Taşıma koridorlarında uyum sağlanmalı

Atilla Yıldıztekin

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında kendimize belirlediğimiz vizyon “gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmak”tı. XX. yüzyılın ikinci yarısında bu vizyon değişti ve yerini “gelişmiş ülkelere benzemek” aldı.  NATO’ya olan bağlılığımız sonucunda da kendimize model olarak ABD’yi aldık. Küçük Amerika olmaya karar verdik.  Önceleri ihtiyacımız olan birçok ürünü devlet eliyle üretirken, daha sonra ithalata dönük bir ekonomi anlayışıyla, her şeyin ithal edilebileceği ortamı yarattık. Halkımızı tüketime alıştırdık. Bu ürünleri iç piyasada üretmek amacıyla sermaye birikiminin zorunlu olduğunu gördük. Kolay, ucuz ve kaliteli ithalatı dengelemek için gümrük duvarlarımızı yükselttik. Yerli sanayinin kalkınmasına, yerli sermayenin güçlenmesine çalıştık.
Dünya boş durmadı. Küresel ticaretin serbestleşmesi akımı başladı, biz de karşı duramadık ve artan ithalatın yükünü, ihracatla rahatlatmak için ihracat seferberliği başlattık. Turgut Özal döneminde eğrisiyle doğrusuyla bir dış ticaret seferberliği başlattık ve bugüne kadar Batı’ya dönük olan dış ticaretimizin yüzü yavaş yavaş Sovyet Rusya baskısından kurtulma çabası veren Balkan, Karadeniz, Hazar ve CIS ülkelerine çevrildi. Arap pazarını keşfettik.

Günümüzün sorunu Batı ile Doğu dünyası arasındaki yolun açılmasıdır. Bu yol da Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerden geçmek zorundadır

Yakınımızda bir kaynak bulmuştuk. Ucuz hammaddenin tadına varmıştık, ancak bu ülkeler henüz tüketim toplumu olmadıklarından bizim ürünlerimiz için ciddi bir pazar da olamadılar. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla kısmen de olsa bağımsızlıklarını kazanan bu ülkeler sadece kendi ürettiklerini tüketmekle yaşayamayacaklarının farkına vardılar ve serbest ekonomiye geçiş sürecini başlattılar. Bu sürecin birinci ayağı tüketimin teşviki oldu. Kazançlar istenilen tüketime yetmeyince ülkemizde 60’lı yıllarda yaşadığımız dışarıya işgücü göndermek ve onların yolladıkları dövizlerle iç tüketimi beslemek olgusu ortaya çıktı. Ülkeye yavaş yavaş yabancı sermayenin girdiğini ve ucuz enerji, ucuz insan gücü ve ucuz hammadde sayesinde düşen üretim maliyetleriyle küresel üretim yapmayı planlanmaya başladık. Devlet teşvikleri de bu yönde ayrı bir destek oldu.
Üretmek güzeldir, ancak bu üretimin dağıtımı, depolanması ve taşınması yani lojistiği günümüzde en önemli konu. Üretimden elde edilen gelirin ülke içinde kalan kısmı da tüketim için harcanacak ve bu tüketim mallarının da taşınması geri dönüş yükü olarak değerlendirilecek. Günümüzün sorunu Batı ile Doğu arasında kalan bölgenin yani bir yanda büyük bir tüketim malzemesi üreten ve her şeyi tüketen Batı dünyası ile yeni yeni hammadde, ara mamul veya basit tüketim malzemeleri üreten ancak henüz tüketecek kaynağı olmayan, ileride buna kavuşacak olan Doğu dünyası arasındaki yolun açılmasıdır artık. Bu Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerden geçmek zorunda olan bir yol. Güneyinde Türkiye, batısında Bulgaristan, Romanya ve Moldova, kuzeyinde Ukrayna, doğusunda Rusya, Gürcistan, İran’la çevrili Karadeniz, Batı ile Doğu arasında bir yol kavşağı olarak konumlanıyor.
AB bu önemin farkına varmış ve Avrupa ürünlerinin veya hammaddelerinin bu bölgelere taşınması için birçok ulaştırma koridoru tasarlamış. Bu koridorların altyapılarının iyileştirilmesi, güvenliğin sağlanması, geçiş işlemlerinin hızlandırılması, taşıma standartlarının belirlenmesi ve kontrolü için çeşitli projeler geliştirmiş. Pan Avrupa koridorunda 4, 8, 10 sayılı koridorlar, Asya-Pasifik UN/ECAP koridoru, Kuzey Güney hattı, Karadeniz Ekonomik İşbirliği projesi, Karadeniz Pan Avrupa PETRA hattı, TRASECA koridoru bu çalışmalara örnek oluyor.
Elbette koridorların planlanması hatta hazırlanması şart, ama yeterli görünmüyor. Bu ülkelerin de lojistik altyapılarını yani limanlarını, demiryollarını, karayollarını, dinlenme istasyonlarını, akaryakıt istasyonlarını, gümrük kapılarını, iletişim altyapılarını geliştirmeleri ve birbirleriyle uyumlu hale getirmeleri gerekiyor. Bu çalışmalar devlet düzeninde bürokratlar tarafından yapılırken diğer yandan özel sektörün de bu çalışmalar için kurulan komisyonlarla, akademi, endüstri ortak çalışmalarıyla, kongre ve fuarlar yoluyla bilgilendirilmeleri ve tartışma ortamı içine çekilmeleri gerekiyor.
Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Birliği veya Karadeniz Ekonomik Topluluğu gibi organizasyonların birinci görevi dünya ticaretinin önündeki engelleri kaldırmak. Bunun ülkeler arası ticareti kolaylaştırarak ve artırarak dünya barışına hizmet edeceği de düşünülüyor. Katılmamak elde değil.

Bunu Paylaşın