Deniz Kurmay Yarbay (E) Özhan Bakkalbaşıoğlu, bir bahriye subayının gemisiyle olan derin ilişkisini, bahriyelilerin tarih boyunca yaşattığı örf ve adetleriyle olan manevi bağını MarineDeal News okurları için yazdı
Bu başlık sizlere tuhaf gelebilir. Ancak yıllar öncesi toplumların örf ve adetlerinin daha çok kendi içinde geliştiği ve artık ulus kavramının yerleşmesinden sonra bir yola girdiğini söyleyebiliriz. Genel tanımı ile ulus kavramı Fransız İhtilâli ile Fransa’da ortaya çıkmıştır. Ulus kavramı yerleştikçe de örf ve adetler şekillenmiş ve uluslara mâl edilmeye başlanmıştır. Oysa Bahriyenin örf ve adetleri adeta bir sebep sonuç ilişkisinden ortaya çıkmış ve ulusların bünyesinde kalmayıp evrensel hale gelmiştir. Dünya üzerinde kullanılan tüm araç ve gereçler kendi özellikleri içinde insanlığa hizmet etmişlerdir. Ancak biri hariç! İmalinden hurdaya çıkana kadar kendine has özellikler ile insanlığa hizmet eden tek nesne gemidir. Gemilere de bu ayrıcalık bizatihi onu kullanan insanlar tarafından verilmiş ve adeta bir canlı gibi bir hayat süresi tanınmıştır. Evet bir canlı gibi. Bazen gemilerin farklı algılanan bir ruhu var denilir. Bir gemi yapmak için karar veriyorsunuz uzun ve dikkat isteyen bir inşa, sonra onu donatıyorsunuz ve bakımlarını yapıyorsunuz, bir yeri hasar görmemesi için dikkatli kullanıyorsunuz, onu diğer gemiler ile selamlaştırıyor birlikte çalışmasını sağlıyorsunuz ve başarısında ona daha iyi bakıyorsunuz, yaşlandığında da onu törenle uğurluyorsunuz.
Tıpkı bir insanın yaşam öyküsü gibi. İnsan gibi bir kaderi vardır. İyi bir personel ile hayata başlarsa yaşamı güzel olur. Bir anne baba gibi.
Antik Mısır’da gemi suya indirilirken tanrılara adaklar sunulur, Antik Yunan ve Roma’da şarap içilip kalanı pruvadan denize dökülürmüş. Yeni doğan çocuğa sunulan kutlama gibi. Suya inerken nasıl ki doğan çocuğun kordon bağı kesiliyorsa onun da onu meydana getiren tersanede bağlı olan halatının kesilmesi gibi.
12’nci yüzyılda gemilerin birbirlerini selamlamaları ortaya çıktı ve tüm dünyaya yayıldı. Onu kullanan kaptanların isimleri ile anılırken 1811 yılında isimleri oldu. Hepsinin ismi uluslara göre ayrı bir anlam taşıyor ve tüm dünya denizlerinde dolaşarak tanıtılıyor. Yaşlandığında bir jübile yapılarak aramızdan ayrılıyor. Dünyada hangi insan yapısı bir nesnenin bu tür bir yaşam öyküsü vardır. Ulusların özel günlerinde adeta bir gelin gibi sancaklarla donatılır, geceleri direklerine çekilen donanımla ışıklar saçar. Seyir yaparken karşısından gelen gemiye niyetini bildirir düdük sinyalleri ile… Şarkılar türküler bestelenir isimlerine. Savaşta gemi battığında meydan muharebesi kaybedilmiş gibi ulus olarak matem tutulur. Uğruna cemiyetler kurulur para toplanır daha güçlü olmaları için. Vatan savunmasının denizden başladığını bilen uluslar onları güçlü tutar. Uluslarda medeniyet akışı ile ekonomik çıkarların en önemli unsurudur. Yüzlerce uçak ve tankın ve dahi topun yapamadığını gerektiğinde tek gemi bile hasımlarına korku salar ve Gambot diplomasi ile ülkesinin dış politikasını şekillendirir. Onun için bakımlı, vuruş ve duruş gücü dinamiktir.
Bahriye ve bahriye subayı bir ülkenin dinamosudur. Reformcudur, yeniliklere açıktır. Özgürlüğü denizin enginliğini aşar. Kendisine emanet edilen o gemisini aile ortamı içinde yaşatır. Ailesine ayırdığı zamandan çok gemisi ile yaşar. Gemisini hayatta tutmak ve savaşa hazır hale getirmek için eğitimlerini acımasızca yaptırır. “Zafer barışta terini, savaşta kanını dökenindir” prensibiyle, “Kan terden tasarruftur” özdeyişi ile çalışır. Kendine özgü yaşantısı vardır. Sabır- Tarihte gemiler, bahriye subayı, bahriye örf ve adetleri… Özhan Bakkalbaşıoğlu lıdır, hoşgörülüdür. Hayatı boyunca gemisi gibi denizle boğuşur gemisinin ağrıyan yerini iyileştirmeye çalışır ve ona kumanda eder. Ülkesini temsil etmenin ağırlığı ile hem gemisini zinde tutar hem kendisinin sosyal hayatını geliştirir. Kültürlüdür. Ülkesinin eğitim düzeyinin çok üstünde eğitim görür. Hem aktif hem de emekliliğinde ülkesinin özellikle hak ve hukukunun korunmasında gerekirse söylediği yeminin gereği savunur, konuşur her türlü sıkıntıyı hatta ölümü bile göze alır.
Tüm bu yazdıklarım bir yerde bahriye subayı ile donanma gemilerinin nasıl birbirlerine uyum sağladığı üzerine düşüncelerim. Bu birliktelik ancak bahriyenin kendine özgü örf ve adetleri ile yaşar ve asla taviz vermez. Onun için “pruvanız neta olsun” demek “yolunuz açık olsun” demektir. Ölene kadar birbirlerine saygılıdırlar bir sınıf üstüne hep “efendim” der. Ne kadar uğraşılsa da kendini toparlar çünkü örf ve adetlerin yok edilemeyecek kadar derin kökleri vardır. Bahriye subayını yetiştiren okulumuz ABD tarihinden bile eskidir. 12’nci yüzyılda gemisine “Gazi Umur” ismini verecek kadar eskidir. Çalıştığı gemisini unutmaz bir aşk ile tutkundur ona, onun için ben de diyorum ki, gemilerde ölçülerimiz dışında bir ruh var ki onu unutamıyoruz. Battığı zaman veya hurdaya ayrıldığı zaman gözlerimiz yaşarıyor ve de ağlıyorsak bahriye subayı ve gemisi birbirlerine farklı bir duyguyla bağlıdır.
Son olarak görev yapmaktan büyük gurur duyduğum TCG KOCATEPE gemisinden bahsetmek istiyorum. Kıbrıs Barış Harekâtı’nda “zaferden pay çıkarma” egosu ile bir akıl tutulması ile batan gemimizi terk ettiğimizde onu yalnız bırakmamak için yanan o çığlık atan gemimizden uzaklaşmadık. Ölümü yakın olan sevdiğiniz insanın nasıl iyileşeceğini umut edercesine yanında bekledik. Battığında komutan dâhil hepimiz ağladık sevdiğimizden ayrılırken.
İngilizler “she” sıfatını kullanırlar gemiler için. Bilmem anlatabildim mi… Haydi! “Alesta vira demir, pruvanız neta olsun” ülkemiz ve hayatımız için.
Bilmem anlatabildim mi…
Haydi! “Alesta vira demir, pruvanız neta olsun” ülkemiz ve hayatımız için.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.