Sınırları aşan gelecek

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com
Syrian refugees at Turkey-Syria border...epa04791762 A picture taken from the Turkish side of the border between Turkey and Syria shows Syrian refugees waiting on the Syrian side of the border crossing near Akcakale, Sanliurfa province, south-eastern Turkey, 10 June 2015. More than 320,000 people are likely to have been killed in Syria's civil war, the Britain-based Syrian Observatory for Human Rights monitoring group said on 09 June. The organization said said it had been able to document the deaths of 230,618 people, including 69,494 civilians of whom more than 7,000 were children. The crisis in Syria started in March 2011 with peaceful demonstrations calling for more freedom from the repressive al-Assad regime, but quickly degenerated into violence after deadly crackdowns by security forces. EPA/SEDAT SUNA
Mülteciler günümüzün en yakıcı gerçeği. Gelecek için daha iyi bir dünya hayalimiz olacaksa onu,
sınırlarla kendimizi sınırlamadan hep beraber yaratacağız
Şilili yazar Isabel Allende, Amerikan Ulusal Kitap Ödülleri’nde yaşam boyu başarı ödülünü alırken içinde bulunduğumuz dönemi “Karanlık zamanlar” diye nitelemişti. “Milliyetçilik ve ırkçılık dönemi, zalimlik ve fanatiklik. Medeniyetimizi ayakta tutan değerlerin ve prensiplerin kuşatma altında olduğu bir zaman.”
Babası, Şili’nin askeri darbeyle devrilen eski devlet başkanı Salvador Allende’nin kuzeni olan Isabel Allende, darbe sonrası ülkesinden kaçmış ve ABD’ye yerleşmişti. Ödülünü “kendi gibi yeni bir hayat arayışı için bu ülkeye gelen milyonlara” adarken “Pek çok kişi için şiddet ve yoksulluk dönemi; onlara tanıdık olan her şeyi bırakmaya zorlanan ve hayatlarını kurtarmak için tehlikeli yolculuklara çıkan büyük halk kitleleri için” demişti.
Bu yazı yazılırken Orta Amerika ülkelerinden ABD’ye ulaşmak üzere ilerleyen binlerce insanın bir kısmı Meksika’nın ABD sınırına gelip dayanmıştı. ABD’ye girmek isteyen göçmen kitlesinden yüzlerce kişi iltica başvurusunda bulunabilmek için sınırın açılmasını talep ediyor, toplandıkları Tijuana şehrinde göçmenleri istemeyenlerin hışmına uğruyor, ABD yönetimi de sınır geçişlerini kapatmakla tehdit ederek sınıra yüzlerce asker ve polis yığıyordu.
Oysa insanların savaştan, can güvenliklerinin ve özgürlüklerinin olmadığı yerlerden ayrılarak başka yerlere gitmeleri temel insan haklarından biri. Göç etmek, sığınmak zorunda kalan insanların bunu nerede gerçekleştirdikleri fark etmiyor; ister Amerika kıtasında ister Avrupa’da olsun… Göçmenlerin gitmeye çalıştığı Avrupa’da da hala mülteci politikalarının çok tartışıldığını biliyoruz. Almanya’da Başbakan Merkel’in partisinin kan kaybetmesinin temel nedenleri arasında mülteci politikası gösteriliyor, Macaristan gibi ülkeler Avrupa Birliği’yle (AB) ters düşmeyi göze alarak mülteci kotalarına itiraz ediyor, aşırı sağcıların iktidarda olduğu İtalya göç karşıtı politikalar yürütüyor, vs…
Türkiye’ye gelince… Dünyanın en fazla mülteci bulunduran ülkelerinden biri haline gelen Türkiye, Avrupa Denetçiler Mahkemesi (European Court of Auditors) tafarından ciddi biçimde eleştiriliyor. Denetçiler AB’nin Türkiye’ye mülteciler için gönderdiği fonlarla ilgili raporunda, talep ettikleri belgelerin kendilerine verilmediğini belirterek kimlerin yardım aldığını denetleyemediklerini söylüyor.
Kısaca ifade etmek gerekirse, mülteci krizine dünya ölçeğinde bakınca, 2018’in sonunda bir önceki yıldan daha iyi bir yerde olduğumuzu söylemek pek mümkün değil.

Mülteci çocuklar
Keza mülteci çocukların hali de vahim. Özellikle eğitim alanında…
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) 2018’in Haziran ayında çatışmalar nedeniyle yaşadıkları yerlerinden edilen çocuk sayısının, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülen en yüksek düzeye, tahminen 30 milyona ulaştığını duyurmuştu. Örgüte göre çocuklar sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlere erişimlerde ciddi sorunlar yaşıyor. Tüm mülteci çocukların ancak yarısı ilkokula kayıtlıyken ergen yaştaki mülteci çocukların sadece dörtte birinden azı ortaöğrenimine devam ediyor.
UNICEF’in yakın dönemdeki bir araştırmasında da göçmen kökenlilerin yoğun olarak yaşadığı 25 ülkenin 21’inde 15 yaşındaki birinci kuşak göçmen çocukların, göçmen kökenli olmayan yaşıtlarına kıyasla daha düşük okuma performansı gösterdiği tespiti yer alıyordu. 15 ülkede ise göçmen kökenli olan ve olmayanlar arasındaki farkın ikinci kuşakta da sürdüğü belirtiliyordu.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) sonuncusunu geçtiğimiz ay yayımladığı Küresel Eğitim İzleme Raporu’nda, okul çağındaki sığınmacı ve mülteci çocukların sayısının 2000 yılından bu yana yüzde 26 artarak yaklaşık 18 milyona çıktığı ifade ediliyordu. Rapora göre, evlerini terk etmek zorunda kalan insanların yarısına yakını 18 yaşın altında, yani çocuk. Aynı rapor mültecilerin büyük bölümünün gittikleri ülkelerdeki eğitim sistemlerinden faydalanamadıklarına da dikkat çekiyordu. Mültecileri kabul eden ülkelerin çoğunun orta gelirli ülkeler olduğu ve mülteci çocukların entegrasyonunu sağlayacak kadar kaynağa sahip olmadıkları vurgulanıyordu.
Birleşmiş Milletler ve MEB’in verilerine göre, Türkiye’deki Suriyelilerin yaklaşık yüzde 45’i 0-18 yaş aralığında, okul çağında olan Suriyeli çocuk sayısı 1 milyon 17 bin 582. Ancak okula gidemeyen, eğitim hakkını kullanamayan Suriyeli mülteci çocuk sayısı 500 bin’den fazla. Geçici eğitim merkezlerinde Türkçe dersi gören Suriyeli öğrenci sayısı ise 100 binden fazla ki ne yazık ki bu düşük bir oran. Oysa dil problemi mülteci çocukların karşısındaki en büyük zorluk; Türkiye’deki mülteci çocuklar anadillerinde eğitim alamıyor.
Mülteci çocukların tek sorunu eğitim değil elbette. Geçen ay Diyarbakır Barosu’nun duyurduğu gibi mevcut yasalara rağmen çocukların yaşama ve korunma hakları ihlal ediliyor. Üstelik yasal kapsamda; yaşama, sağlık, eğitim ve barınma haklarına ilişkin düzenlemeler mevcut olmasına rağmen… Baroya göre bunun temel nedeni göç yönetimindeki idari yetersizlikler ve altyapı sorunları. Mülteci çocuklar haklarına erişemiyor, sosyal izolasyon ortamında büyüyor, hastalandıklarında uygun tedaviler alamıyor, cinsel istismar dahil her türlü istismara açık biçimde yaşamak zorunda kalıyor. Save the Children adlı örgüte göre, Mısır ve Irak ile birlikte Suriyeli mülteci çocukların evliliklerinin arttığı ülkelerden biri de Türkiye.

Ortak yaşama doğru
Mülteci çocuklar sadece Türkiye’de değil başka ülkelerde de büyük risk altında. Save the Children’ın “Çocukluğun Sonu” başlığıyla yayımlanan ve 175 ülkeden veriler içeren raporunda, en az 240 milyon çocuğun çatışma ortamının olduğu ülkelerde bulunduğu belirtiliyor. Bu çocuklar hayatını kaybetme, yetersiz beslenme, çalışmaya zorlanma, tehlikeli koşullarda evlerinden ayrılmaya zorlanma riskleriyle yüzyüze.
Mülteci çocuklar sözkonusu olduğunda Avrupa’da da ciddi sorunlardan söz ediliyor. Tam da bu nedenle 2017’de, Almanya Çocuklara Yardım Örgütü (Deutsche Kinderhilfswerk), Avrupa’da kayıp mülteci çocukların korunması için merkezi bir kayıt sistemi oluşturulmasını talep etmişti. Kurumu buna yönlendiren veriler bir yıl sonra da pek değişmiş değil. O dönem yaşları 13 veya altında olan binlerce kayıp mülteci çocuktan söz ediliyordu.
UNICEF’in verileri 2015-2016 döneminde 80 kadar ülkede yanlarında kimsesi bulunmayan ve yakınlarından ayrı düşmüş en az 300 bin mülteci çocuğun olduğunu gösteriyor. Muhtemelen kendi başına yollara düşen çocuklara ilişkin gerçek sayı bunun çok üzerinde. Yakınlarından ayrı düşmüş çocukların; insan ticareti, sömürü, şiddet ve istismar gibi risklerle karşılaşma olasılıkları daha yüksek. UNICEF’in dikkat çektiği gibi, “küresel ölçekte insan ticareti mağdurlarının yaklaşık yüzde 28’ini çocuklar oluşturuyor.”
İster Afrika’da ister Avrupa’da ister Amerika’da, mülteciler 2019’a girerken içinde varolduğumuz dünyanın gerçeği. Dileyelim, sonu ırkçılığa varacak maliyet ve güvenlik analizlerinde debelenmek yerine hayat kurtarmayı seçeceğimiz bir geleceğimiz olsun, 2019 da bunun başlangıcı olsun.

Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com