donanmamızın TF-2000’e olan acil ihtiyacıydı.

Dizayn Proje Ofisi Müdürü Mühendis Albay Timur Diler tarafından gerçekleştirilen sunumda TF-2000’in tasarım detaylarının yanı sıra donatılacağı sistemlerle ilgili de bilgiler verdi. Albay Timur Diler sunumunda, ‘‘Ülke savunmasının denizden itibaren kademeli karşılanmasını, hava savunma ve taarruz kabiliyetine sahip bir yüzer platform ihtiyacının giderilmesi maksadıyla milli kaynaklara dayalı bir hava savunma muhribi ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır.

DzKK direktifiyle TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi (HSHM) proje tasarım faaliyetlerine 14 Ocak 2019 tarihinden itibaren Dizayn Proje Ofisi tarafından başlanmış ve devam edilmektedir.

TF-2000, Türk DzKK’nın caydırıcılığını ve etkinliğini artırma maksadıyla tüm dünya denizlerinde görev yapabilecek kuvvet, hava savunma görevlerini icra edebilecek şekilde tanımlanmış hava resmini, görev yapabilecek görev grubu unsurlarıyla coğrafi bir sahayı her türlü tehdide karşı savunabilmek üzere uzun menzilli hava savunma harbi, denizaltı savunma harbi ve suüstü harbi yapabilecek, kıyı ötesi angajman yapabilecek ve bunların dışında savaş içi harekât görevlerini etkinlikle icra edebilecek etkinlik ve kabiliyete sahip olacaktır.

Tasarımda geldiğimiz noktada tam boy 166 metre, deplasman 8 bin 500 ton, azami sürat proje tanımlama dokümanında 28 knot olarak tanımlandığı için tasarımı da şu anda bu şekilde devam ediyor.

Tasarımda en önemlisi ana tahrik sisteminin belirlenmesi aşaması, temel tasarım prensiplerinin belirlenmesinin ardından gemi tasarım döngüsünün en kritik aşamalarından biri olan ana tahrik sistemi konfigürasyonunun belirlenmesi ve yerleştirme çalışmaları yapılmıştır. Bu kapsamda alternatif tip konfigürasyonlar incelendikten sonra güncel direnç değerleri proje tanımlama dokümanı istemleri çerçevesinde hem tasarım hem de ilerideki devam edebilirlik açısından yapılan değerlendirmeler sonucunda ana tahrik sistemi olarak CODOG Ana Tahrik Sistemi konfigürasyonuna ve ayrı baca sistemi kurulmasına karar verilmiştir. Öngörülen konfigürasyonda yüksek sürat yoğunluğu için güç yoğunluğu olarak yüksek 2 adet gaz türbini, düşük sürat kademeleri ile intikal sürati için ekonomik kullanım sağlayacak 2 adet dizel makine, farklı sürat kademelerinde optimum etkiyi sağlayacak 2 adet Kontrol Edilebilir Piçli Pervane Sistemi kullanılması planlanmaktadır.

TF-2000’de Türkiye Cumhuriyeti olarak milli üretime fazlasıyla önem veriyoruz ve ana batarya takımı dışındaki tüm sistem, cihaz ve sensörlerin hepsini ve silahların hepsini milli olarak tasarlanıp üretilerek projemize kazandıracağız.

TF-2000 denizdeki bir kalkan gibi kullanarak, alçak, orta ve yüksek irtifalı, kısa, orta ve güdümlü mermilerin tespit edilmesi, ana karaya yaklaşmadan imha edilmesini sağlayacak temel fonksiyon yeteneğine sahip olacak.  Ülke hava savunmasına açık denizlerden olmak üzere destek vererek bölge/kuvvet hava savunması için verilebilecek harekât görevlerini icra edebilmek amacıyla büyük bir bölümü milli olarak gerçekleştirilecek olan yüksek kabiliyetli savaş sistemlerine sahip olacaktır.

TCG Kınalıada’dan yapılan harp başlıklı atışlarda kendini ispatlamış olan Atmaca Güdümlü Mermisi, tüm gemilerimizde ve TF-2000’de de kullanım için hazır durumda. TF-2000’de de 8 sancak, 8 kıç kasara olmak üzere 16’lı olarak kullanılması planlanmaktadır.

Hava savunmanın en önemli parçası olan hava savunma güdümlü mermilerinin entegrasyonu olarak, dikey launcher ihtiyacına binaen şu anda hâlihazırda İ Sınıfı için Roketsan tarafından Milli Dikey Atış Sistemi (MDAS) projesi devam etmektedir. Burada üretilecek olan dikey launcher’ın TF-2000’de de kullanılması ön görülmektedir. Toplamda 8 modüllü bir yapıya sahip olacaktır. Buradan atılacak güdümlü mermilerle birlikte ileriki zamanlarda geliştirilecek olan güdümlü mermiler de olacaktır.

Ana batarya topu olarak 127 mm top planlanmakta.

Deniz Sitemleri Semineri
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti programı sebebiyle Seminer’e ikinci gün katılan
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Adnan Özbal, MarineDeal News standını da ziyaret etti.

Milli Dekoy Atım Sistemi Gabya Sınıfı fırkateynlerde GENESIS projesinden itibaren üretilen tüm gemilerimize entegrasyonu yapılan KALKAN sistemi TF-2000’de de yer alacak. Bunun için çalışmalarımız devam ediyor. Hâlihazırda radar tespit alanları olarak gemideki yerleşim yerleri belirlenmiş durumda.

Milli Çok Amaçlı Faz Dizinli Radar (ÇAFRAD) TF-2000’in ana düğmesini oluşturmakta. Faz 1 Projesi kapsamında 11 Aralık 2018’deki TCG Göksu’dan atılan ESSM mermisini aydınlatarak ve hedefi vurarak başarıyla prototip sürecini tamamlamıştır. Bundan sonraki gelişme ise ÇAFRAD’IN TF-2000’de nasıl olacağı, hangi boyutlarda ve hangi konfigürasyonda olacağı daha önce denendiği gemilerde test edilerek şu anki hâlini almıştır.

Yakın hava savunma sistemi olarak da baş ve kıç tarafta Milli Yakın Hava Savunma Sistemi (GÖKDENİZ) kullanılması planlandı. Onun haricinde de başta ve kıçta ikişer adet toplamda 4 adet Milli Stabilize Otomatik Top kullanılması planlandı.

Sualtı savunma sistemleri olarak da baş tarafta bulunan sualtı sonar sistemi, torpido koruma sistemi ve kıç tarafta da torpido karıştırma ve aldatma sistemi ve çekilebilir LFAS sistemi, tespit sonarı kullanılması planlanmaktadır.

TF-2000’le beraber elektronik harp boyutunda da bazı gelişmelerde ileri düzeyde atılması gereken adımlar var. Elektronik harp, elektronik destek ve elektronik taarruz antenlerinin hepsi bizim tarafımızdan tasarlanan entegre direk içerisinde yer alacak. Baş tarafta lazer ET sistemi, diğer atış ve lazer ikaz sistemleri geminin her tarafına donatılacaktır. Geminin diğer önemli yapılarını oluşturan muharebe ve seyir sistemleri, baş ve kıç direkte dağınık bir halde yer alacaktır.

TF-2000 HSHM Savaş Yönetim Sistemi olarak, ağ destekli harekât yaklaşımının gerektirdiği ihtiyaçlara cevap veren, bütünleşik karar destek sistemleri ile taktik karar vericinin süratli ve doğru karar vermesini kolaylaştıracak milli ve yerli olarak geliştirilmiş GENESİS ADVENT Savaş Yönetim Sistemi (SYS)’ne sahip olacaktır.

TF-2000 HSHM gemisinde, en az 15 ton azami kalkış ağırlığına sahip 2 adet Orta Yük Nakliye Helikopteri ile keşif/taarruzi maksatlı sabit veya döner kanatlı 2 adet Gemiye Konuşlu İnsansız Hava Aracı (GİHA)’nın gece-gündüz iniş ve kalkış yapabileceği, konuşlanabileceği ve servis alabileceği platform ve hangar desteği ile yedek silah cephaneliği ve JP-5 yakıtı ikmâl imkânı mevcuttur. Gemide bulunacak (helikopter) platform; gece ve gündüz aletli meteorolojik şartlarda harekât yapılmasına imkân sağlayan Seviye-1 ve konuşlanma alanı için servis imkânı olan Sınıf-2 sertifikasyonuna sahip olacaktır.

Gemide özel harekât ve personel naklinde kullanılmak üzere 16 kişilik yüksek süratli 3 adet RHIB botu kullanılacak.

TF-2000’de icra edilecek harekâtın nev’ine göre geminin ihtiyaç duyacağı seyyar faydalı yükleri taşımaya imkân verecek Esnek Görev Bölmesi (EGB) bulunacaktır.

TF-2000’in yapısal boyutlandırması ve boyuna mukavemet hesapları Türk Loydu Askeri Gemi Klaslama Kurallarına uygun olarak yapılmış, tekne yapısı tasarım konsept ve prensipleri belirlenmiştir. Geminin yapısal tasarımı, milli harp gemilerine özgü geliştirilen analiz yaklaşımı kullanılarak yapılmış olup tekne ve üst yapıların ana malzemesi olarak yerli üretim gemi inşada kullanılan yüksek mukavemetli çelik kullanılması planlanmaktadır.

TF-2000, KBRN tehdit ortamında harekât icra etmesine imkân sağlayacak sensör ve korunma sistemlerine sahip olacak; gemide atmosfer basıncından yüksek pozitif hava akışına sahip Toplu Koruma Bölgeleri (TKB) bulunacaktır.

TF-2000 Beka Tasarımı yaklaşımı kapsamında, güncel teknolojik seviyeye uygun olarak Radar Kesit Alanını (RKA), Sualtı Akustik gürültü seviyesini, Manyetik ve Kızıl ötesi (K/Ö) İz seviyesini azaltacak şekilde tasarlanmaktadır. Bu amaca ulaşmak için, geminin tasarımının ilk aşamasından itibaren İz Yönetimi yaklaşımı uygulanmaktadır.

TF-2000 gemi yapısı Beka Tasarımı yaklaşımıyla, güncel sualtı ve suüstü silah tehditlerine dayanacak ve geminin duruş gücünün artırılmasını sağlayacak şekilde dayanımı artırılmış gemi mukavemet yapısında yüksek beka kabiliyetine sahip olarak tasarlanmaktadır,” dedi.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın