Stratejik öngörünün anlamını yitirdiği an

MDN MEDIA

Ülke genelinde art arda gelişen salgın, çığ, deprem, sel ve yangınların yaralarını sarmaya çalışırken 10 ilimizi etkileyen depremler ve insan ihmâli binlerce canımızı aldı. Acımız katlanarak büyüyor…

Yazmanın zor ve anlamsız olduğu günlerden geçiyoruz. Elimiz kaleme gitmiyor. Nasıl gitsin ki? Ülke olarak travma üzerine travma yaşıyoruz. Acımız büyük ve tarifsiz. Toparlanmak, ayağa kalkmak ve dahası normalleşmek zaman alacak. Bu süreci yönetmek ve üstesinden gelmek elbette mümkün. İzlenecek stratejinin belirlenmesi yüksek IQ gerektirmiyor. Bilimin rehberliğinde akil, ehil ve liyakatli insanlardan istifade edilerek çözüme ulaşmak mümkün. İyi ama yapılıyor mu? Maalesef hayır…

Stratejik körlüğün, ideolojik miyopluğun ve siyasi istismarın aşılması, dahası terk edilmesi zarurî. Aksi takdirde yapılacaklar -şimdiye kadar olduğu gibi- zahirî kalacak ve yaşanan felaketler tekrarlanacak. Ve biz her defasında, yeniden ve yine üzülecek, kadere sığınacağız! Oysa bu kısır döngüyü aşmak hiç de zor değil.

Bozkurt

Bakınız doğa ile rekabet edemezsiniz. Ancak doğaya karşı dikkatli, tedbirli olabilir ve onun koşullarına uyumlu hareket etmeye çalışabilirsiniz. Bunu yaptığınız sürece doğal afetlerin üstesinden gelebilirsiniz. Ayakta kalmayı başarabilmiş insanlığın tarihi boyunca tecrübe ettiklerinin kısa özeti de esasen bu değil mi? Doğaya saygılı olmak, onu anlamak ve inat etmemek. Son kertede kurallarını doğanın koyduğu bu oyunu kazanmanın yegâne yolu, bilimsel ve akılcı davranabilmekten geçiyor. Gerisi laf-ı güzaf…

Deprem felaketi sonrası maruz kaldığımız olumsuz ve kaotik duygusal iklimi aşmak zorundayız. Bunu söylemek elbette kolay lâkin uygulamak hiç de basit değil. Burada görev hiç şüphe yok ki devlete düşüyor. Böylesine zor zamanlarda yönetenler devlet olmanın gerek şartını tez elden yerine getirmeli, öncelikle manevi devamında maddi kayıpları telafi edecek bütüncül adımlar senkronize bir şekilde atılmalıdır. Vatandaşımızın asla yalnız bırakılmaması, sahiplenilmesi gereken bu hassas dönemde dirayet, cesaret ve feraset devlet aklı tarafından gösterilmelidir.

Ve fakat yaşanan bu trajedi karşısında akil adımlar atılmadıkça, rasyonel duruş sergilenmedikçe, liyakatli insanların bilgi, deneyim ve tecrübelerinden istifade edilmedikçe ayağa kalkmak mümkün olmayacaktır. Ancak zaman ısrarla yapılan geçmiş hatalardan ders alma ve düzeltici stratejileri derhâl ve hemen yerine getirme zamanıdır. Toplumsal alanda ahlakî yozlaşmanın aşılması ve sosyal hayatta bilimin öncelenmesi zarurîdir. Devlet yönetiminde restorasyon kaçınılmazdır.

Acımız Büyük

Eğitim başta olmak üzere birçok alanda bilimsel ve düzeltici adımlar atılmalıdır. Bir örnek, Almanya’da toplam müteahhit sayısı 3.800, Avrupa genelinde ise yaklaşık 25 bin civarındadır. Buna karşın Türkiye’de 453 bin müteahhit bulunduğu ifade edilmektedir. Böyle bir durum bilimsel ve ahlakî hangi yöntemle açıklanabilir? Öte yandan tarihini ve coğrafyasını bilmeyen kitlelere doğal afetler ve onların yıkıcı etkileri nasıl izah edilebilir? Örneğin 18-28 yaş aralığının 1999 Gölcük depreminden yeteri kadar ders aldığını söyleyebilir miyiz?

Bu köşede uzun zamandır stratejik düşünme ve stratejik öngörü konsepti ile harmanlanan yazılar kaleme alarak farkındalık tesis etmeye ve karar vericilere farklı projeksiyonlar sunmaya çalışıyoruz. Amacımız ülkemize ve karar vericilere katma değer sağlayabilmek. Yaptığımız işin doğası gereği insan kaynaklı sorunlara çözüm arıyoruz. İnsan aklının ürünü stratejileri anlamaya, çözmeye, arka planı kavramaya ve karşı stratejiler geliştirmeye çabalıyoruz.

manavgat

Oysa yaşanan bir doğal afet tüm bunların önüne bir set çekip stratejik öngörünün anlamını yitirmesine neden olabiliyor. Kuşkusuz hiçbir şey insan hayatından önemli değil. İnsanı yaşatamadıktan sonra geri kalan her şey anlamını yitiriyor. Stratejik düşünüp ufkun ötesine bakmaya çalışırken, cehaletin neden olduğu tedbirsizlik ve basiretsizlik sizi tüm çıplaklığıyla gerçeklerle yüzleştiriyor ve içiniz acıyor. Reel politik bu olsa gerek. Garip bir ironi…

Jeopolitik, uçsuz bucaksız ve derin bir denizdir. Bu denizde boğulmamanın temel kuralı araştırmacı, donanımlı, bilgili ve öngörülü olabilmektir. Jeopolitik gerçeklik hamaseti, kuru gürültüyü ve nobran olmayı kaldırmaz. Cehalet en büyük hasımdır. İşi ehline bırakmak, uygun ve yerinde hamleler yapmak şarttır. Nitekim ülkenin bekası için uğraşıp jeopolitik değerlendirmeler yaparken ayaklar yere sağlam basmalı ve rasyonel yaklaşım sergilenmelidir. Bunları yapmadığınız takdirde bir gün gelir defolarınız birer birer ortaya saçılır.

Meydana gelen doğal bir afetin yansımalarını stratejik bakış açısıyla jeopolitik optikten görmeye çalışmak kolay değil. Duygu ve gerçek arasında gidip geliyorsunuz. İçiniz kabarıyor. Misal bir taraftan gerekli tedbirleri zamanında almayacak, doğal afetlere hazırlıksız yakalanacaksınız, diğer taraftan bölgesel güç iddiasını dilinize pelesenk edip uluslararası arenada lig atlamaya çalışacaksınız. Tezat değil mi? Böyle bir strateji uygun ve sürdürülebilir olabilir mi? İç cephe sağlam ve sorunsuz tutulmadan küresel meselelere sirayet edilebilir mi? Basit sorular zor cevaplar…

hatay

Karar vericiler ve stratejik akıl sahipleri devletin bekasına yönelik tehdit değerlendirmesi yaparken gerçekçi ve rasyonel bir yaklaşım sergilemeli ve yaşanan bunca kayıptan sonra doğal afetleri de dikkate almalıdırlar. Zira gelinen aşamada maruz kalınan doğal afetlerin yıkıcı etkileri millî güç unsurlarını yıpratma dahası kadük bırakma potansiyeline sahiptir. Hatırlatalım, milli güç unsurları arasındaki senkronizasyon ve düzen bozulursa toparlamak zor olur, devamında hadise beka sorununa evrilebilir.

Yaşanan deprem felaketinin manevi boyutunun tarifi ve iyileştirilmesi elbette zorlu bir süreç. Ancak sonraki aşamada yüzleşilecek ekonomik kayıplar, evrilecek öncelikler, değişecek kaynak ve gayret tahsisleri devlet çarkının işleyişini olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle doğal afetlerin yakıcı ve yıpratıcı sonuçları iyi hesaplanmalı ve mutlak suretle belirlenecek stratejiye enjekte edilmelidir. Doğal afetleri önlemek için bütüncül bir yaklaşım belirlenmeli, yeterli kaynak tahsisinde bulunulmalı ve bu kaynaklar yerinde kullanılmalıdır. Deprem kuşağında yer alan ve kaçınılmaz olarak bir deprem ülkesi olan Türkiye’de depreme karşı “yekpare bir kültür ve strateji” oluşturulmalı, bu istikamette eylem planı hazırlanmalıdır.

Unutmayalım, insanımızı eğitmedikçe, ortak bir bilinç vermedikçe doğayla sürdürülen savaşın kazanılması mümkün değildir. Aksi düşüncenin savunulması ise anlamsızdır. Devlet aklı doğal afetlere karşı gerekli her türlü tedbiri ve önlemi gerek ekonomik gerekse kanun koyucu vasfıyla artık almalı, devamında sürdürmeli ve asla taviz vermemelidir. Aksi durumda popülist yaklaşımlar bizi başa döndürecek, olası tüm kazanımlara halel getirecektir. Stratejik öngörü konseptini sürdürmenin koşutu öncelikle insanı yaşatabilmektedir. Büyük devlet iddiasında bulunabilmenin koşulu ise akılcı hareket edip bilimle barışık olabilmektir. 

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın