• TR
  • ENG
MarineDeal News
  • Haberler
  • Yazarlar
  • Piyasa
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Deniz Ticareti
  • Deniz Savunma
  • Jeopolitik
  • Analiz
  • Çevre
Aa
Bildirim
Son yayınlananlar
Murat Yıldız
Orduevleri kimin?
Murat Yıldız
Hangi yakıt tipi ne kadar ceza getirecek?
Hangi yakıt tipi ne kadar ceza getirecek?
Enerji Green Shipping
WWII
II. Dünya Savaşı’nın Avrupa’da sona erişinin 80. Yılı
Dünya Genel Haberler Politika
Çin-ABD
Dünya ABD-Çin görüşmesine odaklandı
Dünya Gündem Jeopolitik
İngiltere 100 tankere daha yaptırım uygulayacak
İngiltere 100 tankere daha yaptırım uygulayacak
Genel
Aa
MarineDeal NewsMarineDeal News
  • ANA SAYFA
  • HABERLER
  • YAZARLAR
  • PİYASA
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • DENİZ TİCARETİ
  • DENİZ SAVUNMA
  • JEOPOLİTİK
  • ÇEVRE
  • ENGLISH
Search
  • TÜM HABERLER
    • Piyasa
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Deniz Ticareti
    • Deniz Savunma
    • Jeopolitik
    • Çevre
    • English
  • YAZARLAR
    • Yeşim Yeliz Egeli
    • Meltem Aydın Süloğlu
    • Gökhan Esin
    • Barışcan Yücel
    • Atilla Yeşilada
    • Bartu Soral
    • Gürcan Elbek
    • Yüce Yöney
    • Emin Yaşacan
    • Cihangir Dumanlı
    • Serter Tuçaltan
    • Levent Akson
    • Haluk Mustafa Baybaş
    • Özhan Bakkalbaşıoğlu
    • Yaşar Canca
Bir hesabınız var mı? Giriş Yap
Bizi takip edin
  • MarineDeal News

Suriye’de denklemler, bugünün yanlışları, Atatürk’ün dış politikaya bakışı

Murat Yıldız
  • Murat Yıldız
  • Yükleme Tarihi: 06.12.2024 17:59 | Son Güncelleme: 08.12.2024 04:03
Paylaş
Paylaş

“Yurtta sulh, cihanda sulh!”

Atatürk bu sözü ile sadece barışın insanlık için ne kadar önemli olduğunu değil aynı zamanda ülkenin birliğinin, bölünmez bütünlüğünün ve refahının temelinin de nereden geçtiğini ifade etmiştir. Bunu bugün yaşanan olaylar apaçık göstermektedir.

ABD, İsrail, Türkiye, HTŞ, YPG ve SMO (ya da ÖSO)’ya karşılık Suriye Devleti, Rusya, İran, Hizbullah denklemi masada. Her ne kadar Suriye Devleti denklemden çıkmış olarak gözükse bile manzara bu.

Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi HTŞ’yi 2018 yılında terörist olarak kabul edince “terörist” kabul etmek zorunda kalmış olsa bile aslında hiçbir zaman bu gözle yaklaşmadı. Türkiye’nin görünürdeki paradoksu; “güneyde YPG merkezli bir Kürt devleti kurulmasın” talebinde bulunurken aynı zamanda Suriye Devleti’nin mevcut rejiminin de yıkılmasını istemesidir. Büyük yanılgı Suriye’de rejim yıkılınca YPG’nin güneyde ABD ve İsrail korumasında meşru bir devlet kurmasının tamamıyla önünün açılacak olmasıdır.

Peki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti siyasal İslâmcı yaklaşımlar ile güneyde nasıl komşuları olmasını istiyor sorusu burada yanıt bekliyor.

Tam da ABD’nin istediği gibi mezhepsel gözlükler ile dünyaya bakan bir yaklaşım içinde olan saray diplomasisi için güneyde Nusayri (Arap-Alevi olarak tanımlanabilir) bir rejimin egemen olmasından ziyade kendi hayat anlayışlarına yakın Sünnî bir grubun egemen olduğu bir rejimin olmasının daha önemlin olduğu gün yüzüne çıkıyor. Hatta birisinin adı Kürdistan olsa bile…

Taliban gibi aşırı dinci olmaları da çok önemli değil. Malûm AKP Genel Başkanı Erdoğan bir açıklamasında temelde din anlayışı olarak Taliban ile çok farklı çizgide olmadıklarını ifade etmişti.

Bu ayrımcılık aslında siyasal İslâm’ın zihniyetinin bir tezahürüdür. Güneyde bir Nusayri rejimini kötü görenler batıda ve doğuda Hristiyan devletlerin olmasını hiçbir zaman söz konusu yapmazlar. Hatta çocuklarının bir Hristiyan ile evlenmesini hoş gören bu zihniyet için Alevi, Nusayri veya Şiî ile evlenmek neredeyse evlatlıktan men sebebidir.

Hatta daha da ötesine gidelim. Irak’ı ele alalım. Irak üç bölge, Şii Arap Bölgesi, Sünni Arap Bölgesi ve Kürt Bölgesi. Dikkat ederseniz Arapları mezhepsel olarak ayıran emperyalizm ne hikmetse Kürtler için böyle bir ayrışmayı yok sayıyor ve Kürt kimliği altında birleştiriyor. Kürtlerin içinde Alevisi, Sunnisi, Şafisi, Şiisi yok mu? Arapları bölen zihniyet bunları niye birleştiriyor? Nedense Kürtleri birleştiren el, Türkleri ve Arapları kendi içinde önce laik-dinci daha sonra da mezhepsel olarak kalın duvarlar ile ayırmaya çalışıyor.

Bu zihniyet ne zaman egemen oldu?

Bu BOP’un yol haritalarından biri olup tohumları ülkemizde 1980 darbesi ile atılmış zamanla egemen olan tarikat vesayeti ile de taçlandırılıp hayata geçirilmiştir. Her bir tarikat emperyalistlerin desteği ile toplumun içine sokulmuş bir nifaktır. Cemaat öğretileriyle bu gibi tarikatlarda yetişenlerin bir kin ve nefret algısıyla sınırında komşu olarak böyle bir ülkeyi görmek istememeleri şaşılacak bir durum değildir.     

Hatta bunu yandaş basın yayın organlarında çok açık şekilde ifade eden yazar görünümlü propaganda elemanları da mevcuttur. Bu nedenle Suriye rejimine karşı saldırgan ve yalanlarla dolu propagandalarına tüm hızıyla devam ederken, cihatçı grupları yere göğe sığdıramıyorlar. Cihatçılardan vatansever yaratmaya çalışıyorlar.

Çok ilginç olarak görülebilir fakat değil. ABD Suriye temsilcisi James Franklin de “HTŞ vatansever bir örgüttür” diyor, eski bakan AKP’li Varank da bu grubu öyle tanımlıyor.

Cihatçıdan vatansever çıkmaz. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır.

Siyasal İslâm açısından çimento olarak ifade edilen din hiçbir zaman bir çimento olmamıştır. Ülkeler arası ilişkiler milliyet temelinde yürür. Din temelli yaklaşımlar 12’nci yüzyılda Haçlı seferlerinde kalmıştır. Orta Çağ mantığı ile günümüze yaklaşamazsınız. Modern dünyada ulus ve üniter devlet anlayışı ülkelerin çimentosudur. Arap ülkeleri dahi günümüz Türkiye’sinde egemen olan siyasal İslâm anlayışından kat be kat daha sağlıklı yaklaşımlarda bulunabilecek vizyona sahip olduklarını İsrail’e olan bakış açılarında da göstermişlerdir. Herhangi bir Arap ülkesinden İsrail’in vicdansız ve pervasızca Filistin’e saldırısı karşısında sesini yükselten bir tepki verdiğini gördük mü? Ekonomik, siyasal ve askerî açıdan en güçlü olan Suudi Arabistan’ın bile yaklaşımı ortadadır.

Araplarda bile oluşmaya başlamış olan millî bilinç Türk Milleti’ne yasak mıdır?

Tekrar Suriye sahasına döndüğümüzde HTŞ’nin Halep, Hama, Humus ve Şam saldırısı, YPG’nin Fırat’ın batısında yayılması ve konuşlanmasının önünü açmıştır. Bazı bölgelerde (Tel Rıfat gibi) PKK’nın dışarı atılması bunun önüne geçemez. Suriye Ordusu ile SMO destekli HTŞ saldırısı her iki tarafı zayıflatırken İran’ın İsrail tarafından baskı altına alınmış olması, Rusya’nın Ukrayna Savaşı nedeniyle denklemdeki gücünün azalması Suriye Devleti’nin kuzeyden sürekli olarak İsrail hava taarruzlarına maruz kalması ve hatta kasım ayı başında İsrail’in Halep’e sürekli hava taarruzları düzenleyerek Halep’teki Suriye güçlerine zayiat verdirerek zayıflatması bugünkü manzaranın anlaşılmasını sağlamaktadır. Hava taarruzu İsrail’den, işgal HTŞ’den. Aşırı dinci (selefi) HTŞ, Yahudi İsrail, siyasal İslâm’ın iktidarda olduğu Türkiye ve bunların yön çizeni ABD. Tarikat zihniyeti için mezhepsel olan Suriye’nin bölünmesi emperyalistler için BOP’ta atılan bir büyük adım olup YPG’nin daha geniş bir alana yayılması ve Suriye Kürdistanı’nın ilanının an meselesi olması demektir.

Siyasal İslâmcıların burada başka bir ikiyüzlülüğü daha gün yüzüne net şekilde çıkıyor. “Eyyy Amerika!” denilen günlerde dahi hiçbir zaman Amerika’nın çizdiği rotanın dışına çıkılmamış olmalarıdır. İsrail’e ağır sözler edilirken dahi İsrail ile ticaretin devam ettiği ortaya çıktığı gibi bu son HTŞ saldırıları, İsrail ile aynı amaca hizmet edildiğinin açık göstergesidir.

Suriye’nin mevcut rejiminin muhafazası ve ülke bütünlüğünü tekrar sağlaması Türkiye için hayati ve ülke millî menfaatleri için olabilecek en iyi ihtimâldi. Fakat görülüyor ki bu artık bir hayalden de öte. Gözümüzün önünde parçalanan bir ülke ders olsun demek isterim. Ama ders olmaz. Tarikat darbe girişimi 15 Temmuz ders oldu mu? Hayır, aksine şimdi her yerde tarikat vesayeti daha çok var.  Siyasal İslâmcı zihniyet iktidarda olduğu sürece bu da ders olmaz.

Çok açık ifade edeyim bundan da bu hükûmet sonuç çıkaramaz ve korkarım ki ağır bedel öderiz.

Çözüm yine bellidir ve basittir. Her zaman aldatılıp, kandırılıp, yanılıp sonunda pişman olunarak gelinen doğru yol Atatürk’ün yoludur.

Atatürk izlediği dış politikalar ile tek kurşun atmadan Hatay’ı Türkiye Cumhuriyeti’ne kazandırmış, bir karış toprak da kaybetmemiştir. 

Atatürk dış politika anlayışını “millî menfaatlere dayalı millî bir siyaset uygulaması” olarak tanımlamıştır.

Atatürk, Türkiye’nin dış politikasını, millî menfaat temelli gerçekçilik ile ülkenin jeopolitik durumunu, gelişimini ve dünyanın içinde bulunduğu olayları iyi analiz ederek yönlendirmiştir. Bağımsızlığı, akılcılığı, barışçılığı, uluslararası hukuku temele oturtmuştur.

Ve demiştir ki:

Millî sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup, milletin ve yurdun gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak; gelişigüzel, ulaşılmayacak istekler peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamak, uygarlık dünyasının uygarca ve insana davranışını ve karşılıklı dostluğunu beklemektir.

Artık çok daha zor günlerin bizleri beklediği açıktır. Doğru yolu takip edin ki kaybolmayın, kandırılmayın,  kaybetmeyin, ülkeye ve millete de kaybettirmeyin!

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Aşağıdakiler de ilginizi çekebilir

Orduevleri kimin?

Navlunlardaki yükseliş fiyatlara yansımadı

Geçmiş geleceğin öğretmenidir

Piyasalar kritik virajda

Stratejik’ten ne anlamalıyız? Denizaltı ve mayın stratejik bir silâh mıdır? 

ETİKETLER: ABD, BOP, HTŞ, Kürdistan, ÖSO, Rusya, Suriye, Türkiye, YAZARLAR, YPG
Bunu Paylaşın
Facebook Twitter Whatsapp Whatsapp LinkedIn Linki kopyala Yazdır
Paylaş
Web Banner

Yazara Ait Diğer Yazılar

Orduevleri kimin?
09/05/2025

İkinci PKK, DEM, Cumhur İttifakı, teröristbaşı süreci hangi aşamada?
01/05/2025

Demokrasinin akameti
11/04/2025

Doğru yol Padişahı dahi kaçmak zorunda bırakan yoldur
09/05/2025

Türklere eşit haklar verilsin!
28/03/2025

Arama

Kategoriler

Arşivler

Legal

  • Kişisel Verileri Koruma Kanunu
  • Ziyaretçi Aydınlatma Metni
  • Çerez Politikası
  • Kişisel Verileri Saklama ve İmha Politikası
  • KVKK Başvuru Formu

MarineDeal News Künye

İmtiyaz Sahibi: MDN Yayıncılık, Matbaa, Reklam, Organizasyon ve Tur. San. Tic. Ltd. Şti. adına Yeşim Yeliz Egeli
Kuruluş: 1 Ocak 2008
Genel Yayın Yönetmeni: Yeşim Yeliz Egeli yesimegeli@marinedealnews.com
Yazı İşleri Müdürü (Sorumlu): Burak Derya editor@marinedealnews.com
Editör: Ömer Faruk Yazıcıoğlu
Haber Merkezi: Yüce Yöney, Barış Özgür, Barışcan Yücel
Abonelik: asistan@marinedealnews.com
E-posta: mdn@marinedealnews.com
Tel: +90 (212) 343 2005
Adres: Merkez Mah. Perihan Sk. No.118/5 34360 Şişli, İstanbul, Türkiye

Bizi sosyal medyada takip edin

Okuma listesinden çıkartıldı.

Geri al
Welcome Back!

Sign in to your account

Üye ol Şifremi Unuttum